« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Mar

2018

Ne Yapmalı?

Ergin Yıldızoğlu 01 Ocak 1970

Seçimlere, OHAL, YSK vesayetine ek, yeni seçim yasası, savaşla kabaran “Türk-İslam sentezi” (dışında kalan gayri milli) iklimi altında gireceğiz. Orhan Bursalı salı günü yazısında durumu ayrıntılarıyla sergiledi ve sordu: Peki ne yapmalı?

Seçimin iklimi
Bursalı’nın yazısındaki saptamalar kısaca şöyle (okumadıysanız, mutlaka okuyunuz): Yeni seçim yasa tasarısı tamamen “ne olursa olsun biz kazanacağız” mantığıyla hazırlanmıştır. Başkanlık oyları sayılırken oy pusulalarının tümü değiştirilebilir. Binlerce apartmana yazılacak sahte, ölmüş, olmayan veya çift isimlere oy kullandırılabilir. Yüz binlerce sandıkta, mühürsüz oy pusulası, çeşitli şekilde satın alınmış “seçmence” attırılabilir. OHAL gözetiminde özellikle köylük bölgelerde, dahası Kürt bölgelerinde jandarmanın gözetiminde, devlet baskısıyla silme oy kullandırılabilir...
Mutlaka seçimleri alacağız anlayışının yapmayacağı yoktur. Önce bunu böyle kabul edelim, şimdi de tartışalım.
Bence, bunlara, iktidarın medya üzerindeki denetimini, muhalefet için çalışacak, sandık denetlemek isteyecek olanların üzerine gelecek polis, memur müdahalesi, gönüllü milis (pardon vatandaş diyecektim) baskısı olasılıklarını da eklemek gerekiyor.

İki taktik
Sonuçları adeta şimdiden belli bir seçim olasılığının, gerçekliğe dönüşmesine direnmek gerekir. Direniş söz konusu olunca da akla önce, “boykot” taktiğinin gelmesi çok doğal. Ancak, “Seçim demokratik hakkımızdır, bu hakkımızı kullanalım: seçimlere girip sonra yolsuzlukları teşhir edelim ve meşruiyetini o zaman sorgulayalım, boykotu o zaman belki de ‘parlamento boykotu’ olarak tartışalım” savının arkasında da güçlü bir mantık var.
Her iki durumda da direniş, “boykot” taktiğine ulaşıyor. Birincisi olaydan önce ikincisi olaydan sonra. “Olay”ın özüne ilişkin sanırım, bir görüş ayrılığı yok: Karşımızda “Ne olursa olsun biz kazanacağız”... “asla iktidardan düşmeyeceğiz” kararlılığında olan bir iktidar var.
“Olaydan önce” ya da, “atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra” boykot seçeneklerine gelince (engelleme çabasıyla olduktan sonra iptal ettirme çabası arasındaki farkı unutmadan), çok özel bir siyasi taktikten söz ettiğimizi mutlaka görmemiz gerekir...
Tarihsel deneyler, boykotun en az iki koşula uyarsa bir başarı şansı olduğunu gösteriyor. Birincisi, boykot meşruiyetini, bir grup siyasetçinin ya da entelijansiyanın değil, geniş kitlelerin gözünde kaybetmiş pratikleri ve/veya kurumları hedef almalıdır. İkincisi, aktif boykot olarak, diğer bir deyişle kitlesel katılımla hayata geçirilmelidir.
Bugün, bu koşulların, “dayatılan seçim pratiğinin” kendisine ilişkin potansiyel anlamda var olduğu söylenebilir. Ancak, gözlemlerin siyasi analiziyle tespit edilebilen bu potansiyelin, henüz pratikte, aktif olarak kendini göstermediğini kolaylıkla söyleyebiliriz. O zaman, muhalefetin, eğer boykot taktiğini benimseyecekse, önce, bu potansiyeli gerçekliğe dönüştürmeye, boykot çağrısı yapmaya uygun ortamı yaratmaya çalışması gerekecektir.
Tüm çabalara karşın, bu potansiyel gerçekliğe dönüşemezse boykot çağrısı yapmanın bir anlamı olmayacaktır. Ancak, bu çaba ile birikecek olan enerji, deney, seçimlerden sonra gündeme gelebilecek bir boykot olasılığına toplumsal zemin sunacak; ilk aşamadaki başarısızlık bile boşa gitmiş olmayacaktır.
Seçimlerden sonra gündeme getirilecek bir boykot çağrısı da mutlaka bir kitle desteğine dayanmak zorundadır. Ancak bu kez, boykot çağrısı, seçimleri “kazanmış”, dolayısıyla sonuçlara karşı çıkacak olan herkesi, seçime katılım oranlarını da öne sürerek, artık âdet haline getirmiş olduğu üzere, terörist, darbeci, FETÖ’cü olarak suçlayacak bir iktidarla, onun denetimindeki medyayla karşı karşıya kalacaktır.
Darbe girişimini engelleme bahanesiyle lince kadar gidecek şiddet eylemlerine yargı dokunulmazlığı getiren yasayı, yaygın silahlanma sürecini, kayıp silahları, sivil milis heveslilerini de anımsamak gerekir. Savaş hâlâ sürüyor ise, hükümetin meşruiyetini sorgulamak da “vatana ihanet” suçlamasına konu olabilecektir

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,05 M - Bugn : 1232

ulkucudunya@ulkucudunya.com