« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Ağu

2007

Osmanlı Halifeliği (1517-1924)

01 Ocak 1970

 Mısır Abbâsîlerinin son onyedinci halifesi Üçüncü Mütevekkil Alellah, Mısır Fâtihi Yavuz Sultan Selim ile birlikte İstanbul'a gitti. Ayasofya Camiinde gayet muhteşem bir meclis toplandı. Bu toplantıya Türk ulemâsı ile Arab ulemâsı (Mısır-Ezher ulemâsı katılmıştı. Mütevekkil, camide minbere çıktı. Bir hutbe okudu. Sultan selimin değerini belirtti. Halifeliğe lâyık olduğunu anlattı. Sırtından çıkardığı elbiseyi (resmî feraceyi) Sultan Selime giydirerek, halifeliği, kendi isteğiyle terkettiğini açıkça ifade eyledi. Ulemâ meclisi, Sultan Selimi halife intihap etti. "Şeharhet kılıcını kendisine teslim eyledi. Bundan sonra, Osmanlı padişahlarına kılıç kuşanma (taklîd-i seyf) merasimi bundan kalmıştı: (748).

O zamana kadar halifeler, Arab sülâlesinden olurdu. Artık, Arab halifeliği bitmiş, Türk halifeliği başlamış oldu: (517).

Yavuz Sultan Birinci Selimin halife oluşu ile saltanatla halifelik bir şahısta bir sülâlede tekrar birleşti. Osmanlı padişahları, Türkiye içinde Osmanlıların padişahı ve fakat Türkiye içinde de, dışında da bütün müslümanların halifesi oldu.

Bu sebepten, kabinede (Bakanlar Kurulu) Osmanlı padişahlarının iki türlü vekili bulunurdu: Birisi Sadrazam, diğeri Şeyhülislâm. Sadrazam (Başvekil) devlet işlerini yapar, padişahların saltanat mümessiliydi. Şeyhülislâm ise, padişahların halifelik sıfatını temsil eder, bütün müslümanların din ve hukuk işlerine bakardı.

1517 tarihinden başlıyarak halifeliğin kaldırılışına kadar (3 Mart 1924), İslâm halifeliği Osmanlı padişahlarında kaldı.

Corci Zeydan, İslâm medeniyetini ikiye ayırarak der ki (749): Birinci devir esas İslâm medeniyeti devridir, -İslâmın doğuşu ile başlar: (610), Abbâsî-lerin Iraktan çekilmesi ve İslâm memleketlerinin gerilemesi ve Moğollar tarafından istilâsıyla sona erer: (1258).

İkinci devir, İslâmî uyanıklık devri oldu: -İslâm memleketlerinin gerilemesinden sonra, bir taraftan Osmanlıların zuhuru ile Sünnîlerin birleştirilmesi ve İslâm halifeliğinin canlandırılması (1517) ve diğer taraftan Safevî devletinin kurulmasıyle, Şiîlerin toplanması suretiyle, doğmuştu." Hakikat böyleydi. Bu ikinci devirde İslâm medeniyeti, hem Anadoluda hem de İranda tekrar canlandı.

Osmanlılar, bir İslâm devleti olması sıfatiyle, İslâm medeniyetini, 14 üncü yüzyıldan -20 nci asrın başına kadar yaşatmışlar, Safevîler ise bu medeniyeti 18 nci asrın sonuna kadar götürebilmişlerdi.

Osmanlı devleti, Anadolu Selçuk Sultanlığı üzerinde kurulmuş olan "Türk-Müslüman" beyliklerinden biriydi. Osmanlı Beyliğinin istiklâlini sağlayan, Osman Bey oldu. Osman Bey, Oğuz Türklerinden, Bozok kolundan Kayı (Kaya) boyundandı.

Osmanlı Devleti, Anadolu'da Marmara bölgesinde 13 üncü asrın sonuna doğru bir beylik olarak kurulmuştu. (1299). 20 nci yüzyılın başında, büyük bir imparatorluk halindeyken yıkıldı: (1920).

Osmanlı Devletinin başında bulunan "Osmanoğlu sülâlesi": Otuzsekiz padişah ve bir halifeden ibaretti. Bunların on tanesi yalnız padişahtı. Yirmi-sekiz tanesi, hem padişah hem halifeydi. Bir tanesi ise, yalnız halife idi.

İlk padişah, Gazi Osman Beyden (1299), Yavuz Birinci Sultan Selime kadar (1517) gelen padişahlar, yalnız Osmanlıların padişahı idi. İlk Türk halifesi Yavuz Sultan Selimden (1517), Altıncı Mehmed Vahîdüddîn'e kadar (1922) olan padişahlar da hem Osmanlıların padişahı, hem de bütün müslümanla-rın halifesiydi. Yalnızca halife olan da, Abdülmecîd Efendi idi. 1 Kasım 1922 tarihinde, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği bir kanunla saltanat, 16 Mart 1920 tarihinden itibaren kaldırılınca, padişahlıkla halifelik birbirinden ayrıldı. Sultan Abdülazîz oğlu Abdülmecîd Efendi, Büyük Millet Meclisi tarafından halifeliğe seçildi. 3 Mart 1924 tarihinde halifelik kaldırılıncaya kadar bu makamda bırakıldı. Kurulduğu tarihten ortadan kaldırıldığı zamana kadar Osmanlı Türkiyesi, beş devir geçirdi: Kurtuluş devri (1299-1453)

- Yükselme devri (1453-1579)

- Duraklama devri (1579-1683)

- Geri dönme devri (1683-1792)

- Yenilik ve yıkılış devri (1792-1920) idi.

Birinci devir: Osmanlı Türkiyesinin kuruluş devriydi. Birinci padişah Osman Beyin istiklâlini ilân etmesiyle başladı: (1299). İstanbulun fethine kadar geldi: (1453). Yüzelli yıl devam eden kuruluş devrinde devlet bir beylikti.

Fâtih Sultan İkinci Mehmed Han, İstanbu.lu aldı. Bin yıllık Bizans İmparatorluğuna son verdi. Osmanlı Beyliği bir imparatorluk şekline girdi. "Yükselme devri" denilen ikinci devir parladı. Sokullunun ölümüne kadar, bir asırdan fazla yaşadı: (1579).

Koca Vezir Sokullu Mehmed Paşa'nın ölümüyle Osmanlı Devleti, duraklama devrine girdi. Artık bu devirde, Türklerin yıldırım harbleri durmuştu. Osmanlı Türkiyesinin bu üçüncü devri de, Viyana'nın Türkler tarafından ikinci defa muhasarasına kadar sürdü: (1683). Bir asırlık bir devrin târihî adı oldu.

Viyana önünde, Sadrazam (Başvekil) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, bozguna uğradı. Devlette "geri dönme" devri başgösterdi. Bu devir, padişahlık, Türkiyesinin dördüncü devri oldu. "Yaş" barış andlaşmasma kadar sürüklendi: (1792) Bir asırdan fazla sürdü.

Ruslarla yapılan Yaş muahedesinden sonra Türkiye ıslahata girişti. Padişahlığın son devri olan "Yenilik ve yıkılış devri" bu suretle açıldı. Saltanatın kaldırılmasıyle kapanmış oldu: (1920).

14,15 ve 16 ncı asırlar: Kuruluş ve yükselme asırları, 17 nci yüzyıla: Duraklama, 18 nci asra: Geri dönme asırları denildiği gibi, 19 uncu ve 20 nci yüzyıllar da: İmparatorluğun "Yenilik ve yıkılış asrı" oldu.

Görülüyor ki, Osmanlı Devleti kuruluşundan -yıkılışına kadar çeşitli devirler geçirmiş, altı asırdan fazla yaşamıştı. Osmanlı Devleti bir Müslüman-Türk devletiydi. Anadoluda otuza yakın çeşitli Türk ve müslüman beylikleri vardı. Bu beylikleri bir idare altında toplamak, Anadolu'da "Türk Birliği" kurmak, "millî bir vazife" idi. Bu millî vazife için Osmanlı Türkleri pek çok çalıştılar. Osman Beyin istiklâlinden İstanbulun fethine kadar, birbuçuk asır süren kuruluş devrinde, Türk birliği iki defa kuruldu. İlk önce, Anadolu beyliklerini kaldırmaya muvaffak olan Osmanlıların dördüncü hakanı Yıldırım Bayezid idi. Ancak, Semerkant Hükümdarı Timur ile Edirne padişahı Sultan Bayezid arasında çıkan Ankara savaşı: (1402) Osmanlıların kurduğu bu ilk birlik binasını yıktı. Anadolu'da beylikler tekrar meydan aldı. Memlekette anarşi devri denilen iç karışıklar başgösterdi. Ankara savaşından sonra, ikinci defa, Anadolu'da Türk birliği, İstanbul'un Fâtihi Sultan İkinci Mehmed Han tarafından kuruldu. Sultan Mehmed, İstanbulu aldıktan sonra, Türkiyeyi Anadoluda ve Rumelide bir imparatorluk haline koydu. Yavuz Sultan Selim, Türk imparatorluğunu doğuda, güneyde genişletti. Kanunî devrinde Türk imparatorluğu en yüksek noktasına ulaştı. Osmanlı padişahlığı maddî varlığı ve manevî kültürü bakımından kendisini bütün dünyaya tanıttı.

Ondördüncü asırda sade ve basit bir beylikten ibaret olan Osmanlı Devleti, onbeşinci asırda bir imparatorluk haline gelmiş, onaltıncı yüzyılda ise bu imparatorluk çok genişlemişti. Sınırları doğuda: İrana ve Hazer Denizine, batıda: Adriyatik Denizi'ne ve Fas'a, kuzeyde: Ukrayna'nın ortasına ve Lehistana, güneyde: Habeş iline ve Aden Körfezine kadar dayanıyordu. Üç kıt'aya: Avrupaya, Asya'ya Afrikaya yayılmış, parlak ve şerefli devirler yaşamıştı. Türk otoritesi, Avrupa siyasetine hâkim olmuş, Akdenizde Türk donanmasına karşı duracak hiç bir harb filosu kalmamıştı. Karadeniz, Türkiyenin bir iç denizi halini almıştı. Avrupa'da servet, kuvvet ve toprak bakımından, Türkiye'ye üstün gelebilecek hiç bir devlet yoktu Onaltmcı asırda Osmanlı toprakları, üç kıt'ada altı milyon kilometre kareyi geçiyordu. Bugünkü Avrupanın âdeta yarısıydı. Eski kaynaklarımız, Osmanlı memleketlerinde nüfusumuzu, Kanuni Sultan Süleyman devrinde: Yüzon milyon, onyedinci yüzyılda: Sadrazam Köprülü-zade Fâzıl Ahmed Paşa zamanında ise yüzelli milyon olarak tesbit etmişlerdi: (750).

Ancak, Osmanlı memleketlerinde oturan bu milyonlarca insanlar, aynı soydan ve aynı dilden değillerdi, içlerinde müslüman olanlar da vardı, olmıanlar da.

Osmanlı saltanatını padişahlar idare ederdi. Fakat padişah, devleti idare ederken kanunlara, fermanlara, fetvalara, ananelere (geleneklere) dayanırdı. Keyfî idare yapamazdı. Osmanlı padişahlarının salâhiyeti çok genişti.

Fakat, İslâm dini, padişahların bu salâhiyetini azaltmıştı. İslâm dinine göre padişah olmak için: "Akıllı olmak, adalet yapmak" şartı vardı. "Deli ve zâlim" padişah, tahtından indirilir, hal'edilirdi: (751)

Gazi Osman soyundan gelen padişahlara: Bey, emîr, çelebî, hünkâr, sultan, han, hakan, gazi adları verilirdi. Yavuz Sultan Selimden sonra, padişah isimlerine bir de "halifelik" sıfatı eklendi.

Onyedinci yüzyıla kadar, ölen bir padişahın yerine oğlu geçer, parlak bir bey'at merasimi yapılırdı. Bu asırdan başlayarak, padişahlık ve halifelik babadan oğula değil, "sülâlenin içinde en büyük şehzadeye kalma" usulü tatbik edildi. Padişahın oğlu değil, sülâlenin en büyüğü "Veliahd" (padişah namzedi) olurdu.

Osmanlı -Türk İmparatorluğunda: 14, 15 ve 16 ncı yüzyıllar, imparatorluğun, yaşadıkları asırlara uygun, hattâ asrın üstünde teşkilât ve medeniyet asırlarıydı. 17,18, ve 19 uncu yüzyıllar ise, bu imparatorlukta: Islâhat ve yenilikler asırları oldu.


14, 15 ... ve 16 ncı yüzyıllarda teşkilât ve medeniyet bakımından dünya üstünlüğünü elinde tutan Türkler, 17 nci yüzyılda, Avrupayla berabere kalmış, 18 nci asırda ise, Avrupa karşısında düşmüş ve bu düşkünlük, imparatoriuğun sonuna kadar devam eylemişti.


Değerli tarihçilerimiz, Osmanlı Türk İmparatorluğunun duraklama devri-ne "Dâhilî düşkünlük devri", geri dönme devrine de "Haricî düşkünlük devri" adlarını pek haklı olarak vermişlerdi:(752). Çünkü 17 nci yüzyılda iç düşkünlük başladı. 18 inci yüzyılda da dış düşkünlük çattı. Askerî mağlûbiyetler, parasızlık başgösterdi. Ordunun ıslahı, devletin yenilenmesi ön plâna alındı. Yenilik ve yıkılış asırları olan ondokuzuncu ve yirminci asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda üç türlü yenilik hareketi görüldü: Islahat hareketleri, tanzimat hareketleri, meşrutiyet hareketleri.

Islahatçıların mümessili, padişah Üçüncü Selim idi. Tanzimatçıların Mustafa Reşid, meşrutiyetçilerin de Midhat Paşa'lar oldu.

Meşrutiyet hareketlerini üç safhada görüyoruz: Birinci meşrutiyet hareketi, ikinci Abdülhamid idaresi, ikinci meşrutiyet hareketi.

Birinci meşrutiyet hareketi, ikinci Abdülhamid'in ilk devrine (1876), ikinci meşrutiyet hareketi ise, son devrine (1908) rastlar. Abdülhamid'in şahsî idaresi ise, bu iki meşrutiyet devirleri arasında başlı başına bir safha teşkil etmişti.

Sultan Abdülhamid'in otuzbir sene süren şahsî saltanat devri, babası Sultan Abdülmecid devrinde başlayan (1839) tanzimat hareketinin bir devamından başka bir şey değildi. Çünkü tanzimat devrinde olduğu gibi:

- "Kanunlar ve nizamlar, önce devlet şurasının tanzimat dairesinde hazırlanıyor, sonra vekiller heyetinde konuşuluyor, daha sonra da padişah iradesiyle tatbik mevkiine konuluyordu: (753).

Türkiye'de birinci meşrutiyet hareketine, yeni Osmanlılar (Jön Türkler) cemiyeti sebep olmuştu, ikinci meşrutiyet hareketini de, ittihad ve Terakkî Komitesi hazırladı: (1908). ittihad ve Terakkî, İkinci Sultan Abdülhamid idaresini yıkmak için kurulan gizli ve siyasî komitelerin en kuvvetlisiydi. İttihat ve Terakkî Komitesi'nin kuruluşunda, Anadolu'da harekete geçen "Ermeni Komiteleri" önayak olmuştu.

1908 tarihinde ikinci meşrutiyet hareketi başladığı zaman, Osmanlı-Türk saltanatının toprakları üç kıt'ada bulunuyor, yüzölçümü: Dört milyon kilometre kareyi geçiyordu. Nüfûsu kırküç milyondu. Askerî kuvvetler, yedi ordu üzerine tertiplenmişti: Birinci ordunun merkezi: istanbul, İkincinin: Edirne, Üçüncünün: Manastır, Dördüncünün: Erzincan, Beşincinin: Şam, Altıncının: Bağdat, yedincinin de: San'a (Yemen) şehirleriydi: (754). 1908 tarihinde İkinci Abdülhamid, İttihad ve Terakkî Komitesinin kontroluna bıraktığı zaman, Osmanlı İmparatorluğu bu haldeydi. Eski coğrafyacılarımızdan meşhur Muallim Ali Tevfik Bey merhum der ki:

"Devleti Aliyyei Osmaniyyenin idaresi altında bulunan memleketler, üç kıt'ada bulunduğu cihetle: Avrupa'yı Osmânî, Asyayi Osmânî, Afrikayı Os-manî isimleriyle üçe taksim olunmuştu." '755).

İkinci meşrutiyetin birinci safhası İkinci Abdülhamidin son seneleri idi. ikinci safhası, Sultan Mehmed Reşad devri ve üçüncü ve son seneleri de Altıncı Mehmed Vahidüddm zamanı oldu.

İkinci Abdülhamid, ilk defa meşrutiyeti 1876 da, ikinci defa 1908 de ilân etmişti. 1909 tarihinde hal'edilince Beşinci Sultan Mehmed Reşad padişahlık makamına getirildi.

Millî Meclis (Ayan ve Meb'usan Heyeti) adına koca bir Türk padişahını tahtından indirmeğe giden heyetin içinde tek bir Türkün bulunmayışı, dikkatle incelenmeğe değer bir olaydır. Osmanlı padişahları aynı zamanda müslü-manların halifesi oldukları için, ötedenberi "Hal" vazifesini Şeyhülislâm Efendiler yapardı. Bu usûl millî tarihimizde bir an'ane idi. İkinci Abdülhamidin tahtından indirilme hâdisesinde böyle yapılmadı. Sultan Abdülhamide hal'i tebliğ edecek ayan ve meb'usan heyetinin intihabında İttihadcılar, bu ananeyi bozmuşlardı. Seçilen heyet: Ayandan Ermeni Aram, Bahriye Feriki Laz Arif Hikmet ile Selanik meb'usu yahudi Karasu, Draç meb'usu Arnavut Esad Taptanî'den ibaretti: (756).

Beşinci Sultan Mehmed Reşad devrinde arka arkaya üç harb patlamıştı: 1911 İtalya harbinde Türkiye, Afrika kıtasındaki son parçasını kaybetti. 1912 Balkan savaşıyle Avrupadaki toprakları elden çıktı. Fakat, 1914 Birinci Cihan Savaşı ile Türkiye'nin varlığı büyük tehlikeler geçirdi. 29 Ekim 1914 tarihinde atılmış olduğumuz bu korkunç macera yüzünden dört yıl çeşitli cephelerde, türlü düşmanlarla savaştık. Sonunda Mondros mütarekesi ile kayıtsız şartsız teslim olduğumuz insafsız düşmanlara kapılarımızı açtık (30 Ekim 1918). İtti-had ve Terakki Komitesinin ikinci meşrutiyeti on sene sürdü (1908-1918). Birinci Cihan Harbi sonunda (1914-1918) Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte tarihe karıştı.

1908 inkılâbında, "Reval" mülakatını bahane ederek, vatanın taksime uğradığı yaygarasiyle ortaya atılarak devletin mukadderatına hâkim olanlar, şimdi, vatanı cahilane hareketleriyle hakikî taksim felâketine uğratarak yurt dışına kaçarlarken, yalnız cân-ı azizlerini kurtarmayı düşünmüşlerdi: (3 Kasım 1918).

Ondokuzuncu asrın bütün yeniliklerinden ve yapılan büyük fedâkârlıklardan sonra, altı asırlık muhteşem Osmanlı İmparatorluğu, yirminci asrın başında, ikinci meşrutiyet devrinde, Avrupanın büyük diplomatları karşısında "çeteci" ve "komiteci" Rûhuyla devleti idareye yeltenen meşrutiyetçilerin pek iptidaî ve tecrübesiz hareketleri yüzünden kurban oldu, gitti. On yıl içinde (1908-1918) yok oluverdi. Bugünkü varlığımız ise, ancak Millî Mücadele (Kurtuluş savaşı) Rûhuna borçludur. Çünkü Mondros Mütarekesi ile Türkiye kayıtsız, şartsız düşmana teslim olduğu için, 30 Ekim 1918 tarihini Osmanlı imparatorluğunun son safhası olarak kabul edenler bulunduğu gibi, bu mütarekeye dayanarak 16 Mart 1920 de İstanbulun işgale uğramasını, saltanatın sonu sayanlar da haklıdır. Şu kadar var ki, saltanat merkezinin düşman işgali altında bulunmasına rağmen, Büyük Millet Meclisinden, "saltanatın lağvı" hakkındaki kanunun 1 Kasım 1922 tarihinde çıkmış olmasına bakılırsa, bu tarihe kadar saltanatın hukukan yaşamakta bulunduğunu kabul etmek tarihî bir zarurettir. Nitekim, Sadrazam (Başvekil) Tevfik Paşa, kanunun çıktığını görünce doğru saraya gitti. Osmanlı-Türk İmparatorluğunun son padişahı Altıncı Mehmed Vahîdüddîne istifasını verdi. Bu suretle, tarihte Osmanlı Devletinin son Sadrazamı oldu.

Mondros mütarekesi fenaydı. Fakat, tatbiki daha fena oldu. Mütarekeden sonra, Boğazlar açıldı. Önce, itilâf Devletlerinin altmış parça harb gemisi, sonra, orduları istanbul'a girdi: (13 Kasım 1918). Düşmanlarımız, savaşarak geçemedikleri Çanakkale Boğazını, şimdi mütarekenin gölgesine sığınarak sulh yoluyla geçiyorlardı.

Öte yandan işgaller de başladı: Mütarekenin 7 nci maddesine dayanarak yurdumuzun çeşitli bölgelerine asker çıkardılar. En sonra, itilâf kuvvetleri, İstanbulu işgal eylediler: (16 Mart 1920).

Türk ve müslüman İstanbula, Fetih gününden -16 Mart tarihine kadar hiç bir düşman ayağı basmamış, Osmanlı-imparatorluğunun 467 yıllık payitahtı (başkenti), şimdiye kadar hiç bir düşman yüzü görmemişti. 16 Mart tarihi, Türk başşehrinin ilk defa, düşmanlar tarafından çiğnendiğini gösterdiği gibi, aynı zamanda, Osmanlı - Türk İmparatorluğunun da en son safhası oldu. Çünkü Büyük Millet Meclisi, Ankara'da aldığı bir kararla, Osmanlı saltanatının, 16 Mart 1920 tarihinden itibaren tarihe karıştığını kabul etti: (1 Kasım 1922).

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,69 M - Bugn : 28956

ulkucudunya@ulkucudunya.com