« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

10 Eyl

2008

HOŞGELDİN RAMAZAN

10 Eylül 2008

Arka fonda Sarayburnu, boğazdan aheste geçen bir vapur, uçuşan martılar. İskele önündeki bankta oturan umursamaz iki başıboş sigara tüttürerek karşıdaki selâtin camilerin siluetini seyrediyor. Sultanahmet Camii'nin kılıç gibi göğe yükselen minareleri arasında 'Hoşgeldin Ramazan' yazılı kocaman bir mahya asılı. Akşam vakti elinde iple bağlanmış tahta valizi, kafasında acaip bir şapka, sırtında yorganı ve tuhaf torbalarıyla Haydarpaşa Garı'ndaki merdivenlerin tepesinde beliriveren üstü başı dökük, şaşkın ve sersem Ramazan, mahyadaki hoşgeldin ibaresini görünce ilk defa ayak bastığı şehr-i İstanbul'un büyük tezahüratla kendisini karşılamaya hazırlandığını zannederek bir halk kahramanı edası takınıyor ve sevinçle elini kaldırıp, 'Hoşbulduk', diye boşluğa sesleniyor.

Bu hoş karikatür klasiğini her sene illâ ki tanıdıklardan biri gönderirdi, artık eskidiğinden olsa gerek bu defa gelmedi. Bizde mizah tükenir mi, karikatür yoksa köşe yazısı var.

Muhtereme en büyük gazetede köşe verildiğine göre kâfi miktarda zekâya ve epeyce malumata sahip olmalı. Resmine bakılınca kelle kulak yerinde görünüyor. Köşesinin ismi de gayet oturaklı. Yeter Söz Milletin! Mübarek ayın ilk günü; selam sabah yok, hoşgeldin Ramazan, hayırlı Ramazanlar faslı yok, doğrudan meseleye girmiş. Milletin sözü olarak takdim edilen aşağıdaki enteresan fikirler okuyucu mektubu mu, kendi kanaatleri mi, sonuna kadar okumayınca pek anlaşılmıyor. Sütununda konuya ilk sırada tafsilatlı yer verdiğine ve muhalefet şerhi düşmediğine bakılırsa teklifleri benimsediğine hükmedilebilir.

"İbadetler günümüzün koşullarına uyarlanamaz mı? İslam dini, aklın ve bilimin rehberliğine her zaman öncelik vermiştir. Dünyanın 1400 yıl önceki toplumsal koşulları ile günümüz arasında; teknoloji, ulaşım, iletişim, çevre, iklim, vs. bakımından öylesine büyük farklar oluşmuştur ki, kimse geçim gailesiyle sabah karanlığı yollara düşüp gece yarıları evine dönebilen insanlardan dinin emri olarak beş vakit namazını kılmasını, orucunu tutmasını beklememeli, dayanılmaz sıcaklarda hacca giden yaşlıların ölümüne de şaşırmamalıdır.
Ben her koşulda ibadetimi yaparım, diyenler, istisnalar dışında bunu ancak mesaiden zaman çalarak, verim düşüklüğüne yol açarak veya sağlığını bozarak sağlayabilirler. Bu takdirde, çalışmayı, insanlığa yararlı olmayı en büyük ibadet olarak kabul eden dinimizin böyle bir ibadeti makbul sayması da düşünülemez.

Kameri takvim nedeniyle her yıl on gün önce başlayan ramazan ayı, her 36 yıllık periyodun 10-12 yılında yaz sıcaklarında oruç tutulmasını gerektirmekte, bu da özellikle küresel ısınmadan kaynaklanan dayanılmaz sıcaklar nedeniyle giderek eziyet haline gelmektedir.

Diğer taraftan; inanç sahiplerinin özgürce ibadet etmek, onun manevi zevki ve huzurunu yaşamak da en doğal haklarıdır. O halde 'kolaylaştırınız' öğüdüne uygun olarak ne yapılabilir?

Dini siyasete, siyaseti dine vıcık-vıcık bulaştıran, tarikat soytarılarına cehalet bataklığındaki toplumu teslim eden AKP, hiç olmazsa bu konuda yapıcı bir hizmette bulunarak, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çatısı altında yeterince mevcut olan İslam alimlerinden oluşturacağı bir kurulla kutsal günleri, ayları miladi takvime ve küresel iklim koşullarına göre sabitlemeli ve zamanı, sayısı, süresi Kuran'da belirtilmeyip sonradan belirlenmiş olan ibadetleri günün koşullarına göre yeniden düzenlemelidir."


İbadet neşesiyle oruç tutan samimi Müslümanlar hesabına bu dramatik tabloyu çizenlerin dinle uzaktan yakından alâkaları olmadıklarını, senenin en kısa zamanlarında bile ömürlerinde bir gün oruç tutmadıklarını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.

Bedbaht insanlığın imanını kurtarmak adına ortaya atılıp mütemadiyen ağlayıp sızlayarak Peygamberlerden daha fazla tebliğ mesuliyeti üstlendiği görüntüsü veren, İslam diyarından küffar diyarına gitmesi umumi efkârda mücadelesinin safiyeti konusunda derin şüpheler uyandırırken milli meselelere duyarsız yetiştirdiği müritlerince derhal buna da bir keramet uydurularak hicret kılıfına sokulan, adilane veya değil, zulme maruz kalan sahici İslam âlimlerine yakışır bir vakarla hesabını bu topraklarda açık alınla ödemekten kaçarak başmisafiri sıfatıyla ekmeğini yediği baş kâfirin kılıcını sallamaya mecbur kalan ve artık tamamen Ermeni, Kürt ve Amerikan menfaatlerine hizmet ettikleri gün gibi ortaya çıkan din önderlerimiz mevcut idi.

İbadetlerini noksansız yerine getirmeye çalışan müminlere dinin sahibi yüce Allah'tan ve emirleri tebliğle mükellef Peygamberlerinden daha fazla merhamet duyan, ızdıraplarını yüreklerinin en derinliklerinde hisseden ladinî hümanistlerimizin de mevcudiyetini görmek doğrusu göz yaşartıcı. Hazır oruca, namaza, hacca el atmışken sigaraya da bir formül buluverselerdi. Sevapların en büyüğüne nail olurlar, hatta bu hasenat-ı cariye kendilerine yetip arttığı gibi kıyamete kadar gelecek nesillerini de ihya ederdi.

Şimdi sardı bir merak. Akla ve bilimin rehberliğine önem veren İslam dini geçmişteki büyük medeniyetleri acaba Ramazan ayını kış mevsimine sabitleyerek mi kurmuştu? Sonra taassup ehlinin elinde tekrar serbest bırakılıp seyyaliyetine kavuşunca, sıcak yaz günlerinde oruç tutmak zorunda kalan ilim ehlinin zihni verimi düştüğü için mi geri kaldık? Bu konuyu tahkik etmeli bir ara. Yoksa öteden beri yazları soğuk geçerdi de küresel ısınma sebebiyle havalar son zamanlarda ısınmaya başlayınca başımıza güneş geçtiğinden mi düşünemez olduk.

Bindörtyüz küsur yıldır oruçlu insanların geçim gailesi çekmediklerine inanmak, sabah erken yollara düşüp akşam geç vakit evlerine dönmediklerini zannetmek ne tatlı bir cehalet. Kim bilir, belki de eskiden yaz Ramazanlarında insanlar çalışmaya ihtiyaç duymuyor, rızıkları nurani mahlûklar tarafından mükellef bir iftar sepeti halinde ayaklarının dibine bırakılıyordu. Tırpanları, düvenleri yasladıkları köşeden indirmeye hacet duymaksızın gölgede yan gelip yatarken, ağarmış mübarek ekinler kendiliğinden biçiliyor, ayaklanıp desteler halinde yürüyerek harman yerine geliyor, şöyle bir silkelenerek sapla samanı kendi kendine ayrılıveriyordu.

Bu arkadaşlar uzun yaz günlerinde deniz kenarlarında, kumsallarda, beş yıldızlı otellerde kafa yorup büyük icatlar peşindeyken Ramazan ansızın gelip çatınca yüksek medeniyet hamleleri inkıtaya uğradı anlaşılan. Ramazan sene içerisinde dönmeyip sabit kalsaydı belki uzaya bile gideceklerdi. Hele namaz beş vakit yerine üç vakit olsaydı muasır medeniyet seviyesini fersah fersah geçecektik.

İdrak seviyeleri karikatür kahramanı kadar bile olmayan cahil köşe yazarlarıyla varacağımız yer buraya kadardır. Başyazarının en az haftada bir kez şarap yazısı yazdığı en büyük gazetenin içler acısı hali budur. Diğer tarafta ise topyekûn mütareke medyası. Menfaatlerine göre saf belirleyerek didişiyorlar. Din düşmanları bir taraftan, din simsarları diğer taraftan mukaddesatı didikleyip duruyorlar. Halkımız ise akşam ezanından iki saat önce iftar çadırlarının önlerinde yüzlerce metrelik sefil kuyruklarda perişan vaziyette bekleşiyor.

Allah Türk Milletinin yardımcısı olsun.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,15 M - Bugn : 2121

ulkucudunya@ulkucudunya.com