Türkiye'de İlk Laiklik Teklifi Ve Arka Planı
Doç. Dr. Hüseyin Çelik 01 Ocak 1970
Türkiye'de ilk defa, laik bir yönetim teklifini gündeme getiren Prens Mustafa Fazıl Paşa'dır. Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın torunu olan M.Fazıl Paşa, ağabeyi, Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın çabaları sonucu Sultan Abdülaziz'in bir fermanıyla Mısır yönetimindeki veraset hakkından mahrum edilmiştir. Mısır yönetimini babadan oğula geçecek şekilde bir sisteme bağlamayı başaran Hidiv İsmail Paşa, kardeşi Mustafa Fazıl Paşa'ya buna karşılık 4,5 milyon İngiliz Sterlini nakdî tazminat ödemiştir.
Sultan Abdülaziz, 15 Cemaziyeelevvel 1282 (1866) tarihinde M.Fazıl Paşa'yı "Meclis-i Hazain" reisliğine getirmiş ancak, üç ay sonra 4 Şevval 1282 (7 Şubat 1866) tarihinde bu görevden uzaklaştırdığı gibi ülke dışına sürmüştür. M.Fazıl Paşa maruz kaldığı bu muameleden dolayı devlete küsmüş ve intikam almak izin çeşitli yollara başvurmuştur.
Paris'te, Cham elysées (Şanzelize)' de görkemli bir evde oturan Paşa, burada kendini Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin reisi ilan etmiş ve Avrupa'ya davet ettiği bu cemiyet mensuplarının finansörlüğünü yapmıştır.
M.Fazıl Paşa, 1866 da Paris'ten Sultan Abdülaziz'e bir mektup yazar. Bu mektup Paşa'nın gözüyle Osmanlı Devleti'nin içersinde bulunduğu durumu ortaya koyar. Mektup, aynı zamanda Paşa'ya göre yapılması gereken reformların bir programı mahiyetindedir.. 1867 yılı başında Paris'te La Liberte gazetesinde yayımlanan sözkonusu mektup daha sonra İstanbul'da Sadullah Bey tarafından tercüme edilerek elli bin adet basılır ve dağıtılır. Birçok Avrupa gazetesi tarafından iktibas edilen mektup geniş yankılar uyandırır.
Mektubun bu kadar geniş yankılar uyandırmasının esas sebebi, ilk defa Müslüman bir Paşa'nın Müslümanların halifesine laik bir idare tesis etmesi için teklifte bulunmasıydı. M.Fazıl Paşa mektubunda şöyle diyordu:
"Ancak Padişahım Efendim, Zat-ı Şâhâneniz benden daha ra'na bilirsiniz ki, din ve mezhep ruha hükmeder ve bize ni'am-ı uhrevîye va'ad eder, şu kadar ki milletlerin hukukunu tahdit ve tayin eden din ve mezhep değildir. Din, hakâyik-i ezelliye makamında durup kalmazsa, yani umûr-ı dünyeviyeye dahi müdahale ederse, cümleyi itlâf eder, kendisi dahi telef olur.
Şevketlü efendim, Hırıstiyanın başka, Müslümanın başka politikası yoktur. Zira adâlet dünyada bir nevidir. Politika dediğimiz de adalet-i sahihadır.
Biz eski usûlümüz sebebiyle telef oluyoruz. Bu eski usûl devletimizin memurlarını bozmuş ve berbad etmiştir. Bunlar da bozulduklarından eski usûlü bir kat daha bozup, berbad etmişlerdir. Artık bu usûlü terk edelim. Hükümeti muhafaza etmedikten başka, ezip harap eden yıllanmış eski kaideleri bırakalım. Sair devletlerde yerleşmiş, onlara bais-i saadet olmuş olan yeni nizamât ittihâz edelim." 1
Bir Müslüman paşa, Osmanlı Devleti'nin içersinde bulunduğu sıkıntıyı "eski usûl"e bağlı kalmasına yorarken, İngiltere'de 1853 yılında kurulan ve 1876'da yıllara gelirken 21 şubesi bulunan Foreign Affairs Committees (Dış İşler Cemiyetleri) mensupları ve özellikle bu cemiyetlerin fikir babası Türk dostu David Urquhart, tamamen bu görüşün aksine görüşler ileri sürüyorlardı. 21 Foreign Affairs Committees'in imzalayarak İngiliz Milletvekili Butler Johnstone vasıtasıyla Sultan Abdülaziz'e ulaştırmaya çalıştıkları ama ulaştıramadıkları mektupta, Sultan'a hitaben Osmanlı Devleti'nin selâmeti Kuran-ı Kerim'in hükümlerine bağlı kalmasıdır." (..That the Salvation Of Turkey is to be sought in addressing to the rules laid down in the Koran) 2 diyorlardı. Sultan'a hitaben yazılmış uzun mektubun son paragrafı şöyledir:
"Majestelerinden şunu istirham ediyoruz ki, gerek ülkenizin saadeti, gerekse müslim ve gayri müslim vatandaşlarımızın refah ve himayesini kefâlet altına alan Kuran-ı Kerim'in hükümlerine uyarak, Avrupa'nın ticarî hürriyete mâni, vergi alım ve harcanmasında sadeliğe aykırı, aptalca ve zorba kanunlarını ülkenize sokmayınız." 3
Urquhart ve arkadaşları, Osmanlı Devleti'nin aslında mükemmel bir düzene sahip bulunduğunu, ancak Avrupalıların parmak karıştırması ile bu düzenin bozulmaya başladığını ve bunun ikinci dereceden sorumlusunun da Avrupalıların nasihatlarını dinleyen Osmanlı Devlet adamları olduğunu söylüyorlardı. 4
Bu görüşlerden dolayıdır ki Urquhart Mustafa Fazıl Paşa'nın mektubunu hastalığı sebebiyle hava değişimi için Floransa'da bulunduğu bir sırada İtalyan gazetelerinden okuyan Urquhart, Londra'da kurucusu ve yazarı bulunduğu Diplomatic Review gazetesine yazdığı bir mektupta en sert tepkilerini dile getirir. Urquhart mektubunda, İtalyan gazetelerinin M.Fazıl Paşa'nın Sultan'a yazdığı mektuba beş kolonluk yer ayırdıklarını, mektubun yakında İngilizce ve Fransızca olarak da yayımlanabileceğini belirttikten sonra, Paşa'nın şahsı için:
"Kendisi anormal derecede çok servete sahip, fakat her türlü idraktan mahrum ve Türk karakterinden asla nasibi olmayan, sahip bulunduğu serveti, Paris'te Avrupanın her türlü ahlâksızlığına bulaşarak harcayan bir adamdır." 5 demektedir.
Urquhart daha sonra sözü Paşa'nın laiiklikle ilgili olan teklifine getirir ve "varlığı din ile kaim ve ancak din sayesinde kanun hakimiyeti sağlayan Müslümanların halifesine laiklik teklifinde bulunmanın aptalca bir teklif" 6 olduğunu söyler.
Gerçekten Mustafa Fazıl Paşa, liberal görüşlere sahip aynı zamanda son derece sefih birisidir. Özlemini duyduğu idare, kendi şahsi yaşayışı ve düşünceleri için müsait bir zemin olacaktı. Öte yandan Mustafa Fazıl Paşa masondu. 7 Zaten Paşa'nın affedilip yurda dönmesine izin verilmesi, 1867'de Avrupa seyahatine çıkmış olan Sultan Abdülaziz nezdinde, o zaman dünya Masonlarının ileri gelenlerinden biri olan İngiltere Veliahtı Prense de Gale'ın girişimleri sayesindedir. 8
1869 yılında kendisine "Meclis-i Aliyye Memuriyeti" (Devlet Bakanlığı) vazifesi verildiği zaman, Ali Suavi'nin belirttiğine göre, Mustafa Fazıl Paşa, başında fötr şapkası, yanında metresi, Frankfurt yakınlarında bulunan meşhur kumar merkezi Hamborg'da kumar oynamaktadır. 9
Mustafa Fazıl Paşa'nın mektubunun diğer enteresan yönü, bu mektubun Paşa'nın bizzat kendisi tarafından yazılmamış olduğu iddialarıdır. Ali Suavi, mektubun Ulahlı gazeteci Mr.Ganesco 10 tarafından yazıldığını söylemektedir. 11 Aynı iddiaya David Urquhart da katılmaktadır. 12
Bu iddianın sahipleri yalnızca Urquhart ve Suavi değillerdir. Önceleri Paşa'nın mektubuna bir hayli yer veren Belçika Gazetesi Nord, sonraları Paşa'nın mektubundaki fikirleri "ütopya" olarak değerlendirmiştir. Bunun üzerine M.Fazıl Paşa Nord'un editörlüğüne bu tavır değişikliğinin sebebini soran 29 Mart 1867 tarihli bir mektup yazmıştır. Burada, Sultan'a yazdığı mektuptaki fikirleri yeniden savunmuş ve Nord'un "ütopya" yakıştırmasından duyduğu üzüntüyü belirtmiştir.
Nord, Paşa'nın mektubunu yayımlamış ve hemen altına bir yorum ilave etmiştir. Nord editörlüğünün yorumuna göre, tavırlarındaki değişmenin sebebi gerçeği öğrenmiş olmalarıdır. Gerçek ise sözkonusu mektubun Paşa tarafından değil, "gazetecilikte görünüşte tesirli ve ani sürprizler yapmakla kötü şöhret sahibi bir kalem" tarafından yazılmış olmasıdır. Gazete Paşa'nın mektubundaki fikirleri izah edecek "ütopya" kelimesinden daha hafif bir kelime bulanamayacağını bir kez daha tekrarlamıştır. 13
Paşa başkanlığında 1867 tarihinde Almanya'nın Baden Baden şehrinde toplanan ve aralarında Polonyalı ihtilâlci-milliyetçi Wladyslaw Plater ve Avustralyalı sosyalist doktor Simon Deutsch'un da bulunduğu Yeni Osmanlılar erkanının hazırladığı tüzüğün ilk defa Mr.Ganesco 'nun gazetesi Tabletles d'un Spectateur' da yayımlanmış olması, 14 adı geçenin Paşa ile olan yakınlığını pekiştirmektedir.
Ancak şöyle veya böyle... Mektuptaki fikirler Paşa'ya ait olmasa bile o, bunların altına imza atmıştır. Dolayısıyla Türkiye'de ilk laiklik teklifinin Mustafa Fazıl Paşa'dan geldiğini rahatlıkla söylemek mümkün dür.
Her ne kadar bazı yazarlar, Türkiye'de laikliğin ilk defa Ali Suavi tarafından teklif edildiğini söylemişlerse de 15 hakikatte bunun gerçekle ilgisi yoktur. Bırakalım Suavi'nin laiklik teklifinde bulunan ilk şahıs olmasını, o laikliğe kesinlikle karşıdır. Onun için "laiktir" iddiasında bulunanlar onun Ulûm'da kaydettiği şu cümleye dayanıyorlar. "İşte Seyyid Şerif Cürcanî (R.A) Şerh-i Hikmetü'l-Ayn Haşiyesi'nde der ki Hikmet-i medeniyyenin mülk ve saltanata müteallik kısmı ki ilm-i siyasettir şeriat-ı ilahiyye tarafından değildir."
Dikkat edilirse Cürcani'nin kullandığı "şeriat-ı ilahiyye" tabiri bugünkü "Anayasa" kavramının karşılığıdır. Suavi'nin ortaya koymak istediği şey ise, naklî olmayan, yani açık açık Allah tarafından hakkında emir indirilmemiş teferruatta akıl ile yürünebileceği meselesidir. Şayet bu sözle laiklik taraftarı olunuyorsa başta Cürcanî için bunu ileri sürmek lazım.
Nitekim Suavi, bir başka yazısında teferruatın gökten inme olmadığına işaretle şöyle der:
"Kur'an bize meselâ mülkte adalet ediniz, insaf ediniz, ihkak ediniz, diye emrediyor. İşte bu miktardır bu. Yoksa bize memleketi şöyle vilayetlere, sancaklara, kazalara taksim ediniz, şöyle şöyle 228 bend üzere idare nizâmnâmesi yapınız ve şu kadar bendlerde zaptiye kanunu yapınız demez ve hakeza...Vakit ve hâle ve memleketin coğrafyasına mutabık tafsilat vermez ya. Halbukî bir mülkü idare ve zapt için nizam ve kanun gelmez mi". 16
Aynı Suavi Londra'da yayınladığı Muhbir gazetesinin daha ilk sayısında "Müslümanların Kanunu Fıkıh ve Fetâvâ'dır" 17 derken, yine aynı gazete "Bazı kibar ile mülâkatta şeriat dünya umûruna karışırsa devlet için terakki yoktur " sözünü işittik. Hırıstiyan şeriatı ve devleti üzerine bu kelam söylense pek doğrudur. Zira elyevm bile Avrupa'da bulunan Tevrat ve İncil içinde ahkâm-ı muamelât yoktur. Fakat İslâm şeriatı üzerine bu kelâmı tefevvühten garaz nedir" 18 Suavi, devamla siyaseti, "Siyaset-i âdile" ve "siyaset-i zâlime" diye ikiye ayırır ve "siyaset-i âdile" için "Böyle kanun ise âhkâm-ı şeriyyedendir. Elhasıl bu mânâca siyaset başka bir şey demek olmayıp, mücerred şeriat-ı islamiyye'dir". 19 der.
"Arabi İbare Usûlu'l-Fıkh Tercümesi" isimli eserinde, Suavi söze başlarken şöyle diyor: "Vakta ki bildim, "Şeriat-ı İslâmiyye şu gibi asırda ümmetin mesalih ve siyasetinden kasırdır" tevehhüm olunuyor; usûl-ı ahkamı câmi bir kitap telifini murad ettim. Hatta o kitap ile tebayün ede ki şu tevehhümde şeriata muhalefet etmeğe cür'et eden kimse siyasette hudûd-u ilâhiden enva-ı zûlüm ve bid'ata hurûc etmiş olur. " 20
Daha bunun gibi bir yığın beyanla Suavi, batılı anlamda güçler ayrımı ilkesini kabul etmez. İşlerin düzenli olarak yürümesi için sadaret ve meşîhat müesseselerinin ayrılmış olmasını onaylamakla beraber ona göre "icra hükme, hüküm fetvaya, fetva ise şer' ve kanuna, şer've kanun dahi adalet-i ezeliyye kavaidine bağlıdır. İşte Vahdet-i İmamet kaidesi bu takrir ettiğimiz rabıtadan çıkar gelir." 21
Suavi, İslâm fıkhında "İmam" olarak isimlendirilen devlet başkanının da mutlak hakim olamayacağını, gücünün sınırlandırıldığı, mutlak, tartışılmaz hakimiyetin Allah'a ait olduğunu ısrarla belirtir. 22
Yeni Osmanlılar, Mustafa Fazıl Paşa'dan maddi destek görmüş olmakla beraber, onun laiklik konusundaki fikirlerine kesinlikle katılmamışlardır. Onlar, Mustafa Fazıl Paşa'ya reğmen, fıkhın, İslami esasların uygulanması ile modern aynı zamanda İslamî bir devlet sistemine ulaşmanın hayal olmadığında ısrar etmişlerdir. Her ne kadar Namık Kemal, Suavi'nin aksine "Tefrik-i Kuvâ" 23 (güçler ayrımı) prensibini savunsa da onun varmak istediği nokta da laiklikle alâkası olmayan bir noktadır.
Laiklik tartışmalarının hiç tükenmediği ülkemizde bu işin evveliyatından bir sayfa açmak istedik. Bu vesile ile Suavi örneğinde olduğu gibi Cumhuriyet İnkılaplarına dinî zeminler ararken gerçeklerin saptırıldığına da değinmek istedik.
1 Paris'ten Bir Mektup, Dersaadet-1326(1910)s.15-16
2 Puplic record Office (İngiliz Devlet Arşivi) F.O 78/2454
3 P.R.O F.O 78/2454
4 "The Conspiracy in Turkey" The Diplomatic Rewiew, September 4,1867 s.141-142
5 "The Comparison of Chrisistendom With The Ottoman Empire" The Diplomatic Review, April 3,1867 s.53
6 A.g. makale s.54
7 Ebuziya Tevfik, "Farmasonluk" Mecmua-yı Ebuzziya , 18 Cemaziyelahir, 1324(1911)s.686
8 P.R.O.F.O:78/2076 No:313
9 "Faziliyye " Ulûm Gazetesi , nr.18 s.1127-1128
10 Aslen Ulah'lı olan bu şahıs Fransa'da yayınlanan Tablettes d'un Spectateu r gazetesinin sahibi ve yazarı Gregory Ganesco'dur.
11 "Fazıliyye" Ulûm Gazetesi ,nr.18 s.1119
12 "Reform in Turkey" The Diplomatic Review" July 1876,s.159
13 The Lewant Herald, April 16,1867 s.1
14 Le Memorial Diplomatique nr.25,1876 s.403
15 Abdurrahman Adil, "Ali Suavi, 'Şekl-i Hükümet Şer'i değildir nazariyesini ilk meydana koymuş ve onu bir münazara -i İslamî ile isbat eylemiştir".der. (Hadisât-ı Hukukiye, 1341, cüz 11,s.164) Kezâ İsmail Hami Danişmend, Suavi için "Devlet idaresinde dinle dünyanın birbirinden tamamıyla ayrılmasını istiyordu" diyor. (Ali Suavi'nin Türkçülüğü, Ankara 1942 s.21) Öte yandan Tanpınar da onun laiklik taraftarı olduğunu kabul eder. (XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İst..1985 s.241-242).Burada ismini zikretmediğimiz daha birçok yazar Suavi'nin laiklik taraftarı olduğunu kaydetmektedirler. Bunların hemen hemen hepsi bu görüşlerini ya Abdurrahman Adil veya İsmail Hami Danişmend'e dayandırmaktadırlar.
16 "Yarım Fakih Din Yıkar"Ulûm,nr.17 s.1047-1048
17 Le Mukhbir,nr.1.31 Aout(Ağustos) 1867 s.1-2
18 "En-Nazar Fiil-Mezâlim" Le Mukhbir,nr.25,29 Fevrier(Şubat)1868 s.2
19 a.g.makale
20 Arabi ibare Usulu'l-Fıkh Tercümesi, London-1867 s.2
21 "El Hakimü Hüvallah",Ulûm nr.2 s.79-80
22 a.g.makale
23 "İnnellahe Ya'murul-Bi'l-Adli" Hürriyet nr. 1,29 Juin (Haziran) 1868