« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

HARBİDEN

      Efendi BARUTCU

10 Eki

2016

Aynı Kefeye Konulmak

10 Ekim 2016

“Biz devletimize küsmeyiz! İnancımızdan, vatanseverliğimizden, Türk milletine hizmet aşk ve heyecanımızdan hiçbir şey kaybetmeyiz. Ama dünya görüşümüz ve hayata bakışımız yüzde yüz zıt olan şu Çetin Doğan ve benzerleri ile aynı dosyada yargılanmak doğrusu zorumuza gidiyor, kanımıza dokunuyor.”
Bu sözleri 2012 senesi Ekim ayında -her daim ihtiyatı seçmiş bazı tanıdıkların “gitme başına iş alırsın” ikazlarına rağmen- Silivri Cezaevi’nde ziyaretine gittiğim o tarihte yaygın deyimle “Balyoz Davası” sanıklarından Tuğgeneral Ali Aydın Paşa (Yörük Ali Paşa) söylemişti.
Yörük Ali Paşa, Toros Dağları’ndan kopup gelip Harbiye’ye girerken de Ülkücüydü, Hasdal ve Silivri Cezaevlerinde tutuklu iken de. Emekli edildiği ana kadar da Türk milletine, Türk devletine düşman olanların korkulu rüyasıydı. Benzerleri gibi üniforması tenine yapışmış ve hâlen de inançlarından asla taviz vermeyen imanlı ve vatansever bir Türk evladıdır.
15 Temmuz 2016 tarihinde vukuu bulan hain darbe teşebbüsü neticesinde yüzlerce insanımızın şahadetine, binlerce insanımızın yaralanmasına sebep olan ihanet odaklarının kanlı tertipleyicileri tabii ki adaletin pençesinden yakalarını kurtaramayacak ve inşaallah hak ettikleri cezalara çarptırılacaktır.
Yalnız, 15 Temmuz’dan sonra bu ihanet şebekesinden bazıları derdest edilirken sayıları yüz bine ulaşan kamu görevlisinin de açığa alınması veya meslekten ihracı çok farklı bir durum arz etmektedir.
Sadece 4688 sayılı Kanun’a istinaden kurulmuş bir memur sendikasına üye olduğu için, çocuğunu “cemaat okulları” diye tabir edilen özel okullarda -üstelik devletin özel okul teşvikini de alarak- okuttuğu için, devletin denetimi altındaki bir bankada hesap açtırdığı veya mevduat bulundurduğu için -başka suç delilleri olanları hariç tutuyoruz-, askerî mekteplerde öğrenci olduğu için on binlerce insan kamu görevinden açığa alınmış, memuriyetten ihraç edilmiş, okullardan atılmıştır.
Bu insanlar -suçun şahsiliği ilkesi adeta unutularak- aileleriyle birlikte sokağa, açlığa terk edilerek her türlü istismara açık hâle getirilmiştir. Ve yukarıda anlatmaya çalıştığım Yörük Ali Paşa’nın duygularını yaşamaktadırlar. Gözlerinde derin öfke bulutları, çaresizliğin sessiz çığlığı ile “Biz vatan haini değiliz. Meslekten atılmak veya tutuklanmak değil, insanlarımıza ölüm yağdıran vatan hainleri ile aynı kefeye konulmak kanımıza dokunuyor.” demektedirler.
Anneleri, babaları, eşleri, çocukları, birinci derecede akrabaları hesaba katılırsa 2 milyona yakın insan aynı duygular içerisindedir.
Biliyoruz. Yaklaşık 40 yıldır sinsice planlarla milletimizin hayırseverlik duygusunu alabildiğine sömüren ve devletimizin, toplumumuzun kılcal damarlarına nüfuz eden bir ihanet şebekesiyle mücadele etmek, bu hain odakları kısa zamanda bertaraf etmek kolay bir iş değildir. Lakin Balyoz, Ergenekon, Casusluk Davaları devam ederken de defalarca yazıp söylediğimiz gibi, darbecilerle mücadele edelim denilirken o tarihlerde Türk Silahlı Kuvvetlerine, bugün ise Türk milletinin geniş kesimlerine bir psikolojik harekât düzenlenmesinden endişe etmekteyiz.
O zaman yazdık, söyledik; şimdi yine söylüyoruz bu gidişle korkarız ki geniş kitlelerin mağduriyeti sebebiyle gerçek suçlular da adaletin pençesinden -yine Balyoz, Ergenekon Davalarında olduğu gibi- yakalarını kurtaracaklardır.
Türkiye’nin bölgedeki gelişmeler itibariyle bir ateş çemberinin içinde bulunduğu şu günlerde Türk dünyasının İslam âleminin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümit kapısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ayakta kalabilmesi bu saldırgan dış güçlere layıkıyla cevap verebilmesi için ülke genelinde bir sosyal barışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Devletimizi yönetenler bu on binlerce insanın yaptığı hatalardan -gerçek suçluları hariç tutuyoruz- vazgeçme, pişmanlığa yönelme yollarını açık tutmalı ve o insanları devlete ve millete yeniden kazandırmanın çarelerini aramalıdırlar. Bunun yakın geçmişte birçok örneği vardır. Kaldı ki burada görevden alınan yüz bine yakın Devlet memuru askerî kadrolarda bulunmamakta zaten kamu alanında hizmet vermekte ve askerî bir darbeye teşebbüs edebilecek konumda değildir.
Mesela 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde Harp Okulu öğrencileri ile birlikte iki kere darbeye teşebbüs eden Albay Talat Aydemir ve arkadaşları birinci teşebbüsten sonra tamamen affedilmiş ikinci teşebbüste ise Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan idam edilip Harbiyelilerin tamamı dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün çabalarıyla yine affedilerek değişik üniversite ve yüksek okullara yerleştirilmiş, bunların devlet ve millete sivil alanda hizmet etmelerine imkân sağlanmıştır.
15 Temmuz’da milletimizin tepesine ateş ve bomba yağdıranlar bu silahları Aktif-Sen’e üye olan öğretmenlerin aidatlarıyla veya Bank Asya’ya para yatıranların kâr paylarıyla satın almış değillerdir. Bu silahlar bizzat Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah envanterinden alınmış-çalınmış uçaklar, tanklar ve silahlardır. Bunların en iyi şekilde muhafaza edilip darbeci unsurların eline geçmemesini temin etmek konusunda tedbirler almak da birinci derece devleti yönetenlerin vazifesidir.
Şimdi, sivil-asker yöneticiliğin her kademesini büyük ihmaller veya askerî vesayeti kırma adına, siyasi yandaşlık gayretleriyle bu paralel yapının unsurlarına terk eden, devletin kozmik odalarına, en mahrem sırlarına bile ulaşmalarına göz yuman siyasi mesuller kendi ifadeleriyle “aldatıldık, kandırıldık” itiraflarıyla kanunun pençesinden yakalarını kurtaracak, kabak yine gariban memurların, arkasız Anadolu çocuklarının başında patlayacak. Öyle mi ?
Siyaset ve devlet adamlarımızın bütün kabahati gariban öğretmenlerde, memurlarda, hakim, polis vb. olabilmek için cemaat denilen yapının tavassutuna mecbur ve mahkûm edilen fakir Anadolu çocuklarında, 14-15, bilemediniz 18 yaşındaki askerî mektep öğrencilerinde araması hakkaniyete uygun mudur, bilemiyoruz.
Yakın geçmişte yaşananlardan ders çıkarılmalıdır. 12 Eylül askerî darbesinden sonra lümpen, zevkçi, bencil, mesuliyetsiz bir gençlik yetiştirilmesi hedeflenmişti. Özellikle Ülkücülük, milliyetçilik, vatanseverlik gibi yüksek değerler, değişik propaganda yollarıyla itibarsızlaştırılmaya çalışılmış, hatta Türk milliyetçiliği fikri, devletin millî siyaset belgesinde devlete, millete, vatana zararlı bir fikir olarak yazılmıştı.
İşte bu “paralel yapı” denilen menfur yapı bu boşluktan istifade ile kendisine geniş bir faaliyet alanı bulmuştu.
Bu milletin en zeki, en çalışkan çocukları bu yapının kucağına, dindar nesil yetiştiriyorlar, Turan idealimizi gerçekleştiriyorlar veya kızlarımızı emanet edebileceğimiz en güvenli yurtlar, evler bunlarda denilerek düşürüldü.
15 Temmuz 2016 tarihinde çok şükür ki alçak bir darbe ve ülkemizi işgal teşebbüsü Türk milletinin tarihin derinliklerinden, Orhun Abidelerinden bugüne daima var olan millî tarih şuuru, devletine vatanına sahip çıkma duygusu ile alt edildi. Fakat günümüzde millet hayatında şahit olduğumuz ve Allah göstermesin ileride şahit olabileceğimiz sosyal depremler göz önüne alınırsa sanki birtakım gizli eller bu defa da “devlete ve millete kindar nesiller yetiştirmeyi” amaç edinmiş görünüyorlar.
Bu konuda yanılmış olmayı temenni ederiz.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,81 M - Bugn : 9641

ulkucudunya@ulkucudunya.com