« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

07 Oca

2009

CALÛT, TALÛT ve DAVÛT

07 Ocak 2009

Ülkücülük akıl, mantık, ilim ve en önemlisi dinin icapları gereği en yakın halkadan başlayarak evvelâ bütün Türklerin, sonra Müslümanların, daha sonra diğer insanların zulümden kurtulmasını hedefler ve mücadelesini verir. Sıralama mutlak önceliği göstermez. Birinin tahakkuku aynı anda diğerlerinin de kısmen gerçekleşmesini sağlar. Beşeriyetin refah ve huzurunun yanında sair mahlûkatın, tabiatın, hayvanların, nebatatın, denizlerin, nehirlerin, havanın, suyun, dağların, yaylaların, ovaların da vahşi tahribattan ve zulümden kurtulması hedeflenmelidir.

Siyasi ümmetçilikte ise zulme karşı fiili tavır görülmez. Çünkü zulme karşı tavır almak milli şuur ve imanın yanında yürek, cesaret, kahramanlık ve fedakârlık ister. O yüzden onikieylül öncesi hiç canları yanmamış, sonrasında da darbecilerden hiç eziyet görmemişlerdir. Kişiliksiz, karaktersiz, renksiz ve ruhsuz tavırlarını olaylara taraf olmamakla izah ederler. Oysa ülke işgal edildiğinde, Türk bayrağı indirildiğinde, mukaddesata hakaret edildiğinde seyirci kalmak da zulümdür. Siyaseten ihtiyaç duyduklarında Filistin'den, Eritre'den, Somali'den bahsederler. İslam'a dost görünmekle birlikte Türk'e düşman olduklarından İslam'a da düşmanlık etmiş olurlar. Türk'e düşman olmak için düşmanlığı alenen ilan şart değildir. Türk'ü zayıflatıcı tavırlar almak, Türk düşmanlarını destekleyerek onları dost edinmek, Türk'ü küçültmek için sayısız etnik kimlik sayıp Türk'ü bunlarla müsavi göstermek, Kürtçülük, Ermenicilik, Amerikancılık ve mozaikçilik yapmak tam manasıyla Türk ve İslâm düşmanlığıdır. Müslüman Türk Milletinin dini seviyesini yükseltmek düşüncesiyle yola çıkıp, akabinde yoldan çıkarak dine yeni unsurlar katmak, kendi akıl ve dar cemaat anlayışlarına göre milleti Müslüman olanlar ve olmayanlar şeklinde tasnif etmek ve kamplaştırmak bölücülüktür.

Türk Padişahı II. Abdülhamit Han Siyonistlere Filistin'de toprak satmayı kabul etmemesinin bedelini tahtını kaybetmekle ödemişti. Birinci Dünya Savaşı'nda Türk gücünün o toprakları korumaya yetmemesi sebebiyle elimizden çıkan ortadoğuda emperyalizmin kuklası bir sürü devlet kurulmuştur. Yüzyıllardır küfre ve emperyalizme karşı bedel ödeyen, oluk oluk kan akıtan Türklerdir. Kimse haksız yere geçmişteki mücadelelerin, Çanakkale'nin, Yemen'in, Hicaz'ın, Kanal'ın şerefini Türk ile paylaşmaya, Türk bağımsızlığına ortak çıkmaya çalışmasın. Günümüzdeki güç ve şuur eksikliğinden doğan yetersiz tavrı ileri sürerek Türk'ü itham etmeye kalkmasın.

Arap kabile reislerinin Osmanlı Devletine ihanetlerini, liyakatsiz yöneticilerin ve yarım aydınların Türk'e sevgisizliklerini, nice Ülkücü canlara kıyan komünist teröristlerin ileri gelenlerinin Filistin'de eğitilip yetiştirildiklerini hatırlamayı başka zamana bırakarak İsrail'in Filistinlilere uyguladığı vahşet hep beraber telin ve protesto edilmelidir. İsrail'in yanında Boşnakları katleden Sırplar, Azeri topraklarını işgal eden Ermenistan, Çeçenistan'ı kana bulayan Rusya, Doğu Türkistan'da soykırım uygulayan Çin, Afganistan'da ve Irak'ta milyonlarca Müslümanı katleden Amerika, Türk kanı akıtan bebek katili PKK'yı himaye eden ortadoğu ve batı devletleri ile bütün bunların yerli destekçileri de insanlık suçlusudur. Ülkücüler emperyalizme karşı genel tavırlarını 'ne Amerika, ne Rusya, ne Çin, her şey Türk için' sloganıyla özetlemişlerdir. Zulüm ancak Türk Milletinin güçlenmesiyle sona erecektir. Ortadoğu'daki kukla devletlerin mazlum halkını emperyalizmin kölesi zalim yöneticilerden kurtarmak ve mukaddes toprakları yeniden Türk'ün muhafazası altına almak Türklüğün yakın orta vadeli hedefi olmalıdır.

Birçok Arap ülkesinde, petrol zengini Suudi Arabistan ile bir zamanlar Osmanlı'ya kafa tutan Mısır'da Filistin lehine gösteri yapmak yasak. Lehte tavır alan Suriye ve İran birbiriyle çekişiyor. En büyük tepki yine beğenmedikleri Türklerden geliyor. Dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağını sadece Yahudilere bağlayan ve Filistinin haricindeki Müslüman Türklere yapılan zulümleri göz ardı eden siyasi görüş mitingler düzenliyor, kalabalık katılıcıların ellerinde bu defa epeyce Türk bayrağı olması güzel. Bu görüşten neşet eden iktidarın ne yapıp yapmadığı dikkatle izleniyor. Kuzey Irak'ta İsrail kadar suni ve tehlikeli bir devletin böğrümüze hançer gibi saplanmasına çanak tutan milliyetsizlerin, Türkçeyi fiilen resmi dil olmaktan çıkaran gafillerin, Türk askerine, Türk ordusuna, Türk devletine sevgi ve sadakat duymayanların siyasi propagandanın dışında hassasiyetleri yükseltip hissiyatı dile getirmekten başka isteseler de yapabilecekleri pek fazla bir şey yok.

Gazze'de sivil halka yönelik katliamda ölü sayısı altıyüze ulaşırken insani yardım ekiplerini şehre sokmayan İsrail operasyon uzayabileceği için yedek askerlerini göreve çağırıyor, tanklar ilk kez Han Yunus'a girdi. Hamas, İsrail saldırının bedelini ağır ödeyecek diyor. Bush ve AB operasyonun saldırı değil savunma amaçlı olduğunu söylüyor. Türkiye Hamas da dahil bölgedeki etkin aktörlerle görüşmelerini sürdürüyormuş. İsrail'le diplomatik ilişkilerin kesilmesi çağrılarına, bakkal dükkânı mı işletiyoruz diye kükreyen Başbakan, Ramallah sınır kapısında yarım saat bekletildiğini söyledi. Erbakan'ı Kaddafi'den zılgıt yediği için topa tutan kahramanlar bu konuda ne düşünürler. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Çiçek, istenirse bölgeye asker gönderebiliriz demiş. Hani televizyon çocukları, olduuu gözlerim dolduu, diyorlar ya, aynen öyle. Lafa bak; hem saçma, hem gözyaşartıcı. İstenirse asker gönderirlermiş. Asker lafzını telaffuz edince halk konuyu ne kadar ciddiye aldıklarını ve kurumlar üzerinde ne derece güçlü hakimiyet tesis ettiklerini anlayacak. Peki Türkiye'den kim asker isteyecek? Vahşetin sahibi İsrail, kardeş gel beni durdur mu diyecek? Yoksa ağabeyi Amerika, şu bizim şımarık çocuklara hafifçe bir ders verin ricasında mı bulunacak? Sevsinler sizin demecinizi!

Beri yanda Ilımlı İslâm projesinin hadimlerinden biri Ergenekon aleyhine yazmaktan nasılsa fırsat bulduğu bir yazısına "Biz de Talût gibi sabır istiyoruz..." başlığı atıp, içini kabak tadı veren hoşgörü ve medeniyetler ittifakına dair laf salatasıyla doldurarak kendi meşrebince Filistin meselesinde üstüne düşen vazifeyi yapmış. Aczini ve güçsüzlüğünü ilan ederek dayanabilmek, tahammül gösterebilmek, hasımların değişik komplolarına rağmen muhabbet ve sulhu koruyabilmek, durduğu yerin, konumunun hakkını verebilmek için Calût'un orduları ile karşılaştığında Talût'un ordusuna gürül gürül yağdırılan sabırdan istiyor. Akşamları da durduğu yerin ve konumunun hakkını tam verebilmek için, yani ABD'ye yaranmak için televizyonlarda kahraman edasıyla eli kolu bağlı Ergenekon tutuklularına atıp tuttuktan sonra müsterih vicdanla uyuyarak Filistin meselesini çözmüş olur. Ne yapsın, kabiliyeti ve ufku o kadar. Sabır bahsinde cihaddan bahsetmekten kaçınarak meleklerin cinsiyetini tartışanlar gibi, musibetten önce sabır istenirse musibet davet edilmiş olur mu olmaz mı, kime ne faydası varsa bu mühim konuyu anlataduran Amerikalı Hocaefendinin mutemetlerinden daha fazlası beklenemezdi.

Ortalama okur düşünsün dursun. Talût kimdir, sabır duası nedir, böyle belagatli yazı döktüren kalem ehli ne derin âlimdir, nerede durmaktadır, kimbilir ne âli konumdadır? Acılarına dayanma gücü isteyen, adeta gaza yaralarına tahammül dileyen, sanki zırhlara ve silahlara bürünmüş sahibi seyf ne büyük mücahittir?

Günümüz meseleleri günümüz şartları içerisinde değerlendirilmeli ve çözüm aranmalıdır. Din kardeşlerinin ızdıraplarına bigâne kalanlar kadar, kitabın orta yerinden konuşur görünerek İslâm'ın işine gelen tarafını öne çıkarıp işine gelmeyen tarafını gizleyerek Müslümanları kendi emellerine göre sevk ve idare edenler, cihad naralarıyla hesapsız kitapsız tahrik ederek ortada bırakanlar, yiğitsiniz deyip candan edenler ya da ılımlılık adına uysal sürüye dönüştürenler zulmün ortağı ve teşvikçisi olmaktadır.


Bakara Suresi'nin 246 ile 251. ayetleri arasında İsrailoğulları ile ilgili tarihi bir vaka anlatılır. Önce konuyla ilgisi bakımından sözkonusu ayetlerin hemen önünde yer alan ve Allah yolunda cihadı anlatan 244. ve 245. ayetleri okuyalım. Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Âlisi ve Tefsiri.

"(244): Ve Allah yolunda muharebede bulunun ve biliniz ki, Allah tealâ semidir, âlimdir.

(245): Kimdir o kimse ki, Allah için güzel bir ödünç ile ödünçte bulunur, Allah tealâ da ona kat kat emsalini ihsan buyurur. Ve Allah telâ sıkar ve açar ve ona döndürüleceksinizdir.

İZAH
(244): Bu ayeti kerime, hak yolundaki mücahedenin lüzumunu, ehemmiyetini bildirmektedir. Buyurmuş oluyor ki: Ey Müslümanlar! Hak'ka tevekkül ediniz. Ve Allah yolunda muharebede bulunun tâ ki, dine hizmet etmiş, kelimetullahi ilâya çalışmış olasınız. Ve biliniz ki Allah Tealâ semidir, cihada koşanların da, ondan kaçanların da sözlerini işitir ve Hak Tealâ âlimdir. Hepinizin hallerini, gönülde olan maksad ve meramınızı bilir, ona göre mükâfat ve ceza verir.

(245): Bu ayeti celile de hak yolundaki fedakârlığın ne kadar fazla mükâfata vesile olduğunu şöylece gösteriyor: O hakiki Müslüman ki Allah için hak yolunda, güzel bir ödünç ile cihada malını sarfetmek, fukara ve zuafaya rızayı ilâhi için infakta bulunmak gibi bir suretle ödünçte bulunur, fisebilillâh malını, nefsini bezleder, Allah Tealâ da o salih, fedakâr kuluna kat kat emsalini ihsan buyurur, yani böyle güzel bir amele birçok sevaplar verir ki bunun miktarını ancak Cenabı Hak bilir. Ve Allah Tealâ sıkar ve açar, yani dilediği kulunu dar bir rızka müptela eder ve dilediği kulunu bol bir rızka nail buyurur. Bu hikmeti ilâhiyenin muktezası olan bir imtihandır."

Milliyetçi olmayan bazıları dindar din sosyologlarının mukaddes kavramları kullanırken benimsedikleri dikkatsiz, saygısız, samimiyetsiz, gelenek dışı, radikalci, devşirme, yabancı ve özenti üslubun yanında büyük din âliminin ilminin yanı sıra imanını da belli eden, aşırı süsleyerek konuyu da boğmayan hürmetkâr ve vazıh üslubuna, temiz Türkçesine de dikkat edilmeli.

Şimdi yine aynı eseri esas alarak konuyu takib edelim.

"Musa aleyhisselâmdan sonra Beni İsrail doğru yoldan çıkmıştı. Allah Tealâ da onlara Calût kavmini musallat etmişti. Bu kavim Mısır ile Filistin arasındaki sahillerde otururlardı. Bunlara Amalika denilmektedir. Bunlar Beni İsrail'i yenmiş, birçok yerleri istila etmiş, birçok esirler almışlar, Beni İsrail'in üzerine ağır vergiler tarh etmişlerdi. Beni İsrail'in ileri gelen bir zümresi kendi Peygamberlerine müracaat ederek bize bir kumandan gönder de Allah yolunda muharebe edelim dediler. Peygamberleri de, bu sözünüzde acaba duracak mısınız, üzerinize muharebe farz kılınırsa muharebe etmeyecek olursanız? dedi. Onlar da dediler ki, niçin muharebe etmeyelim, düşmanlarımız tarafından yurtlarımızdan çıkarıldık, evlatlarımızdan uzaklaştırıldık, birçok mahrumiyetlere uğradık. Ne zaman ki onların üzerlerine muharebe farz kılındı korkmaya, canlarını düşünmeye başladılar. İçlerinden birazı müstesna harpten geri dönüverdiler, savaştan yüz çevirdiler. Bunların böyle sözlerinde durmadıkları, kendi varlıklarını müdafaadan kaçındıkları, peygamberlerinin emrine muhalefet eyledikleri cihetle zulümkar bulunmuş oldular. Allah Tealâ ise o zalimleri bihakkın bilicidir. Onların bu hareketleri indallah malumdur, ona göre ceza göreceklerdir. Bunun üzerine Talût ismindeki zat Beni İsrail'e hükümdar tayin edilmiş, bu sayede birçok fütuhata nail olmuşlar, amalikanın Calût denilen kumandanını tepelemişler, onların tecavüzlerinden kurtulmuşlardı.

Talût harb için yurdundan çıkıp ordusu ile hareket etti. Askerlerine hitaben Allah Tealâ sizi bir ırmak ile imtihan edecektir, sizden itaatkâr olanlar ile âsi olanları ayıracaktır. Her kim o ırmağın suyundan bir avuçtan fazla içerse bizden değildir. O ordu efradından çoğu emri dinlemeyip sudan içti ve takatleri kesildi, ırmağın kenarında kalıverdiler. Rivayete nazaran bunların adedi dörtbin idi. Irmağı geçenler de Bedir mücahidleri kadar, yani üçyüzon zattan ibaretti. Talût ve maiyetindeki müminler ırmağı geçip düşmanın çokluğuna muttali olunca dediler ki, bugün bizim Calût ile ordusuna karşı takatimiz yok, birçok arkadaşımız geride kaldılar, artık onlarla savaşta muvaffak olabilir miyiz? Fakat içlerinden daha ziyade metanete sahip olan mücahitler dediler ki, nice az bir fırka nice çok fırkalara Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Biz de az olduğumuz halde o efradı çok düşmana ilahi yardım sayesinde galip gelebiliriz. Korkmaya mahal yok. Allah sabredenlerle beraberdir, onlara yardım eder, nusret verir. Bizler de hak yolunda sebat etmeliyiz.

Talût ile maiyetindeki müminler düşman ordusunun çokluğunu görünce Cenab-ı Hak'ka yalvarmaya başladılar, niyazda bulunarak: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, kalblerimize metanet ver, bizlere tahammül nasib et, ayaklarımızı sabit kıl, harp meydanında bizlere azim ve bizlere o kâfirler güruhu üzerine nusret -yardım, ruhani muavenet, zafer, galebe ve fetih, üstünlük, başarı, düşmana galib olmak- ihsan buyur.

Talût ile ordusu dua ve niyazda bulunup Calût ile ordusunu Allah Tealâ'nın izni, irade ve takdiriyle hezimete uğrattılar, o koca ordu bu az kuvvete mağlup oldu. Talût'un ordusunda bulunan Davut da Calûtu öldürdü. Ve Allah Tealâ Davut aleyhisselâma nübüvvet ve saltanat nasip etti."

Sahici İslam âlimiyle sahtekârların arasındaki fark işte budur. Farkı iyice görmek için Talût ordusunun duasını bir daha tekrar edelim.

"Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımızı sabit kıl ve bizlere o kâfirler güruhu üzerine nusret ver."

Görüleceği üzere dua üç unsura sahip. Allah'tan eza ve cefaya karşı sabırla birlikte kalabalık düşmana karşı cesaret ve kâfirler güruhu üzerine muzafferiyet niyaz ediliyor. Evvelemirde ortada duaya konu olan ve kazanılması istenen bir cihad ile dua etmeye hak kazanan eli kılıçlı mücahidler var. Korkanları ve emri dinlemeyenleri geride bırakarak kalabalık düşman ordusuyla karşılaşan mücahid niteliklerini haiz, cesur ve itaatli üçyüzon kişinin duası kabul ediliyor. Üzerlerine gürül gürül sabır yağdırılıyor, kalplerine cesaret veriliyor ve Allah'ın nusretiyle korkmayan az fırka çok fırkanın üzerine galip geliyor. Korkanlar ve itaat etmeyenler ise harp başlamadan, dua etmeye dahi fırsat bulamadan helak oluyorlar.

Yani bu işler kuru kalabalıkla, boş laflarla, cemaat asabiyetiyle olmuyor. Askeri ve teknik teçhizatın yanında şuur, iman, kahramanlık, yiğitlik ve cesaret en başta gelen şartlar. Üçyüzon kişideki gıpta edilecek özellik risale mukaddimeleri veya şerhleri okumaları değil, kalabalık düşmana karşı bilfiil korkusuzca cihad etmeleri. Gücün yetmiyor, gözün kesmiyor, yüreğin elvermiyorsa, sıkıntıya girmeye zaten hiç niyetin yoksa otur oturduğun yerde. İslâm davasını temsil etmeye kalkma, aslan gibi zeki Türk çocuklarının beynini iğdiş etme, hoşgörü diyerek kabaran gönüllerin metanetini dağıtma, sabır adı altında ümitsizlik tavsiye edip zalimlerin ortağı olma. Hiç olmazsa kalbinle adamakıllı buğz ederek zulmün kahrolmasını dile ki, durduğun yerin ve göründüğün konumun hakkını bir nebze vermiş ol. Korkma, buğz edince kimsecikler görmez ve duymaz.

Ayet-i kerimenin tefsirini bir daha hatırlatalım. "Biliniz ki Allah Tealâ semidir, cihada koşanların da, ondan kaçanların da sözlerini işitir ve Hak Tealâ âlimdir. Hepinizin hallerini, gönülde olan maksad ve meramınızı bilir, ona göre mükâfat ve ceza verir."

Allah Filistinlilerin yardımcısı olsun, üzerlerine sabır yağdırsın ve nusret versin. Zalimleri kahretsin. Bizleri farz kılındığında cihaddan kaçtıkları için ceza göreceklerin zümresine dahil olmaktan muhafaza etsin. Zalimlerin, işbirlikçilerin, hainlerin şerrinden, hile ve desiselerinden korusun, zulme müdahale edenlerden eylesin, gönüllerimizdeki cihad maksadını eksiltmesin. Düşmanla mücahede edenlere hakimiyet versin, başımıza aziz Türk Milletini güçlü kılacak adam gibi adamlar nasib etsin,

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 30947

ulkucudunya@ulkucudunya.com