« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

20 Ağu

2008

HESAPTAN BİR PARAGRAF DÜŞELİM!

20 Ağustos 2008

Şeker kullanmayan hoşsohbet bir ahbabım evde, işyerinde, dışarıda nerede olursa olsun ne zaman çay içecek olsa her defasında tabağın kenarındaki şekerleri çayı getirene iade ederek, bunları hesaptan düşelim, demeyi hiç ihmal etmez. Şekerleri ıslatmamaya özen göstererek tepsiye atan garson şaka niyetiyle söylenen teklife tebessümle karşılık verir. Aslına bakılırsa talep pek haksız sayılmaz. Maliyet muhasebesine vurulsa, bir bardak çay ücretinin içinde bir çift şekerin fiyatı ihmal edilecek kadar küçük çıkmaz. Böyle bakıldığında şekersiz içilen çayın daha ucuza satılmasını temenni etmek mantıksız değil. Çay parası önemsiz geldiği için konunun üzerinde durulmuyor. Fakat her küçük şey önemsiz değildir. Zindanda ilaç kokulu çay isteyerek senelik paydan önemsiz görünen küçücük bir dakika düşmeye çalışan şairin şakayla ve maddiyatla alâkasız ulvî zaman hesabı ne mukaddes bir çiledir.
Geçenlerde iki üç günlük Karadeniz seyahatinde yolumuzun düştüğü ikibindörtyüz rakımda yağmurlu ve sisli uzak bir yaylada çay içmek için girdiğimiz, derme çatma üç dört masa ile Ağustos ayında gürül gürül yakılan sobadan ibaret salaş bir köy kahvehanesinde, oyundaki durumunun iyi olduğu anlaşılan biri, arkadaşlarını kızdırmak için hoş mahalli şivesiyle sözde hobilerini sayıyor; boş zamanlarımda kitap okurum, seyahat ederim ve en önemlisi küçük yaşlardan itibaren okey oynamayı severim, diyordu.
İddianame okumak hobi sayılmasa da boş vakitlerimde birçokları gibi ben de ara sıra malum iddianameye bakıyorum. Aşina kimse var mı anlamak için bazen isim yazıp sorgulatırken laf olsun kabilinden girdiğim en yakın arkadaşlarımdan birinin adı şak diye karşıma çıkıverdi. Hemen ilgili sayfayı bulup okudum. Küçük bir paragraf. Güleyim mi, üzüleyim mi kararsız kaldım. Türklüğe hizmetten başka gayesi, kültür ve sanat dışında bir faaliyeti bulunmadığını herkesin bildiği üstün kabiliyetli bir ismin orada yer almasına aslında şaşırmamak gerekir.
Merak etmeyiniz, sevgili arkadaşım sanık değil. Her gün pehlivan tefrikası gibi uzatılan, ilgisiz isimlerin, tutarsız vakaların birbiriyle ilişkilendirilerek sebze çorbası gibi harmanlandığı ve dolayısıyla gerçekliği konusunda ciddi tereddütler uyandıran dehşetengiz iddialarla uzaktan yakından alakası yok. O halde iddianamede ne işi var derseniz, orada adı geçmeyen var mı ki? Kamuoyu baskısıyla tamamlanmış olmasa, üç beş sene daha mesai harcanarak yetmiş milyon vatandaşın tamamını dahil etmek işten bile değil. O onu aramış, bu bunu demiş tarzındaki havadan sudan telefon görüşmeleri esas alındıktan sonra bu hiç de imkânsız sayılmaz.
Bizimki, Veli Küçük'ü telefonla aramış. Arayamaz mı, arar. Tanışıklığım olsa belki ben de arayabilirdim, siz de arayabilirdiniz, Türklük şuuru taşıyan herkes arayabilir. Paşam acilen görüşmemiz gerekiyor, size vermem gereken bazı bilgiler var, demiş. Telefon dinleyicileri görüşmenin yanına; yapılan görüşmeden önemli ve telefonda söylenmesinin sakıncalı olduğu bir konunun olduğu anlaşılmaktadır, ibaresini düşmüşler. Telefonda söylenmesinin sakıncalı olduğu bir konunun olduğu! İmlâ bozukluğu onlara ait. Keşke gidip görüşmeyi de misafir sıfatıyla dinleselerdi. Türk Milliyetçiliği ve Türk Tarihi hakkında fikir sahibi olurlar, kültür seviyeleri ve zihni nitelikleri yükselirdi.
Bizdeki boş işlerden biri mübalâğadır. Her nevi evrak, dosya ve matbuat kalın ve kalabalıksa makbul sayılır. Muhtevanın zayıflığını gizlemek, tezin güçlü olduğunu vurgulamak, farklılık ve esrarengizlik intibaı uyandırarak ciddiye alınmasını sağlamak için genelde bu yola başvurulur. Kredi müracaat dosyaları lüzumsuz belgelerle doldurulur, soruşturma raporları mükerrer ifadelerle uzatılır, yazılan kitapların kallavi, araştırma tezlerinin anlaşılmaz ve karmaşık olmasına dikkat edilir. Yuvarlak cümlelerle dolu yazışmalar meselenin halline yönelik kesin hüküm ifadesi içermez, arapsaçına döndürülen tebliğ ve genelgeler fi tarihine onlarca ilgi tutularak içinden çıkılmaz hale getirilir. Böyle olduğu takdirde daha müessir olacağına inanılır. Mesela at ile ilgili bir kitap görürsünüz, emek harcanmıştır, takoz gibidir, ama noksandır. Okuyup bitirene katana nedir diye sorsanız aval aval yüzünüze bakar.
Her gün görüştüğüm arkadaşımın aradığı zatla ne konuştuğunu biliyorum. Sır değil, yakınındaki herkes biliyor. Önemli olduğu doğru, telefonda söylenmesinin sakıncalı olduğu yanlış. Sakıncalı olduğu için değil, telefon dinleyicilerini boş yere meşgul etmemek için nezaketinden ve hassasiyetinden telefonda konuyu uzatmamış, muhatabının acil randevu vermesini sağlamak için de önemli olduğunu özellikle vurgulamıştır. Kaya resimleri, runik Türk alfabesiyle yazılmış yazıtlar, Türk dünyası seyahatleri, karşılaşılan güçlükler, problemler, imkânsızlıklar, kısacası Türklük meselelerini konuşmuştur. Bunlar elbette çok önemli ve fakat hiç de sakıncalı konular değil. Bilakis Türklük şuuruna sahip herkes tarafından teşvik edilmesi, sahip çıkılması, desteklenmesi, iftihar edilmesi, yüksek manevi iltifatlara, sınırsız maddi mükâfatlara, plaketlere, şiltlere, üstün hizmet madalyalarına boğulması gereken kutsal faaliyetlerdir. Kuruluş vazifesi ve maksadı bu işler olan devasa kurumlar, ajanslar, enstitüler onca bütçe ve kadroyla ne yaptıklarını sorgulamalı, onun çalışmalarını emsal alarak utanmalı ve harekete geçmelidirler.
Meseleyi biz biliyoruz, fakat iddianamede adının geçtiğini duyan uzak tanıdıkları işin aslını nereden bilecek? Muhtemelen çekinecekler, korkacaklar ve hissettirmemeye çalışsalar da tehlikeli addedip kendisinden uzak durmaya çalışacaklardır. Sevmeyenlerinin eline de eşi bulunmaz bir malzeme geçmiş olacak. Biraz daha medyatik bir şahsiyet olsa vay haline, birkaç gün manşetlerden inmezdi. Böyle bir suizan uyandırmaya, Türk insanını Türklükten korkutmaya, Türk kültür faaliyetlerinden soğutmaya kimin ne hakkı var?
Tek başına müessese sevgili arkadaşımın adı iddianameye boşu boşuna sokulmuş. Önemli değil. Onun ismi şimdiden Türk tarihine altın harflerle yazılmıştır. Hiç kimse silemez.
Hesaptan küçük bir paragraf düşmek lâzım gelir.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 30788

ulkucudunya@ulkucudunya.com