« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Şub

2024

Mücadele nasıl olmalı?

Ahmet Selim 01 Ocak 1970

Hasan Tahsin övgüyle ve saygıyla anılır. Niçin? Yunanlılar İzmir’e çıkarken onlara kurşun sıkmış. Peki yaptığı iş doğru muydu? Onun sıktığı kurşun, Yunanlıların bir katliam yapmasına sebep oldu. İnsan kendi hayatını feda edebilir; ama yaptığı bir hareketle, hamleyle; kardeşlerinin, vatandaşlarının hayatını feda etmek hakkına sahip değildir. Aslen bizim tarihimizde bu tarz işler yoktur. Biz cephede savaşırız, cephede kazanırız, cephede kaybederiz. İstanbul, vaktiyle işgal edildi. Mütareke İstanbul’u, kapkara bir hüzün manzarasıdır. O İstanbul’da, şuradan buradan onlara ateş edilmesi gibi vak’alar var mıdır? Yoktur. Süleyman Nazif’e Kara Bir Gün’ü yazdıran şartlarda bir İttihatçı çıkıp o işgal komutanını vurabilirdi. Bu işleri çok da iyi becerirlerdi. Ama bir faydası olmaz, tersine bir sürü musibetlere yol açardı. Onu yapmadılar ama, cephe direnişinin hazırlıklarını hemen başlattılar; bütün genç İttihatçı subaylar büyük mücadelenin motivasyon gücü olarak, bulundukları her yerde hemen hareketlendiler; dipten dibe direniş faaliyetini ateşlemeye ve organize etmeye yöneldiler. Halk ruhen tam hazır değildi, onlara dinamizm kazandırma yolunda halkı işlemeye başladılar. İttihatçıların büyükleri devre dışı kalmıştı ama, genç İttihatçı subaylar İzmir’in işgaliyle başlayan bir direniş heyecanını ve azmini hep canlı tuttular. Mustafa Kemal’in en büyük dayanağı onlardı.

İşgal kuvvetlerinin mensuplarına karşı suikastlar yapmak, köşe bucaktan ateş etmek, kalabalıklara sığınarak vurup kaçmak gibi eylemler hiç yoktur. Görünürde buz gibi bir sükûnet vardır ama, mesela İstanbul’un derin planında büyük bir direniş faaliyeti ve trafiği aralıksız işlemektedir. Sivil hayatın düzenini, görüntüsünü hiç bozmadan, hiçbir tahrik ve şüphe belirtisi yansıtmadan işlemektedir. Mücadele böyle olur. “Çoluk çocuk zarar görmesin, siviller zarar görmesin” hassasiyeti bir şecaat düsturudur, bir mücadele adabı ilkesidir, alt tabakaya yansıyan uzantısıyla bir yiğitlik raconudur bizde. Mesela PKK’nın yaptığı gibi çocukları, kadınları, sivil grupları kullanarak onların içinden vurup kaybolmak türünden işler bizim tarihimizde hiçbir halde ve durumda görülmemiştir.

… Filistin’deki drama ben en çok bu açıdan kahroluyorum, çocuklar rüyalarıma giriyor. Bu mücadele yıllardır devam ediyor. Değişen hiçbir şey yok. Kızmayın, düşünce konusu olarak soruyorum, hiç silah kullanılmasaydı, durum şimdikinden daha mı kötü olurdu acaba?

Amerika’yı yenmeden İsrail’i yenemezsin. Bu, somut bir gerçek. Niçin Birleşmiş Milletler pasif, Avrupa Birliği pasif? Amerika’dan dolayı. Gerçek muhatap Amerika. İran’da gelişmiş füzeler var, niçin kullanılmıyor? Çünkü biliyor ki füzeler, İsrail’e yetse bile Amerika’ya yetmez. İsrail, Amerika’nın uçak gemisi! Ayrı bir devlet bile sayılmaz.

O halde, çözüm güçler dengesine Amerika’yı değişime zorlayacak farklı tavır, siyaset, iç toparlanma ve basiret ağırlıkları koymaktan geçiyor. Önce iç zaaflar giderilecek, sonra iç imkânlar akıllıca kullanılacak. İsrail’i ve Amerika’yı o roketlerle tedirgin edip hizaya getirmeye çalışmak, bunu yaparken de büyük sivil kayıplarını göze alıp insanî duyarlılıkların muhtemel tepkilerine güvenmek; mantıklı, isabetle, verimli, meşru bir yol mudur? Kendi insanlarının canları kıymetli. O roketler için, binalarını zırhlamışlar, okullarını özel biçimlere sokmuşlar, her mekân köşesine bir sığınak yapmışlar, bir psikolog ordusunu seferber edip ruh sağlıklarını takviye tedbirleri almışlar.

Peki bizim yavrular, bizim bebeler; bizim analarımız, bacılarımız, yaşlılarımız, evlerimiz, ailelerimiz bu mücadelenin bedelinin ödemeye müstahaklar mı? Onları İsrail düşünmez, biz düşüneceğiz. Mücadelenin tarzını, metodunu, mahiyetini, stratejisini, taktiğini onları öncelikle koruma kollama şartlarına göre belirlemek aklî ve vicdanî bir yükümlülük değil mi? İslam ülkeleri olarak, gelirlerimizin yüzde birini Filistin halkına ayırsak, onların çileli hayatını büyük ölçüde normalleştirebiliriz. Bunu yapmayıp, “bu mücadeleyi böyle sürdürün” demek doğru mudur?

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,26 M - Bugn : 16842

ulkucudunya@ulkucudunya.com