« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis

2009

GENELKURMAY BAŞKANI'NIN KONUŞMASI

15 Nisan 2009

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, dün Harp Akademileri'nde uzun bir yıllık değerlendirme konuşması yaptı. Akademik üslubun hakim olduğu konuşması dikkatle izlendi, sivil asker ilişkileri üzerinde durdu, Türk devrimleri ve modernleşmesi ile ulus devlet ve vatandaşlık konularına temas etti, Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik yıpratma faaliyetlerinden bahsetti, terörle mücadele hakkında bilgi verdi.

Türk Genelkurmay Başkanı önemli mesajlar vermekle birlikte Türklüğe hücumun had safhaya çıktığı günümüzde, Atatürk'ün; 'Ordumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir', 'Bu ülke tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır' ve 'Türk yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir' sözlerine mütenasip şekilde yıldırım gibi, şimşek gibi, kasırga gibi gümbür gümbür Türklük haykırarak ihanet planlarını bozacak iradeyi ortaya koyması beklenirken, bazı popüler batılı sosyolog ve düşünürlerden alıntıların ve örneklerin ön plana çıkması, Obama'nın konuşmalarına vurgu yapılması, Atatürk'ün, Türklüğün, Türk Milletinin, Türk Milliyetçiliğinin vurgulanmaması dikkat çekti. Bu konuşma Türk Silahlı Kuvvetlerini her şartta tenkit etmeyi vazife sayan çevreleri de tatmin etmeyecektir. Ayrıca uzun konuşmada öteden beri tekrar edilen yanlışlar da vardı. Türk devlet politikasıyla ilişkili olmak bakımından bu hataların tashih edilmesinde fayda vardır. Temel hatalar şu paragrafta yoğunlaşmıştır.

"Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bir devrimdir. Devrimin amacı ise bir ulus devlet yaratılmasıdır. Bu düşünceden hareket eden Atatürk, Türk Milletini şu şekilde tanımlamıştır: Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kimdir? Cevap, Türkiye halkıdır. Görüldüğü gibi buradaki halk ifadesi, sınırları çizilen bir coğrafyada -ki burası Türkiye'dir- yaşayan halkın bütününü, yani hiçbir dini ve etnik ayrım yapmaksızın, Türkiye halkını işaret etmektedir."

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, yerleşik sosyal nizamın hızlı ve köklü şekilde değiştirilmesi, lügat manasında devrim sayılabilirse de, doğrusu ve en kısa ifadesi, yıkılan büyük bir Türk İmparatorluğunun yerine eldeki imkânlarla daha küçük fakat daha milli bir Türk Devletinin kurulmasıdır. Türk inkılâbında sınıf ayaklanması veya halk hareketiyle idarenin devrilmesi şeklinde anlaşılması gereken bir devrim söz konusu değildir. Tabii seyrinde bir milli devlet kurulması söz konusudur. Türk Milletinin muasır medeniyet seviyesini bir an önce yakalamasını hedefleyen inkılâplara devrim denilmesi, Rus ve Çin devrimlerine özenerek sürekli devrim sloganıyla sosyalist devrime zemin hazırlamaya çalışan sol çevrelerin tercihidir.

Yeni devletin niteliği ulus devlettir, ancak, cumhuriyetin hedefi ulus- devlet yaratılması değil, asırlar boyunca hür yaşamış Türk Milleti'nin devletsiz kalmaması, hür, bağımsız ve milli bir devlete sahip olmadır. Ortada binlerce yıl önce teşekkül etmiş, millet şuur ve milli kimlik kazanmış Türk Milleti varken, yeni bir ulus yaratılmasından bahsedilemez. İstiklal Harbini kazanan bu büyük millete, unutturulan milli şuurunun cumhuriyetle birlikte yeniden kazandırılması hedeflenmiştir. Millet gerçeği dururken yeni bir ulus yaratılması gibi çarpık bir hedeften bahsetmek, halklar ya da siyasi ümmetçilik gibi başka çarpık dirençlerin çıkmasına yol açmakta, muhafazakârlığın ve kültürel farklılıkların istismarına sebebiyet vermektedir. Ayrıca Atatürk, Misak-ı Milli'yi Türklerin yaşadığı her yer olarak tarif ederek Türk birliğine ve Turan'a ait görüşlerini de ortaya koymuştur.

Onuncu Yıl Nutkunda; 'Türk Milletinin karakteri yüksektir. Türk Milleti çalışkandır. Türk Milleti zekidir. Ne mutlu Türk'üm diyene!' sözlerinin yanında Türk Milletine şöyle seslenmektedir.

"Büyük Türk Milleti.

Onbeş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaad eden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk Milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem, az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."

Burada yeni bir ulus yaratılmasından bahsedilmiyor, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfının ve medeni kabiliyetinin bundan sonraki inkişafıyla yeni bir güneş gibi doğacağı vaad ediliyor. İdarecilerimiz, ulu mabedde isminin yazılı olduğu levha gösterildiğinde hiçbir beşeri tepki vermeyen, dolayısıyla medeni bir vasfının bulunmadığı anlaşılan Obama'dan ders almak yerine, bugüne kadar yanlış anlaşılan Atatürk'ü doğru anlayarak Türk Milliyetçiliğini rehber almalı ve Türk medeniyetini inşa etme yolunda yürümelidir.

Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk Milleti denir derken, vatandaş olarak kanunlar önünde herkesin eşit olduğunu belirten hukuki bir tarif yapmakta ve siyasi bir hudut çizmektedir. Bu tariften anlaşılması gereken bu kadardır. Her Türk vatandaşının mutlaka Türk ırkına mensup olması zorunluluğu bulunmamaktadır. Türk olmayana zorla Türk denilemeyeceği gibi, Türk olan kardeşlerimiz de zorla Türklükten koparılmasına izin verilemez. Daha sonra Türk birliğinin gerçek olacağına inancını, soydaşlarımızın bize yaklaşmasını beklemeden bizim onlara yaklaşmamız gerektiğini dile getirmiştir. Alparslan Türkeş, kendini Türk hisseden herkes Türk'tür, diyerek Türk'ün tarifini daha vazıh hale getirmiş, akim bırakılan Türk medeniyet hamlesini Dokuz Işık Doktriniyle tamamlamaya ve yeni rejimdeki bazı hatalı uygulamaların yol açtığı maneviyat noksanlığını ikmal etmeye çalışmıştır. Atatürk'ü anlayamayan sahte Atatürkçüler bu çabaları da akamete uğratmıştır.

Milliyeti belirleyen esas ırki özellikler değil, kültür birliği, milli şuur ve mensubiyet hissidir. Irki olarak Türk Milleti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından ibaret değildir. Ancak Türk nüfusun en kalabalık yaşadığı ve Türklük şuurunun en yüksek olduğu ülke Türkiye'dir, bu yüzden buradan doğarak güçlenen Türkçülük Türk birliğini kuracaktır.

Alt kimlik, üst kimlik meseleleri Amerika gibi kavim-millet olmayan coğrafi ve siyasi birliktelik ile millet haline gelmeye çabalayan topluluklar için bahis konusu olabilir. Milleti oluşturan ana unsurların hiçbirine sahip olamayan bir toplum ancak vatandaşlık bağıyla halkını bir arada tutabilir. Türk Milleti ise, millet türlerinin en hakikisi, en kuvvetlisi ve en sağlamı olan kavim-millet özelliğine sahiptir.

Kavim millet; aynı ülkede yaşayan, etnolojik bakımdan aynı ırka mensup olan oymak ve kabilelerin en kuvvetli zümrenin hakimiyeti altında, devlet şeklinde birleşmesinden doğan, aynı kanunlara tabi olarak yaşamış, bunun neticesinde müşterek lisana, müşterek örf ve adetlere, müşterek dini inançlara ve müşterek milli seciyeye sahip olmuş mütecanis ve mütesanid bir insan kütlesidir. Millet denilince anlaşılması gereken gerçek millet budur.

Bu tarife göre Türk Milleti millet olma sürecini binlerce yıl evvel tamamlamış en eski bir kavim-millettir. Üçyüzmilyon Türk'ün anadili olarak konuştuğu Türkçe bunun en kuvvetli delilidir. Türk Kültür Tarihine Giriş isimli dokuz ciltlik eserde zikredilen kültür unsurlarının çoğu Adriyatik'ten Çin Seddi'ne bütün Türk dünyasında müşterektir. Kültür unsurlarının halen canlı olarak yaşatılması Türk Milletinin ne muazzam, ne köklü bir millet olduğunu gösterir. En basitinden, bütün Türk dünyasının ortak gıdaları tarhana, bulgur, kavurma, kavut, keşkek, pestil, pastırma gibi yiyecek kültürü unsurları müşterekliği göstermeye yeterlidir. Amerika'da ise, en makbul yemeği şekerli köpek eti kızartması olan Uzak Doğulu da yaşar, sümüklüböcek yiyen Avrupalı da. Elbette orada bir kültür birliğinden, bir milletten bahsedilemez. Mecburen vatandaşlık bağı kullanılacaktır.

Türk ırkından geldiği ve Türk kültür dairesine mensup olduğu halde Türklükten koparılmaya çalışılan vatandaşlarımızın mevcudiyeti sebebiyle Türklüğü mutlak kimlik olmaktan çıkarıp üst kimlik, alt kimlik, birincil kimlik, ikincil kimlik gibi uydurma kavramlardan medet ummak meseleyi çözmez. Türkiye'de büyük ekseriyetin birinci, ikinci, alt, üst, her türlü kimliği Türk kimliğidir. Türkiye Atatürk'ün deyimiyle, kırk asırlık Türk yurdudur. Devletin görevi yüksek Türk kültürünü vatan sathına şamil kılarak bütün Türk vatandaşlarına Türk kimliğini kazandırmaktır. Çok az sayıdaki soyu, dini, dili farklı vatandaşların da hukuku gözetilmeli, kültürlerini korumaları sağlanmalıdır. Bu modern devlet olmanın gereğidir ve fiiliyatta Türklerden çok Türk olmayanların hak ve hukuku korunmaktadır.

"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz; Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsiyle meşbu olursa o camiaya istinat eden cumhuriyet de kuvvetli olur."

Atatürk'ün hedefi Türk kültürünü hakim kılmak ve Türk Milliyetçiliği yoluyla Cumhuriyeti kuvvetlendirmektir. Atatürkçülüğün ilk ve mutlak şartı Türk Milliyetçiliğidir. Her kim Türk Milliyetçisi olduğunu göğsünü gererek söyleyemiyorsa, Türk'ü vurgulayamıyorsa, Türklüğü en üst seviyede ve sürekli dile getiremiyorsa Atatürkçülük iddiasında bulunamaz. Türkçülükten gayrı izlenecek yollar Atatürk'e haksızlıktır ve emanetine ihanettir.




İlker Başbuğ'un 14.04.2009 tarihli konuşmasından bazı bölümler:

"…

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bir devrimdir. Devrimin amacı ise bir ulus devlet yaratılmasıdır. Bu düşünceden hareket eden Atatürk, Türk Milletini şu şekilde tanımlamıştır:

Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran kimdir? Cevap, Türkiye halkıdır. Görüldüğü gibi buradaki halk ifadesi, sınırları çizilen bir coğrafyada -ki burası Türkiye'dir- yaşayan halkın bütününü, yani hiçbir dini ve etnik ayrım yapmaksızın, Türkiye halkını işaret etmektedir.

Aynı ülkü etrafında toplanmış ve Türkiye sınırları içinde yaşayan Türkiye halkının, siyasal ve sosyolojik bir olgu etrafında kendi rızası ile birleşmesiyle bir milletin oluşacağı ve bu millete ise Türk Milleti denileceği, Atatürk'ün Türk Milleti tanımında açıkça yer almaktadır.

Atatürk'ün veciz söyleminde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sonsuza kadar yaşatılması ülkü birliğini temsil etmekte olup, bu görev Türk Milletine verilmiştir.

Bu tanımdan da görüleceği gibi Türk Milleti tanımlamasındaki Türk sözcüğü bir sıfat olarak değil, değişik unsurların hepsine verilen ortak bir isim olarak kullanılmıştır.

Ulus devlet yapısı hangi temel esasa dayanmalıdır sorusunun cevabı çok açıktır. Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik anlayışıyla. Burada ABD Başkanı Obama'nın Türkiye ziyareti esnasında yaptığı konuşmalardaki bazı bölümleri hatırlatmakta yarar görüyorum:

'Biz aynı zamanda farklı kökenlerde, ırklardan ve dinlerden gelen, ancak ortak idealler etrafında birleşen bir milletiz. Amerika Birleşik Devletleri'nin en güçlü yanlarından biri, bizim son derece büyük bir Hristiyan nüfusa sahip olmamıza rağmen, kendimizi bir Hristiyan, bir Yahudi, bir Müslüman ulus olarak görmememizdir. Biz kendimizi idealler ve değerlerin birbirine bağladığı vatandaşların oluşturduğu bir ulus olarak görüyoruz. Zannederim, modern Türkiye de benzer birtakım prensipler üzerine kuruldu.'

Obama'nın bu sözlerinin, ulus devletin ne olduğunu ve ulus devletlerin bugün için de geçerliliğini koruduğunu anlamayanlara veya anlamak istemeyenlere iyi bir cevap teşkil etiğine inanıyorum. Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik ırk ve din farkı gözetmeksizin, ortak kimlik üst kimlik etrafında her vatandaşı Türk saymaktır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı saymaktır.

Kültürel kimlik ise bir bireyin toplumsal ilişkiler ağı içinde kendisini tanımlayabileceğine inandığı özgül kimlik özellikleridir. Kişi toplumsal kimliğini üst ortak bir kimlik olarak benimseyecek ve kabul edecek, bireysel kültürel kimliğini ise ikincil kimlik olarak ifade edebilecektir.

Vatandaşlığa dayalı milliyetçilik bu anlamda, Türkiye halkını oluşturan değişik dini ve etnik farklılıklara sahip vatandaşların, topluma entegre edilmesini, olmasını gerektirir.

Entegrasyon, kişilerin aidiyet duygusunu hissettikleri ikincil kültürel kimliklerini engellemeden, üst ortak Türk kimliklerini muhafaza etmelerini sağlamaktır. Entegrasyon, farklılıkları kabullenmek, ancak farklı olanların uyum içinde yaşamalarını sağlamaktır. Önemli olan kültürel ikincil kimliklerin, bizi bir arada tutan üst ortak kimliğin önüne geçerek, onu parçalayan egemen bir kimlik haline dönüştürülmemesidir.

Aynı durum diğer ulus devletler için de geçerlidir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde, Latin Amerikalılara devlet resmi söylemlerinde Latin Amerikalı olarak değil, Amerikalı olarak hitap etmektedir. Aksi şekilde hitap etmek, ikincil kültürel kimliklerin üst ortak kimliğe dönüşmesini kabul etmek demektir. Amerika Birleşik Devletleri'nde federatif birleşik devletler tanımı üst ortak kimliğin dışında bir hakimiyet alanına izin vermemektedir.

Etnik kimliğin siyasallaştırılması, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olması, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesi ise, devletle olan siyaset ilişkisinin etnik kimlik üzerinden yapılması demektir. Bu durum ise üst ortak kimliğinin tartışmaya açılması anlamına gelmektedir. Lübnan, Irak ve Balkanlarda hüküm süren istikrarsızlık ve şiddet sarmalı, etnik kimliğin siyasallaştırılmasının ve bir ortak kimlik yaratılmamasının sonucundan yaşanabilecekler için bir örnek teşkil etmektedir.

İkincil kimlikler ancak ikincil kültürel kimlik şeklinde bireysel seviyede yaşanabilir, geliştirilebilir ve korunabilir. Bunu kültürel bir zenginlik olarak görüyoruz. Bireysel özgürlüklerin sınırının azınlık ve grup hakları ile kesişmesine, yani azınlıklar ve üst kimlikler yaratılmasına izin veremeyiz. Tarihsel hafızamız, ulusumuzun mutlu ve müreffeh geleceği ve
anayasal düzenimizin korunması bunu gerektirmektedir.

İkincil kültürel kimliklerin anayasal ve yasal çerçevede tanınması -ki bu grup hakkı olarak tanınması- anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ulus devlet ve üniter devlet yapısı içinde bu mümkün değildir.

Devlet ulus devletin güçlendirilmesi amacıyla aldığı tedbirlerle ve bütün söylemleriyle vatandaşlarını daha müreffeh, daha özgür ve daha mutlu bir hayata sahip olabileceklerine inandırmalıdır.

Bu açıdan devletimiz, tüm yurttaşlarına olduğu gibi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamakta olan Kürt ve Zaza kökenli vatandaşlarımıza daha müreffeh bir yaşam, fırsat eşitliğinden daha çok yararlanabilme ve kendilerini her alanda geliştirebilme imkânlarını sağlamak zorundadır. Ayrıca bu yurttaşlarımızın mağduriyete uğradıkları şeklindeki algıların düzeltilmesi ve değiştirilmesi gerekmektedir. Bu devletin asli görevidir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına düşen görev ise sadakat içinde ülkesini ve milletini sevmektir. Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyetin vatandaşı olmak sadece haklar değil, sorumluluklar içerir.

Kimse Türkiye'den, ne Türkiye'nin ulus devlet ve üniter devlet yapısını zayıflatabilecek ne de Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerinin değiştirilmesi yönünde isteklerde bulunabilir.

Türk Silahlı Kuvvetleri; Atatürk'ün bize emanet ettiği ulus devlet ve üniter devlet yapısının korunmasında taraftır ve taraf olmaya da devam edecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

…"

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,15 M - Bugn : 4943

ulkucudunya@ulkucudunya.com