« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

26 Ağu

2008

MALTA SÜRGÜNLERİ

26 Ağustos 2008

30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında Mondros Mütarekesi imzalanarak ateşkes ilan edilir. İki hafta sonra Dolmabahçe önünde demirleyen 22 İngiliz, 17 İtalyan, 12 Fransız ve 4 Yunan gemisinden mürekkep 55 parçalık düşman donanması İstanbul'a 3500 asker çıkarır. Askeri tesisler işgal edilir. Bu artık Mütareke İstanbul'udur... Bir buçuk yıl sonra, 16 Mart 1920 sabahı müttefikler İstanbul'u tamamen işgal ederler. Aynı gün işgal kuvvetleri Misak-ı Milli kararlarını alan son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ını basarlar.
Rus korkusuyla 1944'de Türkçülere, Amerikan talimatıyla 1980'de en ağır ve geniş şekilde Ülkücülere ve yine Amerikan-Ermeni tazyikiyle günümüzde kısmen Ulusalcılara olduğu gibi, 1919-1920 yıllarında da İngiliz eliyle müthiş bir milliyetçi avına başlanmıştır.
İşgale karşı direnebilecek olan milliyetçiler, savaş suçları ve Ermeni meselesi bahane edilerek İngilizlerin hazırladığı kara listeye alınmakta ve işbirlikçi Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından yakalanarak Bekir Ağa Bölüğü'ne tıkılmaktadır. 25 Aralık 1918'de İstanbul Hükümeti tehcir suçlularının cezalandırılacağına dair kararname çıkarır. Tehcir Anadolu topraklarında yaşayan Ermenilerden Osmanlı Devleti'ne karşı isyan edenler için 24 Nisan 1915'de çıkarılan göç kanunudur. Tehcir suçluları için Nemrut Mustafa Divanı denilen hususi bir divanı harp teşkil edilir. Ziya Gökalp, Boğazlıyan eski kaymakamı Kemal Bey ve diğer milliyetçiler tutuklanarak Bekir Ağa Bölüğü'ne hapsedilir. Bu düzmece mahkemenin Kemal Bey hakkında verdiği idam hükmünü Sadrazam Damat Ferit Paşa aynı gece padişaha yollar. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de fetva verir ve milli şehit Kemal Bey 10 Nisan 1919 günü Beyazıt meydanında idam edilir. Yine aynı mahkemenin verdiği kararla eski Urfa mutasarrıfı Nusret Bey 5 Ağustos 1920'de Beyazıt'ta idam edilir. Nusret Bey'in idamından beş gün sonra 10 Ağustos 1920 günü Türk Milletinin idam fermanı olan Sevr Antlaşması İstanbul hükümetince imzalanır.
Mütareke döneminde 145 Türk devlet adamı, asker, idareci ve aydın işgal kuvvetlerince tutuklanarak bir İngiliz sömürgesi olan Malta adasına sürülmüştür. Sürgünler Mart 1919'da Irak cephesinden çekilişi yürütmüş Ali İhsan Sabis Paşa ile başlamış ve Ekim 1920'ye kadar sürmüştür. Sürgün hayatını çoğu sabır ve metanetle karşılamakla birlikte bazıları İngilizlere mektuplar yazarak suçsuz olduklarını, ittihatçı olmadıklarını, savaşa karşı tutumlarını yazarak affedilmeyi isterler. Hatta eski sadrazamlardan Sait Halim Paşa, Mısır Hanedanın kurucusu Mehmet Ali'nin torunu olduğunu ileri sürerek daha rahat şartlarda tutulması gerektiğini söyler. Ankara Hükümeti sürgünlerin durumunu yakından izlemekte ve kurtulmaları için büyük gayret sarf etmektedir. Misilleme için Anadolu'daki İngiliz subaylarını tutuklayarak rehin almaktadır. 16 ileri gelen ittihatçı 6 Eylül 1921 günü Malta'dan kaçmayı başarırlar. Malta Sürgünleri'nin tamamı Sakarya Zaferi'nden sonra 1 Kasım 1921 günü İngiliz esir subay ve askerlerle takas hürriyetlerine kavuşacaktır. Kurtulanların büyük bir kısmı Ankara'ya geçerek kurtuluşlarını borçlu oldukları Milli Mücadeleye katılacaklar, bir kısmı ise İstanbul'da veya Avrupa'da yaşamayı tercih edeceklerdir.
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in idamından iki hafta sonra 18 Nisan 1919 günü Nemrut Mustafa Divanı'nda büyük İttihatçıların muhakemeleri başlar.
Ömer Seyfettin'in bir müddet gizlenmesi ricalarını geri çeviren ve İttihat ve Terakki'nin umumi merkez azalarının yurtdışına beraber gitme tekliflerini reddeden, her zaman açık alınla hesap verebileceğini söyleyen Ziya Gökalp, 30 Ocak 1919 günü Darülfünun'da ders verirken tevkif emrini aldığında gayet sakin ve telaşsızdır. Bekirağa Bölüğü'nden mevkuf ve idamı kuvvetle muhtemel olduğu halde divanı harbe götürülürken aynı vaziyettedir. Ziya Gökalp'in karakterini devrin yazarlarından izleyelim.
Divan-ı harb heyeti soruyor:
-Ermeni katliamına siz fetva vermişsiniz? Buna ne diyeceksiniz!
Bu soru, ona yanardağını kapağını fırlatan bir hız verdi.
-Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye'de bir Ermeni katliamı değil, bir Türk-Ermeni mukatelesi vardır. Bizi arkadan vurdular, biz de vurduk.
Böyle cevap alacaklarını ummamışlardı. Nemrut Mustafa Paşa'nın ağzı açık kaldı. Kaşları alnına tırmanmış, gözleri faltaşına dönmüştü.
-Demek tehciri de mazur görüyorsunuz? Diye bağırdı.
Ziya, Diyarbakır şivesiyle:
-Tabii!, demekten çekinmedi. Bundan sonra divanca en ağır, en korkunç suç sayılan şeyler birer birer sırlandı. O, hepsini birer:
-Tabii!, ile karşıladı.
Divanı harbin kanlı dekorundaki azameti, gösterişi yıkan bu cevaplarda bütün bir tarih vardı. Ziya velilere mahsus vakarı, namus ve faziletiyle aydın yüzü, inandırıcı ilmi ve vecidli heyecanıyla bir çocuk gibi girdiği divandan işte böyle bir kahraman olarak çıkmıştı.
Hapishanede o kendine mahsus ağır başlılığını, ciddiyet ve vakarını bir an olsun bırakmadı. Ziyarete gelenlere:
-Bütün ümidimiz, Mustafa Kemal Paşa'dır. O bir şey yapabilir, milliyetçiler de ne yapacaklarını bilirler, diyordu.
Parası yoktu. Sürgün yollarını boylarken cebinde ancak yüz lirası vardı. Geriye bıraktığı ailesi de mutlak manasıyla parasız ve perişandı. Yıllarca devam eden bu sürgün hayatında Ziya Gökalp Malta'da, ailesi İstanbul'da büyük yoksulluklar çektiler. Babadan dededen kalma aile yadigârlarını satmak suretiyle fakirane yaşama imkânını buldular.
Evet Ziya Gökalp, böyle parasız yaşadı ve sefalet içinde öldü. Ağaoğlu Ahmet anlatıyor: "Malta'da fakr ve ihtiyaç içinde bulunan Ziya günlerce aç kaldığı halde yemeğe davet edilmedikçe kendiliğinden yemek istemezdi."
Yıllarca memleketin siyasi hayatında, ilim hayatında hakim roller oynamış, Talat Paşa'nın dostu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin en nüfuzlu azası, üniversite profesörü, birçok mecmuanın kurucusu bu adam maaşsız yaşadığı hayatın üçüncü ayında korkunç bir sefalete ve yoksulluğa düşmüştü. Ziya Gökalp , on yıl devam eden siyasi büyük nüfuzuna ve bu yıllar içindeki fikir hayatımızda oynadığı büyük rollerine rağmen dünya nimetlerine karşı kayıtsız kalmış, kira köşelerinde mütevazi bir hayat yaşamıştı. Malta'da aç kaldığı günler, hastalıktan kıvranıp da doktor ve ilaç bulamadığı zamanlar çok olmuştur. Buna rağmen iki buçuk yıl sürgün hayatını okuyarak okutarak yarı aç bir halde geçirdi. Yaşlı müşirlerden, nazırlara, muhabirlere kadar bütün Malta sürgünlerine tarih, sosyoloji ve felsefe derslere verdi. Nihayet Ankara hükümetinin teşebbüsüyle oradan kurtuldular. Vatana dönüşünde bir gece İstanbul'da kaldıktan sonra Anadolu'ya geçti. Bir müddet Ankara'da kaldı. Nihayet Diyarbakır'a geldi. Orada Küçük Mecmua'yı çıkardı. Fakat geçim darlığı son dereceyi bulmuştu, satacağı tek şey kitapları idi. Çaresiz kalınca onu da satmaya karar verdi. Bir müddet Telif ve Tercüme Encümeni Reisliği görevinde çalıştı. Fakat Atatürk'ün ısrarı üzerine mebusluğu kabul etti.
Türk Milliyetçiliğinin gür seslerine, namuslu ilim adamlarına, açlıktan ölse kimseden bir şey istemeyen Ziya Gökalp ve Atsız gibi vakarlı şahsiyetlere, düzmece mahkemelerde dimdik hakkı savunan dava adamlarına, işgallere ve işbirlikçilere karşı durarak Türk Milletinin hak ve hukukunu koruyan Atatürk ve Başbuğ Alparslan Türkeş gibi Türk Milliyetçisi güçlü liderlere günümüzde ne kadar ihtiyaç var.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 31305

ulkucudunya@ulkucudunya.com