« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

12 Kas

2008

OBAMA

12 Kasım 2008

" Mahir, kışın ve baharlarda havalar güneşli olunca cami avlularında, yeşillenmiş büyük viranelerde, Yenibahçe Çayırı'nda güreş ve koç ve horoz döğüşü seyredenler, terlemiş bıyıklarına ehemmiyet vermeyerek köşebaşlarında macun çevirişen, mahalle kahvelerinde fındık, leblebi ile tek mi çift mi oynayan, portakal tartışan güruh arasında emsaline kesretle tesadüf olunan şehir çocuklarındandı. Bunlar çocukluk mevsimini geçirmiş, delikanlılık çağını boylamış oldukları halde yine belahet-i masumane denecek birtakım çocukluk adatından kurtulamazlar. Mesela mahalle kahvesinde cereyan eden mebahis-i gunâgun meyanında Yedikule haricinde Kazlıçeşme'deki kazın yüzü ne tarafa müteveccih olduğu hakkında bir sual-i meydan alır. Bilen bilmeyen söze karışır. Kazı kimi Bakırköyü'ne, kimi Marmara'ya, kimi Edirnekapısı'na baktırır. Etraftan sert sert bir malumat-füruşluktur başlar. Biri yumruğuyla masanın mermerine vurarak: 'Eğer kazın yüzü Çırpıcı Çayırı'na doğru değilse bun şu bıyıkları tıraş ederim' der. Bir diğeri hilaf-ı iddia ile söze atılıp: Eğer Zeytinburnu tarafına değilse adamım diye sokağa çıkarak şu kahveye bir daha gelmem…' şart-ı na-makulünü ortaya atar. Fakat hakikat nasıl taayyün edecek? O aralık iddiacılardan biri: 'Yok mu Yedikule haricine kadar gidip gelecek bir iki babayiğit?' teklifini meydana sürünce Mahir gibi birkaç delikanlı hakikati tayin etmek için böyle bir seferi iftiharla icraya hazır bulunduklarını söylerler. Bu gayretli fakat bıyıklı çocuklar, ta Vefa'dan Aksaray'dan Kazlıçeşme'yi boylarlar. Kahve halkı birkaç saat gelecek sahih habere dikkat nazarlarını intizar eyler. Gele gele haber gelir. Fakat ne Ali'nin dediği doğru çıkar ne de Veli'nin. Bereket versin ki bıyığını mevki-i iddiaya koyanla kahveye gelmeyeceği şartını dermeyan edenin sözlerinde sadakatleri görülmez. Ertesi günü birini yine bıyıklı, ötekini de kahvede görürsünüz. Mahir işte bu akıl ile büyümüş, böyle terbiye görmüş 'tip'lerdendir."

Kültür tahripçisi paragöz tacirlerin başlattığı günümüz Türkçesine uyarlama, sadeleştirme furyasının daha da ileri gitmesiyle sanki yabancı dilden tercüme edilircesine kapağına 'Türkçesi' ibaresi konularak tekrar tekrar neşredilen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın eserleri aslına sadık kalınan nüshalarından okunduğunda harikulade ifade kudretine malik dilimizin uydurmacılık sevdasıyla yüz senede nasıl kuş diline çevrilerek katledildiği esefle görülürken aynı zamanda eskiden genellikle sadece kahvehanelerde, cami avlularında, çayır ve meydanlarda rastlanan Mahir benzeri yarım akıl tiplerin günümüzde her tarafı sardığı, kolej mezunu, biraz üniversite tahsilli kimi top sakallı, bir kısmı türbanlı, bazısı metruş suratlı cahillerin aydın adı altında köşebaşlarını, plazaları, kürsüleri tuttuğu kolaylıkla fark edilir.

Ukelalığıyla maruf, kendisinin haberi olmadan, tasvibi alınmadan dünyanın gidişine yön verilemeyeceğini vehmeden bu cüretkâr cahillerden biri geçen yıl bir yazısında adı Hüseyin olan biri ABD'ye başkan seçilirse Taksim Meydanı'nda anıracağı şart-ı na-makulünü ortaya atmış. Bereket ki bunların da sözlerinde sadakat görülmez, yoksa çirkin sesleri hayatı iyice çekilmez hale gelirdi.

Bizim Yeni Camii adını verdiğimiz muhteşem mabed kadar tarihe sahip olmayan ve adına demokrasi denilen ABD'de sistemin menfaatleri gereği ikisi baba oğul olmak üzere dört defa aynı aileye mensup kişilerin (*) hem de bir kısmı şaibeli bir şekilde başkan seçilmesi hayret-i şayan değildir de adı Hüseyin olan birinin seçilmesini nedense havsalalar almaz. Condi denilerek şirinleştirilen Bush'un vahşet politikasının baş aktörü Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice zenci değil miydi?

Üçyüz milyon nüfuslu ülkede bir ferdin başkan seçilme ihtimali bir bölü üçyüzmilyondur. Üçyüzmilyonda bir ihtimal tahakkuk eder ve birisi başkan seçilir. Bir dönem sonra bu kişinin oğlunun başkan seçilme ihtimalini bulmak için ise en basit hesapla bir bölü üçyüzmilyon ile bir bölü üçyüzmilyonu çarpmak gerekir. Sonuç sıfırdır, yani böyle bir ihtimal yoktur. Fakat hüsnüne meftun eden demokrasi nelere kadirdir, olmazları oldurur, inanılmazları gerçekleştirir, imkânsızları mümkün kılar.

Bizde beğenilmeyen demokrasinin bir bakıma garptan daha iyi işlediği dahi söylenebilir. Cumhuriyet döneminde baba oğul devlet başkanlığına gelebilen henüz çıkmamıştır. Böyle bir demokrasi cennetini niye derhal Avrupa Birliği'ne almazlar ki. Cemaatlerde postun babadan oğula geçmesi, olmazsa kardeşe, o da yoksa damada intikali rahatsızlık uyandırmaz ama siyasette demokratlığımızı defalarca ispatlamışızdır. Bir avuç delegeyle kongrelerde üst üste adeta kayd-ı hayat müddetiyle genel başkanlar seçeriz. Bu aralar darbe aleyhtarlığı zerk edildiği için hayali darbelere çok karşıyızdır, hani paslanmaya yüz tutan tanklar şöyle bir yürüse ezilmeyi göze alıp önüne atlayacak epeyce demokrasi kahramanı yetiştirmişizdir, bakmayın onikieylülde kimseden tıs çıkmadığına. Bilhassa milliyetçi camia demokrasiye pek âşıktır. Tuğrul Türkeş aday olur, hanedan velveleleriyle ortalık ayağa kalkar. Bütün 'demokratik' kuvvetler birleşip alaşağı ediverirler. Sonuçta ülkenin de camianın da hali meydandadır. İdrakimiz köreltilerek milli menfaat nedir, nerededir, nasıl kazanılır bilmez hale getirildiğimiz için başkalarının refahlarını temine vasıta kıldığı kavramları biz maksat haline getiririz. Amerika'da gerektiğinde başkanlık babadan oğula geçer, gerektiğince zenci seçilir, yürüme özürlü bir adam dört defa üst üste başkanlık koltuğuna oturur. Biz ise milli menfaatlerimize aykırı ne varsa dört elle yapışıp katiyen vazgeçmeyiz.

ABD Başkanlık seçimlerini evangelist koyu protestanların kontrol ettiği muhafazakâr sağı temsil eden Cumhuriyetçi Partiye karşı liberal sol veya sosyal demokrat sağ denilebilecek çizgiyi takib eden Demokratik Partinin adayı Barack Hussein Obama'nın kazanması dünyada sevinçle karşılandı. Harward Üniversitesi mezunu, avukat, United Church of Christ mezhebine üye bir Hristiyan olan yeni başkanın Kenya'lı zenci bir Müslüman kabileye mensubiyeti ülkemizde de ilgi görmesine yol açtı.

Obama'yı insanlığı Bush'un zulmünden kurtaracak Mehdi'ye benzetenler, siyahî Müslüman lider MalcolmX'in rüyasının gerçek olduğunu söyleyenler, bir zencinin başkan seçilmesini ezilenlerin zaferi olarak görenler ve buradan başlayarak bütün dünyada mazlumların ülkemizde de pek tabii başörtülülerin ümidi haline getirenler var. Obama gibi geldiler Bush'a benzediler sözü derin yazarla Başbakanın arasının açılmasına sebep oldu. Milletvekili yemini Ecevit'in hışmına kurban giden Amerikan vatandaşı türbanlımız sevinçten mest olmuş vaziyette kaleminden bal damlayan, pembe değişim hülyaları saçan bir yazı döktürmüş.

Sokakta rastgele çevrilen beş kişinin biri siyah, diğeri sarı, kalan üçü de beyaz ırkın farklı milletlerine mensup olduğu Amerika'da millet yoktur, kelimenin tam manasıyla mozaiktir, fakat bu yamalı bohçayı derleyip toparlayan güçlü bir milli devlet vardır. Asıl hayret edilmesi gereken nokta burasıdır. Bakir bir kıtanın zalimce yağmalanması ve göçün verdiği yüksek gerilim, kan ve gözyaşı üzerine inşa edilen bir madde medeniyetinin inkişafına imkân vermiştir. Milletsizlik gibi büyük bir zaafla malul bir devletin şimdiye kadar ayakta kalması eşyanın tabiatına aykırı iken üstelik onca zulüm, haksızlık, katliam ve soykırım acıları daha taptaze hafızalarda dururken, mevcudiyetini uzun müddet sürdüremeyeceğini, en küçük bir zafiyette yıkılıp gideceğini en iyi o devleti yönetenler bilmektedir. Nitelikli beyin göçüne imkân tanıyarak dinamizmi canlı tutmaya çalışmaktadırlar.

Tabii coğrafya birliği, zorlama ve suni dil birliği, kısmen din birliği tesis edilmekle birlikte soy, tarih ve ülkü gibi milleti meydana getiren asıl unsurlardan mahrum olan Amerika, hayatiyetini daha uzun müddet devam ettirebilmek için istikbalde muhtemel rakip gördüğü eski kıtanın köklü ve büyük milletlerini bölme, milli devletleri zayıflatma siyaseti izlemektedir. Saldırganlığının sebebi halkının refah seviyesini arttırmakla birlikte, savaşlar yoluyla kederde ve tasada yoğrulmuş müşterek tarih duygusu meydana getirmek ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede en büyük rakibi olarak üçyüzmilyonluk Türk âlemini görmektedir. Kıyısında kenarında ateş çemberi oluşturmasının sebebi budur.

Ülkemizde ise aklın, ilmin ve dünyanın tam tersine hareketle milli şuura en önce kavuşan, soyu, dili, dini, tarihi ve ülküsü aynı olan, çok daha geniş coğrafyada yaşayan tarihin en eski milleti çeşitli adlar altında bölünmeye çalışılmaktadır. Yöneticiler gafil bir tutumla her kürsüye çıktıklarında toplam Türk nüfusu içinde yüzde bir payı bulunmayan envai çeşit etnik isim saymayı vazife addetmekte, birbirleriyle yarış halinde her geçen gün bir yenisi uydurulan farklı isimlerle bu sayıyı çoğaltarak Türklüğü geri plana itme gayretindedirler. Kamuoyunun dikkati gerçekte mevcut olmayan hayalî ve canavar bir derin devlete çekilerek millî devletin yıpratılması hedeflenmektedir. Son araştırmalar iktidarın oyunu yüzde elliye yaklaşmış gösterirken yangına benzin dökercesine kışlaya başörtülü ziyaretçi alınmaması tarzındaki ahmakça uygulamalarla mağdurlar üretilerek gerilim daha da hızlandırılmaktadır.

ABD Başkanı kim olursa olsun devletinin takib ettiği siyaseti sürdürmek zorundadır. Çünkü Amerika'da hem dünyaya kan kusturan çok derin bir devlet, hem kendi vatandaşlarına adil davranan ve müreffeh kılan sağlam bir sistem vardır. Obama'nın seçilmesiyle dünyaya sulh ve sükûn geleceğini sananlar yanılıyor. Amerika Bush yönetiminin saldırganlığı yüzünden dünyada zedelenen görüntüsünü düzeltip kendisine yönelen nefreti azalttıktan sonra yine zorbalığına devam etmeye, bütün dünyanın kaynaklarını yağmalayıp halkı için seferber etmeye mecburdur. Aksi takdirde tez elden üçyüzmilyon parçaya bölünerek yok olur gider. Cumhuriyetçi Partinin şimdiye kadarki en yaşlı bir başkan adayı çıkarması ve seçimler öncesi meydana gelen ekonomik, kriz derin devletin bu dönem Demokrat Partili ve zenci bir başkan seçilmesini istediği şeklinde değerlendirilebilir. Periyodik olarak iki dönem cumhuriyetçilerden sonra yönetimin bir dönem demokratlara tevdi edilerek dağınıklığın toparlaması gelenek haline gelmiştir.

Derisinin rengine bakıp oradaki zencilerden daha fazla sevinçle el çırpanların aksine yeni başkan bize pek hayırlı geleceğe benzemiyor. Seçim kampanyasında Kıbrıs'taki Türk askerine işgalci diyerek rengini belli etti. Her konuya sathi yaklaşan basınımızda bu hususa adeta hak verilerek Rum seçmenlere verilen mesaj olarak değerlendirildi. Amerika'da Türkiye'yi karşıya almaya değer kaç tane Rum yaşıyorsa. Hükümetin Kıbrıs konusuna bakışı da farklı değil nasıl olsa. Öyle demiş böyle demiş, kimin umurunda.

Obama göründüğü kadar zeki biriyse o akılsız sözlerinden vazgeçer. Aramızda geçmişte kan davası yaşanmayan Amerika ile ileride kaçınılmaz hale gelecek ve ertelendikçe bizim üstünlüğümüzle neticelenecek mutlak çatışmayı akıllı bir taktikle erkene çekmek için Bush yönetiminin gösterdiği gayretin aksi yönde hareket etmesi ülkesi için hayırlı olur. Ayrıca bilmelidir ki şayet mensubiyet hissediyorsa içlerinden çıktığı mazlum Afrika halkına sadece Müslüman Türk Milleti merhamet ve şefkat gösterir. (**)



(*): - 2. Başkan John Adams (1797-1801) ve oğlu 6. Başkan John Quincy Adams (1825-1829).

- 41. Başkan George Herbert Walker Bush (Cumhuriyetçi 1989-1993) ve 7 Kasım 2000 tarihinde yapılan genel seçimlerde rakibi Al Gore'dan daha az oy almasında rağmen ABD Yüksek Mahkemesi 5-4 lehine karar vermesi sonucu şaibeli bir şekilde başkan ilan edilen oğlu 43. Başkan George Walker Bush (Cumhuriyetçi 2001-2009).

- 17. Başkan Andrew Johnson (Demokrat 1865-1869) ile fazla yetki verilmeyen başkan yardımcısı iken Kenedy'nin suikastla öldürülmesi sonucunda başkanlık koltuğuna oturan 36. Başkan Lyndon Baines Johnson (Demokrat 1963-1969).

- 26. Başkan Theodore Roosevelet (Cumhuriyetçi 1901-1909) ile yürüme özürlü olduğu halde üst üste dört defa seçilen 32. Başkan Franklin Delano Roosevelt (Demokrat 1933-1945).


(**) Batılı bir gazeteci Afrika'da son dakikalarını yaşayan açlıktan bir deri bir kemik kalmış üç dört yaşlarındaki zenci çocuğun arkasında ölümünü bekleyen akbaba ile resmini çekerek ödül almış, çocuğu neden kurtarmadınız sorusuna çocuktan hastalık bulaşabilirdi, cevabı vermişti.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 409

ulkucudunya@ulkucudunya.com