« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

24 Şub

2014

ALIN SİZE AÇILIM (10)

24 Şubat 2014

YORUMSUZ BEŞ KÖŞE YAZISI:
BİR:
Askerler, ‘hesap günü’ne hazırlanıyor / Saygı Öztürk
Mart ayında, terör örgütü mensupları Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye giriş yapar. Sınır bölgelerinde güvenlik önlemleri artırılır. Bolu Dağ ve Komando Tugayı, Kayseri Komando Tugayı, Güneydoğu’ya gönderilir. Bütün alan, komandolar tarafından sarılır ve terör örgütü militanlarının rahatça dolaşmaları da mümkün olmazdı.
Güneydoğu’da her şey değişti. Terör örgütü militanlarının önemli bir bölümü, bu kışı sınır ötesinde değil, Türkiye topraklarında geçirdiler. Sakın dağlarda, mağaralarda olduğunu da sanmayın. Köyler-de, ilçe ve şehirlerdeydiler. Yöre insanından “Terörist eskiden dağlarda olurdu, şimdi şehirlerde. Ki-min dağdan indiğini de herkes biliyor” sözlerini sıkça duyarsınız.
Asker kışlasından çıkmıyor. Gözlerinin önünden silahlı terörist geçse bile, ateş etmediği sürece kar-şılık verilmiyor. Çünkü kendilerine böyle emir verilmiş. Buna harfiyen uyulması isteniyor.
Vali-asker birbirini oyalıyor
Peki bunlar suç değil mi? Bir gün bunların hesabı birilerinden sorulmaz mı? O yüzden askerler ken-dilerini sağlama almaya başlamışlar. Örneğin “Falanca yerde kalabalık bir terörist grup var” duyumu alsalar bile bunu önce ilin valisine bildiriyorlar. Vali, hemen değil birkaç gün sonra ancak askeri ma-kamlara “Hele bir daha araştırın, bakalım yerlerinde mi?” diye soruyor. Yeniden araştırma yapılıyor. Ancak aradan günler geçtiği için teröristler yer değiştirmiş oluyor. Onlara yerlerini değiştirmeleri için el altından haber gönderildiği de yoğun iddialar arasındadır.
Bazen teröristlerin hiç yer değiştirmedikleri de oluyor. Bu durumda vali ne yapsın? O da işin kolayını bulmuş, “Hele ben bir İçişleri Bakanlığı’na sorayım” diyor. Bakanlık yetkililerine bazen yazılı, bazen sözlü olarak durumu bildiriyorlar. Bu kez bakanlıktan, “Hele iyice araştırın” deniliyor. Yine aradan günler geçiyor.
İçişleri Bakanlığı yetkilileri çoğu kez olayı duymazdan geliyor. Yani, gelen yazılara cevap verme gere-ği bile duymuyor. Böylece herkes topu birbirinin üzerine atıyor. Daha doğrusu terörle mücadele adı-na hiçbir şey yapılmıyor. Yapmak isteyenlere ise asla izin verilmiyor. Zaten valinin onayı olmadan operasyon da yapılamıyor.
Güneydoğu’da görevli bir komutan, “Biz daha önce validen yeteri kadar operasyon izni için imza alır, operasyon yapacağımız zaman imzalı olan bu formları doldururduk. Şimdi, böyle bir durum da söz konusu değil” diyor. Ona da, “Peki ne yapıyorsunuz?” diye sorduğumda “Bize verilen talimat şu: Yi-yin, için yatın” diyor.
Asker, yeni form geliştirdi
Askerler, yaşananlardan büyük ders çıkarmış. Görevlerini yapmadıkları için bir gün kendilerinden he-sap sorulacağını biliyorlar. Geçmişteki bazı olaylar nedeniyle yüzlerce askerin yargılandığı, cezaevin-de olduğu gerçeği göz ardı edilmiyor. Peki asker ne yapıyor, bulunan yeni yöntem ne? Şimdi onları açıklayalım:
Genelkurmay Başkanlığı’nın talimatıyla “Bilgilendirme Formu” oluşturuldu. Nasıl taşıt formu varsa, va-lileri teröristlerin faaliyetleri konusunda bilgilendirmek için de böyle bir form icat edildi. Askerler so-rumluluk alanlarında meydana gelen gelişmeleri bu forma yazıyor, bağlı bulunulan valiliğe gönderi-yor. Alınan istihbari bilgiler de görüntüleriyle birlikte ekleniyor. Böylece, dönem değişir, bugünlerin hesabı sorulursa, “Biz görevimizi yaptık. Ancak, valilikler operasyon için izin vermedi. İşte bu konuda doldurduğumuz formlar ve bunun sonuçları” denilecek.
Valiler, bilgilendirme formunda yer alanları okuyor ama “gereğini yapın” demediği için bu formlar da arşive kaldırılıyor. Hatta komutanların önemli bir bölümü “Bunun davası başlarsa bulamayız” düşün-cesiyle o formlardan birer örneğini de kendilerine alıyorlar.
Güneydoğu’da alan hakimiyeti yeniden terör örgütünde… Artık ikmallerini daha kolay yapıyorlar. Geçmişte boşaltılan bazı köylere, terör örgütünün devreye girmesiyle köylülerin bazıları döndü. Bu da teröristlerin özellikle ihtiyaçlarının karşılanması açısından hayati önem taşıyor.
MGK’da da konuşuluyor
İl valilerinden birisi çıkıp da askere, “Şu bölgede teröristlerin olduğunu herkes biliyor, siz niçin ope-rasyon yapmak için başvurmuyorsunuz” demiyor. Anlaşıldı ki en iyi korunma şekli taarruz değil, sa-vunmaymış. İşte o yüzden asker sadece savunmada. Kendilerine ateş edilmesi halinde karşılık ver-menin adı da “nefsi müdafaa” oldu.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantılarında, askerler Güneydoğu ile ilgili sunum yaparken operasyon yapılması için kaç kez istekte bulunduklarını illere göre aylık olarak belirtiyor, operasyon taleplerinin hiçbirisi için izin verilmediğini de belirtiyorlar. Siviller daha çok, “Fena mı Güneydoğu’dan şehit ha-berleri gelmiyor. Halk bu durumdan memnun” diyor.
Seçimlerden sonra “özerklik inşa edilmesi” için yeni adımlar atılacakmış. AKP kurmayları yarın buna da “Ne âlâ ne âlâ, bakın sayemizde özerklik inşa edilecek. Bizim kıymetimizi bilin” derlerse de şaşır-mayalım…

İKİ:
PKK vali ve kaymakam atamaları / Gültekin Avcı
BDP ve PKK'nın askeri aparatı HPG harıl harıl çalışıyorlar.

30 Mart Yerel Seçimleri KCK'nın "Kuzey Kürdistan" rüyasının gerçeğe dönüşmesinin ilk safhası.
Zira tek taraflı uygulamaya koyacakları özerklik sistemiyle, bağımsızlığa ilk kez merdiven dayamış olacaklar.

HPG kadroları sınırdan geçmek için karların erimesini bekliyor.

Şırnak, Cizre gibi kışın biraz daha ılık geçtiği sınır hatlarından giriş yapmaya başladılar bile.

Şehirlerde yerleşik silahlı HPG kadroları, örgütün talimatıyla yerel seçim sürecinde halkın arasına karışıp seçim çalışması yapacak.

Evleri dolaşacaklar.

Sandık ve oy kullanımını gözetim altında tutacaklar.

Lakin örgüt seçim çalışması için tehdit ve cezalandırma talimatı verse de, HPG unsurlarının halk arasında silahsız gezmesini istiyor.

Vergi vermeyen, örgüt emrini dinlemeyenleri her zamanki gibi cezalandıracaklar.

Nitekim bugüne kadar yaşanan şantiye baskınları ve adam kaçırmalar bu cezalandırma stratejisinin örnekleriydi.

Ayrıca örgüt, halk içinde görevlendirdiği silahlı milislere de seçimler için görev verdi.

Yerel seçimlerden sonra özerklik sisteminin belediyeler üzerinden hayata geçirilmesiyle beraber; PKK vali ve kaymakamlarının atamaları bekleniyor.

KCK'nın 'öz yönetim'lerindeki vergi memurları, özel idare sistemi, milli eğitim, bayındırlık görevlileri örgütçe belirlenecek.

Görevliler tamamen KCK-PKK emirlerine göre görev icra edecek.

Belediye eş başkanları için onları, daimi örgüt denetimine tabi tutacak ve gizli raportif çalışmalarını örgüte iletecek gizli KCK müfettişleri de sahaya iniyor.

Böylece örgüt, belediye başkanlarının çalışmalarının örgüt hiyerarşisi içinde yürütülüp yürütülmediğini sıkı bir gözetim ve denetim altında tutmasını bekliyor.

Seçilecek belediye eş başkanlarının PKK müfettişleri, vali ve kaymakamlarından habersiz hiçbir şeye imza atmamaları öngörülüyor.

Aksi durumlar ve örgüt hiyerarşisine aykırı haller için gerekli ceza sistemleri devrede.

Yeni KCK idari yapılanmasının görev dağıtımlarında, seçimlerde etkin çalışan ve başarı gösterenlerin dikkate alınacağı biliniyor.

Bu minvalde kanaat önderleri, aşiret reisleri ve zenginleri, yanlarına çekmek için KCK idari hiyerarşisinde cazip görevler teklif etmeyi planladılar.

Örgütün ayrıca saha elemanlarına ve gençlere, "Güçlü olduğunuz yerlerde size muhalefet eden siyasal gruplara molotof ve taşlarla saldırabilirsiniz, zayıf olduğunuz yerlerde zarar görecekseniz buna yeltenmeyin" talimatı devrede.

Özellikle muhalif siyasal grupların araç konvoylarına ve bürolarına taş ve molotof saldırısının yapılabileceği tavsiye ediliyor.

Geçen gün Şırnak'ta yakalanan 454 molotof ve 17 el yapımı bomba bu planlamanın sadece küçük bir görüntüsüydü.

Bölgeden gelen haberler bol molotoflu günlerin bizi beklediğini gösteriyor.

Seçimlerden sonra Öcalan'ın kendi aralarına dönmesi konusunda yoğun bir beklenti var.

Örgüt, Öcalan'ın çıkmasıyla 'bağımsızlık hareketi'nin (iç savaş) başlaması için 'geciktirici tek unsur'un da ortadan kalkacağını düşünüyor.

Zira fiili donanım, taban, silahlanma ve altyapı artık hazır.

KCK-PKK il toplantılarında AK Parti iktidarının devam arzusu dillendiriliyor.

Farklı bir parti iktidar olursa namlular bize çevrilir diyorlar.

"Çözüm süreci" olarak anlatılan süreci örgüt "Bağımsız Kürdistan" için emsalsiz fırsat olarak görüyor.

Ahmet Türk'ün son açıklaması bu açıdan dikkat çekici:

"Tabii ki hedefimiz Kürdistan ve Kürdistani halkların demokratik özerkliğe kavuşturulmasıdır. Bu konudaki kararımızı zaten çoktan verdik. Şimdi bu anlayışla örgütlenmelerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz."

Demirtaş 1 Aralık 2013'te Diyarbakır'da oldukça açık konuşmuştu: "Ayrılmak bir seçenektir. Bağımsızlık bir seçenektir. Bir halk olarak, bir ulus olarak Kürt halkının kendi geleceğini tayin ederken bu seçeneği kullanma hakkı da var."

Şunu söylemek zorundayım.
Türkiye artık üniter bir devlet değildir.
Ülkesinin bir bölgesinde KCK/PKK otoritesi kadar belirleyiciliği ve etkileyiciliği olmayan, üstelik bu terör otoritesini gördüğü halde seyredip çaresiz Kürt vatandaşları örgütün takdirine bırakan bir devletin üniter yapısından bahsetmek mümkün değildir.
Üniter yapı AK Parti iktidarında kaybedilmiştir.

ÜÇ:
PKK'nın özerk şehirleri kapıda / Gültekin Avcı
30 Ocak 2014 tarihli "Kürdistan'a iki kala" başlıklı yazımın finali şöyleydi:
"...KCK/PKK il sorumlularının toplantılardaki kayda değer bir ifadesi ise; hükümetin 17 Aralık'tan itibaren Cemaat'i paralel devlet ve çete iddiasıyla hedefe koyması, HSYK ve yargı kargaşasının örgüte inanılmaz bir manevra ve hazırlık alanı sağladığı söylemleri.

Belli ki artık 'Kürdistan'a iki var.

Birinci süreç yerel seçimler.

İkinci ve nihai süreç ise milletvekili seçimlerine kadarki süreç.

Zira milletvekili seçimlerine kadar Kürdistan'ı kurmalıyız ifadesi hemen her KCK il toplantısının klasikleşmiş ifadesi."

Dikkat ederseniz süreç maalesef 1 yıldır yazdığım gibi ilerliyor.

BDP-PKK cephesi yoğun şekilde odaklandıkları ve hazırlandıkları özerkliği yerinden yönetim ve siyasetle açıklıyor.

Zira özerklik yerel yönetimler üzerinden gerçekleştirilecek.

BDP-PKK cephesince yerel seçimler, bağımsız "Kuzey Kürdistan"ın referandumu olacak.

Nitekim BDP geçen hafta, yerel seçimlerden sonra özerklik sistemini hayata geçireceklerini açıkladı.

Özerkliği "ilan etme" polemikleri yersizdir.

Zira ilana gerek kalmadan fiilen özerkliğin inşa edilmesi ve hayata geçirilmesi önemlidir ki bunu yapacaklar.

Hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne sormadan tek taraflı olarak yapacaklar.

Demokratik özerklik, bağımsızlık için fevkalade verimli bir geçiş aşaması.

Zira özerklik bu geçiş aşamasında KCK-PKK-BDP tabanı ve efekt aryasındaki bağımsızlık ve self determination şuurunu diriltip güçlendirecek.

KCK-PKK cephesinin aylardır tüm dikkatlerini yoğunlaştırdığı Kuzey Suriye'deki belirsizlik büyük ölçüde sona erdi.

KCK'nın Suriye ayağı PYD, aralarında coğrafi bütünlük olmasa da önce Cizire kantonunda sonra da Kobani ve Afrin'de özerklik ilan etti ve sistemi uygulamaya koydu.

Kuzey Suriye'de ilan edilen üç özerk bölgeye ek olarak 15-20 şehirde daha yeni özerkliklerin ilan edilmesi söz konusu.

Buradaki özerklik sistemi kanton sistematiğiyle bölgeler üzerinden gerçekleşti.

Sistemin dört ayağının olduğu gözleniyor.
Bu ayaklar Yasama-Yürütme-Adalet-Yüksek Seçim Kurulu.

PKK'nın Güneydoğu'da aylardır yürüttüğü yoğun faaliyetler ve BDP'nin PKK emirlerine göre yürüttüğü siyaset takvimine bakıldığında şunu görüyorum:

Kuzey Suriye'deki PKK/PYD kantonları, yerel seçimlerden sonra Türkiye'de hayata geçirilecek (ilan edilecek) özerk şehirlere entegre edilecek.

Kuzey Suriye'deki kantonal bölge özerkliğinden farklı olarak Türkiye'de PKK özerkliğinin bölge veya kanton esasıyla değil, şehir ölçeğinde olacağı bizzat KCK yetkilileri tarafından evvelce ifade edilmişti.

PKK örgütlenmesine ve faaliyetlerine göz yummayı "çözüm süreci" olarak topluma pompalayanlar sayesinde ne oldu biliyor musunuz?

Kuzey Suriye'yi toparlamayı büyük ölçüde başaran PKK, Güneydoğu'daki tüm il ve ilçelerde Suriye kantonlarında olduğu gibi adli, idari ve mali örgütlenmesini tamamladı.

Bugün BDP'lilerin pervasızca açıkladığı özerkliği inşa etme söylemlerinin iç yüzü budur.

Kuzey Suriye'de PKK/PYD'nin ilan ettiği özerk yönetimle, Kandil de Şemdinli (Hakkâri) üzerinden bu özerk yönetime bağlanmış durumda.

Zaman ve şartların olgunlaşmasının beklendiği kritik hedef ise şudur:

Kuzey Suriye'deki özerk kantonların, 30 Mart yerel seçimlerinden sonra Türkiye'de ilan edilecek veya ilana gerek duyulmadan fiilen hayata geçirilecek özerk şehirlere bağlanması planlanmıştır.

Böylece "Kuzey Kürdistan" (Türkiye'nin güneydoğusu) ile Batı Kürdistan (Kuzey Suriye-Rojava) arasındaki fiili ve resmi devlet prosedürünün ilk aşaması hayata geçmiş olacaktır.

Bu minvalde basından ve TV'lerden takip ettiğiniz gibi Suriye tarafında gerekli adımlar atılmış durumda.
Artık sıra Türkiye'deki yapının hayata geçirilmesine geldi.

Sırada yerel seçimlerden sonra Türkiye'de şehirler bazında özerkliğin hayata geçirilmesi var.

"Kuzey Kürdistan başkenti", sınır hattı ve bu hattın iki yanında kalan Kürt kitlesi düşünüldüğünde özellikle Diyarbakır, Van, Şanlıurfa, Hakkâri ve Mardin kritik şehirler.

DÖRT:
PKK’lı olmak suç mudur? / Sedat Laçiner
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Sebahat Tuncel’e “PKK silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan 8 yıl 9 aylık hapis cezası vermişti. Mahkûmiyet kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce onanınca HDP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in milletvekilliği tehlikeye girdi.
Tuncel’e göre karar siyasi... Tuncel, “Yargıtay, siyaseten bir karar almıştır. Türkiye’de uzun süredir yargı, ne yazık ki demokratik siyasetin önünde engeldir” açıklamasını yaptı. Ne yazık ki Tuncel’in eleştirisini bazı yorumcular da paylaştı...
Ben aynı kanaatte değilim. Sebahat Tuncel’in PKK üyesi olduğunu düşünüyorum... Tuncel, üye olmanın çok ötesinde uzun süredir PKK’nın propagandasını yapan, siyasi kampanyalarını yürüten bir kişi... Tuncel’in kendi içinde ve çevresinde PKK’nın parçası olması nedeniyle herhangi bir sorun yaşadığını da sanmıyorum.
Tuncel, PKK’nın silahlı eylemlerini geçmişte desteklemiş, hatta Kürt gençlerine intihar saldırganlarını model olarak göstermiş bir isim.
Tuncel, bir dönem önce 8 askeri katleden ve 28 askeri yaralayan ‘Zilan’ kod adlı canlı bombanın cenaze törenine katılmış ve Kürt gençlerine bu canlı bombayı örnek almalarını salık vermişti:
“O’nun mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görmeliyiz. Zilan yoldaş sadece sisteme karşı kendi bedeninde bomba patlatmamış, aynı zamanda erkek egemen sisteme karşı kadın mücadelesine önemli bir çıkış yapmıştır. Sadece Zilan değil, Kürt özgürlük tarihine baktığımızda binlerce şehidimiz var. 18.000 gerilla bu 30 yıllık mücadelede yaşamını yitirmiştir. Bunların arasında binlerce kadın arkadaşımız var. Bizim bugün rahat siyaset yapmamızı, bu kadar rahat konuşmamızı bu mücadeleye ve bu arkadaşlarımıza borçluyuz. 30 yılda çok büyük emekler ve çok büyük bedeller verildi. Ancak halen yolumuz var”.
Terörü siyasette meşru bir araç olarak gören pek çok BDP’li, HDP’li siyasetçi var. Hatta önceki hafta BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, TBMM çatısı altında PKK üyesi olduğunu ve bununla gurur duyduğunu ifade etmişti.
Başka bir deyişle, PKK üyesi olmaktan dolayı utanıp sıkılan, bunu kamuoyu önünde ilan etmekten çekinen herhangi bir kişi yok artık. BDP cephesinde asıl mesele kendileri için bu kadar doğal olan bir ‘gerçeğin’ mahkemeler tarafından bir türlü kabullenilememesi. Tuncel ve BDP/PKK cenahı bu nedenle Yargıtay’ı siyasi olmakla suçluyor. Yani diyorlar ki “hem PKK’lı olalım, hem de bu suç olmasın”.
Yasalarımıza baktığımızda PKK hâlâ bir terör örgütü, dolayısıyla ona üye olmak da suç. Bu durumda, Meclis tarafından terör örgütü üyesi olmak suç olmaktan çıkarılıncaya, ya da yetkili mercilerce PKK’nın artık bir terör örgütü olmadığı ilan edilinceye kadar mahkemelerden yasaların dışında bir karar almasını beklemek doğru olmayacaktır...
Bu hususta barış süreci bozulur endişesi taşıyanlara da hatırlatmak isterim, eğer terör örgütü silahlarıyla sistemin içine girebiliyorsa, o anlayışın temsilcileri Meclis çatısı altında “PKK üyesiyim ve bununla gurur duyuyorum” diyebiliyorsa orada silah mutlaka patlar. Bizdeki süreç İspanya ve İngiltere’dekinden çok farklı yürüyor. İngiltere’de bir kişi dahi çıkıp “IRA üyesiyim ve bununla gurur duyuyorum” dememişti. İngiltere’de bugün dahi IRA ve türevleri terör örgütleri listesindedir ve hayatını demir parmaklıklar arkasında geçirmek istemeyen hiç kimse IRA’yı ve terörü övemez...
İngiltere’de süreç terörden pişmanlık ve barışa inanç üzerine kurulmuştur. İspanya ve Fransa’da ise örgütün koşulsuz olarak silah bırakması ve kendisini feshetmesi ön şarttır...

BEŞ:
Paralel devletin son faaliyetleri / Gültekin Avcı
Hükümetin yolsuzluk soruşturmasını bastırmak ve engellemek için ürettiği "yargı ve emniyette paralel devlet" sloganları, delilsiz ve mesnetsiz poyrazlarla parti tabanına pompalanmaya devam ederken...

Biz delillere bile ihtiyaç bırakmayan, alenen işleyen gerçek paralel devlet KCK'nın son faaliyetlerine bakalım.

İdris Naim Şahin'in istifa beyanında "çözüm sürecinin çözülme sürecine dönüşmesi" ifadesi de bir yana...

Hukukun kasten askıya alındığı, PKK'nın bölgede serbest bırakıldığı süreçte son yaşananlara bakalım.

Bölgeden gelen dehşet verici haberlere göre:

Kış üstlenmesi için genellikle her yıl Irak-Suriye'ye geçen üst düzey PKK yetkilileri, bu yıl seçimler sebebiyle Türkiye'de kaldı.

PKK teröristleri tüm şehir ve ilçelere yerleşimini tamamladı. KCK sistematiğinin kurulmadığı, PKK silahlı teröristlerinin yerleşmediği bir tek ilçe bile kalmadı.

Her akşam bölgedeki istisnasız her il ve ilçede, şehirlerdeki terörist kadrolarla (aralarında halka saldıkları vergileri toplamak için görevlendirdikleri gençlerle birlikte) toplantı yapıyorlar.

Tüm il ve ilçelerdeki asker ve polisçe bilinen PKK/KCK akşam toplantılarında PKK üst düzey yetkililerinin birbiriyle eşleşen açıklamaları şöyle:

"Doğu ve Güneydoğu'da Türkler'in sayısı asker ve polisten ibaret. Öğretmenlerin önemi yok. Çözüm süreci sayesinde hiç giremediğimiz yerlere ulaşıp yerleştik... Ayaklandığımız zaman Kürdistan artık tamamdır..."

"Devletin bizim için en vurucu gücü hava sistemleridir. Bu sebeple artık taktik değiştiriyoruz. Bundan sonra halkın arasında savaşacağız. Artık dağda savaş bitti... Devletin sınırların bazı noktalarına yapacağı yüksek gözetleme kuleleri için güdümlü füzeler kullanacağız..."

"Aşiret reisleri ve yetkililerini, kanaat önderlerini ne pahasına olursa olsun yanımıza alalım. Gerekirse milletvekilliği ve belediye başkan adaylığı teklif edin..."

Ve vahim bir tablo da şu ki, korucuların büyük bir bölümü PKK safına geçmiş. Oran net değildi benim bilgilerimde.

PKK ise net rakamı veriyor ki doğruymuş.

HPG il yetkilisi:

"...Korucuların %85'i yanımızda. Düzenli olarak vergilerini veriyorlar. Devlet içindeki diğer arkadaşlarımızla düzenli olarak haberleşiyoruz, birbirimizi biliyoruz..."

TSK unsurları, polis ve görüştüğüm vatandaşlar ise bu görüntünün tek sebebi olarak; devlet yanındaki kişi ve grupların savunmasız bırakılması, hükümetin emirleri gereği yürütülen çözüm sürecinin devlet otoritesini ortadan kaldırması, KCK otoritesinin açıkça ve görünür şekilde yerleşmesi ve serbestçe hareket edebilmesi olduğunu söylüyorlar.

Devlet otoritesi bitip KCK otoritesi dayatılınca devlet için şehit vermiş aileler bile PKK safına kaymış.

HPG il yetkililerinin teröristlere yaptığı açıklamalarda altı çizilmesi gereken önemli bir açıklama da şu:

"...Çözüm süreci savaşımız ve Kürdistan için tam bir güç kaynağı oldu. Biz 20 yıl savaşabilecek kadar askeri ve ekonomik güce ulaştık. Bu süreçle... Artık herkesle görüşebiliyoruz. Yolsuzluk kavgasını iyi değerlendireceğiz. Akıllı olmalıyız. Başbakan bizim için Kürdistan demektir. Bunu açıkça söylemiyoruz. Böyle dersek ülke ayaklanır..."

"Seçimler çok önemli. Teşkilatımız tamam. Milletvekili seçimlerine kadar Kürdistan'ı kurmak zorundayız. Rojava'nın bir an önce toparlanmasını bekliyoruz... Siz gerillalara her türlü tolerans tanınmış durumda. Verginizi toplayıp araçlarla serbestçe geziyorsunuz. Daha ne istiyorsunuz..."

Ve belediye seçimleri sebebiyle "vali" atamalarında ciddi bir kargaşa yaşıyorlar.

Bunları devlet ve hükümet biliyor.

Güvenlik kuvvetleri aylardır silahlı eylem yapılmadıkça teröristlere müdahale etmiyorlar.

İşte hukuku ve güvenlik kuvvetlerini askıya alarak yürütülen ve adına "çözüm süreci" denen gafletin geldiği nokta.

Hep dedim ki, çözüm süreci tek taraflı olmaz, PKK da buna uysun. Sadece devlet adım atarsa zafiyet oluşur.

Dinlemediler.

Süreç çoktan felç oldu, bölge ise kangren.

Demirtaş açıkça söyledi:

"TC bize adalet veremez. Biz kendi ülkemizde özgür olacağız!"

Devam edin yolsuzluğu örtmek için silahın ne olduğunu bile bilmeyen insanlara "paralel devlet" "çete" demeye.

Devam edin yargıyı faşizanca kilitlemeye.

PKK'nın Rojava'da işi bitince göreceğiz sürecin ve siyasetin endamını.

Millet ve tarih bunun hesabını elbet soracaktır.
Elbet soracaktır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,68 M - Bugn : 17989

ulkucudunya@ulkucudunya.com