« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

14 Tem

2006

MİLLİYETÇİLERİN PARADOKSAL GARABETİ

14 Temmuz 2006

Milliyetçilik 80'li yılların ikinci yarısından itibaren dünyanın her yerinde, özellikle de ülkemiz gibi ideolojik farklılıkların hissedilir ölçüde yaşandığı bölgelerde itibarını artırmış, yükselen değer olarak kabul görmüştür.

1985-95 arasında 10 yıl boyunca Demirperde ülkelerinde yönetim karşıtı muhalefeti organize ederek iktidarları deviren halk hareketlerine yön verirken, hem de çözülen Sovyet Rus imparatorluğuna karşı istiklâllerini kazanan ülkelerde yeni yönetimler oluşurken milliyetçilik hızla yeni taraftarlar kazanmıştır. Komünist yönetimlere karşı mücadelede gücünü ve etkinliğini ispat eden milliyetçilik, Marksizm'in çöküşüyle kazandığı başarının tabii neticesi olarak gücünü artırmıştır.

1995 Sonrasında yeniden şekillenen dünya düzeninde küreselleşme / globalleşme yaftalı kapitalist yayılmacılığın milli sınırları zayıflatıp, milli devletleri ortadan kaldırmaya matuf faaliyetleri için truva atı olarak kullandığı etnik bölücülük ile milliyetçiliği sindirmeye çalışsa da etki-tepki sürecinde milliyetçiliğin yükselişine sebep olmuştur.

Milliyetçiliğin yükselişinde ilk dalga bizzat milliyetçiliğin kendi güç ve başarısından ilham alan iç dinamiklerle tetiklenirken, ikinci dalga milletler üstü bir süper gücün milli normları yıkmaya yönelik operasyonları mukabilinde dış dinamiklerle harekete geçmiştir.

Ülkemizde de son 20 yıldır "yükselen milliyetçilik" çok sayıda eski sol-liberal-siyasi ümmetçinin fikir hanesine, politik söylemine girebilecek kadar tesir sahibidir. ODTÜ'yü sol anarşistlere peşkeş çeken Erdal İnönü Türk Kurultaylarında demir dövmüş; Ortanın Solunu bile sağda gören Deniz Baykal milliyetçiliğin Altı Ok'tan birisi olduğunu hatırlamış, uyduruk tümceleri içerisinde en çok ırkçı-kafatasçı-faşist sözcüklerine yer verirken nice milliyetçinin vebalini üstlenen Bülent Ecevit ulusalcılığı başkalarından bile sakınır olmuş; Mesut Yılmaz milliyetçiliği kimsenin tekeline bırakmayacak kadar milliyetçi kesilmiş; Tansu Çiller "asıl milliyetçi biziz" ihtarı ile diğerlerine gözdağı verir olmuş; Süleyman Demirel milliyetçiliğin de babalığına soyunmuştur. Herkes milliyetçiliğe bir tarafından tutunmaya çalışmaktadır.

Dünyada esen sol rüzgarların etkisiyle solcu olmanın adam olmakla eş tutulduğu, solun ırkçı-kafatasçı-faşist ithamları ile herkesi sindirdiği, kendisini milliyetçi hissedenlerin bile milliyetçilikten uzak durduğu dönemlerde, milliyetçiliğin ateşten bir kor olduğu o günlerde, o ateş parçasını sinesinde koruyup-saklayan, yaşatan, büyüten bu günlere taşıyan Türk Milliyetçilerinin yükselmekte olan bu değeri yedeğine alıp, yelkenlerini onun rüzgarı ile şişirerek hedefine varması gerekirdi. Kendi ülkesinde okuluna giremediği, işine gidemediği, cenaze taşımaktan omuzları nasırlaştığı o zor günlerde bile en müşahhas, en yakın bir hakikatmışcasına iman ettiği iddiaları bir bir gerçekleşmiştir: Komünizm yıkılmış, Rusya dağılmış, Esir Türkler'in büyük bölümü istiklâlini kazanmıştır… Geriye milli iktidarla güçlü devleti kurmak, Türk Birliği'ni tesis etmek, milli-islâmi-insani esaslara istinad eden, aleme nizamat verecek bir düzenin yapı taşlarını kurmak kalmıştı… Oysa, milliyetçiler NİZAM-I ALEM için bütün yükselen değerleri seferber etmek yerine son çeyrek asrın "yükselen milliyetçiliği" önünde yuvarlanıp gitmek mi yoksa peşine takılıp sürüklenmek mi gerektiğine karar verememek gibi bir garabetin içinde inançlarını, ideallerini, tecrübelerini, güçlerini heder etmişlerdir.

Milliyetçilerin son yirmi yıldır, bilhassa son 6-7 yıldır yaşadığı bu garabeti nasıl anlamak / anlamlandırmak gerekir? Bu paradoksal durumu açıklayacak teorik izahlar veya pratik gerçeklikler var mıdır?

"Yükselen milliyetçiliğin" yegane politik desteği sayılabilecek 1999 seçimleri sonrasında -üç yamalı iktidar bohçası- dayatmasını elinin tersi ile itme iradesini gösteremeyip, iktidar aynasında ayan-beyan gözüken garabeti bile göz ardı edenlerin gözlerini açabilecek, onlara kaybettikleri MİLLİYETÇİLİĞİN - ÜLKÜCÜLÜĞÜN erdemini hatırlatıp, hakikatini izhar edebilecek usul ve metodlar var mıdır?

"Yükselen milliyetçiliğin" alçalttığı milliyetçileri yeniden yükseltmek için hangi yollara başvurmak lazımdır?

Ülkücülüğün bir DÜNYA GÖRÜŞÜ, milliyetçiliğin de bu dünya görüşünün İDEOLOJİsi olduğunu, ve bütün iktidarların ancak ve ancak bu ideoloji ve dünya görüşünün tahakkuku yolunda birer VASITA olduğunu yolundan sapanlara anlatmak mümkün müdür?

Bu sorulara "Evet" diyen, nasılını ve nediğünü heybesinde taşıyan var mıdır, bilemiyorum. Ama, ÜLKÜCÜ HAREKET olarak "yaşadığımız sıkıntılar, muzdarip olduğumuz dertler nelerdir? Sebepleri nedir?" sorusuna samimiyetle kafa yoran her ülkücünün ittifakla vereceği cevapları tahmin edebiliyorum. Bir sonraki yazıda bu tahminleri...

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,12 M - Bugn : 7034

ulkucudunya@ulkucudunya.com