« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

20 Nis

2011

DEMOKRASİ İYİ Kİ YOK!

20 Nisan 2011

Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na hitap etti. Hıristiyan dünyası ile İslâm dünyasının birbirine bakışının, tarihî süreçte büyük oranda Haçlı Seferleri ile şekillendiğini kaydederek, yaklaşık bin yıl önceki bu karşılaşmaların, bin yıl boyunca önyargılara, yanlış anlamalara, bloklaşma ve kutuplaşmalara bir bahane ve bir gerekçe olarak görüldüğünü ifade etti.

Ve şöyle konuştu: ''Haçlı Seferleri, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade, birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bilimde, sanatta, mimaride, dilde, musikide, günlük yaşam alışkanlıklarında, hatta yeme-içme kültürlerinin transferinde Haçlı Seferleri son derece etkili olmuştur. Bugün, Batı medeniyetinin temellerinde de Doğu medeniyetinin temellerinde de bu karşılaşmanın etkisini hiç kimse inkâr edemez.”

Evet, Recep Tayyip Erdoğan aynen böyle konuştu. İyi ki konuştu da biz bu suretle tarihçi hatta tarih felsefecisi kimliğinden haberdar olmuş olduk… Kendisinin, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ön lisans diplomasına sahip olduğunu sanıyorduk… Bilvesile hem bu yanlışımızı(!) düzeltmiş olduk, hem de Haçlı Seferleri konusundaki yanlış(!) bilgilerimizi tashih etme imkânı bulmuş olduk. Ne diyelim, Recep Tayyip Erdoğan’dan Allah razı olsun!

Lâtife bir yana, Haçlı Seferlerinin aslı esası nedir, bir bakalım mı? Haçlı Seferleri’ni yer darlığı sebebiyle burada tam olarak anlatmak mümkün değil... (Ancak şu kadarını söylemeden de geçemeyeceğiz: İslâmiyet’in büyük bir süratle yayılması, Müslümanların Suriye, Filistin ve Anadolu'ya hâkim olarak İznik'in başkent olduğu yeni bir devleti (Anadolu Selçukluları) kurmaları, hristiyan âleminin dinî lideri Papa’yı ve hristiyanlığın hâmîsi olarak kabul edilen Bizans imparatorunu ciddi bir şekilde endişelendirdi. Bu yüzden hem İslâmiyetin yayılışını durdurmak hem de sosyal ve ekonomik sıkıntı içinde olan Avrupa'yı bu durumdan kurtarmak için Batı Avrupa'da Vatikan kilisesinin önderliğinde yoğun bir faaliyet başlatıldı. Papa II. Urbanus, Hz. İsa'nın doğum yeri olan Kudüs'ün ve kutsal saydıkları makamların Müslümanlar tarafından kirletildiğini, Kudüs'e giden hristiyan hacı adaylarına zulüm ve işkence yapıldığını öne sürerek böyle mukaddes bir beldenin Müslümanların baskısından kurtarılması için bütün hristiyanların canla başla seferber olmaları gerektiğini söyleyerek, halkı sefere katılmaları için tahrik ediyor. Öte yandan Avrupa'da halkın içine düşmüş olduğu ekonomik sıkıntıdan ancak Doğu’nun ipek ve baharat yollarının ele geçirilmesiyle kurtulabileceği söylenerek, halk bu sefere katılmaya teşvik ediliyordu. Sonuç olarak; İslâmiyet düşmanı Papa’lar Kudüs'ü Müslümanların hâkimiyetinden kurtarmak ve Müslümanları Anadolu ve Avrupa'dan atmak gayesiyle Haçlı Seferleri’ni başlattılar). O yüzden Haçlı Seferleri’nin sırf sebepleri ile sonuçlarına bakalım...

Önce sebepler; bunları üç başlık altında incelemek mümkün:

1. Dinî Sebepler: Hristiyanlarca da kutsal kabul edilen Kudüs ve Filistin Müslümanların elindeydi. Ancak Ortadoğudaki siyasî karışıklıklar yüzünden Hristiyan hacılar Kudüs’ü ziyaretlerinde güçlüklerle karşılaşıyorlardı. Üstelik bu güçlükleri Müslümanlar çıkarıyor sanıyorlardı... Hristiyanlar nezdindeki gücünü artırmak isteyen Kilise ve Papa bu durumu istismar ederek, Kudüs ve Filistin’in kurtarılması için çağrıda bulundu… Bu, şövalye ve senyörlerin macera ve yeni topraklara sahip olma arzusuyla desteklenince etkili oldu.

2. Ekonomik Sebepler: Feodaliteden kaynaklanan sebeplerden dolayı XI. yüzyıl Avrupa’sında bilhassa köylü aç ve perişandı. Buna karşılık ipek ve baharat yolları ile işlek limanlara hâkim olan Müslümanlar bolluk ve refah içindeydi… Kudüsü ziyaret eden Hristiyanlar, ülkelerine döndükleri vakit bu bolluk ve refahı anlata anlata bitiremiyorlardı… Kilise ve Papa’nın teşvik ve tahrikleri o sebeple rahatça etkili oldu.

3. Siyasî Sebepler: XI. yüzyılda Selçuklular Anadoluyu baştan sona fethederek, Bizansın egemenliğini ortadan kaldırmışlar, hatta İstanbul yakınlarına kadar gelerek, Bizansı çok zor durumda bırakmışlardı. Bizans gittikçe artan bu tehlike yüzünden Avrupalıları, Türkler aleyhine kışkırtarak, yardıma çağırdı… Bu, Papa'nın Hristiyanlara, Müslümanlarla savaşmaları durumunda cennete gideceklerini vaat etmesiyle birleşince iyice etkili oldu.

Ve Avrupalılar, Müslüman dünyasına karşı sekiz dalga halinde saldırıya geçtiler. 1096 yılında başlayan Haçlı Seferleri 1270 yılına kadar iki asır kadar devam etti. Her iki taraftan yüz binlerce insan can verdi… Meselâ 15 Temmuz 1099 tarihinde (I. Haçlı Seferi sırasında) Kudüs’ü işgal eden Hristiyanlar, sırf Mescid-i Aksâ'da (çarpışmalarda şehit olanlar hariç) kendilerine teslim olan 70000 (yetmiş bin) Müslümanı kılıçtan geçirdiler… Ne ise.

Şimdi de Haçlı Seferleri’nin sonuçları; bunları da üç başlık altında incelemek mümkündür:

1. Dinî Sonuçlar: Haçlı Seferleri aslında dinî amaçlarla yapılmış, fakat amacına ulaşamamıştı. Haçlı Seferleri’nin amacına ulaşamaması Avrupa’da din adamlarına, kiliseye ve papaya olan güvenin sarsılması sonucunu doğurdu ki bu da skolastik düşüncenin zayıflamasına sebep oldu. Bu dahi ilmî gelişmenin kısmen önünü açan bir neticenin doğmasını sağladı ki bu da rönesansa zemin hazırladı.

2. Siyasî Sonuçlar: Haçlı Seferleri sırasında birçok senyör ve şövalye hayatını kaybetti. Sağ kalanlar ise ya zenginliklerini ya da topraklarını kaybettiler. Bu iki şey; yani şövalyelerle senyörlerin ya hayatlarını ya da zenginliklerini yahut topraklarını kaybetmeleri feodalizmin sarsılması, buna karşılıksa krallığın güçlenmesi sonucunu doğurdu… Ancak Haçlı Seferleri İslâm dünyası için çok daha zararlı oldu. Çünkü Türkler Anadolu’nun fethini tamamlamışlar. Avrupa’ya geçmek üzereydiler. Haçlı Seferleri bunu geciktirdiği gibi Bizans’ın Anadolu'daki topraklarının bir kısmını geri almasını sağladı… Ve bu saldırılar, Anadolu Selçukluları’nın zayıf düşmesine sebep olduğu için Moğol istilasına zemin hazırladı.

3. Ekonomik Sonuçlar: Batılılar, Haçlı Seferleri sayesinde Bizanslıların, Türklerin ve Arapların ilmini, tekniğini, sanatını ve edebiyatını yakından tanıma imkânına kavuştular. Müslümanlardan kültür ve medeniyet alanlarında öğrendiklerini kendi memleketlerine aktardılar. Bu suretle milletlerarası medeniyet ve kültür alış-verişi başladı. Doğu ve Batı dünyaları arasındaki ticaret gelişme yoluna girdi. Avrupa'da ticaretle uğraşmaya başlayanlar zenginleşti ve burjuvazi ortaya çıktı. Papa ve Kralların Haçlı Seferleri için aldıkları borçlar nedeniyle bankacılık gelişti. Marsilya, Cenova, Venedik ve Pisa gibi bazı limanlar önem kazandı… Ancak Haçlı Seferleri’nin meydana getirdiği büyük yıkımlar sebebiyle Anadolu, Filistin ve Suriye ekonomik olarak çok büyük zarara uğradı, âdeta çöktü.

Şimdi…

Bizim ekonomik sonuçlar içinde ortaya koyduğumuz bir konuyu yani Avrupa’nın İslâm Dünyası’ndan etkilenmesini, Recep Tayyip Erdoğan alıyor ve Haçlı Seferleri’ni sırf bununla izah etme yoluna gidiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz! Niye? Çünkü bu netice Haçlı Seferleri’ni düzenleyenler (Kilise ve Papa) tarafından öngörülmemişti. Seferlerin, İslâm Dünyası’nın kültür ve medeniyetinden, ilim ve tekniğinden faydalanmak gibi bir maksadı yoktu. Ve çünkü Haçlı Seferleri’ni bir tek sebeple izah etmek ilme aykırıdır! Sosyoloji ilmi; ‘sosyal olayların birden çok sosyal sebebi vardır’ diyor!

Recep Tayyip Erdoğan’ın ilimle falan pek alâkası olmadığı için bunu bir tarafa bırakalım… Bu sözleri, Recep Tayyip Erdoğan, nerede sarf ediyor? Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'nda! Böyle bir saçmalık olur mu? Neden? Yahu Avrupalı (Avrupa Birliği), Avrupa kavramını ve Avrupalılık kimliğini Haçlı Seferleri üzerine inşa ediyor… Avrupa’da -pop kültürde- Haçlı Seferleri hâlâ macera ve kahramanlık kavramlarıyla iç içe duruyor... Sizin bunlardan haberiniz yok mu? Bunlardan nasıl haberiniz olmaz? Var ise bu sözleri burada (AKPM) ve adamların yüzlerine karşı nasıl söylersiniz?

Ne demeye çalıştığımı arz etmeye çalışayım: Haçlı Seferleri, Avrupa’da toplumsal hafıza ve sosyal genetikte önemli bir konuma sahiptir. İlk defa 17. Asır’da ünlü Alman filozofu G. Wilhelm Leibniz tarafından isimlendirilen bu savaşlar, 1291’den önce Papa ve Kilise’nin emriyle yürütülen harekâtları kapsıyor ki Avrupalı tarihçilerin bir bölümü bu kapsamda yapılan bütün seferleri buna dâhil ederken, bir bölümü de sadece kazandıklarını sayarlar. Avrupa’da uzun bir süre edebiyatta, müzikte, sanatta ve devlet idaresinde büyük ölçüde etkili olan Haçlı Seferleri o derecede kıymetlidir ki, aile tarihinde bu seferlere katılmış olanlara soylu gözüyle bakılır... 19. Asır’da da bu durum çok farklı değildi. Aristokrasi bu asırda şövalyeliği -bütün kurumlarıyla- canlandırmak istemişti.

Avrupa’daki ‘Haçlı Seferleri’ algısında Selahaddin Eyyübi’nin özel bir konumu vardır ve her zaman büyük bir korkuyla anılır. Haçlı Seferleri döneminin önemli karakteri Arslan Yürekli Richard da Avrupa’da bilinçaltına yerleşen önemli bir imgelem konumundadır… Esasında Haçlı Seferleri Avrupa’da 19. Asır’ın ortalarından sonra araştırılmaya başlandı. Devletlerin meşruiyeti ve millî menfaatleri konusunda argüman üretmek için gösterilen bu gayret, sonraki yıllarda Ortadoğu’da yaşanan İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin de fikrî arka plânını teşkil etti... O kadar ki, Fransa I. Dünya Savaşı’nın sonunda 1919’da Versailles’de yapılan barış görüşmelerinde Suriye üzerindeki manda talebini Haçlı Seferleri’ne dayandırdı.

Avrupa’da milletler ve ulus-devletler ortaya çıkarken, Haçlı Seferleri ‘kök’ ve ‘temel taşı’ arayışında önemli ve zengin bir kaynak olarak görüldü. İngiltere Aslan Yürekli Richard’dan, Belçika Godefroy de Bouillon’dan çokça faydalandı… Gerçi bu ‘Belçikalı kahramanlar’ hayattayken henüz Belçika diye bir ülke yoktu, ama Belçikalı tarihçilerin yazdığı gibi ‘Haçlı Seferleri Belçika’nın eseri’ ise, bunu kabul etmek gerekmektedir!

‘Millî kimlik’ ve ‘ulusal oluşum’ sürecinde Haçlı Seferlerine müracaat eden bir diğer ülke de Almanya’dır. Almanya Haçlı Seferleri’nde boğulan Frederick Barbarossa’yı kahraman haline getirdi. Özellikle nasyonal sosyalizm döneminde büyütülen Barbarossa miti, tarih kitaplarında Alman kimliğine övgü biçiminde ‘Haçlı Seferleri’ne en çok kurbanı Almanya verdi’ denilecek boyuta taşındı. Aynı kitaplarda 17. Asır’da Avrupa’nın Türklere karşı kazandığı savaşlar dizisi, “Avrupa’nın Asya ile olan ve çok eski tarihlere dayanan Haçlı Savaşlarının sonucu ve belirleyici olanı” diye anlatılıyordu. Bu ülkelerin yanı sıra İspanya için de Haçlı Seferleri çok değerliydi. İber Yarımadası’nın Emeviler’den geri alınması, yani ‘Reconquista’ millî kimliğin miladı haline geldi.

Bu durum, 20. Asır’ın ortalarına kadar devam etti. Meselâ Hitler kendisini Haçlı Şövalyesi olarak tasvir eden resimler yaptırıp, SSCB’ye yönelik en büyük operasyonunu Barbarossa Operasyonu adıyla vaftiz ediyor. Himmler SS’i şövalye tarikatlarının prensip ve işleyişine göre yapılandırıyordu. Aynı dönemde İspanya’da General Franco kiliseyi kurtarmak ve millî birliği sağlamak için ‘cruzada’ (haçlı seferi) düzenliyordu. Eisenohwer’in Nazi Almanyasına karşı yürütülen mücadeleyi ‘Avrupa’da Haçlı Seferi’ olarak adlandırdığı anılarından biliniyor.

Esas olarak Haçlı Seferleri ‘Türklere karşı birlik’ ve ‘Avrupa’daki güçlerin doğudaki düşmana karşı ortak mücadelesi’ anlamını taşısa da, zaman içerisinde bir kod haline geldi ve insanları harekete geçirmek ve sistemleri uyandırmak için bilinçaltına mesaj veren bir parola halini aldı… Haçlı Seferleri, Avrupa’da minik derebeyliklerin millî kimliğe geçişlerinde ve yakın kültürlerin bütünleşmesinde önemli bir rol oynadı.

Kısacası Avrupalı tarihçiler ‘Avrupa’ kavramını ve ‘Avrupalı olmayı’ tarif etmek için tarihten yararlanıyorlar ki nihayetinde topraklar ve insanlar sahip oldukları geçmişle/tarihle birlikte kendilerini, kavramlarını ve tariflerini üretirler. Meselâ tarihçi Cajus Wypior’a göre Avrupa kavramını tanımlamak için ‘Haçlı Seferleri’ çok önemlidir... Michael Blume de kavram konusunda bir çalışma yaptı ve ‘din’ meselesinin öneminin altını çizdi.

Hâl böyleyken Recep Tayyip Erdoğan, hem de AKPM’de böyle bir konuşma yapıyor... Ne diyelim; ne acınası bir durum! Ne ise bunu da geçelim. Konuya başka bir açıdan yaklaşalım.

Almanya Başbakan’ı Merkel; “Almanya ikiye bölündü, ama iyi ki II. Dünya Savaşı’nda yenildik, yenilmeseydik Nazizm belâsından kurtulamazdık” derse ne olur? Merkel böyle bir şey demez!

Demez de dese ne olur? Böyle bir şey diyemez!

Diyemez de dese ne olur? Başbakanlıkta bir dakika daha kalamaz, istifa etmek zorunda kalır!

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy; “Fransa işgal edildi ve Fransızlar çok acı çekti, ama iyi ki II. Dünya Savaşı oldu, olmasaydı AB kurulmazdı, kurulamazdı” dese ne olur? Sarkozy böyle bir şey demez!

Demez de dese ne olur? Böyle bir şey diyemez!

Diyemez de dese ne olur? Cumhurbaşkanlığında bir dakika daha kalamaz, istifa etmek zorunda kalır!

İngiltere Başbakanı Cameron; “ABD iyi ki bağımsızlığını kazandı, yoksa biz ABD gibi güçlü, büyük ve iyi bir müttefikten mahrum kalırdık” dese ne olur? Cameron böyle bir şey demez!

Demez de dese ne olur? Böyle bir şey diyemez!

Diyemez de dese ne olur? Başbakanlıkta bir dakika daha kalamaz, istifa etmek zorunda kalır!

Peki, Rusya Federasyonu Başbakanı Putin; “Afganistan’da mücahitlere, Polonya’da Walesa’ya ve Türkiye’de Türkeş’e iyi ki yenildik, yenilmeseydik Komünizm musibetinden kurtulamazdık” dese ne olur? Putin böyle bir şey demez!

Demez de dese ne olur? Böyle bir şey diyemez!

Diyemez de dese ne olur? Başbakanlıkta bir dakika daha kalamaz, istifa etmek zorunda kalır!

Ya demek öyle! Peki, Haçlı Seferleri’ni ‘böyle’ yorumlayan Recep Tayyip Erdoğan niye istifa etmek zorunda kalmıyor? Türkiye’de niye böyle bir mekanizma işlemiyor? İşlemiyor çünkü Türkiye’de –maalesef- demokrasi yok! Demokrasi olmadığı gibi millî bir medya, milliyetçi bir gençlik ve şuurlu bir millet de yok! Olsaydı gök kubbeyi Recep Tayyip Erdoğan’ın başına yıkardı!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,58 M - Bugn : 20788

ulkucudunya@ulkucudunya.com