« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

07 Eki

2011

YENİ ANAYASA MESELESİ

07 Ekim 2011

Malûm, TBMM “yeni anayasa” hazırlamak üzere çalışmalara başladı… Ben hukukçu değilim… Gerçi hem Bursa İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi’nde hem de Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümünde hukuk dersleri aldım, ama bu, beni hukukçu yapmaya yetmez… Hukukçu olmak için, hukuk fakültesi mezunu olmak lâzımdır… Üstelik bazen, hukuk fakültesi mezunu olmak bile hukukçu olmaya yetmeyebilmektedir… Hukukçu olmak ayrı bir formasyon meselesidir, çünkü… Ancak bu, benim bir vatandaş olarak, “yeni anayasa” hakkındaki fikirlerimi söylememe mani olmamalıdır… Ben böyle düşüyorum ve bu yazıyı yazmaya başlıyorum.
Evvelâ en temel sual: Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı? Elbette var!
Neden? Çünkü 82 Anayasa’sı referandumda ezici bir çoğunluk tarafından kabul edilmesine rağmen, daha kabul edildiği günden itibaren, itirazlarla karşı karşıya kalmaya başlamıştır… Ve hiçbir zaman tam bir mutabakatla kabul edilmiş bir anayasa gibi saygı görmemiştir.
82 Anayasası’na yapılan itirazları, üç başlık altında özetlemek mümkündür:
Bir. 82 Anayasası bir askerî rejim anayasasıdır. Gerçi Türk halkının ezici çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir, ama sırf bir askerî rejim anayasası olduğu için hiçbir zaman Türk halkının tam desteğine ve saygısına mazhar olamamıştır.
İki. 82 Anayasası bir tepki anayasasıdır… 12 Eylül 1980 öncesinde meydana gelen siyasî olaylar ile anarşist faaliyetler, anayasayı yaptıranlarla yapanları ister istemez tesir altında bırakmış ve anayasada bu yüzden kişi hak ve özgürlüklerine yeteri kadar yer verilmemiş… Anayasa, daha çok, devleti korumak anlayışı ile oluşturulmuştur… Hatta bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, anayasaya “millet de sosyal sınıflar da fertler de devlet içindir” gibi yanlış bir anlayış hâkim olmuştur.
Bu itiraz haklı mıdır? Haklıdır, çünkü 82 Anayasası gerçekten de 61 Anayasası’ndan daha “geri” bir anayasadır… 61 Anayasası’yla kişilerle sosyal sınıflara verilmiş olan hemen hemen bütün hak ve özgürlükler ya bir biçimde geri alınmıştır veya sağı solu törpülenmek suretiyle “kuşa çevrilmiş”tir… Misal: a) Siyasî partilerin teşkilâtlanması, b) Siyasî partilerin tüzel kişilerle olan ilişkileri, c) Siyasî amaçlı direnişler, d) Dernekler ve Sendikalar, e) Gösteri yürüyüş ve toplantıları, f) Kamu kurumları üzerine konulmuş olan yasaklar.
Üç. 82 Anayasa’sı halka yeteri kadar anlatılmamış… Anlatılamamamıştır… Bu yüzden halk, anayasa taslağını tam olarak anlamadan oylamak durumunda kalmıştır… Çünkü bütün siyasî partiler, sendikalar ve tüm derneklerle örgütler, 12 Eylül Askerî Darbesi tarafından kapatılmış… Anayasa taslağı üzerinde o sebeple doğru dürüst hiçbir tartışma ve görüşme yapılamamıştı... Ve anayasa taslağı böylece oylanmış ve tabii ki kabul edilmişti.
Bu noktada bir anekdot zikretmenin, durumu açıklamak bakımından, faydalı olacağına inanıyorum: 61 Anayasası’nın halk oyununa sunulmasından evvel, Demokrat Parti’nin tutuklu olmayan bazı eski idarecileri, kendisini savunmakla görevli avukatları vasıtasıyla Adnan Menderes’e anayasa oylamasında nasıl rey kullanmaları gerektiğini sorarlar… Suali, A. Menderes; “Evet oyu kullansınlar… Aksi halde, MBK, anayasanın reddedilmiş olmasını bahane göstererek, uzun bir süre iş başında kalır” diyerek, cevaplandırır… Kuvvetle muhtemeldir ki, Türk halkı 82 Anayasası’nın oylanması sırasında da böyle bir mantık yürütmüştür!
Ve Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var, çünkü: 7 Kasım 1982 günü kabul edilen 82 Anayasası’nda, benim hatırladığıma göre; birincisi 17 Mayıs 1987 tarihinde (Siyasî yasaklar kaldırıldı) ve sonuncusu 29 Mart 2011 tarihinde (Sporla ilgili) olmak üzere, tam on altı (16) kere değişiklik yapılmıştır… Ve tamamı yüz yetmiş yedi (177) madde ve on altı (16) geçici maddeden meydana gelen 82 Anayasası’nda tam seksen üç (83) madde değiştirilmiştir… Bu, ne demektir? Bu, 82 Anayasa’sının hemen hemen yarısı değişmiş, demektir... Bu dahi, 82 Anayasası’nın bütünlüğü bozulmuş… Anayasa, “yamalı bohça”ya dönmüş, demektir!
82 Anayasası, tek bir bütün oluşturacak şekilde, bir araya getirilmiş olan ve aralarında düzenli ilişkiler veya bağlılıklar bulunan; “Genel Esaslar, Temel Haklar ve Ödevler, Cumhuriyetin Temel Organları, Malî ve Ekonomik Hükümler, Çeşitli Hükümler, Geçici Hükümler ve Son Hükümler” olmak üzere yedi (7) kısımdan meydana gelmektedir… İşte, çeşitli zamanlarda yapılan o seksen üç (83) maddelik on altı (16) değişiklik Anayasa’nın bu bütünlüğünü bozmuştur!
Kısaca toparlarsam, 82 Anayasası; hem bir askerî rejim anayasası olduğu, hem bir tepki anayasası olduğu, hem yeteri kadar görüşülüp tartışılmadan kabul edildiği ve hem de yapılan çok sayıda değişiklik sebebiyle bütünlüğü bozulduğu için, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu muhakkaktır! Bu konuda zaten hiç kimsenin hiçbir itirazı da yok!
Ancak… Yeni bir anayasa yapmak muhataralı bir iştir!
Neden? Yeni bir anayasa yapmak, bizatihi muhataralı bir iştir… Bu dünyanın her yerinde böyle; çünkü yeni bir anayasa yapmak demek, bütün sosyal dilimlerin, bütün dinî ve etnik cemaatlerin/grupların menfaatlerini/taleplerini dengelemek, menfaatlerinin/taleplerinin bir bileşkesini bulmak demektir ki bu, başlı başına zor bir iştir.
Üstelik bu, yani yeni bir anayasa yapmak Türkiye’de dünyadan çok daha muhataralı bir iştir. Çünkü bu işi Türkiye’de daha muhataralı kılan, Türkiye’ye has iki sebep vardır:
Bir. İktidar/çoğunluk partisi olan AKP sabıkalı bir partidir! Çünkü AKP, Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı eylemlerinden ötürü suçlu bulunarak, cezalandırılmıştır. İşte sırf bu yüzden AKP’nin çoğunluğunu teşkil ettiği bu TBMM dünyanın en mükemmel anayasasını hazırlasa dahi bu, 82 Anayasası’nın 12 Eylül anayasası olmasından ötürü saygı görmemesi gibi bu anayasa da tam olarak saygı görmeyecek ve hiç olmazsa bir kesim tarafından hiçbir zaman bir anayasa gibi sahiplenilmeyecektir!
İki. Mevcut anayasanın yani 82 Anayasası’nın 4. Maddesi, Türkiye’de yeni bir anayasa yapmayı neredeyse imkânsız kılmaktadır! Bilirsiniz, Anayasa’nın 4. Maddesi, Değiştirilemeyecek Hükümler başlığı altında aynen şöyledir: “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
Ne alâka? Şöyle: TBMM’nin hazırlıklarına başladığı bu “yeni anayasa” neye dayanarak yapılacaktır? Tabii ki 82 Anayasası’na dayanılarak. Çünkü bu “yeni anayasa”yı 82 Anayasası’na göre teşkil edilmiş olan TBMM yapacaktır… Ve çünkü 82 Anayasası’nın 6. Madde’sinin Son fıkrası aynen şöyledir: “Hiçbir kimse, veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Yani yeni anayasa, TBMM’nin 82 Anayasası’ndan aldığı yetki ile yapılacaktır. Bu doğru mu? Doğru!
Öyle ise cevabı verilmesi gereken sual şudur: 82 Anayasası’nın ‘değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez’ hükümleri ne olacak? Bunlar, olduğu gibi “yeni anayasa”da da yer alacaklar mı, yoksa yok sayılarak yeni anayasaya konulmayacaklar mı?
Eğer 82 Anayasası’nın vazetmiş olduğu usule riayet edilerek ve 82 Anayasası’nda bulunan değişmezlik kuralına sadakat gösterilerek; “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükümler, olduğu gibi muhafaza edilecek ve dolayısıyle 82 Anayasası’nın felsefesine ve ideolojisine bağlı kalınarak bir anayasa yapılacaksa bunu, “yeni anayasa” saymak mümkün müdür? Böyle bir anayasayı yeni saymak doğru olur mu? Böyle bir anayasa, yeni bir anayasa olmaz, olsa olsa eski/mevcut Anayasa’nın restore edilmiş hali olur! Ve bu anayasayı sırf siviller hazırladığı için “sivil anayasa” kabul etmek mümkün değildir!
Yok, 82 Anayasası’nda bulunan “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükümler, “yeni anayasa”ya konulmayacaklarsa, bu bir anayasa ihlâli sayılır! Ya da bu, teknik anlamda ihtilâle kalkışma olarak değerlendirilebilir. Bunun, anayasa ihlâli sayılması veya ihtilâle kalkışma olarak değerlendirilmesi nasıl engellenecektir? Böyle bir davranış; tarifi, kapsamı ve sınırları belirsiz “yeni, sivil ve demokratik anayasa yapmak” sloganı arkasına sığınılarak geçiştirilebilir mi? Geçiştirilemez!
82 Anayasası, anayasanın nasıl değiştirileceğinin usul ve esaslarını göstermektedir. Bu usul ve esaslara riayet etmemek, “yeni anayasa”nın hükümsüz yahut yok hükmünde olması sonucunu doğurabilir. Bu, nasıl engellenecektir? Ayrıca bir anayasanın, gösterdiği usul ve esaslar gözetilmeden değiştirilmeye kalkışılması, hukuk doktrininde “cebir ve şiddet” sayılmaktadır… Bunun, aksini iddia eden hukukçu da yoktur… Kaldı ki “yeni anayasa”ya konulmamış olan bu “değiştirilmez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddeler anayasa düzeninin temelini oluşturduğu kabul edilen kurallardır; temel normlardır… Bu, temel normları kaldırmaya kalkışmak yahut kaldırmak, ihtilâle kalkışmak anlamına alınabilir! Buna, nasıl mani olunacaktır?
Sözü, daha fazla uzatmadan sadede geleyim: Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu muhakkaktır… Bu, kesin… Bu konuda, hemen hemen herkes de hemfikirdir… Ancak mevcut 82 Anayasası, amiyane tabirle sıfırdan, yepyeni bir anayasa yapmaya engel maddeler ihtiva etmektedir… Bu durumda, ne olacaktır? Yeni bir anayasa yapılmayacak mı? Yapılacak ise nasıl yapılacak yahut nasıl yapılmalıdır?
Elbette “yeni ve sivil” bir anayasa yapılacaktır! Bunun, yazının başından beri sıraladığım bütün bu mahzurları ortadan kaldıracak bir yolu da vardır. Ancak bu, TBMM’nin bugün izlediği yol değildir. TBMM’nin bugün izlediği yol arzettiğim mahzurları taşımaktadır. Ve bu sebeple çıkmazdır!
Öyle ise nasıl olacak? Yeni anayasa nasıl hazırlanacak? Bilirsiniz, anayasa, genel olarak iki şekilde yapılır: Ya bir “kurucu meclis” teşkil edilir ve anayasayı bu meclis yapar yahut “kurulmuş meclis” yeni bir anayasa yapar… Üçüncü bir yol yoktur!
“Kurucu meclis”, genellikle bir devrimden (Fransız İhtilâli vb gibi) yahut bir askerî darbeden (27 Mayıs ve 12 Eylül Askerî Darbesi vb gibi) sonra yeni bir anayasa hazırlamak için oluşturulan özel bir kuruldur… Ve “kurucu meclis” istediği gibi/şekilde bir anayasa yapabilir, onu sınırlayacak hiç bir güç ve kuvvet bulunmamaktadır… “Kurulmuş meclis” ise “kurucu meclis”in hazırladığı anayasa ve bu anayasanın koyduğu kurallarla teşkil edilmiş olan kuruldur/meclistir… “Kurulmuş meclis”, anayasada değişiklik yapmak isterse, “kurucu meclis”in koyduğu kurallara bağlı kalarak ve sadece“kurucu meclis”in çizdiği sınırlar dâhilinde bir değişiklik yapabilir... Keza “kurulmuş meclis” yeni bir anayasa hazırlamak isterse, bu anayasayı yine “kurucu meclis”in daha önce koyduğu kurallara bağlı kalarak ve sadece “kurucu meclis”in çizdiği sınırlar dâhilinde hazırlayabilir.
Genel ilke budur!
Demek ki TBMM’nin bugün hazırlamak üzere çalışmalarına başladığı “yeni anayasa”, bir “kurulmuş meclis” anayasası olacaktır… O halde bu “yeni anayasa” ancak ve sadece 82 Anayasa’sının koyduğu kurallar ve çizdiği sınırlar çerçevesinde yapılabilecektir… Çünkü bugünkü TBMM, “kurucu” değil, “kurulmuş” bir meclistir… Ve Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, Millî Güvenlik Konseyi ya da Kenan Evren Hükümeti gibi bir “kurucu iktidar” değil, “kurulmuş iktidar”dır… Öyle ise yeni anayasasını, kurucu iktidarın yaptığı/yaptırdığı anayasanın koyduğu kurallar ve çizdiği sınırlar çerçevesinde yapmak zorundadır!
Ne ise… Lâfı daha fazla uzatmanın bir anlamı yok... TBMM’nin neden yeni bir anayasa yapamıyacağı herhalde vuzuha kavuştu! Bu durumda, cevaplandırılması gereken tek bir sual kaldı: Yeni anayasayı TBMM yapamayacağına göre öyle ise kim yapacak?
Elbette “Kurucu Meclis” yapacak!
Peki, “kurucu meclis” nasıl kurulacak? TBMM, bir “kurucu meclis kurulmasına dair kanun” çıkaracak. Bu kanunla “kurucu meclis”in vazifesi, görev süresi, kaç üyeli olacağı, genel hatlarıyla çalışma şekli, kurucu meclise seçilecek kişilerde bulunması gereken vasıflar/nitelikler, kurucu meclis seçimlerinin tarihi ile şekli ve kurucu meclis üyelerinin vazifeleri ile hakları, yetkileri ile sorumlulukları vb belirlenecek... Böylece TBMM’den farklı/ayrı bir kurucu meclis kurulması için gerekli olan hukukî zemin hazırlanacak… Daha sonra “kurucu meclis seçimleri” yapılacak ve “kurucu meclis” teşkil edilmiş olacak… Kurucu Meclis toplanacak ve TBMM, kendi işlerini yaparken “Kurucu Meclis” de kendi işini yapacak; Yeni Anayasa’yı hazırlayacak!
TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, eğer yeni ve sivil bir anayasa yapılmasını ve bu anayasanın Türk Milletinin ve tüm halkın anayasası olmasını istiyorsa… ‘Anayasa Hazırlık Komisyonu’ gibi hiçbir sonuç vermeyecek şeylerle oyalanıp, zaman kaybedeceği yerde… TBMM tarafından “kurucu meclis kurulmasına dair kanun”un hemen hazırlanması için harekete geçmelidir! ‘Yeni ve sivil bir anayasa’ yapılmak isteniyorsa bilinmelidir ki bundan başka bir yol yoktur!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,82 M - Bugn : 28053

ulkucudunya@ulkucudunya.com