« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

17 Kas

2006

D. BAHÇELİ BU GÜNÂHLARI NİÇİN İŞLEDİ?

17 Kasım 2006

Bu sorunun cevabını eminim ki, sayın Devlet Bahçeli de tam olarak bilmiyordur, bilemez… Bunun çok sayıda sebebi vardır ve bu nedenlerin “bileşkesi” sualin cevabını teşkil ediyordur. Bu kesin; bunda hiçbir şüphe yok, olamaz.

Yok yok, boşuna korkmayın, bu sorunun cevabını bulmak için uzun ilmî tahliller yapmaya çalışmayacağım. Buna, sütunum da yetmez, ilmim de… Ben sadece, şahidi olduğum bir olay ile bildiğim başka iki hadiseyi size hatırlatarak, konuya farklı bir pencere açmakla iktifa edeceğim… Gerisini, öyle ya da böyle siz halledeceksiniz; hükmü de siz vereceksiniz.

On (10) yıl beş (5) ay yirmi iki (22) gün “çile” çektikten sonra, 13 Ocak 1986 tarihinde, Bartın Özel Tip Cezaevi’nden tahliye edildim. Arkadaşlarım, beni cezaevi kapısında karşıladılar… Askerlik meselem vardı, bunun için, Askerlik Şubesi’ne götürüldüm. Şube’den birkaç gün izin verdiler, böylece serbest kaldım.

Ülkü Ocakları Bursa Şubesi’nin efsâne başkanlarından Mehmet Kutucu yirmi beş (25) yıla hükümlüydü. Cezaevindeydi… Ailesi; annesi ile babası Kastamonu’da ikamet ediyorlardı. Kastamonu’dan geçip de onlara uğramamak olmazdı. Uğradık, ellerini öpüp hayır dualarını aldık. Bir gece Kastamonu’nun misafirleri olduk.

Ertesi gün Ankara’ya geçtik… Tarih 15 Ocak 1986… Lâfı uzatmayayım, bu gece burada kalacağız diyerek, beni bir “ev”e götürdüler… Seremoniden sonra, yemekler yendi, çaylar geldi, sigaralar yakıldı ve muhabbet başladı… Evde; Devlet Bahçeli var, Ali Güngör var, ben varım ve dahi beş kişi var. Hepimiz sekiz (8) kişiyiz… Gerekirse, yani bu anlattığım olay yalanlama yoluna gidilirse, o zaman diğer arkadaşların isimlerini veririm ve şahitliklerini isterim… Bunu da bir not olarak, ifade etmiş olayım… Önce, cezaevleri ile cezaevlerindeki arkadaşların durumları hakkında konuştuk… Bu konuda tecrübe ve bilgi sahibi olduğu için daha çok Ali Güngör konuştu… Daha sonra, Türkiye’nin meseleleri konuşulmaya başlandı.

Sözü, Devlet Bahçeli aldı. “Biz, yeniden siyasî faaliyetlere izin çıkınca, Alparslan Türkeş’in bilgisi dahilinde, kırk (40) kişi bir araya geldik” dedi. “İstişarelere başladık; parti kuralım mı, kuracaksak kimlerle kuralım, adı ve amblemi ne olsun gibi konuları konuşuyorduk ki, bir gün bir de baktık ki, Muharrem Şemsek ve arkadaşları, yirmi iki (22) kişi bizlerden habersiz C. Muhafazakâr Parti adıyla bir parti kurmuşlar, bile.”

“Biz, buna çok şaşırdık, ne oluyor diye sorduk, soruşturduk… Bize, Alparslan Türkeş böyle istedi dendi… Buna, inanmadık ve C. Muhafazakâr Parti’ye karşı çıktık… Daha sonra, bunun doğru olduğunu öğrendik… Muharrem Şemsek, Türkeş’in desteği olmasaydı, bunu zaten yapamazdı.”

Ben bu anlatılanları büyük bir şaşkınlık içinde dinledim… Aklım bir türlü almıyordu. Ülkücü Hareket’in birlik, beraberlik ve bütünlüğe bu kadar ihtiyacı olduğu bir zamanda, bu anlatılanları anlayamıyordum… Ne büyük ümitlerle geçirmiştim, o kadar vakti… Ne büyük bir hizmet yaptığıma inanıyordum, cezaevinde yatarken… Bunların hepsi boşuna mıydı? Boş muydu? Bu kocaman adamlar, bu kadar basit sebepler yüzünden mi bölünüyorlardı?

Ben bunları düşünürken Devlet Bahçeli, son cümlesini söyledi: “Sonuç olarak, biz, bu işin Alparslan Türkeş’le, C. Muhafazakâr Parti ile olacağına inanmıyoruz… Bu iş Türkeşle, C. Muhafazakâr Parti ile olmaz!” Devlet Bahçeli, bunları söylerken, Ali Güngör de sözleriyle değil ama, hâl ve hareketleriyle bunları destekliyordu.

Bu son sözlere ben hemen karşı çıktım… Türkeş’e dil uzatılmasına tahammül edemezdim… Şimdi olsa böyle davranmazdım, sözün gideceği son noktayı anlayıncaya kadar beklerdim. Ama o zaman, pür idealisttim, cezaevinden yeni çıkmıştım. Heyecanlıydım. Kendimi, ülkücü hareket’in tek temsilcisi ve savunucusu gibi görüyordum… Sözlerimi, “ev”e benimle gelen arkadaşlarımdan biri de destekleyince, hava birden bozuldu… Konu değiştirildi. Mesele güme gitti… Bu, şahidi olduğum olay.

Şimdi, sıra bildiğim hadise de… Devlet Bahçeli, bana söylediklerine benzer sözleri çok fazla kişiye söylemiş olacak ki, Türkeş’e ve Parti’ye daha fazla saldırılmasına dayanamayan ülkücü gençler, harekete geçtiler. Devlet Bahçeli’yi kıstırıp, dövdüler. Bunu, biz Bursa’dan duyduk ve doğrusu her şeye rağmen üzüldük… Ama Devlet Bahçeli, bu saldırıdan sonra geldi ve Parti’ye katıldı. Başbuğ da kendisini önce genel sekreter yardımcısı sonra da genel sekreter yaptı… Ancak, keşke, böyle bir saldırı olayı hiç olmasaydı..

Keşke olmasaydı diyorum, çünkü, Devlet Bahçeli genel başkan seçildikten sonra çok garip bir durum ortaya çıktı: Ülkücü gençlerin dövdüğü adam, geldi, Ülkücü Hareket’in başına genel başkan seçildi… O gün bu gündür, kendi kendime hep sorarım; “Devlet Bahçeli ülkücü gençler tarafından dövülecek kadar kötü bir adam idiyse; niye MHP’ye genel başkan seçildi? Yok Devlet Bahçeli, genel başkan seçilecek kadar iyi bir adam idiyse, ülkücü gençler tarafından niye dövüldü?” Bu sorunun cevabını hiç bulamadım… Bir gün bulabileceğimi de sanmıyorum. Bugün Ümit Özdağ’a saldırınlar yahut saldırmayı düşünenler de, bir gün, emin olun ki benzer soruları kendilerine sormak durumunda kalabilirler. Ki bu, hiç de hoş bir durum değil.

Bu saldırı olayından sonra, Devlet Bahçeli’ye iki kişi sahip çıktı: Biri, Akademi’den öğrencisi olan Vahit Kayırıcı, diğeri de Ali Güngör… Garip tecelli, Devlet Bahçeli, Ali Güngör’ü daha sonra malûm af tartışması yüzünden MHP’den ihraç ettirtti… Bunu da anti-parantez belirtmiş olayım.

Bildiğim ve şahidi olduğum bu olaylara, bir de genel başkan seçildiği kongrede; sandalyelerin havalarda uçuştuğu görüntüleri ve o anda Devlet Bahçeli’nin psikolojisini ilâve edin… O zaman, Devlet Bahçeli’nin bu günâhları neden-nasıl-niçin işlediği, herhalde ortaya çıkmış olur… Anlaşılmadıysa, anlatamadıysam daha açık söyleyeyim: Devlet Bahçeli daha ilk günden hem Alparslan Türkeş’e hem de değişe değişe sonunda MHP olacak olan Parti’ye karşıydı, üstelik bundan dolayı saldırıya uğrayıp yaralanmıştı, işte bu yüzden bu günâhları işliyor. Yani Devlet Bahçeli ama bilerek ve isteyerek, ama bilmeden ve istemeden Ülkücü Hareket’ten ve onun teşkilâtlarıyla mensuplarından bir nevi intikâm alıyor… Ben meseleyi böyle görüyorum.

Eğer böyle ise, bu günâh Devlet Bahçeli’ye yeter!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,08 M - Bugn : 2068

ulkucudunya@ulkucudunya.com