« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

26 Tem

2016

TARİH UYARIYOR!

26 Temmuz 2016

* 17 Eylül 1826: Bektaşilik yasaklandı. Bütün dergâhları kapatıldı.

* 20 Ekim 1827: Fransa, İngiltere ve Rusya’yla işbirliği yaparak, Navarin’de demirli Osmanlı donanmasını yaktı! Elli yedi (57) Osmanlı gemisiyle altı bin (6000) asker kaybedildi.

* 14 Eylül 1829: Rus Savaşı sonunda Osmanlı, Rusya ile Edirne Antlaşması’nı imzaladı.

Osmanlı bu Antlaşma ile Rumeli’de Mora ve Güney Yunanistan’ı, 12 Adaları, Sırbistan sınırı üzerinde altı kadılık merkezini, Tuna deltasındaki Bucak topraklarını, Kafkasya’da Gürcistan, Gur ve İmeret Prensliklerini ve daha sonra da savaş tazminatı olarak, Ahıska eyaletini Rusya’ya bırakmak mecburiyetinde kaldı.

* 14 Eylül 1829: Yunanistan Edirne Antlaşması ile bağımsızlık kazandı.


* 5 Temmuz 1830: Fransa, Cezayir'i işgal etti.

* 5 Mayıs 1833: Mısır Valisi ile yapılan Kütahya Antlaşması ile Mısır bağımsızlık kazandı.


Mehmet Ali Paşa’ya, ayrıca Mısır ve Girit valiliklerinin yanında Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa’ya da Cidde valiliğinin yanında Adana’nın vergi toplama hakkı verildi...

Bütün bunlar peş peşe niye/neden oldu, biliyor musunuz? Elbette bilirsiniz de belki bilmeyen birkaç kişi vardır diye, tekrarlamış olayım:

Bunlar Yeniçeri Ocağı’nın 15 Haziran 1826 tarihinde ortadan kaldırılması sebebiyle oldu! Bir de tarihçilerle siyasetçiler “olay”a Türk insanlarıyla âdeta alay edercesine “Vaka-i Hayriyye” demiyorlar mı, işte ben buna bayılıyorum(!)

Ben konuya ‘Devlet haklıydı, Yeniçeri haksızdı’, yahut ‘Osmanlı Yeniçeri’ye haksızlık yaptı’ açılarından bakmıyorum… Tarihçiler bu konuda zaten hükümlerini vermişlerdir: “Vaka-i Hayriyye”… Ben konuya doğurduğu sonuçlar açısından bakıyorum… Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve kaldırılması esnasında olan-bitenden yani bir bakıma yaşanan kaostan ötürü ortaya çıkan zafiyetin Osmanlı’ya çıkardığı faturadan bahsediyorum. Ne ise…

Kısacası Osmanlı, Yeniçeri Ocağı’nı topa tutmak suretiyle vahşice imha ederek, bir bakıma ordusuz kaldığı için; Cezayir’i, Donanmasını, Yunanistan’ı ve Mısır’ı kaybetmiştir! Hiçbir devlet güçlü bir silâhlı kuvvetlere sahip olmadan hayatta ve ayakta kalamaz, çünkü... Hele Anadolu gibi muhataralı bir coğrafyada… Özellikle Türk Milleti gibi düşmanı da çoksa…

Bunları niçin mi yazdım? Anlayan, zaten şimdiye kadar anlamıştır! Anlamayanların ise anlamalarına gerek yok, ama gene de belki birkaç kişiye faydası olur diyerek, arz edeyim:

2008 yılında başlayan ve adına “Ergenekon Davaları” denilen davalar sebebiyle TSK’da görevli generallerin üçte biri yargılanmış ve bir şekilde TSK’dan tasfiye edilmişlerdi! Henüz bu tasfiyelerden doğan boşluk ikame edilmeden/edilemeden…

Bu defa da bu günlerde; 2016 yılının Temmuz ayında “Darbe’ye Teşebbüs”den yine TSK’daki generallerin üçte biri ya tutuklanmak ya da gözaltına alınmak suretiyle bir şekilde TSK’dan tasfiye edilmişlerdir!

Sekiz (8) yıl içinde hem de iki defa üçte bir oranında general tasfiyesi! Vay anam, vay… Hangi silahlı kuvvetler böyle bir şeye dayanabilir? Bu durum askerlerin morallerini nasıl etkiler? Morali bozulan askerden kim ne bekleyebilir?

Ben “Darbe’ye Teşebbüs” edilmedi, bu generaller/komutanlar boş yere tutuklandılar ya da gözaltına alındılar demiyorum… Diyemem de… En fazla bunlar hakkındaki hükmü şimdilik mahkeme ve zamanı geldiğinde tarih verecektir, diyebilirim. Nitekim bunu diyorum ve daha yargıçlar hükümlerini vermeden, verilen bu hükümler kesinleşmeden ‘bunların hepsinin’ ve hatta topyekûn TSK’nın “darbeci” olarak yaftalanmalarının doğru olmadığını söylüyorum.

İkincisi, TSK’da yapılan bu tasfiyenin –Devlet’te yapılanlardan bahsetmiyorum bile- doğuracağı güvenlik zafiyetinin sonuç olarak Türk Devleti ile Milletinin önüne koyabileceği faturanın büyüklüğüne dikkat çekmek istiyorum… Çünkü “Vaka-i Hayriyye” esnasında yaşanan kaos ile bugün “Darbe Teşebbüsü” sonrasında yaşanan ‘şeyler’ arasında müthiş derecede benzerlikler var… Sanki “tarih tekerrür ediyor” gibi…

1826’da Yeniçeri Ocağı ‘darbeye teşebbüs” etmişti… Halk, ‘Sancak-ı Şerîf’in altına dâvet edildi… Halk sokaklara döküldü… Yeniçeri Kışlası’nın önüne toplar dizildi… Ateşlendi… Suçlu suçsuz ayrımı yapılmaksızın altıbin (6000) Yeniçeri katledildi… Bitti mi? Bitmedi, Yeniçeri sürek avı aylarca sürdü… Yakalananlar ya linç edildi ya idam edildi… Yetmedi, Yeniçeri Ocağı’nı destekledikleri iddia edilerek, Bektaşi Tarikatı 17 Eylül 1826 tarihinde yasaklandı… Bütün dergâhları kapatıldı… Şeyhleri/Pirleri ya idam edildiler ya da yurdun çeşitli yerlerine sürgün edildiler.

Başka benzerlikleri sıralamaya lüzum var mı? Herhalde yok! Her şey açık-seçik ortada değil mi? Âdeta “tarih tekerrür ediyor” gibi… Uzatmayayım, anlayan zaten anlayacağını anladı! Anlamayanın, anlamasına gerek yok! Bilmek sorumluluk yükler, çünkü.

Ancak şu kadarını söylemeden de geçemeyeceğim: KORKARIM Kİ; TÜRK DEVLETİ İLE MİLLETİ BU TASFİYELERDEN SONRA DA -1800’lerde olduğu gibi- BİR YIKIM VE FELÂKETLE KARŞILAŞACAK; EN AZINDAN KIBRIS İLE DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGELERİNİ KAYBEDECEKTİR!

Ne ise… Demokrasi bayramınız kutlu olsun!
M. Metin KAPLAN

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,03 M - Bugn : 24187

ulkucudunya@ulkucudunya.com