« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May

2009

KARACAAHMET 'CAMİİ'

13 Mayıs 2009

Yaz kış yeşilliğini saklayan güzel endamlı uzun servilerin arasında şerefesiz ve köşeli iki minaresi ve sevimsiz kürrevi gövdesiyle belirerek gün geçtikçe yükselen ve kendisini bu topraklara ait hissedenlere verdiği elemden dolayı o tarafa bakmaktan men eden mabede benzer kişiliksiz bina modern cami adı verilerek hizmete açıldı.

Mimari tarzı, içinin aydınlığı, akustiği, mihrabı ve minberinin yanısıra, yaptıranların kimliği ve maddi zenginliği, dekoratörünün kadın olması, açılışına başbakanın eşinin katılması, galoş giyme mecburiyeti ve ertesi gün söz konusu mecburiyetin kalkması gibi magazin boyutlarıyla gündem mevzuu oldu. Müslümanların ayak kokusundan rahatsız olup çare düşünen, galoş giydirmeye kalkan Avrupailer, önce, beğenmedikleri Türk insanından evlerine taharet musluğu taktırmayı öğrenmeliler. Belki farkında değiller ama sıcak yaz aylarında yaydıkları kötü kokuları sürdükleri parfümler bazen ört bas etmeye yetmeyebiliyor.

Aşağılık kompleksli batıcılar ve yine aşağılık komleksli muhafazakârlar, modernistler ve değişimciler yeni açılan camiyi pek beğendi, yüzyılın harikası olarak değerlendirdiler. Uzun zamandan beri yeni bir hamle gösteremeyen Türk mimarisinde bir atılım modeli olabileceği ortaya atıldı. Akılları sıra Sinan'ı geçecekler. Hoş, bu toplumda Koca Mimar'ı sevgili padişahı Kanuni'nin fermanıyla müsaadesini alarak evine getirdiği suyu sonraki devirde ilerlemiş yaşına hürmet etmeden dava eden cüce, ahmak, vicdansız ve nankör adamlar çıkmıştır. Günümüzde de benzerlerinin bulunmasını yadırgamamalı.

Garip yapıya cami adı verilmesi, tenkit etmesi beklenen ve teneke minareli gecekondu camilerini dillerine dolayan geleneğe bağlı muhafazakâr kalem erbabını da ihtiyatlı konuşmaya sevk ediyor. Kendi mantığı içinde estetiği ve kalitesinin yanında, lâdini sosyete tarafından ilgi gösterilmesi, takdir edilmesi yönünde kanaat izharına mecbur ediyor. Kıyısında köşesinde küçük de olsa klasik tarz aranarak haklılık payı çıkarılıyor. O çarpık yapılar o acaip halleriyle çevre dokusuna uygunluğu bakımından bu modern camiden ileridedir. En azından yarın bir gün yıkılır yerine yenisi yapılır, bunu ne yapacaksınız? Yıksanız din düşmanı ilan ederler, tadil etseniz sanata karşı derler.

Orada bir camiye ihtiyaç var mıydı sorusuna kimse hayır cevabı veremez. Yapılmalıydı. Ancak yapılan binanın şekli böyle mi olmalıydı? Bu bina cami niyetine kullanılırsa cami olur elbet. Cami olması için mutlaka Sinan eli değmesi, Türk üslubu taşıması şart değil. Ona bakılırsa etrafına dört duvar örmeden, üstüne kubbe kondurmadan da bütün yeryüzü mesciddir. Ancak, böyle biraz arabesk, biraz feza çağını andıran, Körfez, Kuveyt, Dubai, Bahreyn çizgileri taşıyan binanın yapılacağı en son yer Karacaahmet Mezarlığı olmalıydı. Hiç mi hiç yakışmadı, hiç güzel olmadı. Türk İslam kültürüne bir şey katmayan şahsiyetsiz bir yapı olarak kalacak.

Gökdelenlerin yükseldiği Levent Maslak hattında dikilseydi bu kadar rahatsızlık vermezdi. Herhalde çocukları Arap isimli bu hayırsever süper zengin aile, belediyenin mezarlıkta hazır on dönümlük boş arazisi varken o lüks semtlerde arsa parası vermeye kıyamadı. Hayırseverlik, ama o kadar da uzun boylu değil.

Karacaahmet'e, ulu kabristanın ruhu ve dokusuyla mütenasip, Türk çizgileri taşıyan güzel bir cami yakışırdı. Ve bunu devlet yaptırmalıydı. Türk Devleti önemsiz görünen fakat sembolik değeri yüksek bu hizmeti ne idüğü belirsiz bir anlayışın eline bırakmamalıydı.

Yüzonbeş hektarlık sahasıyla Osmanlı'nın en büyük ve en eski kabristanı olan Karacaahmet İstanbul'un Türk tapusudur. Başlıbaşına açık bir müzedir. İçinde büyük bir Osmanlı tarihi ebedi uykusunu uyur. Türkler İstanbul'u fethettikleri vakitte Anadolu'yu Peygamber toprağı saydıkları için cenazelerini Asya toprağına nakleder ve bu mezarlığa defnederlerdi. Tarihi ilk halifeler zamanına kadar ulaşır. Mezar taşlarının kitâbeleri, yazıları, nakışları, tezhibleri, kavukları, taçları, fesleri ve çeşitli başlıkları, şekilleri, lahidleri bakımından çok zengindir.

Bir yazar burayı şöyle anlatır: Burası yazıları bakımından henüz tasnif edilmemiş bir şiir kitabı, kitâbeleri bakımından bir güzel yazı kolleksiyonu, nakışları, süsleri ve tezhibleri bakımından bir güzel sanatlar albümüdür. Bu mezarlığa girenler ölüm korkusunu kaybederler, uhrevi, manevi bir duygunun içinde kendilerini eritirler, burada Türk ve İslam sanatının ihtişamı insanı buram buram sarar. Burada her kabir taşı bir abidedir.

Soysuzluğun hayır işleri ve din hizmeti suretine bürünerek en hayati noktalara sirayet etmesi, en uhrevi, en mahrem, en güzel mekânlarımızın gayrımilli zihniyetin talanına maruz kalması düşündürücüdür ve tedbir alınmalıdır.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,15 M - Bugn : 3699

ulkucudunya@ulkucudunya.com