« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Oca

2015

Terör mü, Medeniyetler Çatışması mı?

Sedat Laçiner 01 Ocak 1970

Paris’teki terör saldırılarından sonra Fransa devleti Müslümanları hedef almamaya büyük özen gösterdi. Örneğin, Fransa Başbakanı Valls, “Teröre karşı savaş halindeyiz; dine karşı ya da bir medeniyete karşı değil” açıklamasını yaptı…
Aynı şekilde, Fransa Devlet Başkanı Hollande da teröristlerin İslam ile ilgisinin olmadığını, yaptıkları işin de dini olamayacağını savundu…
Teröre karşı Paris’te gerçekleştirilen ve 1,5 milyondan fazla insanın yürüdüğü yürüyüşte de organizatörlerin üzerinde en çok durdukları nokta kalabalığın Müslümanlar aleyhine slogan atmaması oldu. Ayrıca pek çok katılımcı “Müslümanım, terörist değil” pankartlarıyla yürüdü…
Fransız devletinin bu yaklaşımındaki ilk kaygı 1,5 milyar dünya Müslümanını yanına çekebilmek… İkinci mülahaza ise Fransız toplumunun Müslümanlar ve ötekiler olarak bölünmesini engellemek… Bu kaygı çok yerinde, çünkü Fransız nüfusunun yaklaşık % 10’u Müslümanlardan oluşuyor ve Müslüman nüfus genelde göçmen ailelerin çocuk ve genç yaşta bireylerinden oluşuyor. Toplumda yaşanabilecek derin bir kutuplaşma büyük bir çatışma ve suç dalgasına kolaylıkla dönüşebilir…

PARİS YÜRÜYÜŞÜ
Bu bağlamda, Pazar günü Paris’te gerçekleşen ve 1,5 milyon insanın, 50’ye yakın devlet başkanı ve başbakanın katıldığı dev yürüyüş oldukça etkileyiciydi. Liderler teröre karşı Fransa’nın yanında yer aldıklarını ifade ettiler, kardeşlik mesajları verdiler…
Türkiye’nin, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu ile törende temsil edilmesi de isabetli bir karardı…
Ancak yürüyüşün görkemine ve medyadaki sunuluş şeklinde bakarak aldanmamak gerekir. Yürüyüş bu haliyle tek başına hiçbir sorunu çözmez… Bunu sizler cenaze evine taziye ziyareti olarak da görebilirsiniz. Ziyaret, nezaketin ve saygının gereğidir, ancak sorunların halli için daha güçlü girişimlere ihtiyaç vardır… Kaldı ki sözde terörü kınama yürüyüşünde İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da yer alması ve adeta bayram çocukları gibi kalabalığı selamlayıp durması başlı başına bir çelişkidir. Aklı başında herkes bilir ki İslam dünyasındaki şiddet ve nefret örgütlerinin beslendiği en önemli kaynak İsrail’in devlet terörü ve soykırımı andıran katliamlarıdır.
Aynı şekilde, terörü protesto yürüyüşünde bazı PKK’lıların örgütün flamalarıyla yürüyüşte yer almaları ve buna izin verilmesi de yürüyüşün göstermelik yönünü kanıtlamaktadır…

MÜSLÜMANLAR SORUMLU GÖRÜLÜYOR
Öte yandan, beylik sözlere ve diplomatik ifadelere karşın Fransız toplumun önemli bir kısmının yaşananlar nedeniyle Müslümanları, hatta İslam’ı suçladıklarını da biliyoruz…
Sadece Fransızlar değil, Almanlar, Hollandalılar, İsveçliler, İsviçreliler ve Avusturyalılar… Hristiyan Avrupa’da İslam karşıtlığı 1980’lerden bugüne tırmanışta…
Kimse kendisini kandırmasın, Avrupa’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı, Müslüman karşıtlığı ve fundamentalist akımların yükselişi yeni bir gelişme değil ve bunu 11 Eylül’e veya en son Paris Saldırıları’na bağlamak da mümkün değil… Bu saydığımız hastalıklar Avrupa’nın kadim hastalıklarıdır ve Batı Avrupa toplumları Müslümanlarla birlikte yaşamakta zorlanmaktadırlar…
Örnek verecek olursak, 29 Mayıs 1993 tarihinde Almanya'nın Solingen şehrinde, Genç ailesinin evi 4 aşırı sağcı Alman tarafından kundaklandı ve çıkan yangında aileden 5 kişi (Gürsün İnce, Hatice, Hülya, Saime Genç ile Gülistan Öztürk) yanarak hayatını kaybetti. Bu tür kundaklamalar 1993’den sonra da devam etti. Hatta sadece geçtiğimiz hafta içinde Avrupa’da pek çok Türk ve Müslümana ait ev ve işyerleri kundaklandı, şans eseri bu olaylarda ölen olmadı. Daha önceki gün Almanya’da İslam karşıtı 25 binden fazla insan yürüdü ve Müslümanların Avrupa’nın dışına atılmasını talep etti… Kısacası Avrupa’da Müslüman düşmanlığı El Kaide saldırıları ile doğmadı, El Kaide sona erdiğinde de sona erecek değil…
Uzmanlar son dönem Avrupa ırkçılığı ve dinciliğinin kaynakları olarak ekonomik krizleri, işsizliği vs. gösteriyorlar. Ancak sorunun kökeninde Avrupa’nın kültürel genlerine sinmiş hastalıklar var… Almanya’da Nazizm, İtalya’da Faşizm olarak kendisini gösteren ve 1930-40’lı yıllarda kıta Avrupası’nda her ülkede hâkim olan ırkçılık bugün de varlığını bilinçaltında sürdürüyor. Nasıl sürdürmesin ki, Türkiye bile hala 1940’ların yanlışlarını iliklerinde hissederken, Avrupa bu hastalıkları bir anda beliğinden nasıl söküp atabilir ki?
Özetle, sorun sanıldığı gibi sadece Müslümanlar arasındaki aşırılık ve şiddet örgütleri değil… Sorunun diğer kutbunda Batı’nın hastalıkları ve hataları var. Belki de bu ikisi arasında olan masum insanlara oluyor…

İSLAM SUÇLANIYOR
Elbette Batı tek parça değil, Batı’da herkes aynı şekilde düşünmüyor. Ancak karar alıcılar, kamuoyunu belirleyen bazı odaklar sürekli olarak İslam’ı suçun ve terörün kaynağı olarak göstermeye devam ediyor. Söylem üstünlüğü kimdeyse o haklıymış gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. İslam dünyasında pek az desteği bulunan El Kaide ve IŞİD’in birkaç şok edici hareketi tüm Müslümanlara, hatta onların dinine mal edilirken Batı’nın Afganistan’da, Irak’ta ve diğer halkı Müslüman ülkelerdeki vahim hataları görmezden gelinebiliyor. Örneğin Filistin’deki soykırımı, etnik temizliği ve işkenceleri anlamadan ve çözmeden Ortadoğu’da ve küresel güvenlikte hangi sorun çözülebilir ki? ABD’nin Pakistan, Afganistan, Yemen ve Afrika’da heronlarla yaptığı sözde terörist avlarında vurulan binlerce sivilin durumunu görmeyen, ancak IŞİD’in vahşice gerçekleştirdiği birkaç infazı islam diye sunan bir medya ile nereye varılabilir ki? Ebu Gureyb ve Guantanamo’daki işkenceleri ABD’nin kendisi dahi kabul etti, ancak hangi sorumlu hangi cezayı aldı? Bırakınız ceza almayı Batı dünyası hala aynı yöntemlerle devam ediyor.
Batı’nın Müslüman ülkelerdeki müttefikleri hala halkın sesi olan liderler ve hareketler değil. Milli çıkar maskesi altında İslam dünyasında desteklenen aslında terörü ve haksızlıkları doğuran bir siyasi düzen…
Elbette herşeyin sorumluluğunu Batı’ya atarak kurtulamayız. Günahları nedeniyle Müslüman sadece Şeytan’ı suçlayarak kendisini kurtaramaz. Eğitimden kültüre, ekonomiden siyasete kadar yapılması gereken pek çok iş var. Ancak şunu da unutmamak gerekiyor, İslam dünyası son derece genç ve yaralı ülkelerden oluşuyor. En az 300 yıllık çöküşten ayağa kalkış henüz gerçekleşemedi. Sömürgeciliğin etkileri henüz üzerinden atılamadı… İslam coğrafyası sefalet, cehalet ve bunların sonucu olarak büyük bölünmelerle sancı içinde. İşte, böylesine acı bir tablo içerisinde kendi hataları için hiçbir mazereti olamayacak bir Batı’nın sonuçlar nedeniyle Müslümanları, hatta onların din ve kültürlerini suçlaması da haksızlık olur…

EL KAİDE’NİN BESLENDİĞİ KAYNAKLAR
El Kaide, Müslüman kültürünün bir sonucu olmaktan öte Batı siyasetinin bir ürünüdür. Nitekim Üsame Bin Ladin’in felsefesi İslam dininden çok modern Marksist ve Anarşist akımlardan esinlenmişe benzemektedir. Görüntüdeki İslamilik eylemde ve özde asla yoktur.
Hiç dikkat ettiniz mi, 1990’larda neredeyse sıfır noktasında olan El Kaide ABD’nin müdahaleleriyle güçlendi ve ABD’nin girdiği yerde palazlandı. Irak’a sözde ‘terörü önlemek için’ giren ABD, Irak’tan çıktığı zaman artık Irak toprakları El Kaide ve onun türevi olan IŞİD için tam bir yuva haline gelmişti. El Kaide’nin yine ABD müdahalesi altındaki Afganistan’da güçlenmesi ve orandan Pakistan’a sıçraması da mı bir tesadüftür. İşin aslına bakacak olursak ABD, El Kaide olan yerde terörle mücadele etmedi, tam aksine Amerikalılar nerede sözde terörle mücadele ettiyse orada El kaide türü örgütler türedi…
İyi niyetimizi toplayıp, Amerikalıların ve Avrupalıların bu eylemlerinde masum ve iyi niyetli olduklarını varsaysak dahi, sorumlu olmadıklarını söyleyemeyiz. Batı artık anlamalıdır, mücadele diye bizlere sunduğu ve belki de kendisini kandırdığı yöntemler bizzat sorunun kaynağı haline gelmiş durumdadır ve bu akıl ile devam edilir ise düşmanlıklar derinleşecek ve sorun terör olmaktan çıkıp medeniyetler arası çatışmaya dönüşecektir. Batı’nın tamamı değil ama, Batı’da bazı kesimlerin buna istekli olduğu da görülebilmektedir. Yani, birilerinin amacı belki de sorunları çözmek değil, tam tersine kıyamete gidişi hızlandırabilmektir…

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,83 M - Bugn : 30401

ulkucudunya@ulkucudunya.com