« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

28 Ara

2017

SENARYO

28 Aralık 2017

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, -mümkün görünmüyor, ama senaryo dedik a- 2019 da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetse… Ve meselâ Şeytan’ın ve siyasetin şerrinden ALLAH’a sığınırım, fakat -meselâ dedik a- seçimi de ben kazansam ve Cumhurbaşkanı olsam... Cumhurbaşkanı seçildiğime dair mazbatayı YSK’dan alsam.

Ancak…

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, -olmaz a sürekli olarak “Seçimle gelen seçimle gider” diyerek, demokrasiye bağlılığını tekrarlıyor, çünkü- “Seçim sonuçlarını kabul etmiyorum… Makamı da terk etmiyorum… Cumhurbaşkanı benim” dese ve ‘makam’ı boşaltmamak için ‘Saray’da dirense… Ve de Cumhurbaşkanlığını bırakmasa, ne olur?

“Yahu M. Metin KAPLAN, abuk sabuk konuşma… Olmaz öyle şey… Saçmalık bu… Akla mantığa aykırı, bu” demeyin sakın… Sakın ha böyle de düşünmeyin… Niye olmasın, senaryo dedik a… Ayrıca ‘beyin fırtınası’, bu… Üstelik bu çapta olmasa bile buna benzer bir örnek de var, Türkiye’de.

Arz edeyim… Necmettin ERBAKAN bazı tahsisat işleri için makina müşaviri olarak girdiği Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nde önce genel sekreter yardımcısı, sonra da genel sekreter olmuştu… 1969 yılında TOBB’un genel kurulu yapılacaktı… Fakat mevcut Hükümet, Odalar Birliği’ndeki bu seçimleri erteleme kararı almıştı… Hükümet’in kararına rağmen 24 Mayıs 1969 günü Odalar Birliği Genel Kurulu yapılmış… TOBB Genel Başkanlığına Necmettin ERBAKAN seçilmişti.

Ancak Başbakan Süleyman DEMİREL’in itirazı üzerine Necmettin ERBAKAN’ın görevden alınması kararı çıkmıştı… ERBAKAN, bu kararı kabul etmedi… Direndi ve dahi makamı terk etmedi… Ve ERBAKAN, Odalar Birliği’nden Ankara Valiliği’nin emri ile 8 Ağustos 1969 günü polis zoruyla uzaklaştırılabildi… Emniyet güçleri, Odalar Birliği’nin başkanlık odasını, kapısını kırarak açabilmişti.

Demek ki böyle şeyler gerçekte de olabiliyor, Türkiye’de.

Ne ise… Biz konumuza dönelim ve kaldığımız yerden devam edelim…

Evvelâ nerede kaldığımızı hatırlayalım... Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ve seçimi de ben kazandım… YSK’dan mazbatayı da aldım, Cumhurbaşkanı oldum… Seçimi kaybeden Sayın ERDOĞAN ise seçim sonuçlarını kabul etmedi… Makamı devretmemek için de ‘Saray’da direnişe geçti… Bu durumda ne olur?

Bir tarafta, elinde mazbata adı verilmiş olan bir kâğıt parçasından başka hiçbir gücü olmayan “Seçilmiş Cumhurbaşkanı” olan, ben… Öte tarafta Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni kaybetmiş olduğu halde 15 yıldır tek başına iktidar olduğu için Devlet’in bütün gücü ile imkânlarını elinde bulunduran; Yürütme’ye, Yargı’ya, TSK’ya, EGM’ne, MİT’e, TRT’ye ve kısmen Yasama’ya hâkim olan Sayın ERDOĞAN… Bu durumda ne olur?

Sahi, bu vaziyette ne olur?

Bu suale, muteber/geçerli bir cevabı olan kimse var mı?

TC Anayasası’nda yahut TC Kanunlarında bu duruma çare olabilecek, meseleyi çözebilecek bir tedbir alınmış mı? Hayır! TC Devleti içinde böyle durumlara müdahale etme ‘yetki ve gücüne’ sahip bir ‘kurum’ yahut ‘kuruluş’ var mı? Yok!

ERBAKAN-TOBB Olayı’nda, Ankara Valiliği Emniyet güçleri vasıtasıyla duruma müdahale etmiş ve Hükümet’in kararını TOBB Başkanlık odasının kapısını kırdırmak suretiyle de olsa uygulamıştı… YSK’ın, Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonucu kararını hangi makam veya merci yahut kurum ya da kuruluş, hangi yetkiye dayanarak, nasıl uygulayacak?

Diyelim ki bir ‘makam’ yahut ‘kurum’; ‘demokrasi’ diyerek, ‘millî irade’ diyerek, ‘hak ve hukuk’ diyerek, ‘YSK kararları kesindir’ diyerek, kararı uygulamaya kalktı, “Cumhurbaşkanı olan kişinin ‘dokunulmazlığı’ Cumhurbaşkanlığı sıfatı sona erdikten sonra da devam ettiğine göre” bunu, hangi ‘yetki’ye dayanarak ve ‘nasıl’ yapabilecek? Ve ‘Saray’ın kapısını hangi ‘güç ve kuvvet’le zorlayacak? Buna, ‘Saray’ın muhafızları seyirci mi kalacak, destek mi verecek, karşı mı koyacak?

Farz edelim eski Cumhurbaşkanı’nın direnişini desteklediler… Bu durum küçük çaplı bir ‘isyan’ sayılmaz mı? Bu ‘direniş’ veya ‘isyan’, mazaallah Türkiye’de bir ‘iç harp’i başlatma potansiyeline sahip bir ‘kıvılcım’ değil midir?

Allah korusun, Türkiye’de bir ‘iç harp’ başlarsa, bundan ‘kimler’, ‘nasıl’ faydalanırlar?

Meselâ… Bilistifade PKK, Doğu ve Güneydoğu’da bir ‘Kürtçü isyan’ başlatmaz mı? Kıbrıs Rumları, Yunanistan ve İsrail’den aldıkları destek ve yardımlar ile KKTC’yi yıkıp, Kuzey Kıbrıs’ı işgal etmeye kalkışmaz mı?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, böyle bir durumla karşı karşıya kalırsa, kendinde bu ‘ateşleri’ söndürebilecek gücü bulabilir mi?

Bu suallerin cevaplarını bilen biri varsa Allah rızası için bana da söylesin… Öğreneyim.

Antrparantez, belirtmeliyim; bu yazıyı hiçbir kötü niyet ve/veya maksatla yazmadım… Hiçbir kötü niyetim ya da maksadım da yok… Sadece, bir hayli zamandır aklıma kurcalayan bir suali sizlerle paylaşarak, ‘beyin fırtınası’ yapmak için… Türk hukuk sistemindeki mühim bir kanunî boşluğa dikkatinizi çekmek için yazdım… Hiç kimseyi zan altında bırakmak gibi bir niyetim ve gayem de yok… Zaten olamaz da… Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın adını da sırf şuanda ‘makam’da bulunduğu için kullanmak zorunda kaldım, yoksa kendisinin seçimi kaybettiği takdirde böyle bir “direniş eylemi” yapacağını ima etmek istemedim… İstemem, isteyemem de… Başta da dediğim gibi bu, bir ‘beyin fırtınası’ yapabilmek için ‘tarafımdan uydurulmuş’ olan bir ‘senaryo’dur… Vesselam.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,67 M - Bugn : 11277

ulkucudunya@ulkucudunya.com