« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Eyl

2016

Şehâbeddin SÜHREVERDÎ

Hasan Kâmil Yılmaz 01 Ocak 1970

Ebû Hafs Şihâbüddîn Ömer b. Muhammed b. Abdillâh b. Ammûye el-Kureşî el-Bekrî es-Sühreverdî (ö. 632/1234)

Sühreverdiyye tarikatının kurucusu, müfessir ve muhaddis.

1 Şâban 539’da (27 Ocak 1145) İran’ın Irâk-ı Acem bölgesinin Cibâl eyaletinde Zencan’a bağlı Sühreverd’de doğdu. Hz. Ebû Bekir’in soyundan geldiği için Bekrî, Teymî ve Kureşî nisbeleriyle anılır. Lakap ve nisbelerindeki benzerlik sebebiyle zaman zaman Sühreverdî el-Maktûl diye tanınan Şehâbeddin Yahyâ b. Habeş ile karıştırılır. Birçok âlim ve sûfî yetiştiren seçkin bir aileye mensuptur. Babası Ebû Ca‘fer Muhammed, amcası Ebü’n-Necîb Ziyâeddin Abdülkahir ve büyük dedesi Ammûye lakabıyla meşhur Abdullah b. Sa‘d, Sühreverdî nisbesiyle anılan âlim ve sûfî kişilerdi. Bağdat Nizamiye Medresesi’nde okuyup bir süre aynı medresede müderrislik ve Kasr Camii’nde vâizlik yapan babası Sühreverd kadısı iken bir iftira sonucu idam edildiğinde Sühreverdî henüz altı aylık bir çocuktu. Sühreverdî on altı yaşlarında Bağdat’a amcası Ebü’n-Necîb’in yanına gitti. Burada ondan ve çeşitli hocalardan ders okudu. Şâfiî fıkhını amcasının arkadaşı Ebü’I-Kasım b. Fadlân ve Ebü’l-Muzaffer Hibetullah b. Ahmed eş-Şiblî’den tahsil etti. Ebü’l-Feth İbnü’l-Battî, Ma‘mer b. Fâhir, Ebû Zür‘a el-Makdisî, Ebü’l-Fütûh et-Tâî gibi âlimlerden hadis, fıkıh ve diğer ilimleri öğrendi. Önceleri kelâm ilmine meylettiyse de amcasının arkadaşı olan Kadiriyye tarikatı pîri Abdülkadir-i Geylânî’nin tavsiyesiyle bundan vazgeçti. Abdülkadir-i Geylânî (ö. 561/1165-66) ve amcası Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî’nin (ö. 563/1168) vefatından sonra bir mürşid arama amacıyla Basra’ya gitti. Burada bir müddet Ebû Muhammed Abdullah el-Basrî’nin sohbetlerine devam eden Sühreverdî’nin Basra körfezinde Abadan’da abdal diye anılan erenlerle görüştüğü ve Hızır’la sohbetlerde bulunduğu rivayet edilir. Yine orada Ebü’s-Suûd el-Bağdâdî’nin sohbetlerine katıldı. Uzunca bir süre halvete girdi. Daha sonra Bağdat’ta amcasının Dicle nehri kenarındaki tekkesinde ve 590 (1194) yılında Makber mahallesinde vaaz ve irşada başladı. Etkili konuşmaları sayesinde geniş bir kitlenin ilgisini çekti ve birçok kişi kendisine intisap etti. Halife Nâsır-Lidînillâh’ın onu ziyaret ettiği ve Merzübâniyye Tekkesi’nde baş başa görüştükleri kaydedilmektedir. Halife onu kendi adına yaptırdığı tekkeye şeyh tayin etti. Bu dönemde Nâsıriyye, Bistâmiyye ve Me’mûniyye tekkelerinin şeyhliği de şeyhü’ş-şüyûh unvanıyla anılan Sühreverdî’ye aitti.

Halife Nâsır-Lidînillâh döneminde fütüvvet teşkilâtının organize edilmesi çalışmalarında öncülük eden Sühreverdî hilâfet merkeziyle beylikler arasında bazı elçilik görevlerinde bulundu. Dımaşk’a Eyyûbî Sultanı el-Melikü’l-Eşref Mûsâ’ya elçi olarak gittiğinde çok iyi karşılandığı ve kendisine büyük bir saygı gösterildiği söylenir. 614’te (1217) 400.000 kişilik bir orduyla Bağdat’ı almak üzere yola çıkan Hârizm Sultanı Muhammed b. Tekiş’i bu fikrinden vazgeçirmeye muvaffak olamadı, fakat yağan kar yüzünden Hârizm sultanının ordusu telef oldu. Bunun üzerine Bağdat’ı işgal etmekten vazgeçip geri döndü. Sühreverdî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin babası Bahâeddin Veled’in 617 (1220) yılında Bağdat’a gelişinde kalabalık bir halk kitlesiyle onu karşılamaya çıktı. 618’de (1221) halifeden aldığı menşûru Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’a götürdü. Bu yolculuğu sırasında Malatya’da Necmeddîn-i Dâye ve Konya’da Bahâeddin Veled ile görüştü. 628’de (1231) hac için Mekke’de bulunduğu sırada sultânü’l-âşıkin lakabıyla tanınan mutasavvıf şair İbnü’l-Fârız ile tanıştı. Bu esnada İbnü’l-Fârız’ın oğullarına ve Mısırlı Ziyâeddin Îsâ b. Yahyâ el-Ensârî es-Sebtî’ye tarikat hırkası giydirdi. Son zamanlarında gözlerini kaybetmesine ve kötürüm olmasına rağmen müridlerinin yardımıyla cuma vaazlarına çıkmaya devam eden Sühreverdî, 1 Muharrem 632’de (26 Eylül 1234) vefat etti, cenazesi ertesi gün Verdiye semtindeki türbeye defnedildi. Tarikatların kuruluş döneminde yaşayan Sühreverdî gençliğinde Abdülkadir-i Geylânî’den feyiz almış, çağdaşlarından Evhadüddîn-i Kirmânî ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî ile görüşmüştür. Evhadüddîn-i Kirmânî’yi Ahmed el-Gazzâlî ve Aynülkudât el-Hemedânî’nin fikirlerini benimsediği için bid‘atçı sayan Sühreverdî ilim ve irşad faaliyetini birlikte yürütmüş, eserleriyle muhafazakâr Sünnî tasavvuf anlayışının temellendirilmesinde önemli katkılarda bulunmuştur.

Hüccetü’l-muhaddisîn lakabıyla meşhur Muhammed b. Saîd el-Ma‘dûl, İbn Nukta, Ziyâeddin el-Makdisî, Ebû Abdullah Zekiyyüddin Muhammed b. Yûsuf el-Birzâlî el-İşbîlî ve İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî onun talebeleri arasındadır. Ebü’l-Ganâim İbn Allân, Ebü’l-Mehâmid Şehâbeddin İsmâil b. Hâmid el-Ensârî el-Hazrecî ile Ebü’l-Abbas el-Eberkûhî kendisinden hadis rivayet etmiştir. et-Tergib ve’t-terhîb müellifi Münzirî, Sühreverdî’den icâzet aldığını ve bu icâzetlerden birinin 618 (1221) tarihini taşıdığını belirtmektedir. Ebü’l-Abbas el-Vâsıtî, Ebü’l-Fazl el-Hılâtî, Sa‘d b. Muzaffer el-Mutahhar, İbn Meymûn el-Kaysî gibi âlimler ondan fıkıh ve hadis okumuş veya sohbetine katılmıştır. Sühreverdî’nin sohbetlerine katılıp tarikat hırkası giyen ve ondan feyiz alanların sayısı binlerle ifade edilmektedir. Sühreverdiyye’nin Hindistan ve Pakistan taraflarında yayılmasını sağlayan Bahâeddin Zekeriyyâ el-Mültânî, tarikatın Büzgaşiyye kolunun kurucusu Necîbüddin Ali b. Büzgaş eş-Şîrâzî onun en önemli müridleridir. İranlı şair Kemâleddîn-i İsfahânî, Sühreverdî’ye intisap ettikten sonra uzun bir süre inziva hayatı yaşamış, Sühreverdî’nin vefatı üzerine tekrar İsfahan’a dönmüştür. Şâfiî fakihi İzzeddin İbn Abdüsselâm da onun müridlerindendir. Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Moğol zulmünden kaçmak ve tahsil yapmak maksadıyla Bağdat’a geldiğinde Sühreverdî’yi ziyaret ettiği rivayet edilmektedir.

Vefatından sonra tarikatını sürdüren oğlu Ebû Ca‘fer İmâdüddin Muhammed b. Ömer es-Sühreverdî, İbnü’l-Cevzî, İbn Asâkir, İshak b. Nehhâs gibi âlimlerden hadis okumuş, babası gibi diplomatik seyahatler yapmış, babasının ?Avârifü’l-ma?ârif ve amcası Ebü’n-Necîb’in Âdâbü’l-mürîdîn adlı eserlerinden faydalanarak kaleme aldığı, tarikatın âdâb ve erkânına dair Zâdü’l-müsâfir ve edebü’l-hâdır adlı eser (Köprülü Ktp., nr. 1603/2, vr. 11b-58a) Sühreverdiyye mensupları arasında ?Avârif’ten sonra önemli bir kaynak olmuştur.

Eserleri. 1. ?Avârifü’l-ma?ârif*. Tarikatlar döneminde yazılan ilk eserlerden olup Sühreverdî’nin en önemli kitabıdır. Çeşitli baskıları ve tercümeleri bulunan eser son olarak Edîb el-Kemdânî ve Muhammed Mahmûd Mustafa tarafından neşredilmiş (I-II, Mekke 1422/2001), Farsça’ya (trc. Ebû Mansûr İsfahânî, Tahran 1985) ve Türkçe’ye (trc. Yahya Pakiş - Dilâver Selvi, İstanbul 1988) tercüme edilmiştir. 2. Nugbetü’l-beyân fî tefsîri’l-Kur?ân. Sühreverdî bu eserinde zâhirî mânaya ağırlık vermekle birlikte yer yer işârî tefsire de girişmektedir. Eserde Fâtiha’dan başlamak suretiyle âyetlerin belli bir sıra içinde, fakat yer yer atlanarak tefsir edildiği görülmektedir. Eserin müellifi hayatta iken istinsah edilen 610 (1213) tarihli, baş tarafında Sühreverdî’nin el yazısıyla bir icâzetnâme bulunan nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Beşir Ağa, nr. 24). Nugbetü’l-beyân üzerine Yaşar Düzenli tarafından doktora tezi yapılmıştır (Şihâbuddin Sühreverdî ve Nuğbetü’l-Beyân fî tefsîri’l-Kur’ân Adlı Eserinin Tevbe Suresine Kadar Tahkiki, 1994, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). 3. Reşfü’n-nesâ?ihi’l-îmâniyye ve keşfü’l-fezâ?ihi’l-Yûnâniyye. Sühreverdî’nin Gazzâlî’nin yolunu izleyerek filozofları tenkit için kaleme aldığı eser muhteva ve üslûp bakımından Tehâfütü’l-felâsife’ye benzemekle birlikte onun kadar güçlü değildir. Devrin halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın bu eserden çok istifade ettiği söylenir. Angelika Hartmann 1982’de yaptığı doçentlik teziyle bu eseri neşre hazırlamış ve bir makalesinde 1986 yılında basılacağını haber vermişse de (bk. bibl.) henüz yayımlanıp yayımlanmadığı bilinmemektedir. Sühreverdî üzerine Ezher Üniversitesi’nde yüksek lisans tezi yapan (1985) Âişe Yûsuf el-Mennâî daha sonra Reşfü’n-nesâ?ih’i neşretmiştir (Kahire 1999). Eser Muînüddîn-i Yezdî (ö. 789/ 1387) tarafından Farsça’ya çevrilmiştir (nşr. Necîb Mâyil-i Herevî, Tahran 1365 hş./1986). 4. İrşâdü’l-mürîdîn ve mecdü’t-tâlibîn (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1397/1). 5. İ?Iâmü’l-hüdâ ve ?akidetü erbâbi’t-tüka. Tasavvuf ve ilm-i kelâma dair on bölümden oluşan eserin Mekke’de yazıldığı belirtilmektedir (nşr. Abdülaziz es-Seyrevân, Dımaşk 1996). 6. er-Rahîku’l-mahtûm li-zevi’l-?ukul ve’l-fühûm. İlâhî sırlara dair bir eserdir (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2682/1, Hâlet Efendi, nr. 814/8, Şehid Ali Paşa, nr. 1377/3; Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1821). 7. Risâletü’s-seyr ve’t-tayr. Tecellî, seyr, tayr ve sülûk konularının anlatıldığı küçük bir risâledir (Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 428/3, Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2023/ 9; Köprülü Ktp., nr. 1589). 8. Vesâyâ. Sühreverdî’nin oğluna ve müridlerine yaptığı vasiyetlerden oluşan birkaç varaklık bir risâle olup (Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 428/4, Şehid Ali Paşa, nr. 1396; Köprülü Ktp., nr. 329/5). Muhammed Şirvânî tarafından Farsça’ya çevrilerek Arapça’sıyla birlikte neşredilmiştir (Câvidân-ı Hıred, Tahran 1396 hş., II/2, s. 31-37). 9. Cezbü’l-kulûb ilâ muvâsalâti’l-mahbûb (Halep 1328). 10. Evrâdü’s-Sühreverdî. Talebelerinden Ali b. Ahmed el-Gurî’nin şerhettiği bir nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’ndedir (nr. 550/2). 11. Sünûhu’l-fütûh bi-zikri’r-rûh. Dört beş varaklık bu risâlenin Köprülü Kütüphanesi’ndeki nüshası (nr. 1605/6, vr. 3b-41a) Risâle fi’s-sülûk diye kayıtlıdır. 12. Fütüvvetnâme. Murtazâ Savvâf ve Henry Corbin tarafından Resâ?il-i Civânmerdân içinde neşredilmiştir (İran 1353/1973, s. 89-166). 13. el-Makamâtü’s-sûfiyye (nşr. Emil Me’lûf, Beyrut 1993). 14. ?İdâletü’l-?iyân ?ale’l-bürhân (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 1447, vr. 131-150; Bursa Ulucamii Ktp., Tasavvuf, nr. 1597). Sühreverdî’nin diğer bazı eserleri de şunlardır: el-Es?ile ve’l-ecvibe, Risâle fî gureri’l-halk ve istidrâcihim, Risâle fi’l-fakr.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,01 M - Bugn : 4740

ulkucudunya@ulkucudunya.com