« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Kas

2006

ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR.

ÜLKÜCÜ YAZAR ÖMER LÜTFİ METE İLE RÖPORTAJ 03 Kasım 2006

Bir an önce kitaplar ile baş başa kalmak için kendine zaman ayırma telaşında olan yazar bir an önce TV dizilerinden kurtulmak istese de yine senaryolardan başını kaldıramıyor. Şu sıralar star'da senaryosunu yazdığı dizi ve kendisinin Süleymaniye eseri olacağını iddia ettiği Mevlana senaryosunu yazmakla uğraşıyor. Ömrü vefa ederse bundan sonra hep roman yazmayı düşünen yazarın kafasında bir gün Teşkilat-ı Mahsusa’nın Libya örgütlenmesini yazmak var. Kurtlar Vadisi'nde, devlet için tetik çeken elleri kutsayan Mete, yeni senaryasunda aşkı, tasavvufu ve sevgiyi işliyor. Kadiri tarikatına mensup olduğunu söyleyen Mete, 'Şeyhi olmayan insan sapıtır' diyor

“Ben durumumu gizlemem. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır. Benim inancım budur. Bu bile yazılabilir umurumda değil. Bunun istisnası da yoktur. Çünkü insan, insana secde etmeyi öğrenmese şeytan ile arkadaş olması kaçınılmazdır. İnsanın insana secdesi olur mu? Olur çünkü Allah şeytandan Adem'e secde etmesini istiyor. Buradaki secdenin anlamı insanın birisine baş eğmesidir. Kendinden farklı somut bir otorite taşımasıdır.”

“Televizyon senaryolarını red edecek kadar bir lüks içinde değilim. 4 çocuğum ve belli bir standartta hayatım olduğu için bunları devam ettirmek için daha çok senaryo yazımına ağırlık veriyorum. Çok saygı duyduğum bir iş değil “

Sabah gazetesinin en çok okunan yazarlarından biriydi. Türkiye'yi ekran başına kilitleyen Kurtlar Vadisi'nin senaristlerinden biri olması, yazılarına olan ilgiyi artırıyordu. Fatih Altaylı gazetenin başına geçince ilk olarak Ömer Lütfi Mete'nin yazılarına son verdi. Sorularımızı yanıtlarken senaryolarına yansıtamadığı birbirinden ilginç görüşlerini dile getiriyor.
-Üç yıllık Sabah gazetesi geçmişiniz neden sona erdi?
Yeni yayın yönetmeninin tasarrufuymuş. Bu Türk medyası için iyi bir gelişme aslında. Çünkü bu olay yayın yönetmenlerinin güçlendiği anlamına geliyor. Ancak bunun benim üzerimde gerçekleşmesi düşündürücü. Sabah Gazetesi’nin en çok okunan yazarlarından biri olduğumu bilen bilir. Olay, Altaylı'nın hayat anlayışının yansımasıdır . Tasarrufları hayırlı olsun.
-Spor basının nasıl buluyorsunuz?
Spor basını ile ilgili benim de çok şiddetli eleştirilerim var. Amigoluk spor sayfalarını fethetmiştir. Amigolar tribünden de iyi seyirciyi kovmuştur. Basından da fair playı kovmuştur. Spor basınında ahlaksızca tarafgirlik yapılmaktadır. Spor yayıncılığı gizli amigo yayıncılığı yapmaktadır.
-Kuran kursu hocası iken Tabanca yapmayı nasıl öğrendiniz?
Ben Kuran kursu hocalığı yaparken kaldığım evin oğlunun tabanca imalathanesi vardı. Ben orda tabanca imal etmeyi yarıya kadar öğrenmiştim. Ham olarak kasa kısmını yapabilir durma gelmiştim.

-Şu anda bir tabanca yapabilir misiniz?

Hayır. Sadece kasayı yapabilirim.Bunu da iş olsun diye yaptım. Tabancayı çok sevdiğim için yapmadım. Ben hayatımda sadece tetiğe bastığım zaman askerdedir.
-Fırsat mı bulamadınız silahla talim etmeye?
Ben sadece 78 yıllarında Can güvenliğinden dolayı silah taşıdım.

-Senaryolarınızdaki kahramanlar hep silah terminolojisine hakim...

O başka. O terminolojiye çevremizden dolayı vakıfız ama silahtan çok iyi anlamam. Silahlardan Osman Sınav daha iyi anlar. Ben çocukluğumdan bu yana kalem ehli birisi olarak büyüdüm. Kardeşim kabadayı idi. Ben ise daha mülayim idim. Daha sonra tersi oldu ben kavgacı o daha mülayim oldu. Bizim akrabalarda silah olmasına rağmen benim babamda silah yoktu.

-Sizin bölgenizde silah bir kültür, eğlencede bile silah atılıyor.

Bu beni eskiden beri rahatsız etmiştir. Hayatımda en sevdiğim arkadaşımı tabanca magandalığından dolayı kaybettim. Ondan beri silahtan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmedim. Benim dizilerimde hep sanaldır. Silahlar sadece savaşta kullanılmalı.
-Derin devlet sizce hala derin çeteler mi ?
Derin çeteler evet. Bir tane değil birkaç tane var. Türkiye derin devlet olmadığı için Türkiye Cumhuriyeti devlet değil. Bütün devletlerin derin devleti var. ABD'nin hatta birkaç tane olduğu için ABD'nin başı beladan kurtulmayacak. Batışı da buradan olacak.
-"Derin Devlet"in tarifi nedir ?
Devletin gizli boyutudur. Mesela Rusya'da derin devlet gizli servistir. Mesela Mossad., ben onları derin devlet olarak görmüyorum. Mossad başarılı bir servistir. Ama derin devlet bu değildir. İsrail'deki hiç şeffaf olmayan bir yapı derin devlettir ve muhakkak dine dayanan bir derin devlettir. Normalde derin devletlerin hiçbir şeye bağlı olması mantıklı değil. Yani derin devlet şunu düşünmek zorunda. Bir çark olarak devlet mekanizmasının devam edebilmesini sağlamak zorundadır. Devlet hiçbir şeydir. Kanuni`nin bir sözü var ya: “Olmaya devlette cihan gibi bir nefes sıhhat gibi” Şimdi, hakikaten devlet sıhhattir. Nasıl insanın varlığı somut ise. Bu varlığında başarılı olmasının tek yolu sıhhattir. İnsan bedeni için sıhhat ne ise millet için de devlet odur. Yani milletin sağlıklı olması devletin kendisidir. Bu sağlığı korumak için devlet gerektiğinde ne yapar? Sana ilaç olacak ise eroin de uygun olur mu ? Derin devlet odur ki, herhangi bir yasağı ve kaygısı yoktur. Derin devlet, devletin sağlığını koruyabilmek için her türlü aracı kullanır. Gerektiğinde zehirde kullanır dine aykırı işler de yapar. Din de bunu gerektirir. Bir müslüman olarak ben, birisi beni tehdit ettiğinde ölüm kalım meselesi olunca ben kafirim diyebilir miyim? Buna benim dinim izin veriyor mu ? Veriyor. Demek ben bu ruhsat ile hareket edebilirim. Dinimi ölüm tehlikesi söz konusu olursa inkar edebilirim Önemli olan insanın yaşamasıdır. Can tehdidi karşısında kişi inancını gizleyebilir. Buna İslamiyet izin vermiştir. O yüzden derin devlet herhangi bir ideoloji ile şartlanmış olarak hareket edemez. Türkiye'nin bir derin devleti olsaydı, Atatürkçülük, solculuk, İslamcılık ile hareket etmez bu milletin sıhhati için devletin bekasını ve çıkarını düşünerek hareket ederdi. Ama biz ne yapıyoruz. Bizde devlet önemli değil. İnsanın canı ve sağlığı da önemli değil. İnsanın elbisesi önemli gibi ideoloji önemli. Bu din devleti olsa da aynıdır. Çünkü devlet var olmadığı zaman o devletin dininin de bir anlamı yoktur. Ölmüş cesedin dini olsa ne olur olmasa ne olur...

-Bizim milletimiz sağlıksız mı ?

Evet, derin devleti olmadığı için sağlığı da yok. Sağlığı yoksa derin devleti de yoktur. Türkiye Cumhuriyeti de devlet değildir. Benim senelerdir iddiam budur. Devlet olsaydı bizim milli güvenlik kurulumuz çok da şeffaf bir derin devlet olabilirdi. Bu şekilde örgütlenebilirdi. Bir takım STK'lar buraya servis yapabilmeli toplantılara katılabilmelidir. Bizim Milli Güvenlik Kurulu’nda cumhurbaşkanı başka telden çalar, Hükümet ve kuvvet komutanları başka telden çalar. Bir araya geldiklerinde daha poz vermek için gülümseyemezler birbirlerine. Bu kurumun zerre kadar ironisi yoktur. Bu kurumda kimse kimseye şaka yapamaz. Soğuk soğuk adamlar milli güvensizlik kurulu oluştururlar. Bunun adı milli güvensizlik kuruludur. Keşke orda insanlar çatır çatır farklı görüşleri savunabilseler. Bu kurulun üyelerine bakıyorsunuz hiç biri için devlet önemli değildir. İdeoloji önemlidir. Devletin bakası değil ideolojileri için kavga ederler. Devletin elbisesine önem verirler de devletin canı onlar için önemli değildir. O yüzden Mili Güvenlik Kurulu hiç bir şeye yaramayan bir kurum olmuştur.

-Derin devlet ile hiç kontağınız oldu mu?

Hayır derin devletim diye geçinen çok adam ile karşılaşıyorum. Çok hafif tipler bunlar. Bir şeyler söylüyorlar.Doğrudan doğruya da “Ben derin devletim gel buradan yak” demiyorlar tabii. Kendilerinin de derin devlet sayılmasını arzu ediyorlar. Bu bir şehvetli haldir. Bunu çok oynayan var. Askerin bir kısmı böyle geçiniyor. Özellikle Jitemin semtine uğramış kişiler... Diyelim ki, Kıbrıs mücadelesine katkıda bulunmuş. Veya devletin gizli bir operasyonuna katılmış ise kendini derin devlet diye satmaya kalkışan çok kişi var. Ama ben doğrudan doğruya ne bir istihbaratçı veya devletin bir yetkilisi ile özel olarak bir görüşmedim. Mesela Mehmet Ağar ile görüşürüm ve bir ahbaplığımız da var. Ve birkaç MİT yetkilisi ile de görüşürüm. Ama ilginçtir bu yetkililerden Türkiye hakkında çok da anlamlı bilgiler alamam. Bu da belki bu kişiler, çok etkin yerlerde değillerdir o yüzden olabilir. Kimisine göre ben bu kadar çizip yazdığıma göre ben derin devletim. Ama ben diyorum ki derin devlet filan yok. O zaman şunu diyorlar bunu demesinin sebebinde derin devletin mensubu olduğu için böyle diyor, diyorlar. Hayır benim o zaman bu derin çetelerden birisinde olmam gerekir. Bu ülkenin derin devleti yok sadece derin çeteleri var. Kimse de demiyor ki, hayır şu örgütlenme derin devlettir de demiyor. Ben de beklemiyorum zaten.
-28 Şubat sizce kimin projesi...
Geneline bakarsan TSK 'nin bir projesi gibi görünür. Ama değildir. Bu küresel sermayenin bir projesidir.
-Kurtuluş Savaşı’na Padişahın bir yardımı oldu mu sizce ?
Gazi Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşı’nı tek başına yapmış değildir. Eğer elinde padişah fermanı olmasaydı Anadolu'da kim yardım ederdi Paşa'ya. Padişah sadece saltanatı temsil etmiyordu. Bu milletin birliğini temsil ediyordu aynı zamanda. Dolayısıyla Gazi Mustafa Paşa’nın elinde ferman olmasa Anadolu'da o birliği sağlayabilir miydi.

-Vahdettin niye hain ilan edildi yıllarca...

Tabii ki, Atatürkçüler kendi siyasal iktidarlarını kurmak için bir dönem bunu yapmak durumundaydılar. Bu böyledir. Siyasetçi siyasi ikbalini kurmak için herkese çamur atabilir ama Gazi Mustafa Kemal’in farklı bir özelliği var. Fuat Ürgüplü’nün naklettiği olaya göre Adana'da Vahdetin’in öldüğünü duyduğu vakit bir dakika susuyor Atatürk. Niye sustunuz deyince, “Beyler çok namuslu bir adam öldü” diyor. “İsteseydi Topkapı’nın cevahirini satıp muazzam bir ordu kurarak üstümüze gelebilirdi.” Atatürk'ün tarihe emanetidir bunlardır. Nutuk’takiler değil. Sorumluluğu gereği bunları tespit ediyor. Hatta haneden mensupları Samsun’a kadar gidiyor ve ona yardım etmek istiyorlar. Ama Atatürk kabul etmiyor. Çünkü kafaya koymuş. Bu ülkenin lideri olmayı istiyor.
-Çocukken bir müddet konuşamamışsınız. Nasıl kurtuldunuz bundan?
Ben ilk okulda kekeme olmuştum, beni okuyan insanın tayy-ı mekan yaptığını düşünüyorum. Tayy-ı mekan yapan insanları çocukluğumdan bu yana tanıdım.

(Üç yaşında çok iyi konuşurken nazardan dolayı beş yaşına kadar konuşamayan bir çocuk haline gelen Mete, posoma adlı bir hocanın kendisine okuması üzerine dili çözülür ve kekeme dolu geçen yılları son bulur.)

Tül gibi bir adamdı beyaz elbiseler giyerdi ve kafasında bir sarığı vardı. Yürürken tül yürür ya.. incecik hani Casper var ya aynı onun gibiydi. Dolayısıyla, tarikat benim kusurlarımı gidersin yeter bana. Bende onu bekliyorum. Benim bağlı bulunduğum ocak kusurlarımı azaltsın sıfırlarsa ne ala, bu bana bala. Ama kolay değil tabii. Nefsimiz var.
-Bağlı bulunduğunuz Ocak Nedir ?
Kadiri.

-Kurtlar Vadisi`nde de tarikat tartışması çok yapılmıştı.

Evet beni bunu gizlediğim de yok. Ben Kadiri’yim, benim şeyhim kadiridir. Bu çocukların da (Raci Şaşmaz) babalarıdır. Diğer tarikatlar ile de muhabbetlerimiz derindir. Ben gizlemem durumumu. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır. Benim inancım budur. Bunun istisnası da yoktur. Çünkü insan, insana secde etmeyi öğrenmese şeytan ile arkadaş olması kaçınılmazdır. İnsanın insana secdesi olur mu? Olur, çünkü Allah şeytandan Adem'e secde etmesini istiyor. Buradaki secdenin anlamı insanın birisine baş eğmesidir. Kendinden farklı somut bir otorite tanımasıdır. Benim mürşidim ile ilişkim klasik şeyh-mürşit ilişkisi değildir. Bu benim eksikliğimdir, edep eksikliğidir. Bizim ilişkimiz bir kardeşlik ve dostluk ilişkisidir. Hz Mevlana ile Hz Şems’i düşünün, hangisi hangisinin şeyhidir. Kim kime ne vermiş ne almıştır. Benim şeyhime bir şey öğreteceğim yoktur. Tüm kusurlarıma rağmen bana bir dost muamelesi yapılır. Edep, dini ve ahlaki kusurlarıma rağmen bana dost muamelesi yapılır.

-Sizin tarikat ile ilişkiniz ne zaman başladı.?

Daha önce Nakşi’ye mensuptum. Süleyman Hilmi kurslarında okumuştum. Sufi meselelerini çok yakından kurcalıyor ve soruşturuyordum. Cevap alabileceğim birilerini arıyordum. Üstat Tunahan da vefat etmişti. Tasarrufları devam ediyordu ama ona vekalet eden insanlar ile aramda bir iletişim kopukluğu oldu. Uzun süre başsız halde manevi alemde dolaştım. Sonrasında Cenab-ı Allah lütfetti. Ve beni güzel bir kişi ile tanıştırdı. Ben mürşidimin ilm-i ledun bilgisi olduğunu kabul etmek zorundayım. Dervişin buna teorik olarak inanması gerekir.

-Rabıta ve Himmet hakkımda görüşleriniz nelerdir.

Valla şu an himmetin iki anlamı var artık. Himmet bir cemaatin yardımlaşma sandığının adı oldu. Himmet toplantıları yapılıyor ama para toplanıyor. Tasavvufi anlamda manevi olarak güçlü birisinin başkalarına manevi yoldan bir şeyler vermesi ve kazandırmasıdır. Veren Allah’tır ama himmet eden Allah'ın dostudur. Himmeti yaratan Allah’tır, aracı olanlar da Allah dostlarıdır. Ben tarikat düşmanlarını da anlıyorum çok da haksız değiller.

-Nasıl yani..?

Çünkü tarikat adı altında o kadar soytarı var ki, iğrençlik var ki... O yüzden tarikat düşmanı olmalarını hiç yadırgamıyorum. Bizdeki rabıta olayı Frenklerde meditasyon olarak geçiyor. Kişi diyor ki, bana gökten güneş enerjisinin geldiğini düşünüyorum. Yani, güneşten bioenerji bekliyor. Ben de bunu Allah dostundan bana Allah’ın nurunun peygamberler üzerinden geldiğini düşünüyorum. Rabıta insanın kalbinden dünya hayatını atabilmek için yaptığı bir meditasyon türüdür. Bunu ne ile yapıyor, önce zikir ile kalbi temizliyor. Ve kalbe sevgi dışındaki fikirlerin üşüşmesini önlemeye çalışıyor. Kalp nur ile dolarsa kalbe gizli açık şirk girmez. Kalbi temizlemek için yapılan kalaylamacılık işine rabıta denir. Bu iş iman ettiğin gün başlar. Bizim imanımız taklidi imandır. İslam da budur. Bizimkisi taklidi imandır.

-Taklidi iman ne demektir ?
Eşhadü enla ilahe illallah muhammedin resullullah. Ben tanıklık ederim ki, Allah'tan başka Allah olmadığına tanık ederim. Peki bir tanık mıyız? Böyle bir şey gördük mü? Ve peygamberimizin Allahın elçisi olduğuna inanırız. Bunlara biz tanık mıyız? Ama bir gün gelecek iman edenler sanki görmüş ve tanıkmışcasına görecekler. O güne kadar bizim imanımız taklidi imandır. İman gerçekleştiği an başka bir şey gerekmez. Hedef imandır. Başlangıç iman değildir. Başlangıçta ancak takliden iman edebilirisiniz. Allahı görür gibi ibadet edene kadar iman yoktur. Buna da Muhsin denir. Muhsin oluncaya kadar insanın imanı şüphelidir.

Bakın, dünyada bir milyar müslüman olacak ve dünya hala bu şekilde kalacak..! Allah’a teslim olmuş bir milyar insan, yedi milyarlık dünyayı cennete çevirir. İsrail'i de adam eder ve uysallaştırırdı. Bırakın dünyayı Türkiye'de 313 hakiki müslüman olsa Türkiye'nin rengi değişir. Yani, Bedir Savaşı’ndaki sayıya ulaşsa. Ben çok günahkar bir kulum Allah'tan zenginlik ve para istemeğe bile korkuyorum. Para bulursam benim ne yapacağım belli olmaz. Benim şeyhimin şeyhi şöyle dermiş: “İstedim de vermedi deme. İstemesini bilemedin. Bari yalan söyleme.” Allah verir, istemesini bileceksin.

-Türkiye'nin kıblesi neresi sizce

Türkiye'nin kıblesi maalesef batı. Türkiye'nin kıblesi olmamalı bence. Müslümanların kıblesi Kabe. Devletin kıblesi Rusya’ya da dönebilmeli. Müslüman bir devlet adamının kıblesi Moskova da olabilir. Ora ile işbirliliği yaparsız. Günün şartları ne ise ona göre işbirliği yaparsın. Kıble burada tabii mecazi anlamdadır. İbadet için Rusya’ya dönecek değiliz. Batı anamızı ağlatmış yıllarca şimdi de bize iyilik mi edecekler? Bunlar yıllarca kötülüğün başı olarak Türkleri görmüşler. Şimdi bunlar mı Türklerin kardeşleri olduğuna inanıyorlar. Bizi yanlarına alacaklar ve bizimle nimetlerini paylaşacaklar, kader birliği edecekler. Hay buna inananın aklına ne deyeyim ben.

-AB sizce Türkiye'yi ne zaman alacak ?

Almayacak. Batı varlık hikmeti olarak kendini savaşa borçlu. Batı kapitalizmi, yaygınlaşmak için Dünya Ticaret Örgütü`nü kurdu. Üretenlerin sadece kendilerinin olduğu –tarım da dahil- diğerlerinin de tüketen ve çalışan olmasını istiyor. Şu anda 1.5 milyar çağdaş köle buldular. Çin'deki kölelerin bugünkü maliyeti bundan 300 sene önce Afrika'dan getirdikleri kölelerden daha ucuzdur.

-Türkiye için Metal fırtına tehlikesi söz konusu mu ?

Olacak. Zalim ile mazlumun savaşı olacak ve eninde sonunda mazlum kazanacak. Kurtlar vadisindeki benim kardeşlerimin dediği gibi. Birgün dünyayı tekrar biz yöneteceğiz. Ben de bundan eminim.

-Nerden biliyorsunuz ?

İlmi ledunle filan değil.Temennim desem. Bu aynı zamanda Allah'ın finalde öngördüğü hesaplaşmanın bize nasip olacağının bir beklentisi, umut, bir sezişdir. Bu olay Amik ovasında mı olacak Fırat vadisi olacak. Bu olay bir ovada meydan savaşı ile bitecek değil. Bu savaşı onların kutsal kitapları da bizimki de bir şekilde haber veriyor. Kutsal kitaplar bir konu için ittifak etmezler.

-Kürt kartının arkasında Siyonların olduğunu iddia ediyorsunuz. İsrail mi var PKK'nın arkasında sizce..?

Kürt harekatının arkasında 1930 yılından bu yana en çok İsrail var. En son Şemdinli olaylarının arkasında İngiliz istihbaratının olma ihtimali çok yüksek. İngiltere'nin askerileri ise çok aşağılarda Basra'da ama oralarda ne işleri var anlamıyoruz. 1930'larda İsrail Devlet başkanı Ben Goruin bir araştırmacıya görev veriyor. İsrail devleti kurulmadan önce oluyor bu iş. Araştırmacı verdiği raporda şu çarpıcı tespiti yapıyor. Bizim orta doğuda müttefikimiz sadece Kürtler olabilir diyor. İsraillilerde bu bölgede tampon bir ülke oluşturulabileceğini görüyorlar. Ve nitekim bu müttefikleri sayesinde Kuzey Irak'a kolayca hakim olabildiler. İsrail bir nefret denizinin ortasındaki bir ada iken birde Kürt adası kurdu. Şimdi nefreti en azından yarı yarıya bölmüş oldu. Kürt kardeşlerimiz bu işe kazanacağız diye giriyorlar ama inşallah çok fazla büyük kayba uğramazlar. Çoğu ile zaten kardeşiz. Türk kökenli ve Türkler ile akraba, bizle komşu. Bizim temelde de bir etnik millet anlayışımız olmadığı için benim kadar bu memleketin sahibi onlar.

-Ordu sizce hala Türk halkının en güvendiği kurumlar arasında mı ?

Gittikçe azalıyor. Bu başörtüsü çözüldüğü gün, bu güven tavana vurur. %80'i bulur. Bizim marjinallerimiz ve batıcılarımızı da %20'nin içine koymamız gerekir. Başörtüsü ve imam hatipleri herkes orduya fatura ettiği için maalesef ordu ile memleketin dindar insanları arasında bir mesafe oluştu.

-Bu ülkeye hizmet etmek için Polat alemdar mı olmak gerek Yoksa Yakup Cemil mi?

Bana göre kurtlar vadisi net bir şekilde seyrettiğim sadece son bölümdür. O son bölümün mahkeme faslı bu memlekete yapılmış çok büyük bir hizmettir. Örnek bir tavırdır. Birebir örtüştüğüm bir tavır vardır. Onların yaşça ağabeyleriyim. Onlar ile iftar ettim duygulandım. Kalktım gittim yanlarına ve sarıldım. Kucakladım kokladım. Çünkü o sahnede tam da inandığım olayı yazdılar. Yani Türkiye'de eleştirilmeyecek hiçbir merci ve kurum yok. Türkiye'nin bu hale düşmesinde herkesin payı var. Özü budur mahkemedeki olayın. Çok önemli bir çalışmadır ve bu bir hizmettir işte. Yakup Cemil ya da Abdullah Çatlının yaptığı gibi devlete bu şekilde de hizmet edilebilir. Ama tetikçi olan kişi hizmet ettiği kişiye de zarar verebilir. Bir infaz her halikarde bir zulümdür. Bir Müslüman için suikasta hakkı yoktur. Suikasta peygamber iki defa talimat vermiştir. Hayber’deki bir olayda vermiştir. Suikast ancak Allah ile görüşebilecek bir varlık karar verebilir. Peygamber de hayatta olmadığına göre bu durum olmaz. Peygamber yeryüzünde Allahın hakiki vekilidir. Onun için peygamber yoksa suikast olamaz.

-Peki günümüzde bir çok devlet suikast yapıyor ?

Devlet demek zaten zulüm işleyen mekanizma demektir. Ne kadar az zulüm yapıyorsa o devlet o kadar iyidir. Adil devlet yoktur, az zulmeden devlet vardır. Adil devlet de olamayacaktır. Eğer Asr-ı Saadet’i (peygamberimizin zamanını) devlet sayarsak, bir tane adil devlet vardır. Bugün devletler zalimdir. İyi devlet zulümü içtenlikle azaltmaya çalışandır. Devlet eşittir zulümdür. Çünkü özgürlükleri kısıtlıyorsunuz, paralarına el koyuyorsunuz haklı yada haksız. Herkese eşit muamele yapmıyorsunuz.
-Peki bir devlet devletsizlikten daha mı iyidir ?
Devletsizlikten tabii daha iyi. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” ona bir itirazımız yok. Kimse şunu söylemesin. İdeal devlet filan... yok yani. Ya kendi halkına ya da başka birilerine zulüm ediyordur. İşgale kalkıyor, sömürüye kalkıyor.
-Derin devlete hizmet ettiğinize inanıyor musunuz ?
Eğer ben bir düşünür değil de bir amaç doğrultusunda yazıyor isem bunu derin devlet adına yapmaktan rahatsızlık duymam. Birinin sizcisi olsam.Ama var olduğuna inanmadığım bir topluluğun sözcüsü olmaktan yüksünmem. Eğer özgür bir düşünür değilsem varsın derin devletin tetikçisi olayım. Varsa böyle bir kurum, ben de tetikçisi olsam yüksünmem. Bana bunu dedikleri de umurumda olmaz. Allah doğruyu biliyor. Gerçekten bir derin devlet olsa ben on hizmet etmekten rahatsızlık duymam. Ama derin devletin satılmış bir beyni olmak benim için mümkün değil. Ben benim istediğim şekilde hizmet ederim derin devlete ama bari olsaydı. Bugün de devlete hizmet ettiğimi düşünüyorum. Bugün de çıkarım yok benim. Derin devletin olmadığını söyleyerekten aslında devlete hizmet ediyorum ben.
-Sizce devlet yok mu?
Bence Türkiye Cumhuriyeti devleti değil. Aşiretten beter. Aşiretin bile daha ciddi bir devlet yapılanması vardır. Yani PKK sınır ve nüfus operasyonları yapıyor. PKK bilinçli bir şekilde bir yerlere adam götürüp yerleştiriyor. Devletin yapmadığını PKK yapıyor. Bu nasıl devlet peki..?

-“Çuval Krizi” nasıl oldu peki ?

Bu konuda çok fazla konuşmak istemiyorum. Çünkü benim de katkıda bulunduğum ve bu olayı işleyen Kurtlar Vadisi Irak'ta filminde bu konu geçiyor. Bu filmde çuval olayına bir bakış getiriliyor. Tabii ki, bu sanal bir yaklaşım. Benim tek söyleyeceğim. Ankara, çuval konusunu sineye çektiği için Türkiye Cumhuriyeti en büyük kusurunu işlemiştir. Mavi akım da Türk milletine yapılan en büyük ihanettir. Ama cumhuriyetteki en büyük fecaat, bağlantı kurulduğu halde rehin alınmaya Ankara dan izin verilmesidir. Ankara'nın çatışın yada ölün dememesi affedilir bir durum değildir.

-Askerlerimizde ölmeye ve çatışmaya hazır durumda imişler...

Hazır değillerse bir şey değillermiş zaten. Adamlar bizim kripto cihazlarımızı almaya gelmişlerdi. Bu ölmeyi gerektiriyordu. Çatışma olsaydı bizimkiler de onları götürürlerdi. Bunu yapmamalarını bağışlamıyorum. Bu derin devlet olmadığını gösteriyor. Derin devlet orda onlara "ölün ve öldürün" derdi. Çatışmayı göze alsalardı belki ABD pes edecekti. ABD, Türkiye'yi uydu bir devlet gibi kullanamadığı müddetçe canımızı yakacaktır.

-Metal fırtına gerçek olur mu sizce ?

Bir gün biz mutlaka küresel bir mücadelenin bir tarafı olacağız.bundan şüphem yok. Bunu ABD ile mi yaşayacağız, İsrail’le mi veya Batı ile mi yaşarız bilemiyorum ama şeytani güçler ile bir mücadelemiz olacaktır. Bu er geç olacaktır buna inanıyorum. Ben metal fırtınanın yerli bir proje olduğundan çok emin değilim. Bir kere bu kitap ABD'nin mi işine yaradı yoksa Türkiye'nin mi işine yaradı diye bir düşünelim. Psikolojik olarak gerçeği yansıtmıyor. Bunu yazanları, bir şekilde, ABD etkilemiştir. Veya farkında olmadan ABD'ye hizmet etmişlerdir.

-Niye?

Bunu okuyanlarda, ne yaparsak yapalım ABD'ye karşı direnme şansımız yok gibi bir durum çıkıyor. Halbuki bu mümkün değil. ABD'nin Türkiye'yi işgal etmesi mümkün değil. Ancak şöyle olabilir. Komutanlarımızı satın alınırsa bu mümkün olabilir. ABD, kara savaşlarını kazanamaz. ABD, kara savaşı yapamayacaktır. Robotlarını filan o güne kadar yetiştirirse yani 250 bin robotu Türkiye’ye çıkarırsa Mehmetçik onu da durdurur. Türkiye ABD için coğrafyası itibarı ile kolay bir yer değil. Bu kitap bir Amerikan hikayesidir. Gayri Türk bir hikayedir. Bu bir Rusya ve ABD'li kitap olabilir ama bu asla bir Türk kitabı değil. Ama arkadaşların iyi niyetine bir itirazım yok.
-Tezkere sizce Türkiye için hayırlı mı oldu?
Daima vaki olan hayırlıdır. Tezkerenin geçmeyeceğini biliyordum. Çünkü İsrail tezkerenin geçmesini istemedi. Bu kadar basit. Bunun mutakabatını okudum ben. Metne bakarsanız Türkiye her istediğini almış. Ama Başkan Bush bunu imzalamıyor. ABD’li yetkili Başbakanımıza soruyor: “Niye imzalamıyorsunuz?” Başbakan da: “Sayın Başkan niye imzalamıyor” diye soruyor. “E siz başkana güvenmiyor musunuz?” diye soruyor ABD'li yetkili. Başbakanda bunun güven meselesi olmadığını söylüyor. Biz bugün için değil tarihe karşı hesap vereceğiz diyor. Türkiye'nin bölgeye girmesi en fazla İsrail'in işine gelmeyeceği için İsrail’in istediği oldu. Bu tezkere de İsrail marifetiyle başkana imzalatılmamıştır. Tezkere öncesi kimse; asker de, hükümet de sorumluluk almadı. Tezkereye göre Türkiye Musul ve Kerkük'e uğramadan ateşin ortası Bağdat’a gidecekti. Ama bu bile İsrail'in işine gelmiyordu. Arz-ı Mevduat karşısında en büyük engel de Türkiye'dir. Bizim oraya girmemizi biz İslam toplumuna anlatamazdık ve ABD'nin jandarması olurduk. Oraya girmememiz milyon kere hayırlı olmuştur. Çünkü biz Irak'ın bir bölümünü elimize geçirip teselli olacak bir millet değiliz. Biz İslam dünyasının mazlumiyetini durdurmanın sorumluluğunu taşıyan bir milletiz. Bizi bütün müslümanlar hatta tüm mazlumlar ilgilendiriyor. Batının müslüman olmayan ülkelerde yaptığı sömürüyü durduracak millet biz olmalıyız. Böyle hissetmeliyiz.

-“Mevlana” filmi aşksız yapılmaz diyorsunuz ? İçinde aşk olmayanlar çekemez mi bu filmi..?

Mevlana filmini başkaları da çekebilir. Kimseye ambargo koyamayız. Herkes Mevlana filmi yapmaya kalkışabilir. Konya Belediyesi bunu projelendirdi ve bana teklif etti. Belediye bu iş için 50 milyon dolar bir bütçe ayırmış durumda. Bakın Hollywood imkanları ile hesaplarsanız bu rakam 200 milyon dolar ile olur. Bu Türkiye'deki maliyetlerin düşüklüğünden dolayıdır. Yapacağımız senaryo dünyanın dört bir yanında seyredilecek bir senaryo olacak. Konya’da bir ay kaldım. Mevlana müzesinin etrafında olaşıp Hazretin himmetini istedim.Bu işin lütfunu istedim. Hz Mevlana'nın da beğeneceği bir eser ortaya koymaya çalışıyorum. Proje Mevlana'nın 800. ölüm yıldönümü olan 2007’de bitecek. Çekilecek film, aşılana kadar insanlara hizmet etmelidir.

-“The İmam” filmine çok eleştiriler geldi...

Ben eleştirilere çok fazla önemsemiyorum. Halk seyretmediğine göre biz iyi bir film yapmamışsız demek. Halk bunu seyretmedi ise bunda bir sorun olduğu açık. Ben 55 yaşındayım ve başarısız iş ilk defa yapıyor değilim; eğer gişe başarısı ölçü ise. Ama bir 5 yıl geçsin. İnsanlar bu filmi TV'den seyretsinler farklı şeyler söyleyecekler. Bu film Danimarka da gösterime girdi.Eleştirmenler bu filme en yüksek notu verdiler. Çok ilginç bir film olduğunu belirtiler. Bu film bir gün anlaşılacaktır. Ben başarısızlığa tokum; umurumda da değil. Benim kariyer gibi bir derdim yok. Benim tek derdim iyi bir insan olabilmek. Ben bunlara kızıyorum ama kızmıyorum. Eleştiri benim kutsadığım bir olaydır.
-Mevlana'dan sonra yapmak istediğiniz film nedir?
Benim kafamda Trablusgarp savaşını film yapmak var. Ömer Muhtar’ın öncesini yapmak istiyorum.

-Tarihimizin son 300 yılını Yolsuzluk tarihi diye nitelendiriyorsunuz?...

Atatürk döneminde de bu devlette yolsuzluklar vardı. Bu devletin mayası yolsuzluklar ile kurulmuştur. Osmanlı yolsuzluktan yıkılmış, cumhuriyet de yolsuzluktan kurulmuştur. Onun için de Türkiye Cumhuriyeti devlet değildir. Aşiret bile daha iyi yönetilir. Atatürk şahsi çapı sayesinde devlet olarak devam etmiştir bir müddet. Atatürk dönemini bir çok kereler eleştirmeme rağmen o zaman Türkiye Cumhuriyeti devlet idi. 1938'e kadar hakiki bir devlet idi. İsmet Paşa’nın gelmesi ile Türkiye kukla bir devlet haline gelmiştir. İsmet Paşa’nın hayali olan ABD mandacılığı onun cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleşmiştir. Maalesef Fevzi Çakmak'ın gafleti ile İsmet Paşa iktidara gelmiştir. Biz Türkiye'de yalancı bir hukuk sistemi ile yaşıyoruz. Mahkemeler rüşveti delil olarak kabul etmiyor. Delil yaşantımız. Türkiye'de mahkemede gözüne soksanız belgeyi, bunu isterse belge sayar, isterse saymaz. Çünkü yargının kendisi çürümüş. Yargı masum mu? Yargı yolsuzluk yapmıyor mu? Böyle bir şey mümkün mü? Yolsuzluğun dışında bir ben varım, bir de tanıdığım bir adam var. Bunun dışında yolsuzluktan arınmış kişileri sayamam size. Mesela TÜSİAD yolsuzluklardan şikayet ediyor. Şimdiye kadarki yolsuzlukların içinde yok mu TÜSİAD? Türkiye'nin işadamları bir şey yapmıyor siyasetçileri yapıyor öyle mi? Kimden alıp kime veriyorlar bunlar. Rüşveti veren var. Bir namussuz da odur.Bundan niye şikayet ediyorsunuz.

-Türkiye'deki servetler neye dayanıyor sizce?

Türkiye'deki bütün servetler haramdır. Türkiye'de bir vakıf talanı olmuştur, geçmişten bugüne. Vakıf gaspını yapmayan bir zengin yoktur. Dolaylı veya doğrudan. Ayrıca gariban vatandaşların kamu bankalarındaki tasarruflarını hükümetler yandaşlarına kullandırmışlardır. Yoksulun kefen paralarını kredi olarak kullanarak zenginleşmişlerdir, Türkiye'nin zenginleri. Kimsenin geçmişten bir zenginliği yoktu. Ayrıca, Türkiye Gümrük Birliği antlaşmasına gelinceye kadar hükümetler Türk halkını soydurmuştur. Kötü mallar bu insanları zengin etmiştir. Ben bunları çok yerde söyledim. Elhamdülillah TÜSİAD karşıtıyım.

-Dizilerin insanları uyuşturuyor mu sizce

Nasrettin hocaya keçi boynuzu vermişler. Nasıl diye sorunca, o da bir dirhem şeker için bir çekilik odunu çiğneyemem demiş. Ama keçi boynuzundaki şekerden 100 kat daha iyilik vardır dizilerde. Bazıları istisnadır. Çünkü TV'lerdeki zamanlar ölü zamanlardır. Vatandaşın bu ölü zamanına uyuşturucu zerk etmeyen bir zaman bulursak bu bir hayırdır. Bu milli bir hayırdır. TV'ler insanı özentici hale getiriyor. TV'ler insanlarımızı cahilleştiriyor. TV'nin ürettiği kültürsüzlük kültür yerine geçiyor. Bu yüzden TV dizilerinde insanlara keçi boynuzundaki şekerin binde birini verebilirsin. O insanlar da bir ton odun çiğniyor. TV seyreden odun yiyor.

-MHP'den milletvekili adayı oldunuz. Ama seçilemediniz...

Evet iyi ki seçilemedim. Bundan önceki parlamento idi. O dönemde mutlaka haram ekmek yiyecektik Cenabı Hakk bizi korudu. Ben Rize`ye görevimi yaptım. Rizeliler beni seçmeyerek pişman oldular. Bana kazanamayacak diye diye oy vermediler.

-Siyaset ile uğraşmayı düşünüyor musunuz peki ?

Evet. Milletvekili olmayı siyaset yapmak için değil. Mesela benim gözümde yapabileceğim bir iki iş var. Kültür ve Spor bakanlığını rahatlıkla yapabilirim. Böyle bir görev umudu ile parlamentoda olmak isterim. Ama bunun için orda olmakta şart değil. Aklı başında bir başbakan sizi dışardan da atayabilir. Siyasetten bu memlekete hizmet edilebileceğine inandım ve bunun da örneğini vermek istiyorum. Birde benimgibi asi adamları kimse istemez zaten.

-Öldükten sonra nasıl anılmak istiyorsunuz?

Valla çok derdimde değil bu. Asıl ben orda ne yapacağım benim düşündüğüm o. Kendi paçamızı kurtarmaya çalışalım yeter.Aslında öbür tarafa gittiğinde ne yapacağımızı düşünen bir derdimiz olması gerek.



(Röportaj: Baki Günay) www. yusufiye. net’ten alınmıştır.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,95 M - Bugn : 8812

ulkucudunya@ulkucudunya.com