« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

12 Ara

2006

BİR DENEME

12 Aralık 2006

Diplomasi, silâhsız yapılan savaştır; savaş ise, silâhla yapılan diplomasidir… Tabii bu sözün aslı böyle değil; şöyle, politika, silâhsız yapılan savaştır; savaş ise, silâhla yapılan politikadır. Ya da bunun gibi yahut bu anlama gelen bir söz, işte… Bunlardan çıkan sonuçlar demek ki, şunlar; savaşla politika veya burada diplomasi kardeş iki kavramdırlar, bu bir. İkincisi, savaş ile diplomasi birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir; bazen savaş diplomasinin, bazen de diplomasi savaşın yerini alabilmektedir, ancak, her iki halde de bunlar belli-muayyen bir amacı gerçekleştirmek için çabalamaktadırlar. Buradan şu sonucu çıkarmak mümkündür, savaş da diplomasi de araçtır.

Öyle ise amaç nedir? Amaç, devletin millî hedefleridir… Geriye dönüp toparlarsak, rahatlıkla şöyle diyebiliriz; savaş da politika yahut diplomasi de devletin millî hedeflerine ulaşmak için kullandığı araçlardır. Asıl olan ise, millî hedeftir!

Millî hedef asıldır ama, bu, kullanılan araçlar da sonsuz bir hürriyet söz konusudur, demek de değildir... Araçları sınırlandıran kurallar ve hudutlar vardır… Bir hedefi gerçekleştirmek için istenen her tür araç kullanılamaz. Araçlar ile amaçlar arasındaki ilişkiyi belirleyen en mühim kaide şudur; araçlar amaç ile “mütenasip” olmalıdır! (Mütenasip; derneşik, orantılı ve uygun anlamlarına gelir.)

En azından amaç meşrû ise, o amacın tahakkuku için kullanılan araçlar da meşrû olmalıdır…
Amaç legal ise, o amacın tahakkuku için kullanılan araçlar da legal olmalıdır… Amaç gayri meşrû veya illegal ise, o zaman hangi araçları isterseniz kullanabilirsiniz; araçlarınız meşrû da gayri meşrû da, legal de illegal de olabilir. Hiç frak etmez.

Araçlar ile amaçlar mütenasip değilse; yani meşrû amaçlara gayri meşrû araçlarla yahut legal amaçlara illegal araçlarla varılmaya çalışılırsa, o zaman amaç da gayri meşrû yahut illegal hale gelirler.

‘Savaş Üzerine’ başlıklı bir kitap yazarak savaşı ilim haline getiren Carl von Clausewitz, bütün bunları –dolaylı olarak da olsa- şöyle ifade ediyor: “Savaşın bütün özelliği, kullandığı vasıtaların özelliğinden ileri gelir. Genellikle savaş sanatı ve müşahhas birtakım olaylarda da komutanlar, siyasî temayül ve gayelerinin bu vasıtalarla uyuşmazlık halinde bulunmasını isteyebilirler ve bu istek elbette yabana atılamaz. Ancak bazı hallerde bu askerî istekler siyasî gayeler üzerinde ne denli tesirli olurlarsa olsunlar, bunları değişikliğe uğratmaktan ileri gidemeyeceklerini kabul etmek gerekir. Zira siyasî gaye, hedeftir; savaş ise bir vasıtadır. Ve vasıta, hiçbir zaman gayeden ayrı düşünülemez.”

Siz, Makyavel’in, “Sonuca götüren bütün yollar mübâhtır” veya “Devlet yararı adına başvurulan her yol ve usûl, mübâhtır, ve bu sahada güdülen gaye, kullanılan vasıtayı haklı çıkarmaya yeter” dediğine bakmayın. Ve siz, Nietzsche’nin, “Her iyi şey, gayesine dürüst olmayan yollardan ulaşır” yahut, Seneca’nın, “İnsanlar savaşların sonucunu sorarlar, silâhlarını değil” dediklerine bakmayın.

Bir davânın muzaffer olması için gayesi, fikir ve nüvesi gibi, kullanılan vasıtalarının da hak olması lâzımdır.

Hz. Mevlâna, Mesnevi de; “Ey maksadına ulaşmak için oyunlara başvuran, hoş olmayan vasıta insanı hoşlanılacak duruma ulaştıramaz… Sen baldan tatlı bir duruma ulaşsan bile, bu tat kötü vesilen yüzünden gidiverir. Sen kendin tatlı ol, hoş ol!” buyuruyor.

İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy; “Bir sinede inanç, ümit, âzim ve kararlılık varsa, onun için ne yenilme ne de kaybetme asla bahis mevzuu değildir... Ve hele yol doğru, yapılmak istenen de haksa” derken, Bostan ve Gülistan yazarı Şeyh Sâdî; “Doğru yoldan ayrılmayan, hiçbir zaman kaybolmaz” diyor.

Doğruluğun kurtuluş yolu olduğu bir hadis-i şerif’te de, meâlen şöyle belirtilmektedir: “Tehlikeyi doğrulukta görseniz de, doğruluğu yine araştırınız. Zira kurtuluş ancak ondadır.”

Son noktayı, ulu ve yüce Allah’ın Lukman Sûresi,17. âyetinin meâli ile koyalım: “Doğruyu yapınız, başarıya ulaşırsınız, ama başınıza bir şey gelirse de ona katlanın.”

Durup dururken bu yazıyı, bütün bunları niye yazdım ki? Ne bileyim, ben… Herhalde, son günlerde Türkiye’de yapılan yerli yersiz münakaşalardan duyduğum rahatsızlık, beni, bunları yazmaya sevk etti. Kim bilir?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,09 M - Bugn : 17461

ulkucudunya@ulkucudunya.com