« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

12 Oca

2007

“BUNLAR TESADÜF MÜ?”

12 Ocak 2007

Tercüman Gazetesi, bu başlığı atmış ve bunu açmak için, ortaya dört soru sormuş… Ancak bizi bu suallerden ikincisi ve üçüncüsü hiç, dördüncüsü ise az biraz ilgilendirdiği için, bunları geçiyorum, sizlerle, sadece birinci soruyla ilgili olarak düşündüklerimi paylaşmak istiyorum.

“Erdoğan ve MİT Kuzey Irak uyarısı yaptı, uçak düşürüldü”, bu tesadüf mü?

Hangi uçak mı? Hangisi olacak canım, hani; 30 yolcu ve 5 mürettebatıyla Adana’dan kalkan ve Bağdat yakınlarındaki Beled Havaalanı’na 200 metre kala düşen, Antonov 26 tipi kargo ve yolcu uçağı… Kulak İnşaat şirketlerinde çalışan 29 Türk ve 1 ABD’linin yolcu olarak bulunduğu uçak… Mürettebatı, 3 Moldovalı, 1 Rus ve 1 Ukrayna’lıdan oluşan Moldova Aeriantur Airlines’a ait uçak…

Ne tesadüfü? Dünyada hiçbir tesadüf yoktur, biz insanlar sebeplerini bilemediğimiz, nasıl olduğunu anlayamadığımız, olaylara tesadüf deriz… Üstelik, ben elhamdülillah Müslüman’ım diyen insanlar, buna dahi tesadüf demez, tevafuk derler… Neyse, bunu geçelim, konumuz bu değil, çünkü.

En son söyleyeceğim şeyi en başta söyleyeyim: Bu uçağın düşmesi tesadüf değil… Yani bu uçak düşmedi, düşürüldü! “Türkiye, aklını başına al, yoksa” diye ikaz edilmek için, ABD-İsrail çetesi tarafından bilerek ve isteyerek vuruldu!

Bazılarınız şimdi, bana; “Yahu, nereden biliyorsun, bunu?” diyeceksiniz. Olsun, ne derseniz, deyin… Her istediğinizi diyebilirsiniz.

Bakın nerden bildiğimi söyleyeyim: Bir. ABD-İsrail çetesinin uçağın enkazını gizlemesinden biliyorum.

İki. ABD-İsrail çetesinin gene, uçağın kara kutusunu ortaya çıkarmamasından biliyorum… Bu, iki “şey” ortaya konsa, uzmanlar uçağın kaza sonucu mu, yoksa vurularak mı düştüğünü anında ve hatasız olarak bilebilirler… Kaldı ki, bazı görgü tanıkları, uçak düşmedi vuruldu diyorlar… Üstelik, uçağı biz düşürdük diyerek eylemi üstlenen bir “grup” da var.

Üç. ABD-İsrail çetesi, Türkiye biraz genel ve kabul edilebilir çizginin dışına çıkma eğilimi gösterdiğinde, bunu hep yapıyor, zaten. Ve bu çete, Kürt Devleti konusunda çok hassas, bu mevzuda hiçbir itiraz istemiyorlar… İnanmazsanız, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonraki, yakın tarihimize bir bakın…Türkiye ne zaman ki, ABD-İsrail çetesinin çizgisinden uzaklaşma temayülü göstermiş, önce ikaz edilmiş, bu yetmemişse suikasta maruz kalmıştır!

Anlatamadımsa veya anlamadınızsa yahut hâlâ biraz bile tereddüdünüz varsa diye, kısa kısa birkaç örnek vereyim:

Çekiç Güç, K. Irak’ta Kürt Devleti kurmaya karar vermiş, bütün gücüyle bu yönde çalışıyor… Türkiye ise bunu tespit etmiş, önce diplomatik kanalları kullanarak olmayınca da, bölgesel işbirliği imkânlarından faydalanarak, yani İran ve Suriye ile dayanışma içine girerek, buna engel olmaya gayret ediyor… Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, 10 EYLÜL 1992 günü bu çerçevede bir İran gezsisi yapıyor… Ve K. Irak’ta kurulmak istenen Kürt Devleti’ne hep birlikte mani olmak konusunda, İran ile mutabakat sağlanıyor.

ABD-İsrail çetesi bunu öğreniyor… Ve uzun yıllar Türkiye’de bulunmuş eski bir CIA ajanı olan Graham Fuller’in dediğini yapıyor… Graham Fuller’in dediklerini şöyle bir hatırlayalım: “Maalesef ayrılıkçı hareketler tüm dünyada görülmeye başlamıştır… Üzücü olan gerçek, uygulanan politikalar ne derece liberal ve açık olursa olsun, kimse Kürt topluluğunun en düşük düzeyde bir özerklik istemeyeceğini garanti edememektedir. Kürtler muhtemelen PKK’yı Kürt arzuları için ideal bir örgüt olarak görmemektedir. Ancak PKK’nın, Türkiye Kürtlerinin sahip olduğu tek millî örgüt olduğu ve birçok Kürt’ün PKK’yı kendi durumlarını düzeltecek bir kuruluş olarak gördüğü ve en azından sempati duyduğu değerlendirilmektedir. Kısacası artık liberal politikaların Kürtlerin Irak, Iran, ve Türkiye’de “self- determination” arayışlarını önlemek için yetersiz kalabileceği kıymetlendirilmektedir.”

“Kürtlerin bu üç ülkede girişeceği özerklik, ardından gelebilecek bağımsızlık ve hatta birlik arayışları bölgeyi istikrarsız kılacaktır. Böyle bir eğilim artık en azından Irak’ta önüne geçilmez bir hal almıştır. Sadece zaman, bölgesel olaylar ve izlenilecek politikalar bu sorunun cevabını verebilecektir.”

“EĞER ANKARA BU SÜRECİ DURDURMAYA ÇALIŞIRSA ORTAYA ÇIKACAK SONUÇ TEHLİKELİ VE MASRAFLI OLABİLİR. Böyle bir deneme sadece Türkiye’nin önemli bir parçasını kaybetmesine yol açmayıp, kaçınılmaz olarak Türkiye’nin diğer bölgelerine dağılmış Kürt topluluğun da istikrarsızlığına sebep olacaktır. Kürt sorunu, Türkiye’nin gelecekteki istikrarı, bölgedeki rolü ve Batı ve ABD ilişkileri için büyük önem taşımaktadır.”

Bu sözlerin tercümesi şu, biz Kürt Devleti’ni kurmaya karar verdik, Türkiye bu konuda yanlış yaparsa, Sam Amca ile Mişon Dayı fena çarpar, ona göre!

Nitekim dediklerini yaptılar! 2 EKİM 1992 tarihinde Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait “TCG MUAVENET” muhribi, katıldığı NATO tatbikatının ara safhası bittikten sonra, intikal seyri esnasında ABD’nin SARATOGA gemisinden peşpeşe atılan iki güdümlü mermi ile vuruldu... Gemiden atılan iki adet SEA SPARROW füzesi geminin köprü üstüne isabet ederek havaya uçurdu, geminin beyni konumundaki köşk onarılamayacak derecede hasara uğradı ve gemi komutanı Dz. Kur. Yrb. Kudret Güngör, vardiya subayı Dz. Tğm. Alpertunga Akan, Tls. Astsb. Çvş. Serkan Aktepe, telefoncu ikmal çavuş Mustafa Kılınç ve topçu er Recep Akan olmak üzere, beş Türk denizcisi şehit oldu.

ABD her ne kadar söz konusu olayı “üzücü bir kaza” olarak nitelendirse de, bu olayda trilyonda bir dahi olsa kaza olma ihtimali yoktur. Sea-Sparrow basit bir topun namlusundan çıkan ve bıyık bükümü ile yönü ve mesafesi verilen bir gülle değildir. Sea-Sparrow gerek rampasında gerekse hedefine uçarken görevini tüm koordinatları ile en ince ayrıntılara kadar bilen akıllı ve çok yetenekli bir füzedir.

Konuyu teknik ayrıntıya girmeden açıklamaya çalışalım… Hareketli düşman hedeflerini takip eden radar sisteminin sağladığı bilgiler, mikrondan daha küçük zaman aralıkları içinde; yönü, uzaklığı ve tüm koordinatları ile birlikte merkezî işlem ve mermi takip sistemi aracılığı ile rampada atışa hazır bekleyen Sea-Sparrow’a sürekli yüklenir… Sea-Sparrow ateşlendikten sonra hedefi vuracağı ana kadar oluşan zaman çemberi içinde, mikrondan daha kısa sürede kesiklik göstermesi, atışı başarısız kılar. Ayrıca, özel bir hedefi olmayan füze kendi emniyet sistemi ile kendini imha eder. Yani hedefe kaza ile gitmez. Hedefe ancak ve ancak bilerek ve kasıtla gider. Bu olayda, Saratoga tüm elektronik ve bilgisayar sistemiyle cinayetin katilidir. Bu bilerek ve kasıtla seçilmiş hedef atışıdır… Sea Sparrow füzelerinin atılması için 6 ayrı karar gerekiyor… İşte, Muavenet olayının özeti budur… Ancak yolumuz hayli uzun olduğu için detayları geçelim.

Türkiye, ABD-İsrail çetesinin verdiği mesajı aldı… Amma anlamazlıktan geldi, aynı minval üzere faaliyetine devam etti…Üç ülkenin yani Türkiye, İran ve Suriye’nin Dışişleri Bakanları, 14 KASIM 1992’de Ankara’da buluştular… K. Irak’ta kurulmakta olan Kürt Devleti’ne hep birlikte engel olma kararı aldılar.

ABD-İsrail çetesi elbette bundan da haberdâr oldu… Ve K. Irak’lı Kürt Aşiret reislerine “Bu Kürt Devleti sevdasından vazgeçin” diye nasihat etmek için, 17 ARALIK 1992’de, K. Irak’ın Selahaddin kentine gitmekte olan Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in bindiği helikopter, Çekiç Güç jetleri tarafından taciz edildi.

Emekli Orgeneral Necati Özgen olayı şöyle anlatıyor: “Şırnak’dan havalandık ve Zaho’yu geçtikten sonra iki ABD F-15 uçağı (Çekiç Güç’e bağlı) çok yakınımızdan geçmeye başladı. Oysa, biz uçuşumuzu hareket merkezine bildirmiştik… Eşref Paşa “Ne oldu?” diye sordu. Böyle bir taciz olunca emekli pilot Jandarma Yarbay Ömer Yaktu, jetlerin çıkardığı egzoz gazı sebebiyle bizim motorlarımızda sıkıntılar meydana gelebileceğini ve bu yüzden iyice alçalmamız gerektiğini söyledi, alçaldık… Düşmekten, böylece kurtulduk.”

Türkiye Cumhuriyeti, ABD-İsrail çetesinin mesajını gene almıştı. Ancak yine de anlamamış gibi yapmıştı… Türkiye, İran, Irak ve Suriye Dışişleri Bakanları bu kez, 10 ŞUBAT 1993 de Şam’da bir araya geldiler… Kurulmakta olan Kürt Devleti’ne mani olmak yapılabilecekleri görüştüler.

ABD-İsrail çetesi tabii ki bu görüşmeyi de öğreniyor… Türkiye’ye çok daha büyük bir ders vermeye karar veriyorlar… ABD Adana Konsolosluğu’nda vazifeli, CIA şefi Elisabeth Seldon’u bunu gerçekleştirmek üzere görevlendiriyorlar.

İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanları’nın Şam’da bir araya gelmelerinden tam “7 gün” sonra, Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı Ankara’da düşürüldü… ABD-İsrail çetesi, kurulmakta olan Kürt Devleti’nin ancak İran, Suriye, Irak ve Türkiye’nin bir araya gelerek engelleyebileceğini düşünen Eşref Bitlis’i katletmekle, hem Kürt Devleti’nin önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmış, hem de Türk Devleti’ni bölgedeki en büyük düşmanları olan ülkelerle dayanışma içine girmesi karşılığında uyarmış oluyordu.

Çünkü Eşref Bitlis, Kuzey Iraklı liderlerle görüşmeler yapıyor, PKK’nın onların topraklarını kullanmaması konusunda onlara uyarılarda bulunuyordu. Daha da önemlisi Çekiç Güç’ün Kürt Devleti kurma faaliyetlerinden son derece rahatsızlık duyuyor ve bunların PKK’nın daha da güçlenmesi için elinden geleni yaptığını da belirtiyor ve bu tür kaygılarını hemen her MGK toplantısında gündeme getiriyordu.

Netice olarak ABD-İsrail çetesi, Türkiye ne zaman biraz millîleşmeye ve millî menfaatlerini savunmaya başladı ise, o zaman Türkiye’de hemen bir “kaza”, özellikle de bir uçak kazası meydana getirirler… 1990’dan buyana meydana gelen “uçak kazaları” iyice incelenirse, bu açık ve net olarak görülebilir… Bu kazaların (!) en önemlilerinden biri de, 15 MAYIS 2001 günü düşen askerî CASA uçağıdır.

İçinde 21'i Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu, 6'sı uçuş görevlisi ve diğer 10’u terhis olmuş erler olmak üzere, 37 askerî personelin bulunduğu CASA tipi askerî nakliye uçağı, Malatya'nın Akçadağ İlçesi yakınlarında, Güzyurdu ile Yağmurlu Köyleri arasındaki bir yere düştü… Uçakta bulunanların tamamı şehit oldu… CASA tipi uçak Diyarbakır 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı 8. Ana Jet Üssü'nden kalkmıştı.

Bu uçağın düşmesi neden önemli? Şehit olan askerî personelin niteliklerinden dolayı önemli!

Bordo Bereliler de denilen Özek Kuvvetler Komutanlığı personeli, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin değişik sınıf ve rütbelerdeki subay ve astsubaylarından oluşan, iç ve dış tehditlerin bertaraf edilmesine karşı, her türlü arazi ve iklim şartlarında görev yapabilecek nitelikte, üst düzey eğitime tabi tutularak yetiştirilmiş özel askerlerdir… Bu askerler, aynı zamanda devlet büyüklerinin yakın koruma görevini de yerine getirirler. Dünyanın en iyi askerî özel timleri sıralamasında 3. sırada yer alır.(Kimi verilere göre, 2004 yılında Almanya'da düzenlenen Özel Kuvvetler yarışmasındaki birincilik performansıyla, ilk sıradadır).

Yurtiçi, yurtdışı ve ihtisas eğitimi olmak üzere 3 ayrı dalda 47 ayrı ders eğitimi gören "bordo bereliler", 3.5 yılda yetişiyorlar…Yurtiçinde 72 hafta süreli temel nitelikli kurslar gören elit askerlere, bu eğitimden sonra yurtiçi ve yurtdışında ihtisas eğitimi veriliyor, ihtisas süreleri 10 ila 52 hafta arasında değişiyor… Yaklaşık 3 - 3.5 yıl sonunda aday, gerçek bir "bordo bereli" olmak suretiyle, özel timlerde görev alacak duruma geliyor.

Yurtiçinde; savaş beden eğitimi, özel harekât, yakın muharebe, teşhis-tanıma, uzak mesafeli keşif ve devriye, sızma, yaşamı sürdürme - sorgulama sorguya mukabele, kaçma - kurtulma, hedef tarifi - ateş tanzimi - hasar tespiti, özel operasyon, psikolojik harekât, halka yardım, paraşüt, komando, gayri nizamî savaş, koruma, kış muharebesi, kurbağa adam, serbest paraşüt eğitimi.

İhtisas kurslarında; atlatıcı ve yer ekip komutanlığı, tahrip teknikleri, mayın ve bubi tuzakları, ilk ve acîl yardım, cerrahî teknisyen, hayatta kalma-kurtulma, cephane imha, hafif silâh uzmanlığı, ağır silâh uzmanlığı, istihbarat uzmanlığı, harekât uzmanlığı, muharebe kursları, psikolojik harekât kursları.

Yurtdışında; özel kuvvetlerde uzmanlık, ranger, hava indirme, sivil işler, halkla ilişkiler, devriye, yaşamı sürdürme, psikolojik harekât kursları alıyorlar.

Düşünebiliyor musunuz? Böyle çok vasıflı ve özel 21 askerî personel kaybetti Türkiye… Ve bunlar, K.Irak’taki bir operasyondan Ankara’daki merkezlerine dönüyorlardı… ABD-İsrail çetesine büyük bir zarar vermiş olacaklar ki, uçakları bunlar tarafından düşürüldü!

Bu karaman şehitlere; Bnb. Lütfi Ceylan, Pilot Yzb. Yılmaz Tekgül, Üst teğ. Mahir Turan, Yzb. Hakan Biznelli, Üst teğ. Murat Erdeveci, Üst teğ. Levent Şahin, Üst teğ. Yılmaz Gülhan,
Bşçv. Ümit Başaran, Bşçv. Nadir Türkmen, M. Bşçv. Mikail Altıntaş, Bşçv. Hasan Ersoy, Üstçv. Yılmaz Aydın, Üstçv. Mahmut Öner, Kıd. Üstçv. Zeki Çınar, Kıd. Üstçv. Mehmet Özden, Kıd. Üstçv. Sudi Doruk, Kıd. Çv. Tuncay Urhan, Kıd. Üstçv. Ferhat Öztürk, Üstçv. Zahit Çelik, Bşçv. Halil Helvacıoğlu, Kıd. Üstçv. Ebubekir Çakıcı, Üstçv. Sadettin Bay ve Uz. Çv. Ersin Batan’a Allah rahmet eylesin!

Başa dönersem, hal bu merkezde iken, Bağdat yakınlarında düşen uçağın tesadüfen ve kazaen düştüğüne beni hiç kimse inandıramaz. Tavsiye ederim, bu kaza hikâyesine siz de inanmayın.

Bazılarınız diyebilirsiniz ki, sen de kendince bir masal anlattın amma, ortaya hiçbir bilgi ve belge koymadın… Doğrudur, ancak suikastların belgesi olur mu? Olmaz… Bilgi olarak da şu kadarını söyleyeyim ki; Mars’a uzaktan kumanda ile araçlar gönderebilen teknoloji, uzaktan kumanda ile uçakları nasıl düşüremez?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,08 M - Bugn : 4153

ulkucudunya@ulkucudunya.com