« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

17 Ara

2008

TAŞTAKİ TÜRKLER

17 Aralık 2008

Mehmed Muhammed isminin Türkçede meşhur olmuş değişik şeklidir. Türkçenin yapısındaki uyum ve sertlik gereği d, t'ye dönüşerek mehmet şeklinde telâffuz edilir. Yüce Türk Milleti İslâm dinini kavramaktaki ince ruhuyla Resûl-i Ekrem efendimize verilen ve sadece ona lâyık bulunan Muhammed ismine hürmeten bu değişikliği âdet etmiştir. Başka Müslüman milletlerde, Araplarda, Farslarda bilinmez, Kürt boyu da dâhil bütün Türk dünyasında yaygındır. Mehmet adını kullanan toplumların başka ortak yön aranmaksızın muhakkak Türk olduğu rahatlıkla söylenebilir. Peygamberimizi remzettiği için Türk Milletinin en sevdiği, en çok benimsediği ve çocuklarına en fazla verdiği isim olmuştur, her ailede mutlaka bir mehmet bulunur. Türk askerine milletçe beslenen sevginin ifadesi olarak Mehmetçik denilmiştir. Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde, köyde, kasabada her yerde, en kaba yörelerden en ince kültürlere, en cahilinden en okumuşuna kadar her ağızda mehmet olarak söylenir. Türk Milletinin maneviyatını yıkmak isteyen mukaddesat düşmanı azılı sol çevreler eskiden Allah'ın selâmını kuşa çevirerek salam dedikleri gibi mehmet'i de muhammed'den tecrit edip akıllarınca köy söyleyişine uydurarak memet diye kullanırlardı. Allah'a çok şükür Türk İslam Ülkücülerinin maddi manevi her sahada verdikleri çetin mücadeleler sayesinde güçlenen milli bünye kendisine yabancı bu zararlı telkinleri istifrağ edercesine tiksintiyle reddetmiştir. Mehmet hiçbir zaman soysuzlaşarak memet olmamıştır. Günlük dilde en itinasız, en yuvarlanmış seslenişlerde dahi farkında olunmadan mutlaka gırtlaktan katılan h sesi, kelimeyi sadece dudaktan çıkarılan memet'in sevimsizliğinden ve ruhsuzluğundan koruyarak tabii şekilde mehmet'in sıcaklığına ve asaletine büründürür. Nasıl ki ahmet'e amet, mahmut'a mamut denilmiyorsa mehmet'e memet denilmesi de o derece abestir.

O karanlık günlerden günümüze bakiye, isminin acubeliğine ilâveten muhtevası bulanık, lisanı gayet yorucu, solculukla lâdiniliğin, Anadoluculukla Grekçiliğin harmanlandığı İnce Memed isimli bir roman kalakaldı. Abesle iştigal her seviyede devam ettiği için milletin değerlerinden uzak bu edebiyata cumhurbaşkanlığı katında iltifat gösterilerek ödül verildi.

Kahramanlık ruhundan nasipsiz siyasi ümmetçilik aşırı sola karşı öteden beri aşağılık kompleksi içindedir. Devletle ve milli değerlerle kavgalarında kendilerine kıyasla solcuların daha cesur duruşlarına içten içe hayranlık duyar, dine hakaretlerine sessiz kalır, bıçağın ucu fiilen kendilerine dayandığında Ülkücülerin merhametine sığınıp himayesine girmekle birlikte din dışındaki gayrımilli temel fikri değerleri ortak olduğundan solcular tabii müttefikleridir. Şimdi Amerika'nın kanatlarına sığındıkları için daha cesur tavır alabiliyor, sonunu düşünmeden kendilerinden umulmayan küstah ve cüretkâr maceralara atılabiliyorlar. Irak'lı gazetecinin Bush'a fırlattığı ayakkabılar inşallah zalimlere ve hain yandaşlarına karşı dünyanın her yerinde kıyamın sembolik başlangıcı olur, zulüm kalelerinin yerle yeksan oluşunu hep birlikte görürüz. Sol ise hiçbir zaman bu yüzsüz teveccühe eşit derecede hürmetle mukabeleye tenezzül etmez, daima hakaretine ve küçük görmesine devam eder. Bunların münasebetlerinin hülasası budur. Türk tarihini binyetmişbirden başlatırlar, onlara kalsa Türk diye bir millet de yoktur. Türk'ü zayıflattıkça düşman gördüklerinin ekmeğine yağ sürdüklerine, küfre ve kapitalizme geçit verdiklerine akıl erdiremezler. Siyasi ümmetçiliğin içindeki fesat, nifak ve istismar duyguları hakkın mertçe tesliminden alıkoysa da milli ve dini değerleri korumak ve uğrunda fedakârlıkta bulunmak şerefi Ülkücülere ait olagelmiştir.

Yeryüzündeki diğer kavimlerin taş yonttuğu çağlarda altını ipek rahatlığıyla işleyerek elbise dokuyacak derecede yüksek kültüre malik bir millet olduğumuza delalet eden Altın Elbiseli Adam'dan bahsedildiğinde tepkisi sadece eliyle para işareti yaparak -kaç para eder- diye sormak olanların aralarında bulunduğu vükela heyetine bakınca memleketin kaderini ele geçirenlerin niteliksizliği, cehaleti ve Türklüğe yabancılıkları ortaya çıkıyor. Aynı zamanda bunlara iktidarı sunan öncekilerin de ne derece kabiliyetsiz oldukları anlaşılıyor. Kutsalı ve ideali olmayan bu güruh yıllardır ülkeyi kaygısız idare ediyor, kaynakları dilediğince dağıtıyor, teamülleri bozarak sıra saygı gözetmeden ahbap çavuş ilişkisiyle istediğini istediği makama tayin ediyorsa mukaddesleri ve ülküleri uğruna fedakârlıklarda bulunan iddia sahiplerinin artık esarete itaat etmekten kurtulması, vasatlığın zehir gibi kana işleyen uyuşukluğundan sıyrılıp, mevhumlarına, değerlerine ve kahramanlarına sahip çıkarak iktidarı ele almayı başarması gerekiyor.

Allah arkadaşlarımızın hepsine selamet versin, Ülkücülüğün bir ibadet coşkusuyla yaşanmaya çalışıldığı, oluşturulan sevgi saygı ortamında öncekilerin emanet ettiği bayrağı yere düşürmemek adına herkesin elinden gelen samimi gayreti gösterdiği, kiminin geceleri envai çeşit adam arasında santral garaj durağında taksi şoförlüğü, bir başkasının az ötede otel kâtipliği yapıp akabinde uykusuz teşkilâtçılık faaliyetlerini sürdürdüğü dönemlerde Yurtoğlu efradının ceplerindeki son kuruşlarla bedelini denkleştirip ödemeli gönderilen ve postanede bir süredir rehin bekleyen Bizim Ocak Dergilerini iade edilmesine az bir zaman kala yetişerek kaleyi düşmekten son anda kurtarmışçasına muzafferane ferahladığımızın ve akşamüstü askere sevk edilmek üzere jandarma karakolunda sahipsiz vaziyette nezarette tutulduğu haber verilen cezaevinden yeni tahliye edilmiş tanımadığımız bir Ülküdaşımızın ısrarla ihtiyacını sormamız üzerine solgun çehresiyle zahmete girmememiz şartıyla ilettiği kızarmış tavuk talebini de Ömer Faruk'la hallettikten sonra kendi çapımızda hizmetle geçen bir günün huzuruyla arkadaşlarla akşam kahvede tarihin karanlıklarında kaybolup gitmiş Juan Juanlardan bolca bahsedilen fakat Türk adı bilhassa zikredilmeyen İpek Yolu belgeselinde Issık Göl kenarında deveyi yıkmaya çalışan Türk tipli adamların birbirlerine ipi uzatarak basbayağı bildiğimiz Türkçe ile 'dola dola' diye bağrışmasını heyecanla seyrettiğimizin ertesi günü Hüseyin Arabacı ile birlikte ziyaret ettiğimiz büyüklerimizden serbest meslek erbabı bir ağabeyimiz; takdim ettiğimiz dergiyi kuru bir teşekkür dahi etmeden bir kenara fırlatıp her nasılsa gittiği Orta Asya intibalarını hararetle anlatıyor, her işten önce ve en evvel henüz döndüğü ata topraklarına behemehâl gidilmesi lâzım geldiğini, oraları görmeden yapılacak işlerin beyhude olacağını, sarf edilecek sözlerin afakî kalacağını söylüyordu.

Okuyup öğrendiğimiz, duyduğumuz bildiğimiz kadarıyla eşlik etmeye, Orhun Kitabeleri, Altın Elbiseli Adam, Pazırık Kurganı diyerek sohbete ayak uydurmaya çalışıyorduk ama görmek başka. O rahat anlattıkça bütün imkânlarını zorlasa pasaport harcı dahi yatırmaya muktedir olamayacak, bazen belediye otobüsüne binmekten aciz kalan iki zavallı talebe adeta eriyor, bu yüksek Turan aşkı karşısında sanki bütün herkes gitmiş biz geri kalmışız gibi suçluluk duyuyor, kutsal vazifeyi ifaya muvaffak olamamaktan dolayı önümüze bakıp kızarıyor bozarıyorduk. Türklük gurur ve şuuruyla girdiğimiz bürodan Türkçülüğümüzün zayıflığından utanır ve hatta Türklüğümüzden şüphelenir vaziyette şaşkın çıkıyorduk. Allahtan Burçak Kitabevi ve diğer üç beş Ülküdaşımızın işyerleri fazla uzak değildi, bize benzer insanların gönülden ikram ettiği çaylar eşliğinde ayakları yere basan sohbetler tekrar moralimizi yerine getirmişti.

Yirmi seneyi geçti, demirperde yıkıldı, Türk devletleri istiklâlini ilan etti, Türklüğün varolma mücadelesini suya sabuna dokunmadan uzaktan seyreden ve Türklükten başka gayelere hizmet eden, hatta buradaki okullarında verdikleri sömürge eğitimiyle gençleri Orhun Kitabelerinin adını bile duyurmadan mezun eden tatlısu cemaatleri Orta Asya'yı çoktan yol eyledi, dünya işlerini yoluna koyup ya da bir kolayını uydurup henüz gidebilmiş değiliz. Ticarette, siyasette veya bürokrasinin ilgili kısımlarında temayüz edip görebilenlerin haricinde kalan Turan coğrafyasının üveysi sevdalıları çoğu arkadaşımız da benzer durumda olmalı. Hüseyin mebusken gitmiştir belki. O bakımdan dünden bugüne imkânlarının bizlerden çok farklı olmadığını bildiğimiz bizim gençlere uçağa atlayıp hemen Orta Asya'ya gitmelerini tavsiye etmek ukelalığında bulunmayacağız. Durumu müsait olan gitsin tabii.

Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Tarih Bölümü Başkanı büyük Türkolog Prof. Dr. Dimitry D. Vasilyev üçlü sohbetimizde, Servet Somuncuoğlu'ndan başka sahaya inen, gece gündüz her şartta çalışan araştırmacı gelmedi, akademisyenlerin çoğu konakladığı otelden, kaldığı çadırdan dışarı pek çıkmıyor, dedi. Anlaşılıyor ki sadece turist gibi gitmek yetmiyor, çalışmak gerekiyor. Üç beş seyahatnameyi ve kötü çekilmiş fotoğraf albümlerini saymazsak Türkoloji'nin elli senedir Barthold, Köprülü, Hüseyin Namık Orkun, Bahattin Ögel'lerden ileri geçememesi durumu özetliyor zaten.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bu yıl Sedat Simavi Sosyal Bilimler Ödülüne Servet Somuncuoğlu'nun Sibirya'dan Anadolu'ya Taştaki Türkler isimli albüm kitabını lâyık görerek hem arkadaşımıza moral vermiş hem de ödülünün değerini arttırmış oldu. AZ İnşaat'ın katkısıyla ikibin adet basılarak bütün milletvekillerine, askeri ve sivil bürokrasiye, üniversitelere, aydınlara, basın camiasına gönderilen bu dev eserin henüz hak ettiği yüksek alâkayı görememesi üst kademedeki irfan seviyesini de gözler önüne sermektedir.

TRT'de yayınlanan Karlı Dağlardaki Sır belgeselini seyrettikten sonra şuradan şöyle geldik, buradan böyle karıştık tarzında söylenegelen asılsız hikâyelere şüpheyle yaklaşıp menşeini merak eden isimsiz bir kahramanın kendi köyünde benzer kaya resimlerinin bulunduğunu haber vermesi üzerine Ankara'nın Güdül ilçesine gerçekleştirilen heyecanlı keşif seyahatine sevgili Cengiz Albayrak reisle birlikte biz de iştirak ettik. Yolda kara sabanına koştuğu eşekle tarlasını sürmeye çalışan yaşlı bir köylü hepimizin gözlerini yaşarttı. Yoksulluk sadece güneydoğunun değil Türkiye'nin kaderi. Türk karakteri erozyona uğramayan bölgeler sızlanmayı beceremiyorlar sadece. Milliyetçi Türkiye kurulamazsa böyle gideceğe benziyor.

Bahsi geçen köydeki kaya resimleri gerçekten de Orta Asya'dakilerin aynısı. Ayrıca eski Türk alfabesiyle yazılmış küçük bir yazıt da var. Dimitry Vasilyev resimlerin ve yazıların Türk menşeli olduğunu teyit etti. Beş adet de kurgan tarzında mezar mevcut. Yorucu geçen günde bozkırdaki saha çalışmalarının ne derece müşkülatlı geçtiğini müşahede ettik. Resimleri fark eden ve bize refakat eden iki köylünün fizyonomileri Kırgız ya da Kazak Türk'ü ile aynı. Irki açıdan da bu derece saf bir milletin cehalet ve ihanetle kendi kendisinden şüpheye düşürülmesi hazin, fakat içlerindeki asil kanın ilhamıyla verilenle yetinmemeleri, merak edip araştırmaları takdire şayan.

Bu kadar çabaya, kayaya, yazıya, resime, kitaba gerek yok aslında, ecdadı elmaya alma diyen herkes Türktür. Ama soysuzluk o kadar had safhada ki ağzını açan ne kadar soysuz olduğundan bahsediyor, halis Türk evlâtlarına da ister istemez doğru yönde çalışmak düşüyor. Kesinlikle eminiz ki o kurganda yatanlar bizim gibi elmaya alma diyor, aya ay diyor, denize denğiz, güreşe güleş diyordu. Ne kimseyle karıştılar ne de binyetmişbirde geldiler, yanıbaşlarındaki Türk köyünün bu uzak ataları en az ikibin yıldır orada yatıyor. Hiç şüphe yok ki Anadolu'nun her tarafı keşfedilmeyi bekleyen nice Türk mührüyle doludur.

Orta Asya'ya gidemeyen sevgili dostlar üzülmesin, Güdül'e gitmek o kadar zor değil. Ankara'ya yetmiş kilometre. Dört inanmış adam bir arabaya doluşsa günü bir görülüp gelinir. Hem belki Ankara'da tepelerde uyuklayanlar hareketliliği fark eder de, daldıkları derin ve gafil uykularından uyanırlar.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,15 M - Bugn : 3602

ulkucudunya@ulkucudunya.com