« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

HICRETIN ONBIRINCI YILI OLAYLARI

 

1- MÜSLÜMANLIĞIN ARABİSTANDA YAYILMASI VE DİNİN TAMAMLANMASI

"Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini, doğruluk rehberi (Kur'ân) ve Hak Din İslâm ile gönderen O'dur. Şâhit olarak Allah yeter."

(el-Fetih Sûresi, 28)

Müslümanlık Mekke'de doğdu, Medine'de gelişti. Hudeybiye Barış Anlaşmasından sonra, Medine dışında yayılmağa başladı. Mekke'nin fethinden sonra, her taraftan Arap kabîleleri fevc fevc Medine'ye gelip Müslümanlığı kabûl etliler. Kısa zamanda, Allah'ın yardımıyla Arabistan baştan başa Müslüman oldu. Sayıları çok az Mûsevî ve Hıristiyandan başka yarımadada Müslüman olmayan kabîle kalmadı. Her tarafta ezan sesi, "Allâh'u ekber" sadâsı yükseldi. Bu başarı şüphesiz Allah'ın yardımının bir sonucuydu. Kur'ân-ı Kerîm bunu şöyle anlatıyor:

"Ey Muhammed, Allah'ın yardımı ve fetih günü gelip, insanların akın akın Allah'ın dinine girdiklerini görünce, hemen Rabbını hamd ile tesbîh et. Şüphesiz O, tevbeleri kabûl edendir." (en-Nasr Sûresi, 1-3)

İslâm'ın zaferinin ve tamamlanmasının yaklaştığını bildiren bu sûre, Kur'ân-ı Kerîm'in bütün olarak inen son sûresidir.(426) Mekke'nin fethinden önce inmiştir.

Dinin tamamlanması, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in görevinin bitmesi demekti. Bu sebeple Rasûlüllah (s.a.s.) bu sûre inince, "bana vefâtım haber verildi." buyurmuştur.(427)

Vedâ Haccında, arafe günü Arafat'da, dinin kemâle erdiğini bildiren "son ahkâm âyeti"(428) vahyedilmiş; ertesi gün Mina'da son âyet(429) inmiş, Kur'ân-ı Kerîm tamamlanmıştı. Bütün bunlar, aziz Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)'in vefâtının yaklaştığını gösteriyordu. Nitekim, Vedâ Hutbesinde, "belki burada sizinle ebedî olarak bir daha berâber olamayacağım," (430) buyurarak ashâbıyla vadâlaşmıştı.


2- RASÛLULLLAH (S.A.S.)'IN HASTALANMASI VE İRTİHÂLİ


"Ya Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler".

(ez-Zümer Sûresi, 30)

Vedâ Haccından döndükten sonra, Hz. Peygamber (s.a.s.) Uhud şehidlerini ziyâret edip cenâze namazlarını kıldı. Bunlar, cenâze namazları kılınmadan defnedilmişlerdi.(431) Hastalanmasından bir gün önce de, Medine'nin "Cennetü'l-Bâkî" denilen kabristanını ziyâret etmiş, burada defnedilmiş olan müslümanlar için duâ etmişti. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), böylece ümmetinden hayatta olanlarla vedâlaştığı gibi, sanki ölenleriyle de vedâlaşmıştı.

Hastalığı esnâsında, kızı Hz. Fâtıma'ya gizli bir şey söylemiş, Hz. Fâtıma ağlamıştı. Daha sonra kulağına tekrar birşey daha söyleyince gülmüştü. Hz. Fâtıma bunun sebebini, Rasûlüllah (s.a.s.)in vefâtından sonra şöyle açıkladı. Rasûl-i Ekrem(s.a.s.):

-Kızım, her yıl Ramazan ayında Cibrîl, Kur'an-ı Kerîm'i (o zamana kadar inmiş olan kısmını) benimle bir kere mukabele ederdi. Bu yıl iki defa mukabele etti. Sanıyorum, ecelim yaklaştı, buyurdu. Bunu duyunca ağladım. Sonra, ev halkı içinden kendisine ilk olarak benim ulaşacağımı söyledi. O zaman da güldüm.(432)

Gerçekten Hz. Fâtıma, Rasûlüllah (s.a.s.)dan 6 ay sonra vefât etti.(433) Ehl-i Beyti'nden Rasûlüllah (s.a.s.)'e ilk kavuşan O oldu.

Rasûlüllah (s.a.s.) Bâkî kabristanından döndüğü gece (19 Safer Çarşamba günü) hastalandı. Hastalığı 13 gün sürdü. 1 Rabiülevvel Pazartesi günü öğleden sonra vefât etti.

Hastalığının ilk beş gününü hanımlarının nöbetinde geçirdi. Gün geçtikce ağırlaşıyor, gücü azalıyordu. Bu yüzden, her gün ayrı bir yere gitmeyip Hz. Aişe'nin odasında kalmayı arzu ediyor, fakat eşlerinden hiç birinin gönlünü kırmamak için bu isteğini açıkça söylemiyor, bugün kimin nöbetindeyim, yarın nerede olacağım? diye soruyordu. Eşleri istediği yerde kalmasına izin verdiler.

Amcası Abbâs ile Hz. Ali'nin kolları arasında Hz. Âişe'nin odasına geldi. Güçsüzlükten ayakları yerde sürükleniyordu. Hastalığının son sekiz günü burada geçti. Rasûlüllah (s.a.s.)burada vefât etti..(434) Hastalığı süresince amcası Abbâs ile Hz. Ali ve bütün hanımları yanından ayrılmadılar. Gerektikçe hizmetinde bulundular.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in hastalığı humma idi . Zaman zaman bayıldığı oluyordu. Ateşin ve ızdırâbın şiddetinden yüzündeki örtüyü atıyor, vücûdunun hararetini soğuk su ile hafifletiyordu.

Vefâtından beş gün önce, Perşembe sabahı Rasûlüllah (s.a.s.)'in hastalığı ağırlaştı.

-Bana yazı yazacak birşey getirin; sapıklığa düşmemeniz için size vasiyyetimi yazdırayım, buyurdu. Yanında bulunanlardan bir kısmı, "şu anda Rasûlüllah (s.a.s.) ağır hasta; yanımızda Allah'ın kitabı var, O bize yeter. Sonra yazılsın"; bazıları ise "hayır, şimdi yazılsın." diye tartışmaya başladılar. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

-Hiçbir peygamberin yanında tartışılması yakışık almaz. Benim bulunduğum şu (murakabe) hâli, sizin beni meşgul etmek istediğiniz şeyden hayırlıdır. Beni kendi halime bırakın, buyurdu. Daha sonra, vefâtı esnâsında üç şey vasiyyet etti. 1) Müşrikleri Arabistan'dan çıkarınız. 2) Gelecek elçilere, benim yaptığım gibi, ikramda bulununuz. Olayı anlatan İbn Abbas, "üçüncüsünü unuttum." demiştir.(435)


a) Son Hutbesi

Aynı gün Rasûlüllah (s.a.s.), yedi kırba soğuk su getirilip vucûduna dökülmesini emretti. Belki böylece hafifler, halka vasiyyet edebilirim, buyurdu. Bir leğenin içinde, eliyle "artık yetişir" diye işâret edinceye kadar vücûduna soğuk su döktüler.(436) Rasûlüllah (s.a.s.), Hz. Ali ve Abbâs'ın oğlu Fazl'ın kolları arasında Mescid'e çıktı. Minbere oturdu. Başında boz renkli bir sargı vardı. Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra:

-Ey Nâs! Her kimin arkasına bir kamçı vurmuşsam, işte sırtım, gelsin vursun. Kimin bende alacağı varsa, işte malım, gelsin alsın. Benim yanımda en sevgiliniz, üzerimde hakkı varsa, onu burada (dünyada) isteyen veya helâl edendir. Böylece Rabbıma yüz akıyla kavuşurum, buyurdu. Sonra öğle namazını kıldırdı. Namazdan sonra tekrar minberde göründü. Aynı sözleri tekrarladı. Cemaatten biri, üç dirhem alacaklı olduğunu söyledi. Bu zât, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) adına bir fakire sadaka vermişti. Rasûlüllah (s.a.s.) borcunu hemen ödedi. Sonra şöyle buyurdu:

-Ey Nâs! Kimin üzerinde başkasına âit bir hak varsa, ayıplanmaktan çekinmesin, sâhibine ödesin. Burada ayıplanmak, âhirette mahcûb olmaktan hayırlıdır.(437)

Allah bir kulunu, dünya hayâtı ile kendi nezdindeki âhiret saâdetini seçmekte serbest bıraktı. O kul, âhiret saâdetini seçti, buyurunca Hz. Ebû Bekir ağlamaya başladı. Rasûlüllah (s.a.s.):

-Ey Ebû Bekir, ağlama! Samimî arkadaşlığı ve mâlî fedakârlığı ile bana en çok yardım eden Ebû Bekir'dir. Eğer ümmetimden birini dost edinseydim, şüphesiz bu Ebû Bekir olurdu. Fakat İslâm kardeşliği, şahsî dostluktan üstündür. Ebû Bekir'inkinden başka, diğer evlerin Mescid'e açılan kapılarını kapatınız, buyurdu.(438) Sözlerine devâmla:

-Ashâbım! Peygamberinizin irtihâlini düşünüp telaş ettiğinizi işittim. Hangi peygamber, ümmeti arasında ebedi kalmıştır? Biliniz ki ben de, Rabbıma kavuşacağım ve buna hepinizden daha çok lâyığım. Yine biliniz ki, siz de bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer, Kevser havuzunun kenarıdır. Benimle orada buluşmak isteyenler, ellerini, dillerini günahtan çeksinler. (439)

-Ey Nâs! Zeyd'in oğlu Usâme'nin komutanlığı konusunda bazı şeyler söylendiğini duydum. Daha önce, babası Zeyd için de böyle şeyler söylenmişti. Allah'a yemin ederim ki, Zeyd komutanlığa lâyıktı, kendisini çok severdim. Babası gibi Üsâme de komutanlığa lâyıktır, O'nu da çok severim, itaat ediniz, buyurdu.(440) Sonra odasına döndü.


b) Hz. Ebû Bekir'i İmâmlığa Vekil Etmesi

Hastalığın ilk günlerinde, ateşine ve ızdırabına rağmen, namaz vakitlerinde Mescid'e çıkıp namazı kıldırıyordu. Daha sonra hastalığı ağırlaşınca Mescide çıkamaz oldu. İmamlık yapmak için, yerine Ebû Bekir'i vekîl yaptı.

Vefâtından önceki Perşembe günü, yatsı vakti olmuş, ezan okunmuştu. Rasûlüllah (s.a.s.), namazın kılınıp kılınmadığını sordu. "Sizi bekliyorlar" dediler. Hafiflemek için hemen yıkandı. Fakat ayağa kalkamadı, bayıldı. Ayılınca yine sordu. Tekrâr yıkandı, fakat yine bayıldı. Böylece üç kere yıkanıp hazırlandı. Fakat her seferinde bayıldı. Cemaat ise Mescidde bekliyordu, kendine gelince:

-Ebû Bekir'e söyleyin, namazı kıldırsın, buyurdu.

Hz. Âişe, Rasûlüllah (s.a.s.)'ın yerine kim geçerse geçsin, halk tarafından sevilmez, uğursuz sayılır, diye düşünüyordu. Bu sebeple:

-Ey Allah'ın Rasûlü, Ebû Bekir yufka yüreklidir, makamınızda namaz kıldıramaz. Ağlamasından dolayı sesini kimse işitemez, başkasını vekil etseniz... dedi. Fakat Peygamber (s.a.s.) ilk emrini tekrârladı.

-Ebû Bekir'e söyleyin, namazı o kıldırsın,(441) buyurdu. Böylece Perşembe günü yatsı namazından Rasûlüllah (s.a.s.) vefât edinceye kadar ki 17 vakit namazı Hz. Ebû Bekir kıldırdı. Perşembe günü akşam namazı, ashâbın Rasûlüllah (s.a.s.)'ın arkasından kıldığı son namaz oldu.(442)


c) Son Tavsiyeleri

Rasûlüllah (s.a.s.)bazen ateşi düşüyor, hastalığı hafifliyordu. Hz. Ebû Bekir'i vekil yaptıktan sonra, bir namaz vakti kendinde iyilik hissetti. Hz. Ali ile Abbâs'ın oğlu Fazl'ın kollarında, ayaklarını sürüyerek Mescid'e çıktı. Rasûlüllah (s.a.s.)'ın çıkabileceği bilinmediğinden namaza durulmuştu. Hz. Ebû Bekir, imâmlıktan çekilmek istedi. Rasûlüllah (s.a.s.)yerinde durmasını işâret etti. Ebû Bekir'in yanına oturup namazını kıldı.(443) Namazdan sonra, minberin alt basamağına oturdu. Allah'a hamd ve sena ettikten sonra:

Ey Muhâcirler! Size ensâr hakkında, hayırlı olmanızı vasiyyet ediyorum. Onlar benim has cemâatim ve en samîmî dostlarımdır. Vaktiyle onlar sizi evlerinde misâfir ettiler. Her konuda sizi kendilerine tercih ettiler... Halk Medine'de günden güne çoğalıyor, ensar ise gittikçe azalıyor, yemekteki tuz kadar kalıyor. Sizden biri işbaşına geçer de, başkalarına fayda ve zarar verebilecek yetkilere sâhip olursa, ensâr'ın iyiliklerini alsın, kusurlarını bağışlasın.(ı)

Ashâbım! İlk muhâcirlere de saygılı olmanızı vasiyyet ediyorum. Bütün muhâcirler de birbirlerine hayırlı ve saygılı olsunlar. Her iş, Allah'ın irâdesi ve ancak O'nun izniyle meydana gelir. Onun irâdesi olmadan hiç bir şey olmaz. Allah'ın irâdesine karşı koymak isteyenler, sonunda mağlûb olurlar. Allah'ı aldatacaklarını sananlar, kendileri aldanırlar, buyurdu.(445) Sonra odasına döndü. Rasûlüllah (s.a.s.)'ın minberden son hutbesi bu oldu.


d) İrtihâli

Ölüm gecesi ateşi düşmüş, sabaha karşı rahatlamıştı.(446) Pazartesi sabahı, odanın Mescid'e açılan kapı perdesini açtı. Ashab-ı Kirâm, saf saf, Hz. Ebû Bekir'in arkasında sabah namazını kılıyorlardı. Onların bu hâline sevindi, tebessüm ederek seyretti. Hz. Ebû Bekir, Rasûlüllah (s.a.s.)'ın namaza çıktığını sanarak, ilk safa çekilmek istedi. Ashâb, Hz. Peygamber (s.a.s.)'i ayağa kalkmış görünce sevinçlerinden namazlarını bozayazdılar. Rasûl-i Ekrem (s.a.s) Efendimiz mübârek eliyle, namazı tamamlamalarını işâret buyurdu. Sonra perdeyi kapatıp odasına çekildi.(447) Ashâb-ı Kirâmın, Rasûlüllah (s.a.s.) 'in mübârek yüzünü son görüşleri bu oldu.

Benzi kansız, yüzü bembeyazdı. Öğleye doğru tekrar ağırlaştı. Sık sık bayılmalar başladı. sevgili kızı Hz. Fâtıma, başucunda:

-Vay babamın ızdırâbına, diyerek çâresizlik içinde ağlıyordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz:

-Üzülme kızım, bu günden sonra baban, hiç ızdırâp çekmeyecek, diye O'nu teselli etti.(448) Izdırâbı çoktu, fakat hâlinden şikâyet etmiyordu. Ara sıra ellerini yanındaki su kabına batırıp yüzünü ıslatıyordu.

-Lâilâhe illâllâh. Ölümün de şiddetleri var. Allâh'ım, ölüm sıkıntılarına dayanmak için bana yardım et. Beni bağışla. Bana merhamet et, diye duâ ediyordu. Sonra elini kaldırdı, üç defa:

-"Allah'ım, beni Rafîk-i A'lâ'ya (en yüce dosta) ulaştır." dedi. Başı, eşi Hz. Aişe'nin kucağındaydı. Bu duâ ile, Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Efendimizin mübârek eli düştü.(449/1) Hz. Âişe Yüce Peygamber (s.a.s.)'in başını şefkatle kaldırıp yastığına koydu. Pazartesi günü öğleden sonra âlemlere rahmet olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)'in aziz rûhu uçmuş, Rabbına kavuşmuştu. (1 Rebiül-evvel 11 H./27 Mayıs 632 M.)(449/2)




(425) Müslim, 2/890 (Hadis No: 1218); Ebû Dâvûd, 1/442 (Hadis No: 1905); İbn Hişâm, 4/250-253; Tecrid Tercemesi, 10/431-434

(426) Müslim, 4/2318 (Hadis No: 3024)

(427) Hak Dini Kur'ân Dili, 8/6234

(428) el-Mâide Sûresi, 3

(429) el-Bakara Sûresi, 281

(430) el-Buhârî, 2/64; Tecrid Tercemesi, 4/655 (Hadis No: 661); İbn Hişâm, 4/250

(431) el-Buhârî, 2/93

(432) Bkz. el–Buhârî, 4/ 183, 5/138, 6/101; Tecrid Tercemesi, 11/6 (Hadis No: 1661) ve 11/267 (Hadis No: 1767); Riyâzü's-Sâlihîn 2/101 (Hadis No:690)

(433) Bkz. el-Buhârî, 4/42

(434) el-Buhârî, 2/106 ve 5/139-140; Tecrid Tercemesi, 4/762 (Hadis No :683 ve 11/15)

(435) el-Buhârî, 1/36-37 ve 4/31 ve 5/137; Tecrid Tercemesi, 1/91 (Hadis No: 94) ve 8/476 (Hadis No: 1275)

(436) el-Buhârî, 1/57 ve 5/140; Tecrid Tercemesi, 1/138 (Hadis No: 149) ve 11/16

(437) İbnü'l-Esîr, el-Kâmil 3/319- 320; Târih-i Din-i İslâm, 3/556-557

(438) el-Buhârî, 1/119-120; ve 4/191 ve 4/254; Tecrid Tercemesi, 2/339-343 (Hadis No: 292-293) ve 11/ 19-20

(439) Tecrid Tercemesi, 11/18; Mevâhib-i Ledünniyye Tercemesi, 2/434

(440) el-Buhârî, 4/213 ve 5/145; Rasûlüllah (s.a.s.), Şam tarafına gönderilmek üzere bir ordu hazırlamış, hastalanmasından bir gün önce komutanlığı Üsâme'ye vermişti. Orduda ilk muhâcirler ve ensârdan ileri gelen kimseler vardı. Üsâme ise henüz 20-27 yaşlarında bir gençti. Bu yüzden bazı dedi-kodu yapanlar olmuştu. Rasûlüllah (s.a.s.)'ın hastalığı ve vefâtı sebebiyle ordunun hareketi bir-kaç gün gecikti.

(441) el-Buhârî, 1/165 ve 169; Tecrid Tercemesi, 2/510-536 (Hadis No: 387,394,397)

(442) Bkz. el-Buhârî, 5/137; Tecrid Tercemesi, 11/14

(443) el-Buhârî, 5/162; Tecrid Tercemesi, 2/510-519 (Hadis No: 387); Bu namazda cemâatin Hz. Ebû Bekîr'e, Ebû Bekir'in de Rasûlüllah (s.a.s.)'e uyduğu da rivâyet edilmektedir. (bkz. el-Buhârî, 1/162)

(444) el-Buhârî, 1/223 ve 4/226-267; Tecrid Tercemesi, 3/116 (Hadis No: 503) ve 11/18; İbn Hişâm, 4/300

(445) Tecrid Tercemesi, 11/18; Mevâhib-i Ledünniyye tercemesi, 2/434

(446) Bkz. el- Buhârî, 5/141; Tecrid Tercemesi, 11/22-24 (Hadis No: 1667)

(447) el-Buhârî, 1/165-166 ve 5/141; Tecrid Tercemesi, 2/528 (Hadis No: 395) ve 11/24

(448) el-Buhârî, 5/144; Tecrid Tercemesi, 11/27 (Hadis No: 1669)

(449/1) el-Buhârî, 5/139-144; Tecrid Tercemesi, 11/10-30 (Hadis No: 1663, 1665, 1668)

(449/2) Bkz.Tecrid Tercemesi, 9/298 (Hadis No: 1442)

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,76 M - Bugn : 3677

ulkucudunya@ulkucudunya.com