« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

09 Oca

2007

CİNAYET, BU!

09 Ocak 2007

Anladığınız gibi, bu yazıda Saddam Hüseyin’in idam edilmesinden bahsetmek istiyorum… Gerçi, ne yazsam boş, adam idam edildi bir kere.. dünya için konu kapandı… Ya insanlık için? İnsanlık için de mevzu kapandı mı? Hiç sanmıyorum! Bu konu, insanlık için kolay kolay kapanmaz. Kapanamaz.

Hayır hayır! Saddam Hüseyin’i savunuyor değilim… Ben adaleti, yalnızca mücerret manâda adaleti müdafaa etmeye çalışıyorum… Bu “işte” çok sayıda adaletsizlik var çünkü.. ve bu beni, Saddam’ın idam edildiği günden beri, müthiş derecede rahatsız ediyor… Bunu, sizlerle paylaşmak istiyorum… Hani, “mutluluk paylaşıldıkça çoğalır, acı ise azalır”, derler ya, işte “o hesap”.

Hiç şüphe yok ki, Saddam Hüseyin bir diktatördü.. ve her diktatör gibi, ülkesi ile milletini “demir bir yumrukla” idare ediyordu… Demir yumruk da çoğu zaman, haksız yere yahut yanlış kişilerin başına iniyordu… Irak’ta, bilmem kaç yıllık dikta rejimi sırasında, çok sayıda Arap, Kürt ve Türkmen haksız yere cezalandırıldı, hatta öldürüldüler. Ve Saddam, CIA’nın yetiştirip Irak ile İslâm dünyası’nın başına belâ ettiği bir zalimdi… Bu, aklı başında hiç kimsenin karşı çıkmayacağı, çıkamayacağı bir gerçek… Bu suçları, Saddam Hüseyin’i bir defa değil, birkaç kere idam etmeye yeter de artardı… Pekiyi, o halde ben niye bu kadar rahatsız oluyorum? Hiç rahatsız olmamam, hatta memnun bile olmam gerekmez mi?

Gerekir ancak, Saddam Hüseyin’e yapılan bariz adaletsizlikler var!

Bunları, sondan başlamak suretiyle arz edeyim, izniniz olursa:

En başta idamın zamanı yanlış… Dünyanın her yerinde, “dince kutsal sayılan günlerde” idam yapılmaz… Tehir edilir… Oysa Saddam Hüseyin, Kurban Bayramı günü idam edildi… İşte bu beni rahatsız etti… Çünkü burada bütün Müslümanlarla İslâm âlemi’ne bir gözdağı var: “Hizâya gelin yoksa, karışmam” diyen, büyük bir tehdit var… Belki unutmuşsunuzdur, ben hatırlatmış olayım... ABD ve çetesinin Irak İşgali de başka bir kutsal gecede; Kadir Gecesi’nde başlamıştı… Bir işte, iki tane tesadüf olur mu? “Dinlerarası Diyalogculara” ithaf ediyorlar, sanki… Bu, kim ne derse desin, bal gibi dinlerarası savaş… Haçlı Seferi, bu!

İkincisi; Saddam “katilerinden” idamın asılarak değil, kurşunlanarak yapılmasını talep etti, ama bu talebi kabul edilmedi… Halbuki, dünyanın her yerinde “idam mahkûmunun” son isteği kabul edilir.

Üçüncüsü; ipin ilmeği Saddam Hüseyin’in başına özellikle ölüm acılı olsun ve bu uzun zaman sürsün diye, yan geçirildi… Oysa, “güzellikle öldürün diyen bir Kur’ân emri var!

Dördüncüsü; ilmek başına geçirildiğinde Saddam “Kelime-i Şehadet” getirmeye başladı ama, tamamlamasına izin verilmedi… Daha yarısında iken, asıldı… Halbuki, birkaç saniye daha beklenebilirdi, beklense ne olurdu, sanki? Bu kin, bu nefret, bu acele beni müthiş sarstı! Böyle bir şey olmamalıydı… Bu, infazın adaletin tecellisi için değil de, intikâm için yapıldığını gösteriyordu… Ceza adalet içindir, intikâm için değil!

Beşincisi; Saddam Hüseyin’e idam edilmeden önce, işkence yapıldığı bugün kesin olarak ortaya çıktı… Bu nasıl bir düşmanlık ki, ölüm bile tatmin etmiyor da, ölüme giden kişiye işkence yaptırıyor?

Altıncısı; sözde Yargıtay, sözüm ona cezayı onayladıktan dört (4) gün sonra idam infaz edildi… Bu acelenin sebebi neydi? İnfaz hiç olmazsa, Kurban Bayramı’ndan sonraya tehir edilemez miydi? Edilemezdi! Çünkü “anlamlı bir zamanda yapılması plânlanmıştı”. Oysa, Miloseviç’in sırf mahkemesi bile beş yıl sürmüştü.

Yedincisi; Saddam Hüseyin başka davalardan da yargılanacaktı, teamüllere göre idamın infazı için bütün davaların sonuçlanmasını beklemek lâzımdı. Beklenmedi. Niye? Beklenemezdi, yoksa Saddam o davalar esnasında, batılı suç ortaklarını ifşa edebilirdi… İpliğinin pazara çıkmasını, kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesini, kim ister?

Sekizincisi; sözde yargılama tamamen adaletsizdi, o kadar ki “savunma hakkının kutsallığına rağmen” Saddam’ın birkaç avukatı mahkeme safahatı esnasında öldürülmüştü… Saddam Hüseyin savunma hakkını kullanamamıştı… Böyle adalet mi olur?

Dokuzuncusu; Saddam Hüseyin savaş esiriydi… Uluslararası hukuka göre, tarafsız bir yerde ve tarafsız bir mahkemede yargılanması gerekiyordu… Oysa, Saddam düşmanlarına (Şiiler ve Kürtler) teslim edildi… Düşmanları, güya yargıladılar… İdam ettiler… Daha doğrusu, öldürdüler!

Nitekim, Bosna-Hersek de üç yüz bin Müslüman’ı katleden kasap Miloseviç, La Hey de uluslararası bir ceza mahkemesinde yargılanıyordu… Niye? Çünkü Miloseviç, tüm Batı adına Avrupa’yı Müslümanlardan temizleyen bir Hıristiyan iken, Saddam Hüseyin ise öyle ya da böyle bir Müslüman’dı.

Onuncusu; Kürt ve Türk otuz yedi bin kişinin katili Abdullah Öcalan’ı teslim ederken, Türkiye’den “idam etmeyeceğiz” garantisi alan ABD, aynı teminatı Saddam Hüseyin’i teslim ederken Irak’tan niçin istemedi?

Sözüm ona Irak Devleti “bağımsız” da Türkiye “bağımlı” ve “sömürge” bir ülke mi ki, şimdi, “bağımsız Irak mahkemeleri yargıladı ve bağımsız Irak devleti hükmü infaz etti”, diyorlar.

Bütün bunları ve daha başka şeyleri bildiğim için, Saddam Hüseyin’in idam edilmesi beni çok sarstı! Rahatsız etti.. etmeye devam ediyor.

Gele gele geldik zurnanın “zırt” dediği noktaya; iyi de, ABD kendi yetiştirdiği Saddam Hüseyin’e niye böyle bir “sonu” reva gördü? Bunun görünen sebebi Kuveyt’in işgali olsa bile, bu, gerçeği ifade etmiyor. Kuveyt’in işgali, sadece bir bahane… Asıl sebep, petrol!

Saddam Hüseyin, hafızam beni yanıltmıyorsa, 1970 yılında Irak petrollerini millîleştirmiş ve emperyalizmin tekerine direkt olarak çomak sokmuştu… O zaman ki dünya konjonktürü, iki kutuplu bir yapı bulunduğu için, Saddam’ın cezalandırılmasına müsait değildi… Ancak emperyalizm bu “keleği” hiç unutmadı… Sabırla bekledi ve hep fırsat kolladı… Saddam bir de, 1990 yılında “dış borçlarımı ödemiyorum” deyince, sömürgeciler iyice çıldırdı… Bu, “yol olacağı için” kabul edilemezdi… Kapitalizm, belki her şeyi kabul ederdi, ama bunu asla kabul edemezdi… Saddam Hüseyin, mutlaka şiddetle cezalandırılmalıydı, yoksa, hiç kimse borcunu ödemezdi.

Emperyalizm, bütün hazırlıklarını yapıp, geçerli bir bahane için beklemeye başladı… Irak, Kuveyt’i işgal edince de, aradığı fırsatı yakalamış oldu… Gerisini, zaten herkes biliyor… Hikâyenin aslı budur! Başka kim ne derse desin, bunu anlatan ya gerçeği bilmiyordur yahut, insanlığı aldatmaya çalışıyordur.

Allah, Saddam Hüseyin’in taksiratını affetsin! Ulu ve yüce Allah, “ismi azamının hürmetine” Irak’a barış, huzur, saadet ve refah getirsin.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,08 M - Bugn : 33525

ulkucudunya@ulkucudunya.com