« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

28 Haz

2007

SEÇİM Mİ VAR?

28 Haziran 2007


Erken seçim kararının üzerinden 55 gün geçti… Seçim gününe 26 gün kalmasına rağmen Türkiye'de varlığı hissedilen bir seçim havası oluşmuş değil.

Bizlere seçim atmosferini en yoğun haliyle yaşatan mitingler, seçim büroları, sokakları kaplayan afişler, meydanları süsleyen parti bayrakları, kahve toplantıları, açıkoturum tartışmaları, vaatler bu sefer geçmişteki kadar yoğunluk oluşturmayı başaramamış gözüküyor. Olağanüstü sıcaklıkların yaşandığı iklim şartları, sıkıştırılmış bir seçim takvimi, iç politikayı gölgede bırakan dış siyasi gelişmeler v.b. sebeplerin varlığına rağmen sadece bunlarla açıklanamayacak kadar renksiz, silik bir seçim dönemi yaşadığımız inkar edilemez.

Nisan ayında peş peşe yapılan kalabalık mitingler, cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan gerginlik, mayıs ayında gün be gün şahit olduğumuz şehit cenazelerindeki infial ne kadar keskin izler taşısa da oldukça yumuşak, oldukça light bir seçim havası teneffüs etmekteyiz.

Siyasete hakim, halkı bilen-tanıyan ve onunla aynı dilden konuşan parti liderlerinin kendi üslupları ile oluşturdukları seçim tartışmaları, estirdikleri seçim rüzgarları , aynı üslüpla konuşan ve aynı politikaları seslendiren parti genel başkanları için bir iki gömlek büyük geliyor. Siyasetin içinde pişmiş, teşkilatları ile bütünleşmiş, tabanı ile hemhâl olmuş siyasi liderler tecrübeleri, renkli kişilikleri, karizmaları ile seçmenleri peşlerinden sürüklerken, siyasetin inceliklerine nüfuz edememiş, halkın bilgeliğine bigâne, tecrübesiz, karizmasız bugünün parti genel başkanları için meydanlarda ya da TV başlarındaki seçmenlerde heyecan dalgaları oluşturmak muhâl olmalı.

İktidar mücadelesinde uluslarötesi aktörler, basın, bürokrasi ve sermaye gibi unsurlar her daim müessir olsa da siyasetin halka yönelik yüzü özellikle seçim dönemlerinde toplumun büyük kesimini sarıp sarmalardı. Artık kapalı kapılar arkasında varılan mutabakatlar iktidar mücadelesinde hemen hemen tek belirleyici faktör halini aldığından, millet indinde hummalı seçim çalışmaları yapmak yetersiz ve gereksiz addediliyor olmalı.

Ancak siyaseti dolayısıyla seçmen davranışlarını, seçen-seçilen ilişkilerini geçmiş dönemlere nazaran farklılaştıran husus evveliyetle bireysel yaşam biçiminin toplumumuzun yaş, gelir dağılımı, yerleşim biçimi, siyasi görüşü, inanç tercihi yönüyle farklı her sosyal gruba kabul ettirilmiş olmasıdır.

Kapitalizmin yerleşip neşv ü nema bulması öncelikle toplum fertlerinin birbirleri ile aynı müşterek değerler etrafında örülmüş ilişkiler yumağının ortadan kaldırılması ve çözülen grup üyelerinin paylaşma, yardımlaşma, dayanışma koruyucu kalkanlarından mahrum olarak hayatını şekillendirecek her safhayı yalnız başına yaşamak mecburiyetine mahkum edilmesi ile mümkündür.

Kapitalizmin hedefi insanların münferid hayat tarzına mecbur bırakılarak tüketim metası haline gelmesini temin etmektir ki, bu haliyle insanlar sermayenin hadimleri olsunlar. İnsanları sermayenin menfaatleri doğrultusunda rahatça yönlendirebilmeleri için de yalnızlığa itmeli, kapitalist dayatmalara karşı direnecek, sığınacak barınaklar bırakmamaları gerekir. Sermayenin estireceği fırtınalara karşı sığınacakları cemaat, cemiyet, teşkilat kalmamalı. Böylece İnsanlar kapitalizmin en etkin silahı olan kitle iletişim araçları ile rahatça esir alınabilir hale gelirler. Kendisine güç ve destek bulabileceği bağları kaybeden insanların karar verme mekanizmasında, hiç güvenilir bulmasalar da iletişim araçları engellenemez şekilde etkili olur.

Türkiye'de son çeyrek asırdır estirilen "birey" rüzgarına bir de bu perspektiften bakmalı. "İdeolojiler öldü!" / "hürriyetlerini ellerinden alan ideolojilerin esaretinden kurtulan özgür bireyler..." masalını bize yutturmak için neden bu kadar gayret sarf ettiklerini anlamak daha kolay olacaktır. Yıkılan marksizmin eski tüfeklerinin bu rüzgara gönüllü katılımlarını anlamak mümkün… Yenilgilerini unutturmak için hazır bir kılıf bulmuş oluyorlar. Ama iddiaları yaşanan gerçeklikler ile desteklenen milliyetçi çevreden bireycilik oltasına takılanlar da az değil. Realty dönme Taha Akyol'un birey özgürlüğüne dayalı "Hayat Yolu'nda" tavsiye ve telkinleri toplumun liberal dönüşümüne çokça katkı sağlamış olsa gerek.

Toplumu dönüştürme yolunda yeterince mesafe kat edilmiş olmalı ki seçmen davranışları da bireysellik merkezinde cereyan ediyor. Siyasi parti yöneticileri ve adaylarında da, onlara oy verecek olan seçmenlerde de öncelik bizzat şahsi istek ve beklentilerden ibaret. Ama, şahsi istek ve arzuları da hakikaten kendilerinden mi izhar oluyor yoksa, sistemin işaret buyurduğu istikametlerden mi? Bireyselliğin sağladığı özgürlük ile kendi kararlarını kendileri mi veriyorlar.. yoksa, bireyselliğin yalnız bıraktığı kişiliklerinin şahsiyetten mahrum karakterleri ile güç sahiplerinin kararları istikametinde mi yürüyorlar?

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,12 M - Bugn : 8975

ulkucudunya@ulkucudunya.com