« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Eki

2018

Din, devlete dokunulmazlık zırhı giydirme aracı olamaz

Mehmet Ocaktan 01 Ocak 1970

Batı demokrasilerinin belli bir olgunluğa ulaşmasına paralel olarak İslam dünyasında da demokrasi tartışmaları başlamış, ancak belli kırmızı çizgileri aşmak pek mümkün olmamıştır. İslam-demokrasi bağlamında yapılan tartışmalar, ağırlıklı olarak devlet hayatı ve gündelik dünyevi problemlere insan iradesine dayanan demokrasi ile çözüm aranmasının İslam’la uyuşmayacağı noktasında kilitlenmektedir. Açıkçası demokrasinin sadece seküler düzenlerde var olabileceği tezine bina edilen bu görüş, akıl ve bilgi birikimine dayanan kararların bir yerde ilahi irade ile çatışacağına inanmaktadır.

Hemen belirtelim, akıl ve bilginin ilahi irade ile çatışacağı tezi, İslam’ın rahmet dini olma vasfıyla çelişmektedir. Çünkü Allah aklı, iradeyi ve bilgiyi insana dünyayı imar etmek ve yaşanabilir bir dünya kurmak üzere bahşetmiştir. Kur’an’da bu konudaki ifade son derece açıktır: “Sizi yerden (topraktan) yaratan ve orayı imar etmenizi isteyen O’dur. Haydi artık rabbinizden af dileyin ve O’na yönelin. Hud:11/61” Dolayısıyla insanların dünyada adalet temelinde gerçekleştirecekleri siyasi ve ekonomik faaliyetlerin ilahi irade ile çatışması mümkün değildir. Muhammed el- Cabiri’nin de belirttiği gibi “Demokrasi beşeri egemenlikte ortaklıktır. Dolayısıyla Allah’ın egemenliğine ortak olmak gibi bir durum söz konusu değildir.”

Hakimiyet kavramı üzerinden demokrasiye karşı çıkanlar, hakimiyeti kayıtsız şartsız millete veren bir sistemin İslami olamayacağını savunmaktadırlar. Çünkü çoğunluğa uymak, insanları sapkınlığa götürebilir. Bir başka görüş ise, Allah’ın yasalarına dayanan bir demokrasinin ancak İslami bir sistem olacağı yönündedir. Yani nasıl liberal demokrasi olabiliyorsa, İslami bir demokrasi de olabilir...

***

Aslında sadece tanımlar üzerinden sonuçlar üreten her iki yaklaşımın da bizi sağlıklı sonuçlara götürmesi pek mümkün gözükmüyor. Bir kere ‘İslami demokrasi’ tanımından ne anlamalıyız önce onu bilmemiz gerekiyor. Eğer bu, İslam dünyasında ütopyalaştırılan ‘İslam devleti’ idealinin bir yansımasıysa, bizi götüreceği yer totaliter bir sistemdir.

Zira İran örneğinde de olduğu gibi adını ‘İslami demokrasi’ koyarak, insanlara yaşam biçimi ve tasarlanmış kültürel hayat dayatan bir model oluşturmanın demokrasiyle bir ilgisi olamaz. Bunun adı; totaliter devletlerde görülen toplum mühendisliği projesidir.

Dolayısıyla, ‘İslami demokrasi’ tanımıyla meseleye teolojik bir sınır çizmeden de pekala bir sistem tartışması yapabiliriz. Biliyoruz ki, çağdaş demokrasinin en temel özelliklerinden birisi olan ‘hukukun üstünlüğü’, aynı zamanda İslam’ın da en temel ilkelerinden birisidir. Zira İslam’da hukukun üstünlüğü ilkesi, adil yargılamayı ve hukuk önünde eşitliği kapsayacak şekilde tanımlanmıştır.

Denebilir ki “Madem hukukun üstünlüğü kavramı İslam’ın da temel ilkelerindendir, neden İslami demokrasi olmasın?” Elbette isim üzerinden bir yargıda bulunmak gerekmiyor. Ancak sistemin adını ‘İslami’ koyduğunuz zaman siyaset dahil, devletin bütün kurumsal yapılanmalarını din ekseninde belirlemeniz gerekecektir. Oysa İslam insanlığa evrensel mesajlar veren ilahi bir din. Eğer dini siyasal ve ekonomik bir sistemle eşitleyerek, ideolojik bir çerçevenin içine yerleştirirseniz, onu aynı zamanda dünyasal bir kavganın malzemesi haline getirmiş olursunuz. Nitekim geçmişte farklı ekonomik-siyasi modellere karşı ‘İslami modeller’ öne sürülmüş ve bitmek tükenmek bilmeyen ideolojik tartışmalar yaşanmıştır.

***

Ayrıca tarihsel tecrübeler göstermiştir ki, dini merkeze alan bir devlet yapılanması, yani ‘İslami devlet modeli’nin, halkın inanç ve düşüncelerini yönlendirip insanları dalaletten kurtarmayı esas alan bir istikamete yönelme ihtimali yüksektir. Doğal olarak böyle bir devlet yapılanmasında siyasi uygulamalara muhalefet etmek, aynı zamanda İslam’a muhalefet etmek anlamına gelecektir ki, bu devlete ve siyasete kutsallık atfetmektir. Unutmayalım, din devlete dokunulmazlık zırhı giydirme aracı değildir. Kabul etmek gerekiyor ki, adı ‘İslami demokrasi’ olan bir devlette eleştirel düşüncenin gelişmesi mümkün değildir.

Bir toplumun dini nasıl yaşayacağına, nasıl bir kültür oluşturacağına devlet karar veremez. Böyle bir durum bireyin hak ve özgürlüklerini devletin insafına terketmek olur ki, bunun adı İslami demokrasi değil, totalitarizm olur. Oysa İslam’ın evrensel mesajı özü itibariyle insanları özgürleştirmeye çağrı niteliği taşımaktadır, köleliğe değil...

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,34 M - Bugn : 73145

ulkucudunya@ulkucudunya.com