« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Şub

2016

KIZIL ELMA İTTİFAKI ONYEDİNCİ YIKIM EKİBİ

Kenan Çamurcu 01 Ocak 1970

Mavi Marmara'da Gazze'ye yardım götürdüğünü zannederken binbir alavere dalaverenin kurbanı olan gencecik Furkan'ı Akdeniz'in ortasında alnının ortasından vurmuş Netanyahu ile Erdoğan'ın kucaklaşmasına kol mesafesi kaldı. Muhafazakar iktidar, Türkiye'nin 10 vatandaşını takır takır öldüren, gemiyi içindekilerle kaçırıp rehin alan, günlerce alıkoyan ve yağmalayan Tel Aviv'le Suriye'de hükümet darbesi yapabilmek için yardımlaşacak. Suudiler de bu ahlaksız ilişkinin çöpçatanı. Kirli projenin mücbir kalemleri arasında, binlerce insanı sokak ortasında buğday başağı gibi biçen darbeci Sisi ile sarılıp koklaşma da var.

Muhafazakar iktidarın proje olduğuna ilişkin iddiaların tümü her adımda doğrulanıyor.

Netanyahu'nun elçileri, Erdoğan'la görüşüp İsrail'le ilişkileri hemen normalleştirme sözü aldıktan sonra Sisi'ye gitti ve aynı mesajları orada verdi. Ardından İsrail'le Mısır arasında Mübarek dönemindeki askeri ve istihbari işbirliği modeline dönüleceği duyuruldu. Bu model, MOSSAD'la MİT için de geçerli olacak. Silivri'den Tel Aviv'e sesini duyurmaya çabalayanlar, “Ama o İran ajanı Emin” diye mırıldanıp dursun artık.

Tüccar siyaset, iç ve dış siyasetteki cürümlerinden sıyrılabilmek için emsalleriyle (Selman, Netanyahu, Sisi) kaos ve sabotaj kardeşliğine katıldı. Kara pelerinli şövalyelerin yuvarlak masada ettikleri yeminin ilk icraatı da, Suriye ordusu Rakka'ya ulaştığı ve Suriyeli Kürt güçler (YPG) IŞİD, Nusra ve diğer tekfirci terör örgütlerini önüne katıp kovaladığı sırada geldi. TSK, iktidarın talimatıyla Suriye ordusunun mevzilerine ve Suriyeli Kürtlere top atışları yaptı.

YPG IŞİD'in canına okuyorken onu topa tutan tüccar siyasete minnetle, IŞİD de Bağdat'ta bomba patlattı ve 10 masumu katletti. Eşzamanlı. Batı medyasında “IŞİD'in ordusu da, hava kuvvetleri de var” yazıp AKP iktidarının Türk ordusunu IŞİD'le eşgüdüm içinde kullandığını iddia edenler işte böyle örneklere atıfta bulunuyor.

Davutoğlu'nun “gerekeni yaparız” tehdidi Suriye'de Kürt köylerini toplarla dövmeye verdiği isimmiş meğer. Çünkü YPG'nin değil zarar görmesi, yakınına bile top mermisi düşmedi. Olan yine garibanlara oldu. Köylülerden yaralılar var. Pek bir cesaret örneği, şanına da layık. Uçak kaldıramadan, yanına gidemeden, ta uzaklardan kör atışla ve rastgele Kürt köylerini vurmak tekfirci terörün tarzı. Başbakan Davutoğlu hicap duymuyor neyse de, övündüğü civanmertlik tarihine rağmen TSK da mı utanç duymuyor?

Ha, bir de YPG'nin hemen Minğ havaalanını terketmesini istedi Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı. Kim lehine? Tabii ki el-Kaide'nin şubesi tekfirci terör örgütü Nusra Cephesi namına. Ağır skandal, rezillik, fecaat.

Gerçi Davutoğlu İttihatçı heyecanla Minğ havaalanı, Azez falan listeleyip Suriyeli Kürtlerin Suriye toprağında nerelere gittikleri takdirde toplarla dövüleceğini haykırdı ama Erdoğan'ın hoparlörü Akdoğan, -durumun ciddiyetinin farkında olarak- yapılan top atışlarının “Türkiye topraklarına düşen mühimmata cevap” olduğunu söyledi. Davutoğlu'nun kontrolsüz heyecanına keskin fren bu.

IŞİD'i ve diğer tekfirci terör örgütlerini rahatlatmaya dönük top atışları Münih Güvenlik Konferansı'nda büyük devletler (ABD, Rusya, Almanya, AB, İran ve başkaları) Suriye'de hemen ateşkes sağlanması konusunda anlaştıkları sırada başladı.

Suriye, İran ve Rusya'nın beş senedir dile getirdiği “ateşkes ve siyasi müzakere” ilkesi Münih Konferansı'nda nihayet dünyanın etkili güçleri nezdinde kabul gördü. Suriye'de ateşkes kararıyla Ankara ve Riyad'ın sabotajlarına dev bir duvar örüldüğü düşünülebilir. Amerika'nın bunca zamandır Rusya'ya neden sessiz kaldığı da böylece anlaşılmış oldu. Savaş isteyen Ankara, Riyad ve Duha ise tarih dışı kaldı.

Ankara ateşkes kararına haliyle öfkeli. Kuşkusuz bunu böyle ifade etmiyor ve savaştan kaçan sığınmacıları biyolojik silah gibi kullanmayı sürdürüyor. Avrupalıların çok para vereceğini sanıyordu ama umduğu para vadedilmeyince Suriye'den vakumladığı göçmen biçareleri otobüslere doldurup Avrupa'ya basacağını çığlık kıyamet şantaj olarak dile getirdi.

Türkiye'nin etrafına örülen yüksek demir perde ile ülkeyi kapalı cezaevine dönüştürdüğünden iktidarın çığırışları ses özelliğini kaybetti, uğultuya dönüşmüş durumda. Ne içeride, ne de dışarıda bu uğultu işitilmiyor, işitilse de hiçbir tesiri yok. Batılı müttefikleri Erdoğan'ın “ey” ünlemelerinden etkilenseydi “Aynı ey feryadını bir tek mülteci kabul etmeyen Suud'a niye yöneltmiyorsun” kapağını oturturdu. Kaale almıyorlar belli ki.

Ama öyle ya da böyle Suriye'de savaş bitirilecek. Amerika, Rusya'nın bölgesel nüfuzunun kökleşmemesi için buna mecbur. Suriye'de savaşın sona ermesi de en çok “insani yardım” adı altında savaş ticareti yapan “sivil” örgütleri vuracak. Kendini insani yardım örgütü olarak tanıtan IHH yöneticilerinin “Suriye'deki cihada silah lazım” açıklamaları yaptığı günleri görmüşlüğümüz var.

Eski Türkiye'de, İsrail düşkünlüğü ve Ortadoğu nefreti malum laisist radikalizmin mutlak otoritesine rağmen Suriye'de hükümet darbesi projesinin 1998'deki versiyonu yola bile çıkamamıştı. Şimdi sözde Ortadoğu'yu kardeş bilen ve sözde İsrail'in çıkarına hizmet etmeye tepkili muhafazakarlar eliyle proje gürül gürül icraat halinde. Politik ve dinsel muhafazakarlık, kardeş Suriye'de taş taş üstünde bırakmama ameliyatında eline neşter tutuşturulmuş merdiven altı cerrah.

Davutoğlu'nun savaş tutkusunun ne denli güçlü olduğunu bugünlerde ibretle görüyoruz. O nedenle 2003'te AKP büyüğü Ertuğrul Yalçınbayır'ın ellerine yapışıp “abi ne olur Irak'a girmeyelim” diye yalvarmasının savaş karşıtlığıyla alakası yoktu. Şiilerin özgürlüğünü kazanmaması ve Anglo-Frank Ortadoğu nizamını muhafaza için Sünni diktatör Saddam'ı korumaya çalışıyordu. Yani dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Irak işgaline katılmaya isteksizliğindeki gibi Türkiye'nin çıkarını düşünüyor değildi.

80'lerde Davutoğlu ve tilmizlerinden, Perinçek'in ordu vasıtasıyla devrim fikriyatına göndermeyle, “Milli Demokratik Devrimciler” diye sözederek şaka yapardık. O şaka feci biçimde gerçek oldu. Köşeye sıkışmış ve kendisini kurtarmaktan başka ajandası olmayan Erdoğan'ın gücünü kullanıp memlekette diledikleri köşeye at koşturuyor, kuralsız cirit oynuyorlar. Mesela Bilal de (Erdoğan) “ya Allah” deyip oku bıraktığında Enfal suresi 17. ayetteki bâtınî sırra göz kırpıyor. Oysa işin ezoterisine gitmeye hacet yok, ok da yay da bariz biçimde sekter komitacıların kumpasına tâbi.

Davutoğlu için halihazırdaki Türkiye, koskoca Osmanlıyı on senede tarihe gömen İttihatçı fikirlerinin cenneti. 28 Şubat'ta askeri vesayet Milli Görüş'ü inim inim inletirken, o, Harp Akademisi'nde darbenin kudretli generallerinin davetiyle, bugünkü gibi kendini heyecana getirip coşturduğu konferanslar veriyordu. Zaten Aydınlıkçılarla İttihatçılıkta kardeş, -son Güney Türkiye performansına bakınca- vesayetçi güçlerle de hayatı söndürme arzusunda eş.

Onaltı devlet yıkmış bir milletin ahfadıyız. Onyedincisini yıkmak muhafazakarlarımıza nasip olacak gibi görünüyor. Ama bu işte yalnız değiller. Yıkım ekibi olarak İhvancı/Selefi muhafazakarların liderliğinde her türlü milliyetçiler, gömlek çıkarıp Milli Görüş'ten kopmaya devam edenler ve eski vesayet güçleri var. Hepsinin biraraya gelip oluşturduğu kızıl elma ittifakı kolları sıvamış durumda. Şer ve fenalık temeline oturan çürük mü çürük bir ittifak binası.

Kızıl elma koalisyonunun her biri için kendine özgü sebep var: Tüccar siyaset cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları ve savaş suçlarından kaçmak için, milliyetçiler Kürt meselesiyle gözleri kör olduğu için, laik vesayet güçleri eski görünmez iktidarlarına kavuşmak için, sekter komitacılar iktidarperestliklerini tatmin için, tekfirci terörün binbir kanadı vahhabi/selefi sosyal mühendisliği dayatabilmek için bu kirli ittifakın çalışkan üyesi. İçeride ve dışarıda ortamı öyle geriyor, ihtilafları öyle derinleştiriyor, gerginliği öyle kanırtıyorlar ki infilak sonrasında Türkiye'den geriye ne kalacağını kimse kestiremiyor.

28 Şubatçı generalin Milli Görüş'e “Türkiye'yi 15 milyon aldık, öyle devrederiz” tehdidi gibi, bunlar da “kalan sağlar bizimdir” kafasında. İyi de, kalacak sağlar arasında yer alacaklarından nasıl bu kadar emin olabiliyorlar? O kargaşada onları ayırt edecek nitelik ve yetenekte bir akıllı kaos icat edildi mi?

“Esad ülkenin sadece %15'ine hakim” yalanını söyleyip adeta Esad'ın Suriye'yi teröristlere teslim etmesi gerektiğini ima eden akılla rahat yüzü göremeyeceğiz. IŞİD Türkiye'nin şehirlerinde birbiri ardınca bombalar patlatıp yerli yabancı çok sayıda insanı katlettiği halde terör örgütüne hiç ilişmeyen akıl bu. Buna mukabil IŞİD'le savaşan herkese düşman. IŞİD'in gücünü kırana öfkeyle tehditler savuruyor. PYD karşıtlığının da özü özeti budur. Suyunun suyu yorumlarla PYD/YPG husumetine üretilen gerekçe ve bahanelerde ele gelenin, sadece, insanı hayrete düşürecek cılızlıktaki akıl, kuyumcu terazisinde bile ölçülemeyecek hafiflik ve insanı çileden çıkaran çocukluk olması bundan.

Rus uçağını düşürdüklerinde neye yolaçacağını düşünmedikleri gibi, Suriye topraklarını bombalarken de neye yolaçacağını düşünmüş değiller. AKP'nin aklı, her defasında duvara tosladığı halde her olayda “bakalım n'olcak” denemesiyle sonucu görmeye dayalı. Çocuk aklının da gerisinde bir akıl yürütme refleksi. İlla kendisi bizzat ateşe dokunacak ve yanacak, yoksa ateşin yakıcılığını idrak edebileceği başka öğrenme yolu yok.

Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış Rusya'nın Erdoğan'ı Suriye'de savaşa çekmek istediğini söylüyor. Çünkü NATO'nun böyle bir karşılaşmada Türkiye'yi savunmayacağını biliyor. Uçak düşürme testi bunu doğruladı. Yakış, “Cerablus-Azez'i alalım derken Hatay'ı kaybedebiliriz” diye ikaz ediyor.

Belki de Amerikalılar, Mursi'ye yapıldığı gibi, muhafazakar rejimi düşürmek için derin sükut içinde. Geçen sene batılı müttefiklerin Erdoğan'ı rejimiyle birlikte alaşağı etmek için Suriye'de savaşa sürüklediğini söylemek yarı komplo teorisi olurdu. Şimdi çıplak gerçek.

Erdoğan'ı 2011'de Suriye'ye saldırının simgesi yapıp beğeni/onay desteğini %70'lerden %30'un altına düşürten akıl, alaşağı etmenin şosesini döşüyor olabilir.

Görünen köy kılavuz istemez. Erdoğan istemediği halde ona Rus uçağı düşürtenler, yine istemediği halde onu Suriye'ye sokmak ve hezimet yaşatmak istiyor. Türkiye'yi Suud'la birlikte Suriye'ye sokma projesi, AKP'nin rahmini doğurganlık bırakmamacasına kazıyarak tasfiye mi yapacak acaba?

Her sorumluluk yüzleşmesinde “meğer kandırılmışım” demeyi cin fikir sanan ve süper güç Rusya'nın uçağını sonucunu bilmeden düşüren bir başkomutanla savaşa gidiyoruz yani.

“TSK, YPG mevzilerini vurdu” manşetiyle sütreye sinip ilerideki “kandırıldık” performansı için şimdiden yol yapmanın faydası yok. Savaşı çıkaran TSK değil, AKP iktidarı ve bedeli ödeyecek olan da tüm ilişikleriyle bu iktidar olacak. Olmalı da. Ayrıca IŞİD, Nusra ve diğer teröristlere öf bile demeyen tüccar siyasetin Suriyeli Kürtlere top mermisi yağdırmasındaki vicdansızlığı ve adaletsizliği takdir-i ilahî de cevapsız bırakmaz.

AK Parti'nin aklı başında ve vicdanı rahatsız olan mensupları, ya savaş histeriklerini 2003'teki gibi durduracak ya da onlarla birlikte uçuruma sürüklenecekler.

Saddam'ın Tıkritçi klan rejimi Iraklı Şiiler, muhalif Sünniler, Kürtler, solcular için ne idiyse, Türkiye'deki muhalif dindarlar, Aleviler, Kürtler, solcular ve laikler için de Erdoğan'ın muhafazakar rejimi o. Bu rejimi batılı müttefikleri alaşağı etse bile kimsenin umurunda olmaz artık. Çünkü kuralsızlık ve hukuksuzluk düzenini Türkiye'nin başına dert eden Atlantik âlemi, laisist radikalizmin iktidarından vazgeçtiği gibi muhafazakarın iktidarından da vazgeçecekse, bu kendi aralarındaki iş.

Bu satırların yazarına gelince, Allah da, kulları da şahittir, ihvancı/selefi AKP iktidarının hiçbir günahına ortak olmadık, hâlâ da değiliz. İrfan ve maneviyat yoksunu tekfircilerin dostlarından beriyiz. İnsanları yaratılışta eş, dinde kardeş gören irfanın mensubuyuz. Türkiye'ye ve insanlığa da mesajımız budur. Müslümanlığı kemiren İbn Teymiyeci tekfirciliği ve onun silahlı kolu, ihanet çetesi Vahhabilik ve Selefiliğin İslam'a, insanlığa ve barışa tehdidini dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz. İslam'ın felsefe, sanat, edebiyat, irfan, aşk ve maneviyatı temel alan barış ve muhabbet medeniyetini ihya etme mücadelesini daha güçlü bir azim ve kararlılıkla sürdüreceğiz.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,98 M - Bugn : 4538

ulkucudunya@ulkucudunya.com