« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

13 Ağu

2011

MHP NE YAPMALI? (5)

13 Ağustos 2011

1973 yılında yapılan Mahalli İdareler Seçimleri’nde Emekli Binbaşı İsmet Tavgaç Adalet Partisi’nden Bursa Belediye Başkanı seçilmişti… Necati Dalgıç (Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencisi, sonra Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu Bölge Başkanı, son olarak MİSK vekâleten Genel Başkanı ve şimdi rahmetli), Efendi Barutçu (Afşin Büyük Ülkü Derneği’nin eski Başkanı, Bursa Eğitim Enstitüsü öğrencisi, sonra Ülkü Ocakları Derneği Bursa Şube Başkanı, şimdi Türk Ocakları Genel Başkan Yardımcısı) ve ben, randevu alarak, Ülkü Ocakları Derneği Bursa şubesini temsilen Belediye Başkanı’nı tebrik etmek üzere Belediye’ye gittik... Necati Ağabey sözcümüz olarak, İsmet Tavgaç’a ‘hayırlı olsun’ dedi, ‘yeni görevinde başarılar’ diledi… Dolayısıyla söz Belediye Başkanı’na geçmiş oldu… İsmet Tavgaç, bunun farkında olduğu için sözü aldı... İlk cümle olarak, ne dese beğenirsiniz?

“Efendim” dedi, “Ülkü Ocakları ne iş yapardı?”

O gün böyle bir sual sorduğu için Bursa Belediye Başkanı’na çok kızmıştık. Binbaşılığa kadar yükselmiş bir emekli subay, siyaset yapan ve Belediye Başkanı seçilmiş olan koskoca bir adam nasıl olurdu da Ülkü Ocakları’nın ne yaptığını bilmez, bilemezdi? Böyle bir şey olabilir miydi? Biz ki sırf Türkiye’yi değil, dünyayı yönetmeye taliptik. Ve buna hazırlanıyorduk! Bunun tahakkuku için bütün gayretimizle çalışıyorduk… Necati Dalgıç da kızmıştı ve o kızgınlıkla İsmet Tavgaç’ın ağzının payını verdi… Öyle şeyler söyledi ki ben şimdi burada tekrarlayamam. Ne ise… Garip tecelli… Bu, Allah’ın muntakim isminin tecellisi olsa gerek ki aradan otuz sekiz yıl geçtikten sonra o gün İsmet Tavgaç’ın sorduğu suali şimdi ben, sormak zorunda kalıyorum: Ülkü Ocakları ne iş yapar?

Bu girizgâhdan da anlaşıldığı gibi bu yazımda Ülkü Ocakları’ndan bahsetmeye çalışacağım… Öyle ise başlık niye ‘Ülkü Ocakları Ne Yapmalı?’ değil… Değil, çünkü konu böyle gerektiriyor… Bu yazıda sırf Ülkü Ocakları’nın ne yapması gerektiğinden değil, Ülkü Ocakları’nın Ülkücü Hareket içindeki yeri, konumu ve MHP ile münasebetinden de söz etmeye çabalayacağım. Böyle olduğu için de başlık ‘MHP NE YAPMALI? (5)’ olmalıydı… Ancak burada hemen bir açıklama yapmalıyım… Bu yazımda, Ülkü Ocakları derken; Genç Ülkücüler Teşkilâtı’nı, Türk Ülkücüler Teşkilâtı’nı, Büyük Ülkü Derneği’ni, Ülkü Ocakları Derneği’ni, Ülkücü Gençlik Derneği’ni, Ülkü Yolu Derneği’ni, Bizim Ocak Dergisi’ni ve Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’nı kastediyorum. Böyle yaparak, hem zihinlerimizin karışmasına meydan vermemiş olacağım, hem isimleri farklı farklı olsa da bu teşkilâtların hepsinin aynı teşkilât olduğunu vurgulamış olacağım.

Ülkü Ocakları İstanbul Başkanı Gökmen Kantar kardeşim, Bursa Ülkü Ocakları’nın efsane başkanları Efendi Barutçu ve Mehmet Kutucu, asker arkadaşım Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Alişan Satılmış, dostum Bizim Ocak eski Genel Başkanı İrfan Özcan ve dostum-arkadaşım Bizim Ocak eski İstanbul Başkanı Erdem Karakoç kusura bakmasınlar da Ülkü Ocakları sahiden ne iş yapar?

12 Eylül’den önce yani bizim zamanımızda ki, Genç Ülkücüler Teşkilâtı Bafra Şubesi vekâleten eski Başkanı, Ülkü Ocakları Derneği Bursa Şubesi’nin iki dönem İkinci Başkanı ve daha da önemlisi başta ‘Teşkilât ve İdare’ ile ‘Ülkücü Dünya Görüşü’ olmak üzere altı kitabı yayınlanmış bir ülkücü olarak, ‘bizim zamanımızda’ deme hakkına sahip olduğuma inanıyorum, Ülkü Ocakları şu ‘iş’leri/vazifeleri yapardı:

-Hiçbir etnik ve dinî ayrım yapmaksızın; Türk-Kürt, Sünni-Alevi demeden tüm Türk gençliğini özellikle de her kademeden öğrenci gençleri sokakta, kahvehanede ve bilumum ‘hane’lerde boş boş ve amaçsızca vakit geçirmekten, yani lümpenleşmekten kurtarırdı.

(12 Eylül öncesinde ülkücü olan arkadaşlarımızın da tasdik edeceği gibi o zaman ülkücü camiada çok sayıda Kürt, Zaza ve Alevi ülküdaşımız vardı. Meselâ Bektaşi olan Ahmet Er, ‘Darbe’ye kadar MHP Genel Başkan Yardımcısı’ydı… 1975 yılında Diyarbakır’da bile Ülkü Ocakları vardı, Başkanı da yanlış hatırlamıyorsam, Vedat Güldoğan’dı… Ve MHP, Hakkari hariç tüm Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde teşkilâtlanmıştı. Hatta Bingöl (Hikmet Tekin), Elazığ (H. Behçet Susmaz) ve Erzincan (Adnan Ercan)’da Belediye Başkanlıkları kazanmıştı. En mühimi de bu illerde aldığı oy oranı MHP’nin Türkiye ortalamasının hemen hemen aynı idi… Bugün bu illerde MHP’nin aldığı oy oranları, bırakın MHP’nin Türkiye ortalamasını tutturmayı, yok denebilecek kadar azdır).

-Lümpenleşmekten kurtardığı tüm gençleri emperyalizmin özellikle de yakın ve büyük bir tehlike olan kızıl emperyalizmin kucağına düşmekten kurtarırdı. (Başta Dev-Genç olmak üzere Dev-Sol ve Dev-Yol gibi komünist örgütler, bazen ikna ederek, çoğu zamanda zor kullanarak teslim almak suretiyle gençleri kendi saflarına çekiyor ve kızıl emperyalizme hizmet ettiriyorlardı. Ülkü Ocakları, gençlere sahip çıkarak, işte buna engel olurdu).

-Lümpenleşmekten ve kızıl emperyalizmin aleti (aparatı) olmaktan kurtardığı gençlere, verdiği bilgilerle Türk-Müslüman veya Müslüman-Türk (fark etmez) olduklarını hatırlatır, seminerler ve konferanslar tertiplemek suretiyle millî, dinî ve insanî şuur aşılardı. (Gençler ailesinden, çevresinden ve okulundan maalesef alamadığı millî, dinî ve insanî bilgileri Ülkü Ocakları’nda ediniyor. Bu suretle dinini, tarihini ve milleti ile milliyetini öğreniyordu).

-Millî, dinî ve insanî şuur aşıladığı gençleri daha geniş ve derin teşkilât içi bir eğitime tabi tutarak, ülkücü (Türk-İslâm Ülkücüsü) yapardı. (Meselâ ben Bursa’ya ülkücü olarak hatta Bafra’da başkanlık yapmış bir ülkücü olarak gelmiştim, fakat ülkücülüğü; ‘Türk-İslâm Ülküsü’nü S. Ahmet Arvasi Hocamızın Ülkü Ocakları’nda sohbet edermiş gibi verdiği bir dizi konferans sonunda öğrendim).

-Türk-İslâm Ülkücüsü haline gelen bu gençler kendilerinden önceki ülküdaşları gibi bir taraftan yukarıda sıraladığım görevleri yaparken, diğer tarafta da okullarının, sokaklarının, mahallelerinin, köy ve şehirlerinin kızıl emperyalizmin kurtarılmış bölgeleri haline gelmesine mani olmak için canla başla mücadele ederdi. (Kızıl emperyalizm ajanları, işbirlikçileri ve kandırdıkları vasıtasıyla okullarda, sokaklarda, mahalleler ve köylerle şehirlerde kurtarılmış bölgeler oluşturmak suretiyle Türkiye’yi parça parça işgal etmeye çalışırdı. Ülkü Ocakları buralara sahip çıkarak, bunu engellerdi).

-Ülkücü bu görevlerini yaparken bir yandan da MHP’nin propaganda faaliyetlerini yürütür, afişlerini asar ve bulduğu her boş yere; âdeta dağa taşa, ‘uçan kuşa’ MHP’nin sloganlarını yazar… MHP Gençlik Kolları’nda görev alarak, MHP’nin yurt sathında yaygınlaşması ve milletle bütünleşmesi için gayret ederdi.

-Türk-İslâm Ülkücüsü bütün bu görevlerini yaparken kızıl emperyalizmin ajanları ile yerli işbirlikçilerinin silâhlı saldırılarına uğrar (Bu yüzden iki bin dört yüz şehit vermiştir. Hepsinin mekânı cennet olsun) ve bunlara, meşrû müdafaa yahut nefsi müdafaa hakkını kullanarak misliyle mukabele ederdi. (Bu yüzden 12 Eylül 1980’e kadar üç yıl içinde on bir bin ülkücü tutuklanmış ve bunların dokuzu idam edilmek suretiyle olmak üzere üç bin kadarı çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Hepsine selâm olsun!)

Bitti mi? Ne gezer!

-Öğrenci olan ülkücü bütün bu görevleri yaparken hem kendini fikren yetiştirmeye hem de okulunu bitirmeye çalışır, okulunu bitirince de ya MHP’de ya Ülkücü Memurlar Derneği’nde ya Ülkücü Öğretmeler Birliği’nde ya Ülkücü İşçiler Derneği’nde ya Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği’nde ya Ülkücü Köylüler Derneği’nde ya da Polisler Birliği’nde görev alır ve hem MHP’yi dönüştürmeye (ülkücü parti yapmaya) hem milleti dönüştürmeye (ülkücüleştirmeye) hem de bürokraside görev alarak Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmeye (millî devlet yapmaya) çalışırdı.

-Bu curcuna esnasında kendini fikren yetiştirmeyi başarmış olan ülkücü, ya şehit olmak suretiyle ölerek kara toprağın bağrına ya da İslâmiyet’in veya Türklüğün düşmanlarından birilerini öldürmek yahut yaralamak suretiyle ‘Yusufiye’ye dönüştüreceği cezaevine girmemişse, mesaisinin önemli bir kısmını kitaplar ve makaleler yazarak ‘Ülkücü Dünya Görüşü’nün oluşturulması işine hasrederdi.

(Burada o dönemde yazılmış bin kadar kitap ve yazar adı saymak mümkün, ama ben hemen aklıma gelenleri arz edeyim: Milliyetçi Türkiye-Kurt Karaca (Fikret Eren), Tarım Kentleri, Türk Siyasî Tarihi, Türkün Sosyo-Ekonomik Tarihi ve Osmanlılarda Fazilet Mücadelesi-Tahsin Yahyaoğlu veya Tahsin Ünal, Milliyetçi Eğitim Sistemi ve Türkçenin Karanlık Günleri-Necmettin Hacıeminoğlu, Dokuz Işık’ta Nüfus Politikası-Enis Öksüz, Milliyetçi Sanayi Sistemi-Ali Bayındır, Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri ile Türk-İslâm Sentezi-İbrahim Kafesoğlu, Türk Milliyetçiliği Fkir Sistemi/Teori-Ayhan Tuğcugil (İskender Öksüz), İslâma Göre Milliyetçilik-Zekeriya Beyaz, Ülkü Yolu-Zeybek, Millet Sektörü-Mehmet Ak, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm-Dr. Mahmut Rişvanoğlu, Türkiye’de Soyal Güvenlik Çıkmazı-Taner Karahasanoğlu, Türk Milliyetçiliği ve Karşı İdeolojiler-Abdülhadi Toplu, Ülkücüye Notlar ve Ordular Masonlar Komünistler-Necdet Sevinç, Türk-İslâm Sentezi-Yılmaz Boyunağa, Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik ile Doğu Anadolu’nun Türklüğü-Mehmet Eröz, Ülkücü Hareket’in Meseleleri-Sakin Öner… Daha S. Ahmed Arvasi’nin, Erol Güngör’ün, Dündar Taşer’in, Galip Erdem’in, Emine Işınsu’nun vd kitaplarla yazarlarının adlarını saymıyorum bile).

Ülkücünün bütün bu vazifeleri elbette böyle maddeler halinde belirlenmiş ve ortaya konulmuş değildi, bunlar iç içe geçmiş ve girift bir haldeydi… Böyle bir sırayla da ifa edilmezlerdi, bunlar yeri ve zamanına göre hiçbir sıraya bağlı olmaksızın yerine getirilirlerdi… Bunları, hem konuyu daha kolay anlatabilmek için hem de konunun daha kolay anlaşabilmesini sağlayabilmek için böyle maddeler haline ben getirdim. Ne ise…
Ülkü Ocakları bugün ne iş yapıyor?

İzin verirseniz, arz edeyim… Sakın ola, ‘Altmış yaşında adamsın, Ülkü Ocakları’nın bugün ne iş yaptığını sen nereden bileceksin?’ demeyin… Çok iyi biliyorum, hatta bunu hiç kimse benden daha iyi bilemez dersem, zerre kadar dahi inanın abartmış olmam! Çünkü ben dört yıllık bir fakültenin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1994 yılında mezun oldum. Yani 1988 ila 1994 yılları arasında beş yıldan fazla bir süre Uludağ Üniversitesi’nde, bugünkü ülkücülerle iç içe vakit geçirdim… Bitmedi, Türkiye’nin en kalabalık öğrenci yurtlarından biri olan Uludağ Öğrenci Yurdu’nun yemekhanesini, kantinini ve çay ocağını ortaklarımla birlikte iki yıl ben işlettim… Kısacası bugünkü ülkücülerle beraber yedi yıl gibi bir zaman geçirdim… Bugünkü ülkücüleri tanıdım. Yaşayışlarına gözlerimle ve kulaklarımla şahit oldum. Üniversite ve Yurt Ülkü Ocakları’nın işleyişlerini bizzat gözlemleme imkânı buldum… Allah aşkına, bana söyler misiniz? Bugünkü Ülkü Ocakları’nın ne iş yaptığını ben bilmeyeceğim de kim bilecek?

Bugünkü ülkücüler öğrenci olan ya da olmayan hiçbir genci ülkücü yapmaya uğraşmazlar. Uğraşamazlar. Çünkü kendileri ‘Devlet’in başına Devlet gelecek’ten başka ülkücülüğe dair bir slogan dahi bilmezler… Kitap da pek okumazlar, okurlarsa da ciddi fikrî ve ilmî kitaplar yerine popüler yazarların kitaplarını okurlar… Sorarsanız, S. Ahmet Arvasi’yi, Dündar Taşer’i, Erol Güngör’ü, Galip Erdem’i bırakın okumayı, isimlerini dahi duymamışlardır… MHP’nin propagandasını yapmazlar… Afişini asmazlar… Sloganını yazmazlar… Mitingine gitmezler… Allah bilir, ama belki MHP’ye rey bile vermezler… Yalnızca Ülkü Ocakları’na kendiliğinden gelen anneden-babadan ‘olma’ ülkücülerle birlikte bir grup oluştururlar, Ülkü Ocakları’nı bunlarla hayatta ve ayakta tutmaya gayret ederler… Ülkü Ocakları’nın mevcut durumunu muhafaza etmeye çalışırlar. ‘Bir daire, birkaç oda, birkaç masa, birkaç sandalye ve en mühimi Bozkurtlu bir tabela!’ Hepsi bu!

Ülkücüler hiç mi bir şey yapmazlar? Yapmaz olurlar mı? Elbette yaparlar.

Başkanlarına ‘reis’ diye hitap ederler… Ama bildiğiniz gibi değildir. Reisler sayılamayacak kadar çoktur, elini sallasan reise değer; sınıf resi, koridor reisi, kat reisi, blok reisi, fakülte reisi, üniversite reisi, yurt reisi, ilçe reisi, il reisi, bölge reisi… Say sayabilidiğin kadar. ‘Şef çok, Kızılderili yok!’ Sınıfta/anfide ders dinlemek yerine kantinde, çalışma salonunda ders çalışmak yerine cafe/barlarda ‘bacı’larla veya kızlarla ‘zaman öldürür’ler… Sınıftaki, kattaki, fakültedeki, üniversitedeki, yurttaki en güzel kız en büyük ‘reis’in hakkıdır. Diğer kızları ya da ‘bacı’ları, derecesine göre sırasıyla diğer reisler aralarında paylaşırlar. Bu ölçü ve ilkeye riayet etmeyen biri olursa çıngar çıkar! Reisin sahip çıktığı kıza, hele bir de ülkücü olmayan biri ‘yazıldıysa’ iş kavgaya kadar gider. Lâkin bu ‘olay’ı ideolojik bir ‘olaymış’ gibi takdim etmek suretiyle çok güzel kamufle ederler!

En şanslı(!) olanlarıysa ailelerine “Yurt ortamı ders çalışmaya müsait değil, ev tutmamız lâzım” diyerek yalan söylerler, arkadaşlarıyla ortak bir ev kiralayıp, ‘eve çıkarlar’. Ancak ‘daha iyi ders çalışmak için’ çıktıkları bu evlerde, yine derslere girmez ve ders çalışmazlar, üstelik kız arkadaşlarıyla birlikte ‘yaşayıp’ giderler… Velhasıl yaşayışları bir ‘komünist’ ya da ‘ot’ gençten farksızdır. Bunlar da onlar gibi ‘yerler’, ‘içerler’, ‘yatarlar’ ve ‘gezerler’. Oysa “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar” denmiştir!

Lâkin… MHP Genel Başkanı bulundukları şehre geldiğinde ya da MHP veya Ülkü Ocakları hasbelkader bir eğlence gecesi yahut kapalı salon toplantısı tertiplendiğinde ‘kravatsız, siyah gömlekli, siyah takım elbise’lerini giyerler ve ‘ispatı vücut ederler’. Sıraya dizilirler, kolkola girerler. MHP Genel Başkanı’nı yahut sanatını icra eden sanatçıyı daha yakından ve daha iyi görebilmek için yaklaşmaya çalışan MHP’lileri ya da ülkücüleri iterek ve kakarak, güya çevre koruması yaparlar!

Bunlar belki MHP’ye rey bile vermezler, ama MHP Genel Başkanı’na, MHP İl Başkanlarına ve MHP İlçe Başkanlarına çok önemli ve büyük bir hizmet yaparlar… Mekanizma şöyle işler: Bunların şartları haiz olanları MHP İlçe teşkilâtlarına üye yapılırlar… Ondan sonra MHP teşkilâtları ile Ülkü Ocakları teşkilâtları Başkanı paslaşarak bunların hepsini ‘ilçe delegesi’ yazarlar. Bunların güvenilir olanlarını, ‘ilçe delegesi’ olanlarından aldıkları güçle ‘il delegesi’ seçtirirler. ‘İl delegesi’ seçilenlerin Genel Merkeze en ‘sadık’ olanlarını gene bunların ‘il delegesi’ olanlarından aldıkları güçle ‘Genel Merkez Delegesi’ seçtirirler… Böylece İlçe Başkanları, İl Başbaşkanları ve Genel Başkan yerini garantiye alır! Kendileri istifa etmedikçe, ya Genel Başkan istemedikçe bunların hiçbirini ‘seçim’le değiştirmek mümkün olmaz! Bu, az bir hizmet midir? Ne ise… ‘Her ne kadar sürçü lisan ettikse, affola!’

Ülkü Ocakları, Ülkücü Dünya Görüşü için başka ve gerçekten iyi/güzel/faydalı hiçbir şey yapmaz mı? Yapmaz dersem, -Allah korusun- hakkını yemiş olurum. Hakkını teslim etmek lâzım… Allah için söylemek gerekirse, çok kaliteli ve güzel bir dergi çıkarır: Ülkü Ocakları Dergisi. Keşke bütün ‘iş’leri bu çapta kaliteli ve güzel olsa!

Sözün özü: Ülkü Ocakları gerçek fonsiyonlarını ifa eder hale gelmedikçe, -mümkün değil ama- MHP Genel Başkanı’nın ve hatta MHP teşkilâtının baştan aşağı bütün yöneticilerinin değişmesi hiçbir şey ifade etmez! Sadece kişiler değişmiş olur, fakat zihniyet aynen kaldığı için işleyiş aynı şekilde devam eder, gider!

Ülkü Ocakları derhal ve behemahal Ülkücü Dünya Görüşü’ne dönmeli! Gerçek fonksiyonlarını ifa eder hale gelmelidir!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,09 M - Bugn : 14923

ulkucudunya@ulkucudunya.com