« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Nurullah KAPLAN

30 Nis

2009

HALK MI, MİLLET Mİ?

30 Nisan 2009

Genel Kurmay Başkanı'nın 14 Nisan'da Harp Akademileri Komutanlığındaki yıllık değerlendirme toplantısında yapmış olduğu konuşma basın yayın organlarında bir hayli tartışma konusu olmuştu.

Siyasi bilimlere alakası ve kitaplara düşkünlüğünden, çevresinden "hoca" olarak hitap gören Genelkurmay Başkanı konuşmasının akademik muhtevalı olduğunu, güncel konulara bir hafta sonra yapacağı basın toplantısında değineceğini belirtmişti. Bir haftalık gecikmeyle dün yapılan basın toplantısı dalga dalga devam eden soruşturmalara ve canlı yayın kameraları eşliğinde sürdürülen gömü çalışmalarında bulunan silah ve mühimmat minvalinde güncel konuları ihtiva edince, iki hafta önceki akademik konuşmanın gölgesinde kaldı.

Hâlbuki bu ülke medyası nezdinde, aktüel-popüler konular her daim akademik-ilmi konulardan daha çok itibar görmektedir. Konuşan asker olunca işler değişebiliyor demek ki… Silahın gücü bu olmalı…

Komutanlara, silah arkadaşlarına, harp akademileri mensuplarına, misafir ve basına selam ile başlayan o akademik konuşmada J.Ford Keneddy'e, B.Obama'ya, Obama'nın güvenlik danışmanı J.Jones'a yapılan atıflar; Montesqueıu, M.Weber, Samuel Huntıngton, Morris Janowıtz, Eliot Cohen, Sammy Smooha, Theodor Hanf, Chaim Kaufmann'dan yapılan alıntılar, selamlanan hazirundan ya da canlı yayında hitap edilen halktan ziyade uluslararası siyasetin baş aktörünü muhatap alıyor gibiydi. Obama ile yeni bir görüntü veren ve Irak'tan çekilme hesapları yapan ABD'nin değerleri üzerinden verilen bir mesaj olarak değerlendirmek pek de yanlış olmasa gerek.

Genelkurmay Başkanı, S.Huntıngton'a sık sık atıfda bulunarak açıkladığı asker-sivil ilişkilerinden sonra "etnik çatışma, asimilasyon, entegrasyon, millet, ulus-devlet, kültürel kimlikler ve kültürel özgürlükler" gibi sosyolojik kavramlara açıklık getirmek saikiyle devam ettiği konuşmasıyla, henüz on yıl öncesinde tanklarla balans ayarı yapan, darbe teşebbüslerini deşifre eden bakanı süngüye takıp dolaştırmakla tehdit eden, sosyoloji de neymiş diye dalgasını geçen paşaların kırıp döktüklerini toparlar gibiydi…

Akademik konuşmasına sosyolojik izahlarla devam eden Genelkurmay Başkanı'nın en çok ilgi çeken sözleri ise yeni millet tarifiydi: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran, Türkiye halkına, Türk milleti denir" Atatürk'ün, Afet İnan'ın bir kitabına el yazısıyla düştüğü bu notların kaynak gösterilmesi bu yeni tarifin meşruiyeti için yeterli görülmüştür muhtemelen. Malum, kabul ettirmekte müşkülat çekeceğiniz bir görüşü Atatürk'e ait demeçler içinden bir cümlecikle olsa dahi desteklerseniz yolun yarısını aşmışsınız demektir.

"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kimdir? Cevap, Türkiye halkıdır. Görüldüğü gibi buradaki halk ifadesi, sınırları çizilen bir coğrafyada - ki burası Türkiye'dir - yaşayan halkın bütününü, yani hiçbir dinî ve etnik ayrım yapılmaksızın, Türkiye halkını işaret etmektedir." Bu tarife bakarsanız Türkiye'de yaşayan Ermenilerle, Rumlarla aynı milletin mensubuyuz.(!) 200 milyonluk Türk dünyasındaki Azeri, Özbek, Kırgız, Kazak v.s. Türkleriyle ayrı milletteniz.(!)

Millet tarifi yenilenmişse, milliyetçilik tarifi de yenilenmeli: "Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik ırk ve din farkı gözetmeksizin, ortak kimlik/üst kimlik etrafında her vatandaşı "Türk" saymaktır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı saymaktır."

Genelkurmay Başkanı'nın millet, milliyetçilik, alt kimlik-üst kimlik konularındaki sosyolojik açılımları(!) çok da yeni değil… Kimliği alt üst diye bölen Tayip Erdoğan'ın, anayasaya vatandaşlık bağı ile bağlı olanları Türk sayan Devlet Bahçeli'nin daha önce dillendirdiği görüşler kıyısı köşesi kırpılıp bir araya getirilmiş.

Atatürk takviyeli İlker Başbuğ'dan, Vedat Bilgin destekli Devlet Bahçeli'den Türk ( pardon Türkiye) sosyolojisine katkılar…

Zannım odur ki, hem Devlet Bahçeli'nin hem de Genelkurmay Başkanı'nın bu tür açılım arayışları yenilik merakından ya da sosyoloji ilgisinden kaynaklanmıyordur. Soğuk savaşın bitmesiyle, bilhassa ABD'nin iki Irak müdahalesiyle değişen şartlar içerisinde, pkk terörünün kazandığı yeni boyutuyla yaşanan süreçte karşı karşıya kaldığımız, milli birliğimizi bölen ve geriye döndürülemez safhalara tırmanmış olan fiili gerçekliğin dayatmalarıdır bu yeni tariflerin saiki.

Türkiye'nin yaşadığı her değişimde, her süreçte söz sahibi olması hasebiyle, duçar olduğumuz bütün sıkıntılarda vebal sahibi olduğuna inandığım silahlı kuvvetlerin sözcüsü mevkiindeki İlker Başbuğ'un çıkış yolu olarak gördüğü vatandaşlık bağı, coğrafyaya dayalı millet anlayışı Türk Milliyetçiliği ile yan yana gelecek şeyler olmadığından çokça ahlanıp, vahlanmam. Türk Milliyetçiliği'ni sindirmek için Atatürk milliyetçiliği türeten bir zümreden sadır olmuş der geçerim.

Ama, Türk Milliyetçiliği'ni temsil yetkisini kimseyle paylaşmayan, sadece siyasete değil organize olan her tür milliyetçi faaliyete tahakküm eden bir mevkiden reel politik adına, mevcut durumu kabullenen ve bu paralelde açılımları çıkış yolu olarak gören söylem ve politikalar sadır olursa… Milliyetçilik anlayışımızı tepe takla edip, her şeye yeniden başlamak gerekir. Evet, son çeyrek yüzyılda yaşanan değişim, sınır bilmeyen küreselleşme politikaları, milli devletleri zayıflattı, milli kimlikleri sindirerek etnik kimlikleri kışkırtıp, sivriltti… Ama gelinen nokta pes etmeyi kaçınılmaz mı kılmaktadır?

Eğer öyleyse, milliyetçilik toplumsal gelişim sürecinde uğrayıp geçilecek bir istasyon, insanlık tarihinde yaşanılacak ergenlik sivilcesidir diyenler haklı olmalı! Anlaşılan o ki, bu şekilde düşünenler, realiteye direnme gücünü kaybedenler giderek artmakta.

Millet hakikatine, yaratılışın, fıtratın gereği olarak inanan, Allah'ın ayetlerinden bir ayet olarak görenler için ne millet ne de milliyetçilik gelip geçerken uğranılacak bir durak kadar fanidir. Kavi bir imandan neşet eden ideal politiğe sahip oldukça reel politik ile başa çıkmak her zaman mümkündür. Ve bizim tarihimiz bunun emsalsiz örnekleriyle doludur. Yeter ki münevver ve idarecilerimizde bu iman olsun!

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

15 Nis 2024

14 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Halim Kaya

11 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,79 M - Bugn : 32443

ulkucudunya@ulkucudunya.com