« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

M. Metin KAPLAN

20 Ara

2006

MÜTTEFİKE BAK SİLÂHA DAVRAN

20 Aralık 2006

Recep Tayyip gene ABD’ye gitti. Mübarek leyleği havada görmüş, bir gün bile Türkiye’de duramıyor. Haklı ama, bu imkânı bir daha ele geçiremez… Gezsin gezebildiği kadar… Sonra çok uzun yıllar boyu, hiç gezemeyecek, nasılsa.

ABD’ye ilk önce İngilizce öğrenmek için gitmiş(!) ve tam 8 ay kalmıştı; şimdi maşallah sular seller gibi İngilizce konuşuyor(!). Allah için, mükemmel “Hello!” diyor… Sonra, “icazet” için gitmişti, sonra, ABD de okuyan çocuğunun bilmem nesi için… Gerisini takip etmek mümkün olmadı… Sahi şimdi niye gitti?

İspanya Başbakanı olan Jose Luis Rodriguez Zapatero ile Medeniyetler İttifakı çerçevesinde görüşmek için! Allah, Allah İspanya veya Türkiye’de görüşselerdi ya… Niçin, bunun için tâ Amerikalara gittiler? Boş ver orasını karıştırma, leyleği havada görmüş dedik ya!

Şaka bir yana, Medeniyetler İttifakı yapmak için, Recep Tayyip koskoca dünyada bula bula İspanya Başbakanı’nı mı buldu? Yok hayır, doğruyu söylemek lâzım, Zapatero’yu Recep Tayyip bulmadı… Recep Tayyip’i, Zapetero buldu… Tencere kapak misali canım, anlasanıza.

Zapatero’yu anlıyorum ve hak veriyorum; adam, AB’de Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya varken, hiç başrol alamıyor. Buna gönlü de razı olmuyor, ne yapsın? Üstelik, gırtlağına kadar da kana bulanmış ve bunları bir şekilde temizlemesi de lâzım. Bir Medeniyetler İttifakı ayağı tutturmuş, gidiyor… Peki, Recep Tayyip’e ne oluyor? Arayan yok soran yok, olmuş Yalova Valisi… Bir tek Zapetero, gel beraber bir şeyler yapalım demiş, bunu da kaçırsın mı yani? Yok yok kaçırmasın.. kaçırmasın da muhatabının kim olduğuna, ne yapmaya çalıştığına da biraz baksın. Benim dediğim bu, sadece.

Pekâlâ nedir bu, “Medeniyetler İttifakı”?

Zapatero’nun, Palma de Mallorca'da yaptığı konuşmada, söylediğine göre; "Medeniyetler İttifakı, dünyanın herhangi bir yerinde ve her türlü çarpık argümanı kullanarak nefret ve hoşgörüsüzlüğü yaymaya çalışanlarla mücadele etme amaçlı bir çabadır…Doğuyla Batı dünyaları arasında giderek genişleyen uçuruma engel olmaya çalışan bir gayrettir."

Pek güzel! Pek güzel de, bunu yapmak İspanya Başbakanı’na mı kalmış? Kel alâka? İspanya Başbakanı niye yapamasın, bunu?

İspanya Başbakanı yapamaz bunu, yapabilmek için önce “öz eleştiri” vermesi lâzım, yoksa yapamaz! Niçin? Niçin olacak, boğazına kadar battığı, Endülüs Müslümanları ile İspanya Yahudilerinin kanları için… Bu kanlar için, “öz eleştiri” vermeden Medeniyetler İttifakı’nın lâfını bile edemez, İspanya Başbakanı.

İspanya Başbakanı, unutmuş –bence unutmadı ve unutamıyor ve de bu işe de unutamadığı için girişti- veya umursamıyor olabilir ama tarih henüz unutmadı; İspanyolların, Endülüs Müslümanları ile İspanya Yahudilerine yaptıklarını.

Unutanlara da biz hatırlatmaya çalışalım: 711 yılında Tarık bin Ziyad, gemisiyle İspanya’ya çıktı… Adamlarına dönüşün imkânsız olduğunu göstermek için gemilerini yaktırdı… Ve 732 yılında İspanya’da insanlığın gördüğü en muhteşem medeniyetlerden birini meydana getiren bir devlet kuruldu: Endülüs Emevileri… Burada Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler kardeşçe yaşadılar. Tâ ki, 1228’de Endülüs Emevileri Devleti yıkılıncaya kadar.

Devlet yıkılınca, İspanya’ya bölüm bölüm Hıristiyanlar hâkim oldular… Bu süreç, 2 Ocak 1492’de tamamlandı… Ve zulüm başladı… İspanya Kraliçesi İsabella 'nın Hıristiyan kilise ile işbirliği yaparak 31 Mart 1492 tarihinde ülkedeki bütün Yahudilerin, 2 Ağustos 1492 tarihine kadar ülkeyi terk etmek üzere ferman çıkarması, 25 bin kadar İspanya Yahudi’sini iyice zor durumda bıraktı… İspanya Yahudileri, çeşitli Avrupa ülkelerinden sığınma hakkı istediler ama Osmanlı İmparatorluğu'nun dışında kapılarını açan olmadı… Osmanlı İmparatoru Sultan II. Bayezid gemilerini göndererek, 15 bin kadar İspanya Yahudi’sini getirtti... Diğerleri de Rusya üzerinden Osmanlı topraklarına geldiler… Kendilerine "Sefarad Yahudileri" denilen İspanya Yahudilerinin büyük çoğunluğu İzmir, Selanik ve İstanbul'a yerleştirildi.

Ancak İspanyol Müslümanları Yahudiler kadar şanslı değildi… Zira onları hiç kimse kabul etmediği gibi sadece mallarını değil, canlarını da kaybettiler… 1492 yılında İspanya’da 600-700 bin Müslüman yaşıyordu… Kilise, Gırnata’ya 1499’da Jimenez de Cisneros adlı birini Başpiskopos olarak atadı… Bunun yaptığı ilk iş, işkence ve ölüm tehdidiyle 11 bin kadar Müslüman’ı Katolikliğe döndürmek oldu. Ezip öğütme makinesi çalışmaya başlamıştı.

Charles Quint, 1525'te iki fermana imza koydu. Biri, Müslümanların sürgün kararıdır. Diğeri, herkesin vaftiz olarak iyi Hıristiyan olması buyruğudur. Amaç, terör ve baskı yoluyla bütün Müslümanları kesinkes Hıristiyanlaştırıp meseleyi kapatmaktır. Bununla beraber, C. Quint'in çok büyük ölçüde paraya ihtiyacı vardı. İmparator seçilebilmek için oldukça büyük meblâğ harcamak zorunda kalmıştı. Bu yüzden sürgünü yürürlüğe koymadı… Çünkü, Müslümanlar 80 bin altın düka gibi son derece yüksek bir fidye ödemişlerdi… Daha sonraları, tahtın paraya ihtiyacı olduğu her sefer, 1525 fermanı gündeme getirilmeye başlandı.

Ancak Müslümanların, Hıristiyanlardan farklı görünmelerini yasaklayan bir ferman daha yayınlandı. Katalanca konuşacaklar, onlar gibi giyinecekler, pazarları çalışmayacaklar, vs... Fakat, şapkalarına mutlaka kumaştan mavi bir hilal takacaklardı. (Nazi dönemindeki sarı yıldızı hatırlatmıyor mu?). Hem halkla bütünleşme zorunda bırakılıyor, hem de böyle bir işareti taşımaya mahkum ediliyorlar. Bu, mantıksız gibi ama Engizisyon'un bundan büyük çıkarı vardı… Çünkü bir Müslüman’ın Cuma günü çalışmadığı veya domuz eti yemediği görülür görülmez derhal ağır bir cezaya çarptırılmakta ve malları müsadere edilmekteydi… Buna dayanamayan Müslümanlar, 1568 de ayaklandılar...

İsyanın bastırılışı çok korkunç oldu. Her yerde toplu kıyımlar yapıldı. Bir Müslüman şehri veya köyü ele geçirildiğinde halkı ya topluca köle edildi -tabiî işe yarar olanları-, veya hiçbir ayrım gözetmeden hepsi kılıçtan geçirildi. 1571 yılında ayaklanma bütünüyle bastırıldı. Başı vurulmamış olan Müslümanlar Batı Endülüs, Kastilya, Estremadure ve Galice'ye varıncaya kadar dört bir yana dağıtıldılar.

1609 yılında oralara onları toplamak üzere tekrar gidildi ve Müslüman lâfının bile edilmesi mümkün olmayacak şekilde imhalarına başlandı, kalanları da sürgün edildiler. Gayesi mi? Para! Zira sürgün demek, Müslümanların mallarına el koymak demekti… Krallığın her bir yanından toplanan Müslümanlar, yaya olarak limanlara getirildiler. Çokları yollarda öldü; işkenceden, açlıktan, susuzluktan ve bitkinlikten…(Ermeni tehciri gibi, ama İspanya’ya kimse bir şey diyor mu? Neden?) Askerî filolar yetersiz kaldı, Müslümanları sürgüne götürmek için Napoli'den, Ceneviz'den ve başka yerlerden kadırgalar getirtildi… Şahıslara ait gemiler de kiralandı… Gemi kaptanları, Müslümanları taşımak için kelle başı ücret aldılar… Fakat, İspanyol limanlarından görülmez olunca, onları denize atmayı ve hemen dönüp yeni bir yükleme yapmayı daha kârlı buldular.

Valencia engizisyoncusu Jaime Bleda, yapılan bu sürgünü en ince ayrıntılarına kadar tasvir eder… Şimdi, şöyle bir düşünün: 1600 yılında İspanya Krallığı'nın nüfusu 8 milyon gibiydi. Müslümanlar bu nüfusun yaklaşık %10'unu teşkil ediyordu… Bunların 600 bini sürüldü ve Jaime Bleda'ya göre %75'i yolda öldü. Bir soykırımdan bahsetmek belki abartmak olur, ama sonuçta yapılana bakılınca, NAZİ SOYKIRIMINA benzer bir durumun ortaya çıktığını kim inkâr edebilir?

E, şimdi siz söyleyin bakalım; Yahudilerle Müslümanlara bu kadar işkence ve zulüm yapan bir milletin Başbakanı olan Jose Luis Rodriguez Zapetero “Medeniyetler İttifakı” konusunda gerçekten samimi ise, önce “öz eleştiri” yapmalı ve Yahudilerle Müslümanlardan hiç olmazsa özür dilemeli demekte haksız mıyım?

Peki ya, İspanya Başbakanı Rodriguez Zapetero ile “Medeniyetler İttifakı” yapmaya çalışan Recep Tayyip’e “müttefike bak silâha davran” demekte haksız mıyım?

Sahi, ne işi var Recep Tayyip’in, boğazına kadar Yahudi ve Müslüman kanına bulanmış bir milletin Başbakanı ile sözde “Medeniyetler İttifakı” falan yapmaya çalışmakta? Yoksa O da, Orhan Pamuk gibi Türk milletinin de Ermenilerle Kürtleri kestiğine mi inanıyor?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,10 M - Bugn : 19566

ulkucudunya@ulkucudunya.com