« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

27 Eyl

2006

ŞECAAT ARZ EDERKEN

27 Eylül 2006

Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül, bir gazeteye yaptığı açıklamada, asi PKK’nın yaptığı terörde şehit düşen askerlerimizin genel olarak “yoksul aile çocukları” olduğu ve “siyasetçi, milletvekili, bürokrat ve zengin çocuklarının Güneydoğu’ya gönderilmediği iddiaları için tamamen gerçek dışı” demiş. Ve ilâve etmiş, “Kimseye torpil yapmadık, yapmayız da… Herkes şunu bilsin ki Güneydoğu’ya asker gönderilmesinde kimse için ayrıcalık yapılmıyor.”

Hiç kimse için gerçekten de bir torpil söz konusu değilse, sayın Vecdi Gönül bunları söyleme ihtiyacını niçin duyuyor?

Biliyorsunuz, bunun iki sebebi var: Birincisi, Kürtçü isyancılar yani PKK’lılar, AKP Hükümeti kuruldu kurulalı ve bilhassa son aylarda buldukları boşluktan faydalanarak iyice azdılar, azıttılar. Neredeyse ortalama her gün bir asker, korucu yahut polisimiz şehit düşüyor. Türkiye her gün bir şehidine ağlıyor. –Eskiden ebeveynler şehit olan evlâtları için gözyaşlarını alenî olarak dökmezlerdi, şimdi nedense açık açık feryâtlar etmeye başladılar. Bunun sebeplerinin bir iyice araştırılması lâzım. Çok önemli çünkü, morâlleri bozuyor. Bu, uzun vâdede isyanla mücadele azmine zarar verebilir.— İkinci sebebi ise, Hükümet –bence TBMM değil zira, bu, Recep Tayyip’in zorlamasıyla oldu-- Lübnan’a asker gönderme kararı alınca, halk kendiliğinden çok etkileyici bir slogan buldu; “Bilâl gitsin, Lübnan’a!”

Bu iki “şey” AKP’nin ve Hükümeti’nin moralini müthiş bozmaya başladı… Recep Tayyip’in, Balıkesir’de “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” vecizesi(!) böyle bir ruh hali içinde ortaya çıktı… Türk halkı, buna hemen dahiyâne bir cevap buldu; “Asker yan gelip yatmıyor, şehit düşüp yatıyor!” Bu, AKP ile Hükümeti’nin moralini iyice bozdu. AKP de moraller âdeta sıfırlandı… Bunlara bir cevap verilmeliydi, yoksa işler kötüye gidiyordu. Vecdi Gönül böyle bir mecburiyetle yaptı, bu açıklamayı. Aslında tüm medyanın önüne çıkmalıydı, ama bunu göze alamadılar. Gazetecilerin ne yapacakları, nasıl sorular soracakları hiç belli olmazdı. Onun için, “deklâre” edilmiş bir gazeteci tercih edildi. Beyanat verildi.

Lâkin moraller öylesine bozuk ki, önceden talim edilmiş olduğu belli olan açıklama da bile akıl almaz açıklar veriyor, Vecdi Gönül… Hani, “Lokum derken bokum dedi” derler ya, tam öyle… Bu, biraz kaba oldu galiba… “Merdi Kıpti şecaat arz ederken, sirkatin söylermiş” daha uygun… Evet, evet bu çok daha uygun!

Gerçekten durum tam böyle… Merdi Kıpti şecaat arz ederken sirkatini söylüyor… Yeni nesiller Türkçe’ye tam olarak hakim değiller, bu yüzden, bu sözün ne anlama geldiğini açıklamam lâzım: Mert Çingene cesaretiyle yiğitliğinden bahsederken, hırsızlığını örnek verirmiş… Yahut buna benzer bir şey, anlayın işte.

Sayın Millî Savunma Bakanı bakın ne diyor: “Güneydoğu’ya bilgisayar kurasıyla gidiliyor ve bu konuda hiç bir ayrım olmadan herkesin çocuğu da gidiyor. Milletvekili çocuğu, yakını diye bir ayrım asla söz konusu değil. Örneğin etkili konumda olan bir bakanımızın (isminin gizli tutulmasını istedi) iki yeğeninden birisi halen Tunceli’de, diğeri Hakkari’de asker. Yeğenlerinin oralarda askerlik yaptığını nice sonra öğrendim. Gerçekten baktırdım, dediği yerlerde askerlik yapıyor. Milletvekilleri çocuklarından da askerliğini Güneydoğu’da yapanlar var.” (Bakan yeğenleri konusuna itirazım var, ama yeri burası değil… Bu, doğru olsa, şimdiye kadar yüz defa açıklanırdı… Bakanların halkla ilişkiler danışmanları bu gibi “kozları” kullanmak için maaş alırlar.)

Ancak Vecdi Gönül az sonra başka bir şeyler söylüyor ki, bana kalırsa işte asıl bu söyledikleri hem daha önemli hem de daha doğru… Bu sözlere dikkat etmek lâzım. “Bazı milletvekilleri, istememiz halinde Güneydoğu’ya asker göndermeyeceğimizi sanıyor. O yüzden istediği kişilerin gönderilmemesi için gelenler oldu. Özellikle yeni seçilen milletvekillerinden bazıları, yakınlarının Güneydoğu’ya asker olarak gönderilmemesi için çok ısrarları oldu. Ancak, bunların hiç birisini yerine getirmedik. Bu yüzden bazılarıyla aramız da bozuldu. ‘Gitmesin’ diye ısrar ediyorlar ama bilgisayarla kura çekiliyor. Doğrusu da bu.”

Lütfen dikkat edin! Ne diyor, sayın Bakan? Tekrar ediyorum, bakın ne diyor: “Bazı milletvekilleri istememiz halinde Güneydoğu’ya asker göndermeyeceğimizi sanıyor. O yüzden istediği kişilerin gönderilmemesi için gelenler oldu. Özellikle yeni seçilen milletvekillerinden bazıları, yakınlarının Güneydoğu’ya asker olarak gönderilmemesi için çok ısrarları oldu.”

Vecdi Gönül, dikkat edin, bana hiç kimse hiçbir milletvekili gelmedi, demiyor. Bazı milletvekilleri geldi, diyor… Hatta çok ısrarları oldu, diyor… Sayın Bakan, bu adamlar size nasıl gelebiliyorlar? Sizin kapınız, bu konularda tamamen kapalı olsa gelebilirler mi? Size gelebildiklerine, hatta gelip çok ısrar edebildiklerine göre, bundan kapınızın bu konularda bile açık olduğu anlamı çıkmaz mı?

Bu adamlar nasıl vekil olmuşlar? Millete nasıl vekil olabilmişler? Milletin çocukları asker olarak, polis olarak asilerle çarpışacak, gazi hatta şehit olacak, ama milletin vekillerinin çocukları mümkünse askerlik bile yapmayacak. Oh, ne âlâ memleket! Asıl olmaya ne gerek var, böyle vekilliğe can kurban… Çok önemli ama, hadi mühim değil diyerek, bunu geçelim.

Daha önemlisine, en önemlisine gelelim… Son cümlelerinde ne diyor, Vecdi Gönül, “Ancak, bunların hiç birisini yerine getirmedik. Bu yüzden bazılarıyla aramız da bozuldu. Gitmesin’ diye ısrar ediyorlar ama bilgisayarla kura çekiliyor.” Anladınız değil mi? İşin püf noktasını anladınız değil mi? Sayın Bakanın mesajını anladınız değil mi? Zaten anlamadıysanız, ben ne diyeyim size?

Vecdi Gönül açıkça diyor ki, “Ben, bu istekleri yerine getiremedim, getiremem çünkü, kuralar bilgisayarla çekiliyor!” Sayın Bakan, kuralar bilgisayarla çekilmeseydi bu “ahlâksız tekliflere” evet mi diyecektiniz? Söylediklerinizden böyle bir anlam çıkıyor da… Ha, ne dersiniz? Yazıklar olsun! Başka ne diyeyim, yazıklar olsun!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,09 M - Bugn : 15485

ulkucudunya@ulkucudunya.com