« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

24 Tem

2008

YEMEK

24 Temmuz 2008

Teşekkülünde, inkişafında ve mamuriyetinde bütün ülkücülerin alın teri ve emeği bulunan baba ocağı hayırsız üvey kardeşlerle türedi şeriklerinin mirasyediliğine düşeli pek sık yolumuz kesişmiyor. Onların da aman eksik kaldılar diye bir derdi yok zaten, politikalarımızı tartışmadan seçim zamanı oy verme mükellefiyetlerini unutmasınlar tek, gelmeseler daha iyi diye düşünüyorlar. Gönül dostlarımızla her zaman her yerde görüşüyoruz.

Bir yıl evvel partiye katılarak mebus adayı olan ülkücülükten bihaber vatansever bir arkadaşın, ne de olsa siz eskisiniz, ben tek başıma yabancılık çekerim diyerek ısrar etmesi üzerine hatırını kıramayıp bir akşamımızı feda ederek yemeğe gittik. Yazsam ayıp araştırıyormuş gibi olacak, yazmasam içime dert kalacak.

En son iktidar ortağıyken bir davet komedisi yaşamıştık. Akşamüstü çay bahçesinde oturuyorduk, her gün iki üç saatini bizimle geçiren il yönetiminden bir ahbap Başbuğun sağlığında adım atmazken elinde yemek davetiyeleriyle çıkageldi. Genel başkan teşrif edecekmiş, sadece belli başlı partililerin iştirakini kararlaştırmışlar. Hayatının en mühim vazifesini deruhte eder bir ciddiyetle her gün tavla oynadığı eski arkadaşını tanımazdan gelerek; Yücel bey sen Anap'lısın sana davetiye yok, Yusufçuğum ATP de başka parti sayılır, çok üzgünüm seni de davet edemeyeceğiz. Teşekkür ettim, üzülmemesini, kararlarının isabetli olduğunu, mahdut sayıdaki davetiyelerin kıymetini takdir etmekle birlikte kendi zamanımın da kendimce değerli olduğunu, davet edilsem bile katılmayı düşünmediğimi belirttim. Az sonra başka bir il başkan yardımcısı dostumuz daha geldi. Yücel sen Anap'tasın ama o zamanlar kimse yüzümüze bakmazken hangi ülkücünün işi düşse hallettin, senden başkaları bilhassa geçmişini inkâr edenler oralarda ikbal kalmayınca hep dönüp geldiler şimdi başroldeler, sen onlardan bin kat daha haysiyetlisin, buyur davetiyeni dedi. Yusufçuğum sen bizim ülküdaşımızsın, biz bugün hasbelkader yönetimdeyiz, bu işler nöbetleşedir, sen de buyur davetiyeni deyince diğeri kızarıp bozararak arkadaşını oyunbozanlıkla suçlamış ve hemen yeni duruma ayak uydurarak her ikimizi de kendi şeref misafiri olarak başköşede görmek istediğini söylemişti. Çorbasında tuzumuz kalmayan yemeğe gitmemiştim. Sonra onlar da yönetimden ayrıldılar, her şey tamamen değişti.

İtiraf edelim, tuzumuz olan yemekler şimdiki gibi şatafatlı değildi. Talebeyken düzenlediğimiz bir iftarda her şey tamam görünüyordu, ezan okundu, kaşık noksan çıktı. İmanlı gönüller çorbaya ekmek banarak iftar açtılar. Bir imansız, dini anlamda söylemiyorum, eskiden ocak başkanıymış galiba, Fatih çağırmıştır böylelerini nereden bulup çıkarırsa, aksi gibi tam yanımda oturuyor, bana dönerek, şaka da değil basbayağı ciddi; benim zamanımda olsa ben bu iftarı düzenleyenlerin kafasında kaşıkları kırardım, dedi. Kırardın tabii ona ne şüphe, sizin gibi doğuştan reislerin nezdinde kafaların ne kıymeti var. Bu lafı yutup kafana tabağı geçirmeyenler senin zamanında büsbütün paryaydı, sizin gibi namertliği sonradan ortaya çıkacak döneklere bedenlerini siper edip etten kemikten kalkan oldular, şimdi bin bir rica, minnet ile lütfedip katılmanıza seviniyorlar.

Neyse uzatmayalım, bu defaki çok pahalı olduğu daha uzaktan bakınca kendini belli eden gösterişli davetiye irisinde Gönül Dostları gecesi yazıyor. LCV'li. Galatasaray Adası'ndaymış. Bu adanın adını duyarım, boğaz köprüsünden karşıya geçerken aşağıya bakınca hayal meyal görünür, hiç gitmedim, tanıdıklarımdan da giden yoktur. Yüz sene ömrüm olsa yolum düşer bir yer değil. Taksici biliyormuş, adını Su Adası koymuşlar, bir işadamına kiraya verilmiş, Kuruçeşme'den işletmenin motoruyla geçilecekmiş.

Gönül Dostları ismi verilen yemekte gönül dostları yok. Takriben bin kişinin içinde üç kişi tanıyabildim. İstanbul kocamandır, fakat şöyle merkezi semtlerde çıkıp yürüseniz üçten daha fazla aşina ülkücüye rast gelirsiniz. Hani olur ya Yusuf İmamoğlu, otuzbeş kuruş, turan, bozkurt, ülkü, dava gibi bilmediği kavramlarla karşılaşırsa tercümanlık ederek arkadaşa acemilik çektirmeyecektik, biz hepten yabancı kaldık. Gözünü seveyim önceki yöneticilerin. Onlar da artık partili sayılmadıkları için davet edilmemişler.

Büyük bir salon, dört taraf deniz, gösterişli masalar. Sarışın bir karşılayıcı kız. Birbirlerine başkan diye hitap eden iyi giyimli yakışıklı oğlanlar. Fonda yabancı müzik, caz mı, saksafon mu, akıl ermez.

Üç hilalli bayrak asılı olmasa sonradan görme orta halli bir işadamının çevrenin zoruyla kesenin ağzını biraz açtığı nişan merasimini andırıyor. Sürekli gülümsemeye çalışan çehreler. Bakımlı ve nişan kıyafetli az miktar bayan. Kuğu gibi tepeden süzen Hint asilzadesi kılıklı üç beş ultra türbanlı.

Oniki kişilik yuvarlak masada il yönetiminden bir ahbap bizimle alakadar olmak nezaketini esirgemiyor. Beyefendi, halim selim, düzgünce biridir. Evvelce adı bilinmez bir iki küçük sağ partiye meyyal olduğu, istikbal vaad etmeyince çark ettiği söylenir. Seksen öncesi canı yanmamış, talebeliğinde ülkücülüğünün şahidi yok. Politik hırsı olmadığını, iktidara gelirlerse işlerini biraz genişletip memleket istihdamına katkı sağlamak arzusu taşıdığını söyler. Artık dağdan şehre indik, daha büyük kitlelere açılacağız, iş dünyasıyla kucaklaşacağız, diyor. Söylediğine kendisinin de inanmadığı her halinden belli.

Genel merkezden konuşmacı bir şeyler anlatıyor. İktidarın icraatlarını engellemeye mecliste yetmiş kişiyle güçleri yetmiyormuş. Onbir sene evvel tek kişi yetiyordu her şeye. Siz nasıl yetmiş kişisiniz hiçbir işe gücünüz yetmez. Mızırdanmaktan, bahane uydurmaktan başka söz bilmez misiniz?

İl başkanı bu iktidardan kurtulmak için bu çatı altında siyasi mutabakata açık olduklarını ilan ediyor. Tek başına gelmek gibi bir iddia halen ortada yok. Kendi elini kolunu bağlayarak milletvekili transferini etik kabul etmeyen yüksek siyaset ne olacak? Haa, milletvekili transferi etiğe aykırı, iktidara karşı mutasavver ve muhayyel ittifak etik, öyle mi? Yani bazen etik davranırız, bazen kafamıza göre daha doğrusu akıl verenlerin aklına göre, etik uydururuz.

Bir ara masada saçlarını civciv sarısına boyatmış biri zuhur etti. Konuşkan sıcakkanlı bir genç, tanıştık. AKP'li işadamıymış, uyanık, gözleri cin gibi, milli görüş filan hak getire, kolay para kazanır, iyi harcar, sefahati bilir cinsten. Bizim yeni halimizi beğenmişsindir dedim, artık oy verirsin, hem işlerini de garantiye alırsın. Katılanların tiplerini sert buluyor. Kardeşim ben yumuşak buluyorum, sen sert diyorsun, nasıl olacak bu iş, kafamızı sarıya değil mora mı boyatalım sana beğendirmek için. Tayyip sağ oldukça siz iktidarı unutun, herifte karizma var abicim, hem kağıttan da okumuyor, attığı her adım, söylediği her söz üç puan diyor. Doğru mu söyler bilmem. Hatıra binaen gelmiş, konuşulanları dinlemiyor, birazdan BMW'sine atlayıp aleme takılacağını saklamıyor, sabırsızlanıyor. Bir diğeri onun için, aldırma diyor, yarın sizinkiler gelse sizden çok milliyetçi kesilir, bu yemeğe katılmasını da sizi şahit tutarak referans gösterir.

Uğur Aslan şiir okumaya başlayınca artık tahammül edemez oldum, kalktım. Hareketin yıldız sanatçısı olarak anons edilen Ahmet Bey kardeşim kusuruma bakmasın. Muazzez Ersoy ile Adnan Şenses'in de hatırı kaldı. Devirler geçiyor işgüzarlık baki kalıyor. Seksen sonrası ortalık yalan yanlış radikal İslam rüzgârlarıyla kavrulurken Ankara'da düzenlenen ilk gecede aşırı yırtmaçlı bir sanatçı çıkarmışlar, zavallı kadıncağız ıslıklarla sahneyi terk etmişti. Demek ki o zamandan bugüne uğraştığımız halde kitleye açılmayı başaramamışız. Kendimiz kalmayı da başaramadık.

Su Ada her an dev bir dalganın tokadıyla yerle yeksan olup denize gömülecekmiş gibi üstüme üstüme geliyordu, kaçtım, boğulmaktan kurtuldum, hayata döndüm.

Mübarek Ramazan gelse, Hakkı'yla Azmi yine iftar düzenlese. Gönül dostları toplansa. Çatık kaşlı, sert bakışlı, ne tarafa baktıkları, kimi muhatap aldıkları belli olmayan çangal bıyıklı reisler kafaları tokuşturarak zuhur etse. Şimdi kendilerini kapı dışarı edenleri başa getirirken, bu dava bizim gardaş, yanlış yaparlarsa kılıçlarımızla düzeltiriz, diye sahabelik taslayan namlı reisler. Servet'le küçük dağları biz yarattık edalarına gülüşürken, acaba aralarında siyasi ihtirastan, benlik davasından, küçük hesaptan vazgeçip davayı hatırlayanı, yanlışı düzeltmek için kılıç kuşananı var mı, şöyle çaktırmadan dinleyip anlasam.

Nasıl olsa öyle de ufuk görünmüyor böyle de. Hâlbuki o kadar yakın ki. Düz durup fazla eğilip bükülmeden herkes gibi çıplak gözle bakabilsek göreceğiz.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 29966

ulkucudunya@ulkucudunya.com