« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

18 Oca

2010

AĞCA'NIN HATIRLATTIKLARI

18 Ocak 2010

Ağca otuz yıl hapis yattıktan sonra tahliye ediliyor.

Ne zaman Ağca ismi geçse kendisine, camiaya ve millete verdiği zararın yanında mazinin sisli hatıralarında yanlış bir rivayetin bize yaşattığı muvakkat sevinç aklımıza gelir.

1979 Şubatındaki İpekçi cinayeti vuku bulduğunda biz lise birde idik. Dışarıya kapalı, haberalma imkânları sınırlı bir okulda yirmidört saat kendi can derdimize düşmüş vaziyette olduğumuzdan memlekette neler olup bittiğini günü gününe takip edemiyorduk. Ağca ismi o zaman pek dikkatimizi çekmemişti. Ecevit dönemi idi, iktidarın himayesiyle azgınlaşan sol terör yurt sathında etkisini arttırıyordu. Ortaokulda aldığımız milliyetçi eğitimin ve tuttuğumuz safta sabit kalmamızın bedelini fena ödettiriyorlardı. Kalabalıklar dar zamanlarda olduğu gibi sessizliğe bürünüp kaybolmuş, ortada kalan bir avuç Ülkücü omuz omuza mücadele vererek ayakta kalmaya çalışıyorduk. Görünürde devlet yoktu, asker ve polis de yoktu. Sola karşı kurulduğu iddia edilen kontrgerilla filan da yoktu. Sol bütün gücüyle memleketi zapturapt altına almıştı. Şimdi hayali darbelere karşı aslan kesilen liberaller, siyasi ümmetçiler ve cemaatçiler de ortada yoktu. Milletin milli ve manevi değerlerine, devletin bütünlüğüne kasteden komünistler ve bunlara karşı duran Ülkücüler vardı sadece. Solcular, direnen Ülkücüleri yalnız yakaladıkları yerlerde darp eder, tenha zamanları kollayıp geceleri sürü halinde koğuşlara dalar, gözlerine kestirdiklerini boğazlanacak koyun gibi yaka paça yatağından kaldırarak döverlerdi. Fiziki şiddetin yanında, sol idare sicillerimize işlenmesi için kasten sürgün ve tard gibi disiplin cezaları yağdırıyordu. O acı günleri yakinen yaşayan insanların siyaseten de olsa Ecevit'i sevmesi, saygı duyması ve ondan bir şeyler öğrendiğini ifade etmesi mümkün değil. Aynı şekilde o zaman yaşananları sessizce seyredip bugün iktidar hırsı sebebiyle solla ve askerle kavga eder görünen zihniyetin mücadelesini de samimi bulmak mümkün değil.

Ertesi sene hükümetle birlikte devir de değişti. Ecevit döneminin azılı komünistleri yaptıkları zulümlerin, kalleşliklerin hesabı sorulur korkusuyla birer ikişer savuşup kaçtılar. Ayrılırken de çamur atmayı elden bırakmamış, planlı ve organize bir hareketle her biri faşistlerden dayak yedikleri iddiasıyla jandarma karakoluna ve idareye hakkımızda şikâyet dilekçeleri vermişlerdi. Epey bir zaman bunlarla uğraştık. Hâlbuki bir yıl önce onlardan bir ton dayak yiyen bizlerdik, aciz ve haysiyetsiz bir davranış olacağı düşüncesiyle şikâyet etmeyi aklımıza bile getirmemiştik. Hem o devirde kimi kime şikâyet edeceksin. Başının daha çok derde girme ihtimali büyük. Bunlar hem devleti yıkmak isterler, askere polise kurşun sıkarlar hem de sıkışınca kolluk kuvvetlerinden himmet beklerler. İşin garibi ahmaklık ve gaflet her tarafı sardığı için çoğu zaman himaye de görürler. Gitme imkânı bulamayıp ortada kalan üç beş gariban solcu kaçanların da ceremesini çekti. Geçen dönem canı yananlar hırslarını bunlardan çıkarır, itilip kakılırlar, sersem sersem dolaşırlardı.

Milliyetçilik bayrağı yeniden yükseliyordu. Milliyetçi Ülkücü Öğrenci Teşkilatı kurulmuş, derslerde, etüdlerde, sair zamanlarda yeniden Oğuz Kağan'lardan, Alparslan'lardan, Fatih'lerden, Ziya Gökalp'lerden bahsedilir olmuştu. Kantini tekrar Bozkurtlu Ergenekon'dan Çıkış manzarası, Kurt Başlı Sancakla Kürşad tabloları süslemiş, koridorları Türk büyüklerinin ve Türk zaferlerinin üç hilalli resimleri kaplamıştı. Yeni milliyetçi nesiller yetişecekti ki, o uğursuz darbe inkıtaa uğrattı.

Onikieylül darbesi olduğunda lise son sınıfa başlamıştık. Askeri yönetim sözde Atatürkçü, fakat solcu, her tarafı oynak, karaktersiz birini müdür olarak atadı. Bir yıl önce kimsenin kaale almayacağı bu düzenbaz adam, ihtilâlin gücünü arkasına alıp, alay komutanıyla da yakınlığını kullanarak 'Ben devletim' diye kasıntıyla gezer, talebe üzerinde sindirme politikası izlerdi. Dişe diş, göze göz mücadele edilemeyen bu kirli psikolojik savaş günlerinde Ecevit dönemi bile aranır hale gelmişti. Türkeş'le mektuplaştıkları iftirasıyla birkaç Ülkücü öğretmeni ihbar etmiş ve aylarca cezaevinde yatmalarına sebep olmuştu. Oysa mektup dediği, Türkeş'in darbenin lideri Evren'e yazdığı ve amir bir üslupla haksızlıkları dile getirdiği mektubun sureti idi. Aylarca haber alınamayan bu hocaların maruz kaldığı namertlik ve adaletsizlik Ülkücüler üzerinde büyük bir moral bozukluğuna yol açmıştı.

Okulda zaten pek solcu kalmadığından idare mütemadiyen bizimle uğraşır, askere şikâyette bulunur, gözdağı verir, tehdit eder, canımızdan bezdirirdi. Sol dönemden sonra yine sudan sebeplerle ikide bir idareye gidip savunma vermekten bizar olmuştuk. Aramızdan birinin nevrinin dönmesi an meselesi idi. Fakat bu adam psikolojiyi de iyi bilir, bakışlardaki nefreti hisseder, sabrın taşmak olduğunu sezer, çevirdiği dolabın ardından gönül almaya çalışır, bir süre sonra başka hainlik planlardı. (Emekli olduktan sonra pazarlarda bardak satarmış. Bardak satmak ayıp değil, ama bir zamanlar devletim diye azametle gezip türlü entrikayı çevirdikten sonra aynı vilayette devleti pazara düşürürsen bir çift laf söyleyen çıkar. Bizim arkadaşlara rast geldikçe korkudan ve mahcubiyetten yüzü kızarır, pişkin davranıp işi yarenliğe verirmiş. Bir ziyaretimde Cengiz Başkan'dan şunu Allah rızası için bir göstermesini rica ettim. Boşver, ne yapacaksın dedi, koluma girip aksi yöne yürümeye cebretti. Bir de asalet dersi almış olduk.)

Şuradan başımız belaya girmeden mezun olalım, bu adi adamların yüzünden kendimizle birlikte başkalarına da bir zarar gelmesin diye sabredip gün sayarken bir gün okula bomba gibi bir haber düştü.

"Evren'i vurmuşlar!.."

Bizdeki sevinç görülmeye değer. Delikanlı aklımızla iyi kötü bir devlet başkanı vurulunca ne gibi karmaşa doğar, memlekete hayır mı, şer mi getirir, muhakeme edecek durumda değiliz. Tek derdimiz Türkeş'in hapisten çıkması, Ülkücülere yapılan zulmün sona ermesi, bizim de bu namert idareden kurtulmamız. Şimdilerde yollardan, okullardan darbecibaşının ismini silerek gündeme gelen dalkavuk zihniyet, kuvvetle muhtemeldir ki o vakit adını sağa sola vermek için yarışıyordu.

Bayram havası kısa sürdü, akşama doğru meselenin aslı anlaşıldı. Ağca, Evren'i değil Papa'yı vurmuş. Sonraki macerasını herkes biliyor.

Ağca vakasından ibret alınmalı ve dersler çıkarılmalıdır. İpekçi cinayetinde tetiği sıktığı kesin olarak ispatlanamayan bir şüpheliyi otuz sene hapis yatırmaya muktedir olan dönmeliğin etkinliği hakkında da fikir verir.

Bundan sonraki ömrünü tedirgin fakat müreffeh şekilde sürdüreceği anlaşılan Ağca, sempatizan sıfatıyla bir dönem hareketin kenarında köşesinde yer almış olabilir. Fakat giriştiği eylemler ve sonucunda çektiği sıkıntılar kutlu bir davanın muhteviyatı, icabı ve çilesi cümlesinden asla değildir. Herhalde yeryüzünde çekindiği tek insan olan Çatlı ve birlikte hareket ettikleri, destek ve himaye gördükleri ekip için de aynı şeyler söylenebilir. Suikast, katliam, terör, dehşet, vahşet hiçbir zaman Ülkücü Hareketin metodu olmamıştır. Ülkücünün gözükaralığı, nefsi müdafaa, anlık gelişen hadiseler, edepsizlik, mukaddesata saygısızlık ve hakaret karşısındadır. Ülkücü, çeşitli karanlık ilişkilere girdikleri halde hayatlarını karartmaktan kurtaramayan bu kullanılmış tipleri model almadığı gibi, kullanılmayacağız, sokakta olmayacağız, tahriklere kapılmayacağız anlayışıyla hakaretleri sineye çeken sünepe ve silik bir karaktere bürünmemelidir.

Alparslan Türkeş, Şahinlerin Dansı kitabında altı sayfa Ağca hadisesini, askeri cezaevinden niçin ve nasıl kaçırıldığını, komploları ve harekete sızmaları detaylarıyla anlatır. Ağca ve ismi etrafında şöhret bulup kahraman addedilen yurtiçindeki ve Almanya'daki diğer bazı şahıslarla ilgili sağlıklı hükme varmak için zikredilen kaynağa müracaat edilebilir.

Şayet kontrgerilla varsa kullanılan üç beş kişi dışında Ülkücülerle hiçbir ilgisi olmadığı gibi Ülkücülere zerre kadar fayda sağlamamış, tam aksine zarar vermiştir. Dolayısıyla şimdi kontrgerilla üzerine atıp tutan iktidar yandaşlarının, sola karşı kurulduğunu savunan eski solcuların ve benzerlerinin iddiaları asılsızdır. Oniki Mart devletin kendini koruma refleksidir. Var olduğu öne sürülen kontrgerilla sola ciddi manada ilişmediği gibi Ağca, Çatlı gibi isimler etrafında Ülkücülerin hedef gösterilip karalanmasına yol açmıştır. Ayrıca toplumda taban bulamayan sosyalist devrim hareketinin kontrgerilla sebebiyle başarılamadığı tarzında izahına imkân vererek sol görüşün işine yarayan bir bahane haline dönüşmüştür. Keşke milli bir derin devlet ve komünizme karşı hakikaten bir kontrgerilla var olsaydı da binlerce Ülkücü can vermeseydi.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,78 M - Bugn : 11033

ulkucudunya@ulkucudunya.com