« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

15 Eki

2008

ADAM GİBİ ADAM…

15 Ekim 2008

Futbolun bir spor olmanın ötesine çıkıp, farklı fonksiyonlar yüklenmesi uzun zamanlar önce başlamıştı. Portekiz'i kırk yıl 3 F (fado-fiesta-futbol) ile yönettiğini söyleyen Antonio Salazar kitleleri yönetmenin ya da yönlendirmenin bazı "ince" usullerini izah etmişti. Futbolun zamanla bir sektör haline gelmesi ile sportif yönünün iyice perdelenmesi, sömürü aracı olarak da bir rol yüklenmesini beraberinde getirmiş oldu.

20 YY'ın ikinci yarısında, tedricen de son yirmi yılda, iletişim araçlarının küreselleşme ile azgınlaşan sınır tanımazlığından hız alan "bırakın yapsınlar" anlayışı kitleri, özellikle genç kesimi müzik, sinema ve futbola mahkum etmiştir. Salazar ya da diğer diktatörler yerlerini demokrasi görünümlü diktalara bırakmış olsa da 3 F etkisini artarak devam ettiriyor. Tek değişen fadonun azalan etkisinin cinsellikle ikâme edilmesi.

Ülkemizde futbolun kitlelerce benimsenmesinde şüphesiz ki sportif özelliğinden çok daha fazla öne çıkan saikler yukarıdaki mezkûr sebeplerden âri değildir. Müzik ve sinemadaki yıkıcılık ve gayri Türk unsurların hâkim konumundan olsa gerek, halk indinde futbol daha masum kalmıştır ve daha fazla rağbet görmektedir. Futbola en ilgisiz olanlar dahi, şayet toplumdan kendilerini tamamen tecrit etmemişlerse en azından pasif seyirci, pasif dinleyici olmak mecburiyetinden kurtulamazlar.

Bu kadar çok kişiyi ilgi alanına hapseden futbol, kaçınılmaz olarak paranın da bol olduğu ve her şeye hükmettiği bir alan. Hoş bu devirde, paranın hükmünü icra etmediği neresi var ki? Sadece metanın değil, insanların bile para ile alınıp satıldığı, kıymetinin para ile ölçüldüğü günümüz vasatında futbol sektörünün aktörleri için de cari olan tek ölçü paradır.

Futbol dünyamızın üç büyüklerinden Beşiktaş'ın bir yıldır teknik direktörlüğünü yapan Ertuğrul Sağlam her şeyin para ile ölçüldüğü "futbol aleminde" insanlığını para ile takas etmeden koruyabilmiş istisnaların da var olduğunu göstererek istifa etti. İstifa ederken sergilediği tavrı ile alkış aldığına göre insanların içinde insanî hasletler ne kadar körelmiş olsa da tamamen yok olmuş değil... Halen bir iz, bir nişane olarak mevcudiyetini korumaya devam ediyor.

Ertuğrul oyuncu olarak Samsun'dan Beşiktaş'a geldiği günlerde, futbol kabiliyetinin yanı sıra "Anadoluluk" özelliklerine sahip olduğunu da ispat etmişti. Bu yüzden olsa gerek, Beşiktaş'ın "Çarşı Grubu" eski oyuncu yeni teknik adamı, "Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam" sloganı ile sahiplenmişti. Ancak bugünkü sistemin ne sporda, ne siyasette ne de iş dünyasında adam gibi adamlara hayat hakkı tanımadığını, değirmen gibi öğütüp, sistem dışına attığını göz ardı etmemiş olsalardı, Ertuğrul'un Beşiktaş'taki antrenörlüğünün uzun sürmeyeceğini o günden bilirlerdi.

Adam gibi gelip, adam kalmak ve adam gibi gidebilmek ancak "adam gibi adamların" işidir. Adam bilip bellediğimiz nicelerinin sistem karşısında omurgasını satılığa çıkararak, dikey sürüngenlere dönüştüğünü, matematik becerimizle hesap edemeyeceğimiz sayıda örneklerine yaşarken şahit olduğumuzu düşününce futbol dünyasından da olsa, Ertuğrul Sağlam gibi adamlara hürmet göstermeliyiz kanaatindeyim.

Ertuğrul Sağlam'ın istifası ile birlikte bir başka tartışma konusu da Golfçü Paşaydı. Aktütün Karakolu güpegündüz terör saldırısına maruz kalıp, saatlerce süren çatışmanın ardından 15 askerin şehit olduğu haber kanallarına düşmüşken, Sayın Paşa durumdan haberdar edilmediği için golf oynamaya devam etmiş! Eh, paşa golf oynamayıp futbol mu oynayacaktı!? Elitler golf oynar… Savaşta bile! Omuzlardaki yıldızların artması, kolordu ya da ordu komutanlığına atanmak için savaş meydanlarından, güvenlik bölgelerinden geçmiş olmak gerekmiyorsa bu paşanın kabahati mi? Yükselebilmek için çeyrek asırdır, düşük yoğunluklu bir savaşın yaşandığı bu bölgelerdeki kışlalarda, karakollarda görev yapmak yerine NATO karargâhlarında masa başında vazife almak gerekiyorsa paşa ne yapsın? Ayaklarındaki parıl parıl parlayan rugan ayakkabılarını çıkarıp, tadat alanlarında tören günleri dahi bot giymemiş olanlar yükselirken, güvenlik bölgelerinde dağ bayır terörist kovalarken ayak derileri bota yapışmış subaylar emeklilikle taltif ediliyorsa(!) paşanın payına düşen nedir ki? Güvenlik problemli bölgelerde yıllarca görev yapıp, girdiği 500'e yakın çatışmada bir tek kayıp vermeyen adamı emekli edenler, golfçü paşaya ne diyebilir ki?

Gündem oluşturacak şehit haberleri, baskın ve çatışmalar söz konusu olunca basın (en azından bir kısmı) o bölgelerde görev yapmış ve bilahare emekliye sevk edilmiş subayları da ekrana taşıyor. Osman Pamukoğlu da bunlardan biri… Serdar Akinan'ın Kan Uykusu adlı programla tanıttığı Paşa'nın, bölgede hakkını vererek vazifesini yapmış olduğuna dair çokça şahidi var. Bölgede görevli olduğu sürede izin dahi kullanmayan, kamuflâjını, postallarını giyip, silahlarını kuşanan, askeriyle birlikte operasyona çıkan Paşa terör avına çıktığında kendisine gerekli izinleri vermekte çekimser davranan komutanlarına da, cumhurbaşkanına da hak ettiği cevapları vermekten çekinmemiş. Eh bütün bu yaptıklarından sonra elbette ki emekli olacak! Böyleleri emekli olmalı ki, karargâh ve tören salonları arasında ifa ettikleri yüksek görevlerle(!) ikbal merdivenlerini tırmananlara rahatsızlık vermesinler.

Osman Pamukoğlu demeçleriyle, kitaplarıyla yapılanları anlatırken aslında görevlerini yapmayan, çeyrek asırdır terör belasından, onun acılarından birinci derecede sorumlu olanları da ifşa etmiş oluyordu. Pek çok meslektaşının Pamukoğlu'ndan rahatsız olması, O'nun biraz "kırık", disiplinsiz, paranoyak, megaloman olduğunu söylemesi mesleki kıskançlıktan ziyade kendilerini "ofsayta" düşürmesinden kaynaklanıyor olmalı.

Golfçü paşaya ya da Silahlı Kuvvetlere yöneltilen eleştirilerin çoğu orduyu yıpratmaya; ordunun bütünlüğünü sağlamayı, prestijini artırmayı hedefleyen yeni genelkurmay başkanını zor durumda bırakmaya matuf olsa da; doğruların yanlış ağızlardan söylenmesi muhataplarının sorumluluğunu artırır ancak… Yanlışlarının üzerini örtülmesini değil!

Ordu, siyaset, spor ya da bir başka hayat alanı..hepsi istisnasız mevcut düzenin kuralları ile çalışıyor. Şahsiyetsiz, kifayetsiz, omurgasız olanlar geçer akçe. Kullanmalık bu zevat kendilerini kullananlarca korunup, kollanarak önleri açılınca adam gibi adamlar hayatın her sahasında diskalifiye edilip, oyun dışına itiliyor. Osman Pamukoğlu en iyi bildiği askerlik yerine hiç bilmediği politikaya mecbur. Ertuğrul Sağlam bugün değilse bile yarın öbürgün eniyi bildiği futbol yerine bir başka işe mecbur kalacak. Böyle olmasa üçbuçuk ekşiya yirmibeş yıldır kan dökmeye devam edebilir miydi? Acı, gözyaşı, çaresizlik, zillet bu milletin kaderi olur muydu?


Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,77 M - Bugn : 12666

ulkucudunya@ulkucudunya.com