« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Kas

2017

Bahaeddin Özkişi ( 1928)- (15.11.1975)

01 Ocak 1970

Öğretmen, yazar

1928 yılında İstanbul'un Fatih semtinde doğdu. İstanbul'da 20. Yıl İlkokulu'nda (1939), Karagümrük Ortaokulu'nda (1942; şimdiki adı: Ahmet Rasim Lisesi) okudu. Daha sonra Sultanahmet Sanat Enstitüsü'ne devam etti. O sıralarda ilk hikayelerini yazmaya başladı. Sanat Enstitüsü'nü bitirdikten sonra Haliç Tersanesi'nde ustabaşı oldu.

Askerliğini 1947'de Erzurum'da yaptı. Yeşilköy Hava Alanı'nda çalıştı. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi Teknoloji Kürsüsü'nde kaynak atölye şefi oldu. İki yıl Almanya'da kaldı. Orada Elektrik Ark Kaynak Öğretmen Okulu'nu bitirdi. Sonra kaynak öğretmenliği konusunda ihtisas yaptı. Almanya'da kaldığı sırada batı dünyasını da yakından tanıma fırsat buldu. Yurda döndükten sonra Devlet Havayolları'nda oto makinisti (1951-55)oldu. 1956'dan vefatına kadar da İTÜ'de kaynak öğretmeni olarak çalıştı.

Yeşilköy hava alanında çalıştığı sıralarda, tanıştığı edebiyat ustaları kendisiyle yakından ilgilendi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın evindeki bir sohbette, yazdıklarını dinleyen Tanpınar, "Devam et evladım. Sen on tane Sait Faik edersin" der.

Süheyl Ünver'den tezhip dersleri aldı. Cam üzerine tezhip çalıştı. Bir yandan da eski İstanbul evlerinin maketlerini üç boyutlu ve dört cepheli olarak yapmaya uğraştı. Bu çalışmaları sırasında yazmaya ara vermedi.

1959'da hikayelerini "Bir Çınar Vardı" adlı kitapçıkta topladı. Bu kitapçık otuz hikayecikten meydana geliyordu. 1960-1969 yılları arasında yazdığı hikayeleri kitap halinde bastırmadı. Akbaba dergisinde mizah öyküleri yayınladı (1960-65). 1969 yılında evlendi.

1970-1971 yılları arası Köse Kadı - Uçdaki Adam - Sokakta olmak üzere üç roman yayınladı. Yayınlamadığı hikayeleri yeniden gözden geçirilip ilavelerle Göç Zamanı adıyla basıldı.

Başlamış olduğu diğer romanı Anadolu'da ahilik teşkilatı ve sünni-şii çatışmaları ile ilgilidir. Ama bu romanı, tamamlanmamıştır.

"Köse Kadı"nın ilk baskısı 1974'te, bunun ikinci cildi (devamı olan) "Uçdaki Adam" 1975'te basıldı. 1975 Peyami Safa Roman Yarışması'na katılan Özkişi "Sokakta" adlı romanıyla başarı ödülü aldı. Arkasından da "Göç Zamanı" basıldı. Vefatından bir hafta sonra satışa arzedilen bu kitap Türkiye Milli Kültür Vakfı'nın başarı ödülüne layık görüldü. Ödül eşi tarafından alındı. 1979'da kitaplarının ikinci baskıları yapıldı.

"Köse Kadı"nın üçüncü baskısında Ötüken Yayınevi'nce "Köse Kadı ve Uçdaki Adam" birleştirilmiş adı "Köse Kadı" olmak üzere tek kitap olarak basıldı.

1975 yılında vefat etti.

ESERLERİ:

Hikaye:
-Bir Çınar Vardı
-Göç Zamanı

Roman:
-Sokakta
-Köse Kadı
-Uçtaki Adam





HAKKINDA YAZILANLAR

Bahaeddin Özkişi dosyası internette
Fatma Gül 03.06.2002

Türk hikayeciliğinde önemli bir isim olmasına rağmen, hakkında çok az bilgi bulunan Bahaeddin Özkişi (1928 –1975) hakkında, “dergibi” adlı internet sitesinde kapsamlı bir dosya hazırlandı.
Sitede, Özkişi’nin hayatı ve eserleriyle beraber roman ve hikayelerinden yola çıkılarak sanat ve dil anlayışı tahlil ediliyor.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Devam et evladım, sen on Sait Faik edersin” diye övdüğü yazar, ‘Bir Çınar Vardı’ ve ‘Göç Zamanı’ adlı hikayelerinin yanı sıra; ‘Köse Kadı’, ‘Uçtaki Adam’ ve ‘Sokakta’ isimli romanlarıyla birçok ödül almıştı. Eserlerinde açık ve net bir dil kullanan Özkişi, hikayelerinde insanın özüne ait bilgiyi olayın kendi keyfiyeti içinde veriyor. Günlük hayatta çoğu zaman ihmal ettiğimiz ya da önemsiz gördüğümüz her ayrıntıya derin anlamlar yüklüyor. Olayları ve kavramları yalın, olağan halleriyle değil, derin ve psikolojik yönleriyle ele alıyor.

Genç denecek bir yaşta hayatını kaybeden Bahaeddin Özkişi, yazar kimliğinin yanında farklı çalışmalara da imza atan bir sanatçı. Yazmayı ara vermeden sürdürürken bir yandan cam üzerine tezhip çalışmalarıyla uğraşırken bir yandan da eski İstanbul evlerinin maketlerini üç boyutlu ve dört cepheli olarak yapmaya çalışmış.

Bahaeddin Özkişi aynı zamanda “cami–pazar–medrese” merkezli şehir tasarımlarının ilk işaretlerini veren sanatçılar arasında yer alıyor.





HAKKINDA YAZILANLAR

ÖZKİŞİ’Yİ TANIMAYAN KİŞİLER
Cem Sökmen
Ufuk Ötesi Eylül 2004

Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı yüz temel eser listesi basında çeşitli açılardan tartışıldı. Mevcut şartlarda belli bir dengeyi tutturduğunu düşündüğümüz bu listeyi kimisi 101 temel eser başlığıyla yazdı kimisi de isimler üzerinden polemikler üretmeye çalıştı. A. Turan Alkan’ın, şu anda ülkemizde yetişen neslin sınavlar arasında koşuştururken okuma alışkanlığını kazanmasının zorluğuna ve gerçek bir okuyucunun özelliklerine dikkat çeken yazısı son derece yerindeydi.

Fakat “emekli anchorman” A.Hakan Çoşkun bu konuya dair en garip ifadelerin sahibi oldu. Çoşkun, adına ilk defa yüz temel eser listesinde rastladığı Bahaeddin Özkişi hakkında şunları söylüyordu: “Ancak listede adı söylendiğinde “O da kim yahu?” denilecek bir yazar da var. Aşina olmadığımız bu yazarın adı: Bahaeddin Özkişi. Tavsiye edilen eserinin adı: Sokakta. Merak ettiğim şu: Acaba gerçekten “hakkı teslim edilmemiş” bir yazarla mı karşı karşıyayız yoksa ülkemizin en güzide müessesesi “torpil” burada da mı devreye girdi.?” Burada hem entelektüel zaafiyeti hem de kendine aşırı güvenden kaynaklanan rahat ve saldırgan bir üslubu görüyoruz. Türkiye’de 400 bine yakın tiraja sahip gazetede yazan bir kişi, yüz eserlik listeye girmiş bir edebiyatçı için “O da kim?” sorusunu sormadan önce herhalde araştırma yapmalıdır. Biraz araştırma zahmetine katlanan 4 seviyeli kitapla karşılaşacaktı. Herhalde ölçü hassasiyetine sahip bir insan Bahaeddin Özkişi’nin 4 eseriyle karşılaştığında onları okumadan görüş belirtmeye kalkmazdı. Bu işler maalesef sağcılarla solcuların arasında bir yerde durup sürekli “hepiniz yanlışsınız” demeye benzemiyor. Eğer her yazar bilmediği konular hakkında söz söylemeyi, tanımadığı insanlar hakkında nezaket ve saygı sınırlarını aşan yorumlar yapmayı kendisinde “hak” görüyorsa vay halimize!... Sanatkarların ve yazarların bir kelime için yıllarca küs kalabildiği o yıllarda Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Özkişi’yi “Devam et evladım, sen on Sait Faik edersin” diyerek teşvik edişi manidardır. Ünlü köşe yazarlarımız tarafından tanınmayan Bahaeddin Özkişi değerler bırakarak göçtü bu dünyadan. Acaba onun adını dahi duymamış olmayı kendisi için gayet normal görenler ne bırakacaklar merak ediyoruz doğrusu.

Bahaeddin Özkişi’yi biz “Köse Kadı” isimli romanıyla tanıdık. Köse Kadı ve onun devamı olan “Uçdaki Adam”da Osmanlı’nın küçük çaplı kuvvetlerle başta Macaristan olmak üzere Avrupa coğrafyasında nasıl hakimiyet kurmayı başardığını anladık. Birlikte düşünebilmenin, “aynı dili” konuşabilmenin ve organizasyon gücünün ne demek olduğunu ve şimdilerde bütün bunlara ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu hissettik. Horasan’dan gelen Alp-Erenlerin, kolonizatör dervişlerin, 1200’lü yıllarda Anadolu’da verdikleri mücadeleyi, 1500’lü yıllarda aynı organizasyon kabiliyeti ve canlılıkla Avrupa’nın içlerine taşıyan gücü gördük. Bu ikisini besleyen ilayı kelimetullahı yayma isteği ve vazifesiydi.

Bir Sokaktan Bir Medeniyetin Serencamı

Bahaeddin Özkişi’nin yüz temel eser listesine giren “Sokakta” romanından aldığımız notlar onun kalitesini anlatmaya yetecektir sanırız:
“Sokağımın insanları kayboluyorlardı. Gözleri, büyülenmiş gibi maddeye dikilmiş, geçip gidiyorlardı önümden. Bir kuş sesinin, bir asma yaprağının, dur, gitme bana bak haykırışını duymuyorlardı. Gönülleri ve gözleri güzelliklerden kopuyordu. Gerçek ihtiyaçlarının ötesindeki şeylere gidiyorlardı koşarak.”

“İnsan gözünü perdeleyen, her şeyi bir arada aynı anda görmekti. Görmeyi bilmemek bir eğitim eksikliğiydi.”

“Yeni insana mezarın koza, yaşadığı hayatın bir kurt hayatı, mezar sonrasının da kelebeklik olduğunu anlatmaya pek imkan yok.”

“Eldeki saf değerler görmüyor musun cam boncuklarla değiştiriliyor. Sizce güzelin değersizliği eski oluşundan. Yeni olsun da diyorsunuz isterse bir boncuk olsun. Değerler, ait oldukları toplumun titizlikle korumak zorunda olduğu şeylerdir. Çünkü gelecek onlar üzerine örülür.”

“Gerçek insanı ümit, iman, heyecan meydana getirir.”

“Doğru, dergi, mecmua, gazete ve kitaptan öğrenilmez. Lazım olan gözlem ve deney sonuçlarıdır.”

“Sosyoloji kanunları henüz birer tahminden ibarettir.”

“Her insan, her topluluk ömrünün bir noktasında hayvani ve insani hayat arasında bir tercih yapmak zorundadır.”

“Sevmeden bakan insanın gördüğü karanlıktır.”
“Vicdansız ilim, imansız çaba ruhun ölümü anlamını taşır.”

“Ölüm, isteğimize göre anlama sahiptir. İstersek bizim için Allah’ın ihtişamına garkolma olabilir.”

“Geçmiş ölüyse sen de yoksun. Kökü olmayan toplum yaşayamaz…”





HAKKINDA YAZILANLAR

Edebiyatımızın uçbeyi anıldı
30 Mart 2014
Mustafa Demirci (Sanatalemi.net)

Hikâyeleri ve romanlarıyla sevilen edebiyatçılarımızdan Bahaeddin Özkişi, Ali Emiri Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda anıldı. Ailesinin, yakınlarının ve okuyucularının katıldığı toplantıda Özkişi’nin ‘edebiyatımızın uçbeyi’ olduğu vurgulandı.

Hikâyeleri ve romanlarıyla edebiyat çevrelerinin sevilen ve sayılan isimlerinden Bahaeddin Özkişi, düzenlenen bir toplantıda ailesi, sevenleri ve okuyucuları tarafından hatırlandı. Mehmet Nuri Yardım konuşmasında derinlikli tarihî romanlarıyla Özkişi’nin edebiyatımızın ‘uç beyi’ olduğunu söyledi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü tarafında düzenlenen “Edebiyatımızın İçinden” programının konuşmacısı edebiyatçı yazar Mehmet Nuri Yardım, Özkişi’nin hayatı, eserleri, fikirleri ve idealleri hakkındaki düşüncelerini anlattı. Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde gerçekleşen programa edebiyatseverlerin yanı sıra eşi Fatma Özden Özkişi, kızı, damadı, torunları ve diğer akrabaları da katıldı.

Yardım yaptığı konuşmada, son yıllarda keşfedilen değerlerden birinin de Bahaeddin Özkişi olduğunu belirterek, “Sağlam bir irade, temiz bir karakter ve köklü bir inanca sahip olan Bahaeddin Özkişi, her yazdığı satırdan kendisini muhasebeye çeker, ‘Büyük hesap gününde suçlu düşmeyeyim.’ dermiş. Edebiyata meraklı olanlar, yazmayı sevenler yazarın Ötüken Neşriyat’tan çıkan eserlerini okumalı, incelemeli ve tahlil etmelidir. Geleneklerimizi sevdiren, tarih şuuru veren ve inancıyla örnek bir aydın olan Bahaeddin Özkişi gibi yazarlar Türkiye’de daha çok okunmalı, hatta eserleri dünya dillerine tercüme edilerek herkesin istifadesine sunulmalıdır.” dedi.

TANPINAR’IN DİKKATİNİ ÇEKEN YAZAR
Bahaeddin Özkişi’nin mizahî hikâyelerinin Akbaba’da yayımlandığını, Yusuf Ziya Ortaç, Behçet Necatigil, Sâmiha Ayverdi ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi edebiyatçılarla görüştüğünü belirten Yardım, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bilhassa Tanpınar onunla yakından ilgilenmiş ve yazması için teşvik etmiştir. Sâmiha Ayverdi de Özkişi’ye ufuk açan mütefekkir yazarlardandır. Ama Bahaeddin Özkişi’nin talihinin asıl açılması ve edebiyat dünyasıyla tanışması Ötüken Neşriyat’ın kitaplarını yayınlaması sayesinde olmuştur. Bu mübarek milletin, bu aziz vatanın yetiştirdiği değerlerden biri de şüphesiz ki hikâyeci ve romancı merhum Bahaeddin Özkişi’dir. Geçmiş yıllarda unutulmuşken son on yıl içinde gündeme gelen ve eserleri okunan seçkin bir kalem erbâbıdır Özkişi. Köse Kadı, Uçtaki Adam, Sokakta romanları ve Göç Zamanı isimli hikâye kitabıyla bugün edebiyatseverlerin gönlünde taht kuran bir sanatkârdır.”

EŞİ: “İYİMSER BİR İNSANDI”
Mehmet Nuri Yardım’ın konuşmasını tamamlamasının ardından kürsüye dâvet ettiği Bahaeddin Özkişi’nin eşi Fatma Özden Hanım da, duygu ve düşüncelerini dinleyicilerle paylaştı. Fatma Hanım özetle şöyle dedi:
“Çevresi tarafından sevilen, sayılan, iyimser, nadir kişilerdendi. Sadece eşi, kızı, akrabaları, arkadaşlarıyla değil kısacası toplumla ilişkileri onu hayatta son derce başarılı kıldı. Herkesin gönlünde rahatlıkla taht kurabilirdi. Empatisinin gücü, zekâsının kıvraklığı, çok düzgün işleyen mantığı, duyarlı, hoş görüşlü, anlayışlı, aktif, şakacı, neşeli olması, çevresindekilerin ruhî yapılarını çözüp ona göre davranması, hassas, alıngan oluşu, hiçbir zaman sert davranmaması, zeki, bilgili tecrübeli kendini geliştirme gibi meziyetlere sahip olması, onu ender rastlanan kişiler arasında telaffuz edilmesini gerektiriyor.”
“YALNIZLIĞI SEVERDİ”
Fatma Özden Özkişi, eşiyle ilgili olarak konuşmasını şöyle tamamladı:
“Bahaeddin Bey, ferdî hürriyetine düşkün, yalnızlığı kalabalığa tercih ederdi. Bu tercih, zaman zaman yazacaklarını düşünmesi ve düşüncelerini plânlaması için şarttı. Şivesiyle, lehçesiyle, ses tonu ve diksiyonuyla, cümle içinde kullandığı kelimelerin vurgularının yerli yerinde olmasıyla Türkçeyi çok iyi kullanırdı. Yalnız yazı hayatında değil; günlük konuşmalarında dahi kelimeleri seçer, mânâ itibariyle yerli yerine yerleştirirdi. Daha çocukluktan gençliğe geçiş yıllarından itibaren gördüklerini, hissettiklerini yorumlarını eline geçen kâğıtlara karalamış. Ama yazmaya, basımına pek lâyık görmemiş. Elimde şüphesiz çok emek verdiği ve atamadığı bazı notları halen mevcut. 1945 yılından itibaren yazmayı öğrenmeye başlamış, ama ancak 1959’da ilk hikâye kitabının Vatan Matbaası’nda basılmış olduğunu görüyorum. Edebî kişiliğinin ilk yansıması. Bu eserde küçük hikâyeler ve deneme türünün özelliklerini gösteren metinler var.”

Dinleyiciler toplantının ardından, Bahaeddin Özkişi’nin fotoğraflarından, el yazılarından ve eserlerinden meydana gelen sergiyi gezdi, ardından toplu olarak hâtıra fotoğrafları çektirildi. Toplantıya Şerif Aydemir, Elif Sönmezışık, Erol Mermer, Cengizhan Orakçı, Muammer Erkul, Akın Dindar, Hüsna Karanfil ve Zeynep Didem Gezgin de katıldı. Bahaeddin Özkişi’nin torunu Bahattin Demir de program boyunca foto muhabirliği yaptı ve sık sık misafirlerin fotoğrafını çekti.

SOKAKTA’NIN YAZARI
Sokakta İsimli eseri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 100 Temel Eser arasında öğrencilere tavsiye edilen Mehmed Bahaeddin Özkişi, 1928 Haziran’ında İstanbul Fatih’te dünyaya geldi. Fatih dersiâmlarından Ömer Lütfi Efendi’nin oğludur. Manevî iklimi bereketli bir ailenin evladı olarak dünyaya gelen Bahaeddin Özkişi’nin çocukluğu, varlıklı olmayan ancak kanaatkâr yapıya sahip bir muhitte geçti. Mutasavvıf Hak âşıklarının toplandığı evleri, küçük Bahaeddin’in yetiştiği, piştiği, olgunlaştığı bir mektep oldu. 20. Yıl İlkokulu’nu (şimdiki Ahmet Rasim İlköğretim Okulu) 1939’da, Karagümrük Ortaokulu’nu 1942’de, Sultanahmet Sanat Enstitüsü’nü 1946’da bitirdi. Askerlik görevini 1947’de Erzurum’da yaptı. Bir süre Haliç Tersanesi’nde ustabaşı olarak çalıştıktan sonra Almanya’da Elektrik Ark Kaynak Okulu’nda okudu, kaynak öğretmenliği konusunda ihtisas yaptı. Devlet Havayolları’nda oto makinisti (1951-55), 1956’dan vefatına kadar da İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi’nde Kaynak Atölye Şefi olarak çalıştı. 10 Kasım 1975 tarihinde vefat etti. Kabri, Edirnekapı Mezarlığı’ndadır.

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 35335

ulkucudunya@ulkucudunya.com