« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

11 Mar

2009

OSMANLI

11 Mart 2009

Anadoluhisarı'nın tam orta yerinden yol geçer. Şanlı tarihin kalbine saplanmış paslı bir kılıç gibi görenlere azab verir. Türkoğlu Orta Asya'dan kalkmış gelmiş, Anadolu'yu Türkleştirmiş, Balkanlar'ı fethetmiş, Yıldırım Beyazıd Han Hazretleri İstanbul'u muhasarada denizi kontrol altına almak için Boğaz'ın en dar yerini hesaplayıp kale inşa etmiş. Yaptığını yıkmaya Bizans aciz kalmış, Haçlı ordularının gücü yetmemiş, işgal askerleri cüret edememiş. Altıyüz sene sonra sahil yolunu hisarın arkasından aşırmaya akıl erdirip güç yetiremeyen kuş beyinliler vurmuş kazmayı, muhteşem abideyi kendilerine benzetip ucubeye döndürmüş. Karşısındaki Fatih Sultan Mehmet Han eseri Rumelihisarı da malum, konser salonu.

Ecdadın saçtığı çil çil kubbelerin kafaderileri yüzülmüştür. Apaçi savaşçıları eliyle değil. Onlar o kadar izansız ve vahşi değildir, atalarına, kültürlerine ve tarihlerine saygılıdır. Yüzyıllar boyu cami kubbelerini güneşin sıcağından, yağmurun rutubetinden koruyan kurşun levhalar, girmediğimiz ikinci dünya savaşı esnasında cephane ihtiyacı bahanesiyle sökülüp eritilmiştir. Yüzyılların gailelerinde, Viyana kuşatmasında, Kırım harbinde, Balkan faciasında, İstiklâl harbinde sökmemişler, tek kurşun atmadığımız ikinci dünya savaşında sökmüşler. Aynısını yerine koymak ne mümkün.

Osmanlı'yı hatırlattığı için tuğralı panoları sökülmüş, çinileri çalınmış, kitabeleri sıvayla kapanmış, sözde korunanları zevksizce boyanmış mahzun çeşmeler, sebiller, türbeler, camiler… Hece taşları eğilmiş, kırılmış, koparılmış ulema sarıklı, vezir kavuklu, keçe külahlı her biri sanat eseri mezar taşları… Yağmalanmış vakıf eserleri, viraneye dönmüş hanlar, hamamlar, kervansaraylar… Bulvarlara, meydanlara, beton yığınlarına kurban edilen nice ecdad yadigârı…

Tarih katliamı bir furyaydı, geldi geçti denilebilse ne âlâ. Nadanlar kazma küreği bırakmış, ellerinde kalem, yazarlık, başyazarlık, basın konseyi başkanlığı yapıyorlar. Ömer Seyfettin'in hikâyeleriyle büyüyen Türk insanına hakaret tekzib edilmemişken, bu defa da başyazar daha büyük bir halt ediverdi. Başbakana padişahlık yakıştırması yapılması üzerine ciddi ciddi Osmanlı canlanıyor, padişahlık geliyor zehabına kapılıp mayasını belli etti. Padişahlık kim sen kim diyeceği yerde, tuttu Osmanlı'yı, Osmanlı hanedanını ve tarihini yerden yere vurdu.

Onun demediğini biz diyelim. Padişahlık kim, siz kim? Osmanlılık nerede, siz nerede? Padişahlık yanlıları ve karşıtları, Açinaoğulları diye bir şey duymuşlar mı hayatlarında, padişahlıktan bahsediyorlar. Sahte, asılın yerine ikame olamaz.

Vefatında birkaç at, bir kat elbise, bir çift çizme, eyer takımı ve yüz kadar koyundan başka hiçbir şeyi olmayan Osman Gazi nasıl hükümdar olmuş kendi ağzından dinleyelim. Özenen varsa hem kılıcını bilesin, hem dünyalıktan vazgeçsin.

"Ben bu şehri (Karacahisar) kendi kılıcım ile aldım. Bunda sultanın ne dahli var ki ondan izin alam? Ona sultanlık veren Allah bana dahi gaza ile hanlık verdi. Eğer minneti sancağ ise, ben de sancak götürüp kâfirlerle savaştım. Eğer o 'Ben Selçuk oğluyum' derse, ben de 'Gök Alp oğluyum' derim. Eğer 'Ben bu ülkeye onlardan önce geldim' derse , ben de 'Süleyman Şah dedem onlardan önce geldi' derim."

Bu azametli sözler hakanlığın nasıl hak kazanıldığını ve kılıçla sağlanan hakimiyete nasıl milli meşruiyet kazandırıldığını gösterir. Atatürk'ün, "Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilmez. Hakimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır" sözlerine ne kadar benziyor. Bunlar devletler tabii ömrünü doldurup yıkılırken yeni kurucuların söyledikleri sözler. Günümüzde yıkılan ve yeni kurulan bir devlet mi var? Kurucu vasıfları olup olmadığına bakmadan yıkmaya niyetleneler var tabii.

Şimdi başyazarın yazısına bakalım.

"Merak ediyoruz, bir Osmanlı modası yaratmaya çalışanların derdi -veya özlemi- nedir? Otuzaltı padişah çıkarmış Osmanlı hanedanından Fatih Sultan Mehmet'i, hadi kılıçlarının hakkını vermek için Yavuz Sultan Selim ile bir de Kanuni Sultan Süleyman'ı ayırırsanız geriye kalan 33 Padişah'tan hangisini saygıyla, hayranlıkla, ileri görüşlülükle anacaksınız? Kurucu tebaasını yani Türk halkını ezen ve azınlıklara ezdiren başka bir hanedan biliyor musunuz? Tüm tarihinin üçte birini zilletle geçiren hangi hanedana özlem duyulabilir? Hadi askeri alandaki yenilgilerini sineye çekmeye çalışalım. Tüm Osmanlı tarihinin medeniyete katkı anlamında ortaya koyduğu Mimar Sinan'ın hepimizin göğsünü kabartan muhteşem eserleri dışında ne vardır da biz bilmiyoruz? Koskoca 600 yılı bir tek Sinan'la açıklayabilir miyiz? Osmanlı'ya özlem ifade edenler özellikle son 100 yıllık dönemin en önemli konularında yabancı devlet elçilerinin, bizzat Padişah'tan ve Babıali'den yani hükümetten daha fazla söz sahibi olduklarını bilmiyorlar mı? Sadrazamın ve/veya nazırların (bakanların) yabancı elçiler yerine sefaret tercümanları ile görüşmesini dahi içine sindirebilen bir yönetimin ve zihniyetin nesi özlenebilir? Osmanlı Hanedanı yaşayanlarının bile özlemediği bir döneme duyulan bu hasretin altında onun yerine konulan Cumhuriyetin bazı temel değerlerini hazmedememek yatıyor olmasın?"

Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler. Osmanlı'nın fethederek kör gözlerin bile adım başı ayağına dolaşacak ihtişamla donattığı İstanbul'da yaşayıp, boğaz'ın en leziz balıklarını rakı eşliğinde gövdeye indirip, Osmanlı'ya sövmek. Ne güzel hayat!

Başyazar efendi! Siz ve avaneniz bu kafayla giderseniz bu memlekette daha kimler başa padişah kesilmez ki? Bu cehaletle sen başyazar oluyorsan başka cahillerin de padişahlığa heves etmesinden ve birilerinin de onları alkışlamasından daha normal ne olabilir?

Türk Milletinin medarı iftiharı, dünya tarihinin büyük mucizesi, bir eşi görülmeyen ve başarılarının sırrı henüz tam çözülemeyen Osmanlı Devleti'ni anlatmaya ciltler yetmez. Dost düşman bunu teslim etmişken, görmemek için çok derin bir anlama özrüne sahip olmak gerek.

Başyazar, otuzaltı padişahtan Yavuz'la Kanuni'ye kılıç hakkını kerhen vermek mecburiyetinde kaldığına göre Fatih'i herhalde karadan gemi yürüttüğü için değil gül koklarken yaptırdığı tablo için kayırmış olmalı.

Osman Gazi, Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım Beyazıd, I. Mehmet, II. Murad, IV. Murad, bunların elinde kılıç yok muydu? Yirmidört muharebeye giren Çelebi Sultan Mehmet'in vücudunda kırkdan fazla kılıç yarası vardır. Fatih gökten zembille inmiş gibi ansızın zuhur edip bir günde mi İstanbul'u aldı? Sırpsındığı, Kosova, Niğbolu, Varna savaş değil midir? İstanbul'u fetheden kadar elde tutanlar, imar edenler, sanat ve medeniyet merkezi haline getirenler büyük değil midir?

Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, yani Yüce Osmanlı Devleti her bakımdan azametli ve muhteşemdir. İsmi azametlidir, insanı azametlidir, coğrafyası azametlidir, kültürü azametlidir, ideali azametlidir. Türk Milleti devlet kurma kabiliyetini, zevkini, hayat üslubunu, sanat dehasını Osmanlı'da zirveye ulaştırmıştır. Kıyafeti, lisanı, yazısı, şiiri, musikisi, sanatı, mimarisi, mutfağı, pusatı, silahı, parası ve hatta mezarı dahi muhteşemdir. Okmeydanı, saraçhane, tophane, kılıçhane… Her bir sanat koluna ayrı bir semt tahsis edilmiştir. Bu derece azametlidir. Ebru, tezhib, hat, çini, minyatür, nakkaşlık, kuyumculuk, oymacılık gibi saymakla bitmez güzel sanatların yanında zenaati de sanata çevirmiştir. Kehribar tesbihinden savaşta kullanacağı yatağanına, atının eğerinden yazdığı kitabın cildine, hamam eşyasından kaftanına, tombak ibriğinden telkâri fincan zarfına, savatlı tütün tabakasından lüle çubuğuna kadar bütün eşyaları sanat eseridir. Dini saiklerle zayıf kalına resim sahasında dahi aradan geçen bir asırdan sonra günümüzde yüz ağartanlar yine beğenmedikleri Osmanlı ressamlarının tablolarıdır.

Zırhları delen bir Türk ok'unun imal merhalelerinin elli sene sürdüğünü biliyor mu başyazar efendi ile padişahlık heveslileri. O oku dokuzyüz metre uzağa fırlatan bir Türk yayını dünyanın bütün ustaları bir araya gelip yapsınlar da bir görelim. Parmak kalınlığındaki demirleri salatalık gibi doğrayan, dörtyüz senedir zerrece pas işlemeyen ince ve hafif Türk kılıçlarının çeliğine nasıl su verildiğini bilen var mı? Şam çeliği nedir, duymuşlar mı? Tahrip kabiliyetini azaltmadan vuruş gücünü bir noktaya teksif eden o müthiş kılıçların eğimi nasıl bir mühendislikle hesaplanmıştır, çözebilen var mı? Kılıçtan vazgeçtik, sırma dikişli kının, atan kısmını tamir edebilen yok.

Elli sene sonra atacağı oku hesab edip bugünden işe koyulan Osmanlı nerede, elli gün sonrasını görmekten aciz olanlar nerede. Osmanlı'ya dil uzatırken de, padişahlığa heves ederken de insan aynaya dönüp bir de kendi haline bakmalı, cüceliğini anlamalı.

Osmanlı'nın medeniyete kattığı ne varmış? Osmanlısız medeniyet düşünülemez. Osmanlı'nın ihraç ettiği kültür ve meydana getirdiği gerilim örnek alınarak insanlık orta çağın karanlıklarından kurtulabilmiştir. İnsan haklarına saygıyı, çevreye saygıyı, tabiata saygıyı, farklı kültürlere saygıyı, insan gibi yaşamayı, temizliği kısaca medeniyeti dünyaya Osmanlı öğretmiştir. Osmanlı'nın tek zaafı fazla hoşgörülü, iyiniyetli ve adil olması, yağmacı, sömürücü emperyalist olmamasıdır. Şayet bunlara kusur denilebilirse. Katı ve tavizsiz olduğu tek konu ise devletin bekâsını ve İslâm dinini hedef alan tehditlerdir.

Türk ve Müslüman kalabilmemizi Osmanlı'ya borçluyuz. Geniş ufukla bakanlar Türklüğün ve İslâmiyetin en fazla Türkiye'de inkişaf etmiş olduğunu görürler. Osmanlı'yı ve Selçuklu'yu sevmeyen ulusalcılar ile Malazgirt'ten öncesini kabul etmeyen ümmetçiler sakat tarih anlayışına sahiptir.

Ulusalcıların tesiriyle Osmanlı'yı kendi halkını ezmiş zanneden yarı okumuşumuz biraz daha okur ve mazisini araştırırsa şimdi fakir ve viran kalan köylerinde bir zamanlar her kapıda kırk at beslendiği rivayetini duyacaklardır. Bir aile niye kırk at besler, etini yemek için değil herhalde. Tımarlı sipahi sisteminin kalıntılarıdır. Kırk at besleyebilen bir ocak ezilmiş midir, yoksa eşkıya, şaki, haydut, asi tasallutundan emin kılınıp ezilmekten mi korunmuştur?

Çok eleştirilen devşirme sistemi ise tarih boyunca olduğu gibi boy çekişmeleriyle Türk'ün Türk'ü kırmasına son vermiş, aristokrasi ve burjuvazinin doğmasına engel olmuştur. Devletin temeli ve hanedan Türk olduğu için devlette Türk kültürü hakimdir. Devşirme çocuklar Türk ailelerinin yanlarına verilerek Türkleşmeleri, Türkçe ve Türk adetlerini öğrenmeleri sağlanmış ve yetiştirildikten sonra Türk'e hizmet ettirilmiştir. Türk zaferlerinde sipahiler, akıncılar kadar yeniçeriler de büyük hisseye sahiptir. Asırlar boyunca İstanbul'dan kalkıp Belgrad'a, Budin'e, Viyana'ya, Bağdat'a, Tebriz'e, Halep'e, Şam'a, Kahire'ye, kum çöllerine, orduda herkes atlıyken onlar yaya gitmişler, şehadet şerbetini içmeyenler yaya dönmüşlerdir. Bu cefalı seferler beş ay, sekiz ay, birbuçuk yıl, üç yıl sürmüştür.

Osmanlı'yı kötülemek, onun mirasçısı Cumhuriyet'i kötülemektir. Muz devletlerinin bile vize uyguladığı Cumhuriyet de Türk kültürünü esas alınarak Osmanlı ihtişamına ulaşabilir. Devşirme, dönme, gayrı Türk, gayri Müslüman, mozaikçi, siyasi ümmetçi, küreselci, batıcı, amerikancı, avrupacı, mason, siyonist, komünist ve benzeri zararlıların tasallutundan kurtulup Ülkücü Türk Milliyetçilerinin idaresine alınabilirse.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,14 M - Bugn : 28667

ulkucudunya@ulkucudunya.com