« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

25 Şub

2009

TÜRK'Ü SÖYLER TÜRKÜLER

25 Şubat 2009

Kulaklarında çıs çıs dışarı taşan kötü müzikleri dinleyerek tabiatın ve hayatın kendine has çeşitli seslerini işitemeden büyüyen talihsiz gençler belki adını bile duymamıştır; radyonun ilk hanım halk müziği sanatçılarından, türkülerin altın sesi Neriman Altındağ Tüfekçi vefat etti. Allah rahmet eylesin. Bir türkü peşinde yıllarca koşanlar değerini bir nebze anlayabilir ancak. Bu vesileyle henüz birçok eski ustanın gün yüzüne çıkmadığı zamanlarda yıllarca usanmadan kahrımı çeken radyodaki arkadaşlarıma şükran borcumu ifade etmeliyim. Ayrıca en büyük usta Talip Özkan'la, daha sonra rahmetli Özay Gönlüm'le geceyarılarına kadar süren hususi sohbetler için de. Talip Özkan'dan KocaArap Zeybeği, Yağar Yağmur, Çaybaşına Bostan Ektim, Özay Gönlüm'den Yağmur Yağar, Varın Söylen, Ferahi, Kerimoğlu dinlemek büyük saadetti. İnsanoğlunun yiğitlikte terennüm edebileceği son noktayı yüksek Türk asaleti taşıyan bu harikulade zeybek havaları zirveye taşımıştır.

Sadi Yaver Ataman, Muzaffer Sarısözen, Neriman Altındağ, Muzaffer Akgün, Nezahat Bayram, Sarı Recep, Avni Özbenli, Ahmet Gazi Ayhan, Yıldız Ayhan, Ahmet Yamacı, Fatma Türkan, Hacer Buluş, Zehra Bilir, Seha Okuş, Aliye Akkılıç, Cemile Cevher, Nida Tüfekçi ve daha niceleri. Yurttan Seslerin, Türk Halk Müziğinin ölümsüz ustaları. Bütün bunlar kısaca türkü demektir. Türkü ise Türk demektir.

Evet, türkü Türk'ündür, Türk'e hastır. Allahtan türküler var ve adına Türk'ten mülhem türkü denilmiş. Arasıra Rum türküsü, Ermeni türküsü, Kürt türküsü gibi manasız laflar duyulsa da bunlara gülüp geçilmelidir. Adı üstünde türkü Türkî'dir. Türk'e aittir. Bir tane türkünün dahi Türk'ten başkasına mal edilmesine tahammül edilemez. Destanlarımızı, masallarımızı, fıkralarımızı, bilmecelerimizi, yemeklerimizi, tatlılarımızı tırtıklayıp aşıran kültür hırsızlarının türkülerimize göz dikmesine katiyyen izin verilmemelidir. Bu milletin imkânlarıyla makam sahibi olan ehil ilim adamları Türk milli kültürüne daha cesaretle sahip çıkmalı, destanlardan türkülere kadar kültür unsurlarımızın yıpratılmasına seyirci kalmamalıdır. Çocukken söğüt ağacından yaptığımız düdük şimdi oldu Ermeni çalgısı duduk. Düdüğüne sahip çıkmayanın, sarı gelin türküsüne mukayyet olamayanların bugün Karabağ'a, yarın Ağrı Dağına da sahip çıkması güçleşir.

Kışlalar Doldu Bugün, Asker Yolu Beklerim, Karlı Dağlar Karanlığın Bastı mı, Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın, Buradan Bir Atlı Geçti, Yozgat Sürmelisi Dersini Almış da Ediyor Ezber, Hastane Önünde, Adalardan Çıktım Yayan, Eledim Eledim, Erzurum Dağları, Sıra Sıra Gelen Mektep Uşağı, Ağgül, Huma Kuşu, Kütahya'nın Pınarları, Gesi Bağları, Çatak Altından Çıktım Voltaya, Dumanı da Vardır Şu Dağların Başında, Bir İncecik Duman Tüter, Mapushane İçinde Yanıyor Gazlar, Mapushane Çeşmesi, Sepetçioğlu, Misket, Fidayda, Şekeroğlan hep bu dev sanatçıların sesinde havalanıp bütün memlekette tanınmıştır. Askerde gün sayan yiğit delikanlılar, asker yolu bekleyen taze gelinler nesiller boyu Kışlalar'ı duyunca efkârlanmışlar, için için ağlamışlardır. Türk müziği meraklıları sevdikleri eserleri en iyi icra eden sanatçılardan dinlemek isterler. Halkın beğendiği türküleri değişik sanatçılar yorumlayarak bir nevi rekabet doğar ve kalite artar. Hangi eseri kimin en iyi okuduğunu şahsi tercih belirlemekle birlikte bazı güçlü sanatçılar üzerinde herkes müttefiktir, onlar okudukları eserlerle özdeşleşirler ve meşhur ederler. TRT'nin çıkardığı Neriman Altındağ cd'sine Kışlalar Doldu Bugün adı verilmesi çok yerinde bir tercihtir. Bu ölümsüz türküye eskilerin en büyük halk müziği sanatçısı saydığı Muzaffer Akgün'ün sesi rakip olabilirdi ancak plağa okunan eldeki nüshalarda maalesef araya piyasa tarzı sözler girdiği için türkü formu zedelenmiştir. Yine büyük bir isabetle TRT'nin Nezahat Bayram cd'si Erzurum Dağları ismini taşımaktadır. Erzurum dağları kar ile boran, aldı yüreğimi derd ile verem nağmelerini duyunca sahiden kar ile boran alır götürür insanı.

TRT'nin henüz sınırlı sayıda yayınladığı eski sanatçılarımıza ait albümler süratle çoğalmalı, oldukça geç kalınan bu milli hizmet yurt sathına yayılmalı, türkü severlerin kolay ulaşması sağlanmalıdır. Yeraltındaki maddi zenginliklerimiz gibi arşivlerdeki kültür hazinelerimiz gün yüzüne çıkarılmalıdır. Çok şükür uzun bir hasretten sonra Maçkalı Hasan Tunç, Hisarlı Ahmet, Ürgüplü Refik Başaran, Fethiyeli Ramazan Güngör, Mahmut Güzelgöz, Ahmet Gazi Ayhan, Urfa'lı Hamza Şenses, Mukim Tahir, Bakır Yurtsever, Enver Demirbağ, Davut Sulari, Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Bayram Aracı, Çekiç Ali gibi büyük sanatçıların albümleri piyasa çıkarılmıştır. Orta yaştakilerin ana babalarına sevdikleri eski sanatçılardan dinletecekleri türküler, birlikte hoşça yaşanmış güzel anlar hanesine kaydedilerek yarınlara hatıra kalacaktır. Silleli İbrahim, Tamburacı Osman Pehlivan, Ankaralı Yağcıoğlu Fehmi Efe ve Genç Osman, Kastamonulu Mümin Meydanî ve Yorgansız Hakkı Çavuş, Kerküklü Abdulvahid Kuzecioğlu, Giresun'lu Bicioğlu Osman, Şemsi Yastıman gibi kaynak kişilerin kıyıda köşede kalmış kayıtları varsa meraklılara ulaştırılmalıdır. Eski sanatçılarla birlikte şu an radyolardan sesini duyduğumuz sanatçıların da solo albümleri yayınlanmalıdır. Türkü severler bilgisayarda maden arar gibi türkü aramak eziyetinden kurtulmalı, günümüzde türküleri en iyi icra eden Hayal Has'tan başlanarak Gülşen Kutlu, Hale Gür, İclâl Akkaplan, gibi sevilen sanatçılar dinleyicilerle buluşturulmalıdır. Kalite ulaşılabilir hale gelince halk müziği adı altında nahoş mekânlardan yükselen gürültülerden, türkü formunda uyduruk bestelerin çirkinliğinden, ideolojik ve mezhep vurgusuna dayalı yorumların kirliliğinden kurtulabiliriz belki.

Türküler milli kimlik ve kişiliğimizin teşekkülünde önemli rolü bulunan en halis kültür değerleridir. Türk insanı acısını, sevincini, coşkusunu, sevgisini, öfkesini, kahramanlığını türkülerle dile getirmiştir. Türküde ve atasözünde denildiği gibi, aslı kurttur, kurt yavrusu kurt olur; daha kundakta ninnilerle başlayarak kulağımızda yer eden süzülmüş milli motifler yüksek Türk karakterini ruhumuza ilmek ilmek işler. Sözgelimi, Kadıoğlu Zeybeğinin hiç sözü yoktur, ama Türk maşeri dehasından doğan bu asil ezgiyi ruhuna sindiren bir adam Türk gibi olur, bulduğuna sevinmez, kaybettiğine yerinmez, edepsizlik, boşboğazlık, diğerini itip kakarak öne geçme basitliği, bir şey kapmak için herkesten önce koşma hafifliği, boş telaş, lüzumsuz acelecilik görülmez. Üryan geldim, gene üryan giderim, ölmemeye elde fermanım mı var, Harami var diye korku verirler, benim ipek yüklü kervanım mı var, sözleri faniliği hatırlatır, haramiden korkmanın, basit korkuların, dünyevi endişelerin beyhudeliğini anlatır. Türk'ün kendine güveni, hayata bakışı, sosyal dengesi hep türkülerde gizlidir. Daha sonra toplum yapısındaki değişmeler müzik zevkine de yansımıştır. Köyden şehre göç ve gecekondulaşma, yoksulluğun belirginleşmesi, gelir dağılımdaki bozulma arabesk ve popüler müziğin doğmasına yol açmıştır. Toplumun içinden doğmayan bu müzik türleri manevi ihtiyaca cevap verememiş, her sahadaki sosyal yozlaşmanın habercisi olmuştur. Türküden uzaklaşmak bir bakıma topraktan, tabiattan ve gelenekten kopmanın, yalnızlığın, bunalımın, kısaca mutsuzluğun hazin hikâyesidir.

Köroğlu koçaklamaları, Azeri türküleri, Kerkük hoyratları, Balkan türküleri, Yemen ağıtları, Estergon kalesi, Sivastopol türküsü milli coğrafyamızın bugünkünden kat kat büyük olduğunu ve oraları unutmamamızı ihtar eder. Bolu, Çankırı, Bursa, Burdur, Antalya, Bingöl ve daha birçok yerlerde düğünlerde çalınan Cezayir cenk havaları, elden çıkan vatan topraklarının hüznünü yansıtır. Cezayir nere, Bitlis nere. İstanbol Saraydan azim ferman geldi, Budin'e bre anam seferberlik çıktı, diyen evlâd-ı fatihan hâlâ İstanbul'dan gelecek azim fermanı beklemektedir.

Kalenin dibinde üç ağaç incir, elimde kelepçe boynumda zencir… Mağara devri artığı adamların elinde kan kusan Kerkük Türk'ünün efkârlanıp, ahbabın koluna girerek kalk gidek çayhanaya gönlüm eğlensin demesi gönlüne eğlence aramak mıdır, yoksa hürriyet hasretiyle zincirleri kırmak istemesi midir? Urfalı Mukim Tahir'in ayağında kundurasıyla meşhur olup bir ömür musiki katledenler, deniz bitince yine ihanet ettikleri türkülere sarılıyorlar ve yine katlediyorlar. Benim ipek yağlığım var görmeğe gelin, güzellere ben sataram almağa gelin… Erbilli yanık Türk evlâdının doğrudan muhatap alıp içini dökmeye cesaret bulamadığı sevdiği de belki aralarına karışıp gelir, görürüm ümidiyle umuma çağrısındaki inceliği, zerafeti, hissiyatı anlayamadan, çerçi bağırıyor zannedip türküyü benim naylon tarağım var, almaya gelin sözleriyle okuyor bizim imparator. Lüks içinde yüzdüğü halde naylonlaşanlara naylon tarak yakışır, ipek yağlığın ne olduğunu bilmemeleri normaldir. Asalet parayla satın alınamaz ki. Türk'ün adında, kanında, kültüründe, ruhunda mevcut asaleti Allah'ın lütfu sayıp dört elle sarılacak, Türk doğduğu için şükredecek yerde sırt çevirmek nadanlık değil de nedir. İncili sedefli kol bağlarını, elvan gülleri, kaşlı bel bağlarını Kerkük'lü büyük sanatçı Abdurrahman Kızılay'dan dinlemeli. Arabesk ve dans müziğini aşarak üç tane Kerkük türküsünü adamakıllı dinleyip içine sindiren milli şuur sahibi hangi milliyetçi lider, hangi genelkurmay başkanı kadim Türk yurtlarında ilkel adamlar Türk'e zulmederken rahat uyku uyuyabilir? Kuzey Irak'ta, Suriye'de günlerce dolanıp Türk'ten bir kelimeyle bahsetmeyip, büyük ortadoğu projesine, büyük İsrail rüyasına hizmetlerini Osmanlı mirasına sahip çıkmak diye yutturan peşmerge uşaklarının artık Türklükle hiçbir bağı kalmamıştır. Bu modalar gelir geçer. Geriye hafızlara kazınan Türk'e ihanetler kalır. Türk evlâdı aydın geçinen bu satılmış kalemleri iyi tanımalı, nefretle telin ve teşhir etmelidir.

Cumhuriyet'in bir ara Türk müziğini yasakladığı hep konuşulur, ancak Türk müziğine hizmetleri pek bilinmez. Soyumuz, dilimiz, tarihimiz, dinimiz gibi bize milli kimlik kazandıran türkülerimizin unutulup kaybolmamasını cumhuriyetin ilk yıllarındaki maddi kalkınma hedeflerinin yanında başlatılan kültür hamlelerine borçluyuz. Kıt imkânlarla, dağ tepe at sırtında, katırlarla taşınan cihazlarla yurdun dört tarafı gezilerek her biri mücevher kıymetindeki halk ezgileri kaydedilmiş ve notaya alınmıştır.

İlk halk müziği derlemeleri DarülElhan (İstanbul Konservatuvarı) tarafından yapılmıştır. Yusuf Ziya Demircioğlu, Rauf Yekta, Ekrem Besim ve Dürri beyler 1926 yılında Adana, Antep, Urfa, Niğde, Kayseri, Sivas illerini dolaşmış, ikiyüzelli türkü derlemiştir. İkinci gezi 1927'de Yusuf Ziya Demircioğlu, Ekrem Besim, Muhittin Sadak ve Ferruh Arsunar, topluluğuyla yapılmış, bu kez Konya, Manisa, Aydın dolaşılmıştır. Gene ikiyüzelli türkü derlenmiştir. Üçüncü gezi aynı kişilerce 1928'de Kastamonu, Ankara, Çankırı, Kütahya, Bursa, dördüncü gezi ise Yusuf Ziya, Mahmut Ragıp Kösemihal ve Ferruh Arsunar'ca Doğu Anadolu'ya yapılmıştır. Bu heyete Abdülkadir inan da katılarak folklor malzemesi toplamıştır. Ödenekler kalkınca 1932 yılında beşinci geziyi kendi imkânlarıyla gerçekleştirirler, Yusuf Ziya, Mehmet Halit Bayrı ve Hikmet Turhan Balıkesir köylerini gezerler.

Devamında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1937-1951 yılları arasında Ankara Devlet Konservatuvarı folklor arşivi için yurt sathında derlemeler yaptırılmıştır. 1937 yılında Milli Eğitim Bakanlığı yurtdışından en yeni ses kaydedici cihazlar ısmarlar. Sadece 1937 derlemesinde altıyüz parça orijinal halk ezgisi plağa alınmıştır. Muzaffer Sarısözen bütün folklor derlemelerine katılmış, onbin halk ezgisinin plağa ve banda kaydedilmesine yardımcı olmuştur. Bu derlemelerin ondördüne katılan Halil Bedii Yönetken çalışmalarını Derleme Notları adıyla kitaplaştırmıştır.

Milletvekili Ahmet Kutsi Tecer'in Sivas Maarif Müdürlüğü zamanında dostluk tesis ettiği folklor araştırmacısı ve Sivas Lisesi müzik öğretmeni Muzaffer Sarısözen 1938 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi şefliğine atanır. 1940 senesinde Ankara Radyosu Türk Müziği Şefi Mesut Cemil'in tavsiyesi üzerine Sarısözen radyoya geçer. Başlangıçta Türk Sanat Müziği Korosu üyelerine halk türkülerini öğretmek için halka açık Bir Türkü Öğreniyoruz isimli yarım saatlik bir program konulur. Böylece Mesut Cemil'in korosu ile beraber dinleyici de haftada iki türkü öğrenme imkânına kavuşur. Repertuar zenginleşince Bir Türkü Öğreniyoruz saati, Yurttan Sesler saati olarak haftada iki defa programa girer. Böylelikle halk türkülerimiz 1941 yılında istiklâlini ilân etmiş olur. O günden bugüne repertuar, saz ve ses sanatçı kadrosu zenginleşerek TRT radyolarından halk müziği yayınları yapılmaktadır. Ancak TRT yenileşmek adına türküleri altyapıyla icraya başladı. Yapılması gereken yine bağlamaya ağırlık verilmekle birlikte kemençe, tulum, tar, tambur, kabak kemane, mey, kaval, düdük, davul zurna gibi ezgilerin orijinal ve mahalli seslerini veren sazların ön plana çıkarılmasıdır. Misalen, iyi icra edildiğinde pencerenin milleri adlı Azeri parçası bütün rock müziğini alt üst edecek ritme ve güce sahiptir.

Bugün TRT repertuarında altıbin civarında notaya alınmış halk müziği ezgisi bulunmaktadır. Bunların yarısına yakını Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş ve notaya alınmıştır. Bir fikir vermesi açısından bazı yörelere göre dağılımı şu şekildedir. Sivas dörtyüzelli, Erzurum üçyüz, Erzincan ikiyüzyirmi, Urfa ikiyüz, Gaziantep yüzeli, Diyarbakır yüzeli, Kars yüzeli, Tokat yüzyirmi, Elazığ yüzyirmi, Kastamonu doksan, Kayseri doksan, Trabzon seksenbeş, Konya yetmiş, Rize altmışbeş, Van altmış, Güneydoğu Anadolu seksen, Rumeli dörtyüz, Azerbaycan yüzeli, Kerkük yüz adet.

Derleme faaliyetlere katılanların aktardıkları bilgiler dikkate alındığında bu sayının en az onbeş yirmi bin civarında olması gerekirdi. Eksik olduğu Sivas ile Konya karşılaştırıldığında anlaşılabilir. Folklor zenginliği bilinen Konya, muhtemelen Sivas kadar teferruatlı taranamadı. Konyalı bir mahalli sanatçının üç kasetinde kırk adet Konya türküsü okunduğu dikkate alındığında mevcut yetmiş parçanın gerçekte noksan olduğu, bunun gibi birçok yörede derlemenin tam yapılamadığını söylemek yanlış olmaz. Halil Bedii Yönetken sadece 1937 derlemesinde Trabzon'da doksan parça, Rize'de yetmiş parça halk ezgisi kaydedildiğini yazıyor. Bu sayılar şu an repertuardaki adetle aynıdır. O günden bugüne yeni derlemelerle en az ikiye üçe katlanması gerekirdi. Ya eski kayıtlar işlenip değerlendirilmedi ya da o günden bu yana imkânlar daha da arttığı halde yeni derleme çalışmaları yapılmadı, mahalline gitmek yerine merkeze müracaat eden veya keşfedilen kaynak kişilerden derleme yapılma yolu tutuldu. Dikkat çekici bir başka husus Kerkük türkülerinin Kastamonu, Kayseri veya Konya türkülerinden daha fazla olmasıdır. Enfes Kerkük türküleri, Kerkük'ün en az Anadolu vilayetleri kadar Türk olduğunun, yüksek Türk kültürüne malik olduğunun en bariz delilidir. Dötyüz Rumeli türküsü Rumeli'nin Türk tapusudur. Diyarbakır'dan derlenen yüzeli türkü ise bölücülüğe verilecek en iyi cevaptır.

Türk vatanının bölünmesine yönelik faaliyetlerin yoğunlaştığı günümüzde Türk kültürünün, Türk dilinin, Türk edebiyatının, Türk folklorunun, Türk müziğinin yeni araştırma ve terkiplerle açığa çıkarılması, cazip hale getirilerek, özendirilerek, teşvik edilerek genç nesillere tanıtılıp sevdirilmesi milli birlik ve beraberliği kaynaştırıcı rol oynayacaktır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 32308

ulkucudunya@ulkucudunya.com