« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Şub

2016

Türkiye'nin yeni siyasî fay hattı

Ali Yurttagül 01 Ocak 1970

Bülent Arınç ve ardından Hüseyin Çelik'in çıkışı ile Türkiye'yi derinden bölen yeni fay hattı birkez daha görünür oldu. Sadece Arınç ve Çelik'in dillendirdiği sorunlar değil, havuz medyası ve Saray'ın “o zat” üzerine dili ve tonu fay hattının derinliğini belgeler nitelikte idi.

Bülent Bey haklı. Bugün birçok hakim ve savcının emirerine dönüşmüş meslektaşlarını izlerken utanç duyduğundan eminim. Can Dündar'ın tutuklu olması bir yana, soruşturma kapsamında olmaması gerektiğini yüksek sesle söylemesi, basın üzerindeki baskıya bir başkaldırı değil de ne? Havuz “köşeleri” daha doğrusu troller ve trolliçeleri (gazeteci demeye utanıyorum) tarafından saldırıya uğraması tesadüf değil.. Bülent Bey, Hüseyin Çelik, Dolmabahçe, Can Dündar, paralel paranoyası üzerinden Türkiye'nin açık, kanayan yaraları üzerinde dolaştı. Acı gerçekler üzerine haklı vurgular yaptılar. “O zat” ile Türkiye'nin temel kırılması, fay hattı biraz daha derinleşti.

Aslında olayı Bülent Arınç veya Abdullah Gül gibi AKP kurucularının trajedisi olarak okumak lazım. Hiç beklemedikleri bir şekilde karşı yakaya düştüler. Artık iki seçenekleri var: Ya bugüne kadar yaptıkları gibi dereye inip görünmez olacak, dışlanmışlığı sineye çekip, kadere boyun eğecek, unutulacaklar. Ya da kendilerini de karşı cepheye iten kutuplaşmada yerlerini alacaklar. Bülent Beyin, Hüseyin Çelik'in çıkışı bu ikilimi dillendirir nitelikte idi. Dik duruşta ısrar ederken, Saraydan anlayış beklemek bu ikilemi görünür kılıyor. Ama Saray'ın cepheleşme, kutuplaşma sürecinde çok daha kararlı, hızlı ve berrak hareket ettiğini “o zat” ve arkadaşları en geç Gezi ile kavramıştır sanıyoruz.

Fay hattına dönersek, kırılma pek yeni sayılmaz. Yeni olan fay hattının giderek derinleşmesi ve AKP içerisinde de görünür olması. Biliyorsunuz ülkemiz Cumhuriyet'in kuruluşundan beri, hatta Osmanlı'nın son yıllarında da iki siyasi kültürün kutuplaştığı bir siyaset tarafından belirlenmişti. Laik – Müslüman kırılma hattı olarak adlandırabileceğimiz bu kutuplaşma Türkiye coğrafyasında en etkin fay hattı idi. Batıda CHP-AKP çizgileri ile belirginleşen bu hat, Güneydoğuda AKP-HDP olarak şekillenmiş bulunuyor. Menderes, Özal ve Erdoğan bu kırılma hattı üzerinden siyasi etkinliklerini kurdular. Ama nerede ise bir asırdır ülkemizin politikasını belirleyen bu laik-Müslüman fay hattı artık belirleyici olmaktan çıkmış, yerini hukuk devleti-despotizm kamplaşmasına terk etmiş bulunuyor.

Bu yeni fay hattı Türkiye siyasi tarihi için bir şans ve bir bakıma AKP ve Erdoğan'ın ülkemize hediyesidir diyebiliriz. AKP'nin Türkiye'ye en önemli hediyesi “başörtüsü” sembolü üzerinden sürdürülen mücadele ile Müslümanların dışlanması ve mağdurluk duygusunun aşılmış olmasıdır. Havuz medyasında “mağdur Saray” edebiyatı sürse de AKP ile “Müslümanlar” artık toplumun en etkin sosyal grubu konumundalar. Türkiye'de Müslümanların devlet, sosyal yaşam, kültür ve ekonomide mağdur olduğunu söylemek şarlatanlık olur. Bu gerçek laik-Müslüman fay hattını önemli ölçüde erozyona uğrattı diyebiliriz. Hatta artık laiklerin “mazlum” konumda olduğu söylenebilir.

Erdoğan'ın laikleri hedef yapan “hediyesi” ise Gezi ile görünür oldu. Erdoğan ile otoriter, baskıcı devlet algısı adres değiştirdi. Laik sivil-asker devlet elitine özgü Müslüman, sol, Alevi, Kürtler gibi sosyal gerçekleri inkar, baskı rejimini artık Erdoğan temsil ediyor. En keskin ulusalcı, Talat Paşa'nın mirasını savunan Doğu Perinçek'in “çizgimize geldi” tespiti pek yanlış değil. Demokrasi mücadelesinde uzun zaman Erdoğan ile birlikte yürüyen, solun “yetmez ama evet” diyen kesimi, liberaller, muhafazakâr demokratlar, anti-kapitalist Müslümanlar Erdoğan'ın siyasi kişiliğini Gezi ile gördüler. Erdoğan Gezi ile Türkiye'yi, yolsuzluk dosyaları ve fiilî başkanlık ile kendi partisini böldü, ülkeyi saflaşmaya zorladı. Yolsuzluk dosyaları, cadı avı, basın ve şirketlere el koymalar kırılmayı derinleştirdi. Ama Erdoğan kaybetti. Türkiye'de fiilî bir despotizm algısı etkin artık. Hukuk devleti arayışı yeni siyasi birlik platformu. Fiilî despotizm ile hukuk devleti arasında seçim yapmak zorundayız. Zor bir seçim değil.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,97 M - Bugn : 28962

ulkucudunya@ulkucudunya.com