« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 May

2015

Gerçeği saklamanın yolu: Cemaat

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

17-25 Aralık 2013’te hırsızlık ve yolsuzluk bütün delilleriyle ortadaydı. AK Parti’nin tek çaresi, bunu bir komplo gibi göstermekti. Ergenekon ve Balyoz’dan yargılanan askerlerin gerekçesine sığındılar ve “Hepsi Cemaat’in kumpası” dediler. Söz konusu, hâkim, savcı ve polislerin Cemaat’le somut bir ilişkisi tespit edildi mi? Hayır… Her şey bir varsayımdan ibaretti. Ayrıca, “kumpas”demek için, dürüst ve namuslu insanlara çamur atılmış olması gerekmez mi?Yolsuzluk varsa, kumpas yoktur.

Demokrasiden nasibini almamış ülkelerde uygulanan bir yöntem benimsendi; iç düşman yaratıldı. Daha doğrusu, Ergenekon ve Balyoz sanıklarının açtığı yoldan ilerleyerek,“Her taşın altında Cemaat var” diyenlerin kervanına katıldılar.

Oysa bakın önceden nasıl konuşuyorlardı:

*24 Mart 2011 TBMM zabıtları… Bekir Bozdağ: “Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir; seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır; bilge bir insandır, bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, her şey gözünün önünde olan… Hakkında mahkûmiyet kararı olmayan birini, ‘çete’ diye itham ederseniz, ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız. Çeteden yargılananları, çete iddiası ile soruşturulanları, kovuşturulanları, demokrasiye darbe vurmak isnat ve iddiasıyla yargılananları milletvekili yapmak için Meclis’e taşıma gayreti içinde olurken, temiz insanları çete diye suçlamak kabul edilemez. (AK Parti sıralarından alkışlar)”

Bekir Bozdağ, “Orduya kumpas kuran çete” iddialarına işte bu cevabı veriyor, askerleri yargılayan mahkemelerin Hizmet ile bağının kurulmasına karşı çıkıyordu. Gelin görün ki, hırsızlık/yolsuzluk dosyalarından kurtulmak için aynı taktiği benimsediler. “İç düşmana” karşı cadı avı böyle başladı. Hukuk askıya alındı; iftira meşrulaştı.

Gelelim bu güne… Reddi hâkim ve tahliye kararları veren 2 yargıç, -nöbetçi olmayan-Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklandı. Bu tutuklamayı haklı göstermek için, gene aynı senaryo devreye sokuldu: 29. ve 32. Asliye Ceza hâkimleri “Cemaatçi”imiş! Hatta talimatı onlara, Gülen, duasında sarf ettiği “Tutukluları Allah kurtarsın”cümlesiyle vermiş! Dikkat ederseniz “Talimat Pensilvanya’dan” iddiası, tahliyelerin hemen ertesi günü, hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan tarafından seslendirildi. Hatta Başbakan, “Talimatın ses kayıtları bizde” diye konuştu. Aradan bir hafta geçti, nerede o ses kayıtları?

Dünkü Sabah Gazetesi komplo teorisini bir adım daha geliştirdi: “Tahliyeler Gülen’e yaş günü hediyesi.”

Sabah’a göre, “75 tutuklu, Gülen’in 75’inci doğum gününe denk gelen 27 Nisan’da tahliye edilecekti. Ancak plan önlendi, hediye yattı” diyor gazete.

Bu iddiaya inananlar var. Gel de şaşma!!!

Tıpkı 17-25 Aralık ve MİT TIR’ları gibi, burada da, gene bir algı operasyonu yapılıyor. Yolsuzluğu, “Cemaat komplosu” iddiası altında saklamayı başardılar. Hırsızlık yerine, Cemaat’i tartıştık. MİT TIR’ları silâh taşıyordu. Biz, silâhların kime gittiğini değil, ağırlıklı olarak Cemaat’i konuştuk.

Tahliyelerde doğru bir hukuki süreç işledi. Buna rağmen, 2 hâkim, “terör örgütü üyeliğinden”, daha önce örneğine hiç rastlamadığımız şekilde cezaevine gönderildiler. Yargı bağımsızlığı paspas edildi.

Gerisi de gelecek deniliyor. Sıra 17-25 Aralık ve MİT TIR’larının savcılarındaymış. Zekeriya Öz, Muammer Akkaş, Celal Kara, Aziz Takçı’nın isimleri veriliyor. Biz burada yargı bağımsızlığının elden gittiğini, tıpkı Sulh Ceza Hâkimlikleri gibi, HSYK’nın da iktidarın sopası haline geldiğini konuşmalıyız. Ama hayır… Gene tutuklanan 2 hâkimin Cemaatçi olduğu iddialarıyla karşı karşıyayız.

Arkadaşlar hâlâ anlamadınız mı? Demokrasimiz tehdit altında, rejim tehlikede. Cemaatle iktidar arasında değil bu savaş. Otoriterlikle özgürlük arasında cereyan eden bir mücadele söz konusu.

Turgut Kazan

Turgut Kazan, Cemaat takıntısını bir türlü elden bırakamıyor. Böylece, “cadı avının”rahatlıkla kullandığı bir eleman haline geliyor. 2 hâkimin tutuklanmasını eleştirirken, gene onlara bindirmeyi ihmal etmemiş. Şöyle diyor: “Bu 2 hâkim gibi, Pensilvanya’dan emir alan hukukçular, hukukla o kadar oynadılar ki. Hukukla oynadığın zaman böyle olur. Kendini imparator sananlara bu oyun oynanıyor.”

Pes vallahi!!! Bu 2 hâkimin kararı hukuka uygun mu, değil mi? Bu konuya temas etmiyor Kazan. Ya da eleştirisini hukuki çerçevede bırakmıyor. Pensilvanya’dan emir almışlar, hukukla oynamışlar… Nerede emir aldıklarının delili? Ya da hukuka aykırı bir tavırları olmuşsa, niçin bunu kendi mecrasında değerlendireceğinize, Cemaat’e bağlıyorsunuz? Türkiye’de bugüne kadar yargı mekanizması fevkalade adil kararlar veriyor, usulüne uygun mu hareket ediyordu? Diyelim ki ben de haksız bir cezaya çarptırıldığımda, Alevi dedelerin kontrolü altındaki hâkimleri suçlayayım ya da uluslararası sermayenin uzantıları diye hiçbir delil göstermeden onları yerden yere vurayım. Yakışık alır mı? Zaten bu zihniyete sahip insanlar yüzünden, iktidar, algı operasyonunu başarıyla yürütüyor. El ele tutuşmasalar hatta muhalif görünseler bile, arkadan usul usul destek verenler onlar.

Turgut Kazan’ı Doğu Perinçek çizgisinde görmek istemezdim.

Yalancı dolmalar midemize oturdu

Yalancılık ve iftira bulaşıcı mı, bilemiyorum ama devletin zirvesinden gelen temelsiz suçlamalar doğrusu midemi bulandırmaya başladı. Çünkü bu yalancı dolmaları sıralarken, vatandaşı da hiçe saydıkları ortada. “Ne söylesek yuttururuz” havasındalar.

Üfürüyorlar… Ekrem Dumanlı’ya “Niçin arka kapıdan Diyarbakır Belediyesi’ne girdin”diye sordular. Davutoğlu, Rize mitinginde şöyle konuştu: “Ekrem Dumanlı, arka kapıdan girerek Gültan Kışanak’la buluştu. HDP çıksın, paralelcilerle ne işi var açıklasın… Plan belli; AK Parti’nin yükselişini durdurmak istiyorlar.”

Bu üslûp, bir profesöre yakışıyor mu? Adamı “paralel” diye yaftalayacaksın, sonra normal bir ziyareti komplo gibi takdim edeceksin… Davutoğlu, her konuda Tayyip Erdoğan ile yarış halinde.

Dumanlı, protokol kapısından girdiğini beyan etti; fotoğraflar yayınladı. Gizli kapaklı bir iş yok… Kışanak da teyit etti.

Oysa Tayyip Erdoğan, “Madem gizli bir iş çevirmiyorsun, niçin arka kapıdan girdin”diye sormuştu. Meğer arka kapı denilen, protokol kapısıymış…

“Arka kapı” diyorsunuz; doğru değil. “Tahliye talimatı Pensilvanya’dan; elimizde kayıtlar mevcut” diye konuşuyorsunuz, öyle bir kayıt yok. “Gülen’le Abdullah Gül’ün bilgisi dahilinde görüştüm” açıklamasını yapıyorsunuz, Gül, hemen sizi yalanlıyor.“Bana sonradan bilgi verildi” diyor. Üstelik Gülen’le aranızda geçtiğini söylediğiniz o konuşmanın içeriğini de doğrulamıyor.

Davutoğlu’nun Pensilvanya’ya gidip, “Türkiye’ye dönün” çağrısı yaptığı mantığa uygun mu? Madem elde devletin gizli istihbarat raporları var. Tehlikeli hedeflerini biliyor. Neden onu ziyaret ediyor? Zaten daha önce Tayyip Erdoğan “Bu hasret bitsin; gelin” çağrısı yapmadı mı? Belli ki Davutoğlu, o tarihte kendisine yakın bulduğu Hocaefendi’ye görmek ve saygılarını sunmak istemiş. Şimdi tevil yoluna sapıyor.

Gülen ile görüşme

Davutoğlu, Milliyet Gazetesi’ne Gülen’i, Eylül 2013’te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde ziyaret ettiğini ve ona şu mesajı verdiğini açıkladı:

“Elimizde istihbarat raporları var. Neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk. Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk. Son bir hamle çağrı yapmak istedik. Fırtına gelir ya hissedersiniz… Meşruiyet çizgisi içinde kalınmasını ve Türkiye’ye dönmesini istedik. ‘Şimdi vakti değil’ cevabını verdi. Bugün anlıyorum ki, şimdi değil demekle aralık ayındaki darbeyi bekliyormuş. Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti.”

Humeyni gibi dönecekti de, nasıl iktidara gelecekti? Türkiye’de İran’a benzer bir rejim mi var? Bir krallık mı yıkılıyor? Parlamento, Fethullah Gülen’i ülkenin dini lideri Ayetullah olarak mı ilân edecekti? Türk Silahlı Kuvvetleri de Devrim Muhafızları’na mı dönüşecekti?

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 12294

ulkucudunya@ulkucudunya.com