« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

05 Nis

2010

YÛSUF YÜZLÜ YUSUF

05 Nisan 2010

Yusuf Yalçın hakkında yazı kaleme alma selâhiyeti, aslında öncelikle ülkücü dünya sitesinin diğer değerli yazarlarına aittir, bir kısmı cezaevinden hücre arkadaşıdır, bir kısmı aynı mahallede büyümüş, aynı muhitlerde benzer mücadeleleri vermiştir. Onlar kadar kadim hukuka ve yakın teşrik-i mesaiye sahip olmamakla birlikte, Nurullah moralinin yazabilecek durumda olmadığını, Metin ağabeyin de çok daha kötü vaziyette olduğunu söyledi.

Biz üniversite okumak için Bursa'ya geldiğimizde, onlar şanlı bir mücadelenin yiğit kahramanları sıfatıyla cezaevindeydiler, Yûsufîyelerde ne zaman biteceği meçhul, çok uzun yıllar sürecek meşakkatle dolu çile yolculuğunun en karanlık zamanlarını yaşıyorlardı. İhtilâlin seyri, Türk Milliyetçiliğinin yargılandığı büyük bir ihanet halini alarak hain kurşunlardan sağ kurtulabilen Ülkücülerin idam sehpalarına gönderildiği bir kâbusa dönüşmüş, resmi teşkilâtlar, parti ve ocaklar kapatılmış, tutulanlar içeriye atılmış, dışarıdakiler darmadağınık bir vaziyette kalmıştı. Bursa, teşkilâtta inkıta yaşanmayan nadir şehirlerden biri olmuştur. Yurtoğlu, o yıllarda ülkücü talebeler için hem bir barınak, hem ülkücü teşkilât vazifesi ifa etmiştir. Bu manada önem verilen faaliyetlerden biri de cezaevindeki tanıdık tanımadık bütün ülkücülerin isim listelerinin aramızda pay edilerek her birine bayramlarda, kandillerde tebrik kartı ve mektup gönderilmesiydi. Böylece ailelerinin ve arkadaşlarının haricindeki dava arkadaşlarının da gönül birliği içerisinde oldukları iletiliyor, gıyabi tanışma ve haberleşme tesis edilerek karşılıklı moral bulmak ve fikir alışverişinde bulunmak imkânı sağlanıyordu. Cezaevindeki tanışmadığımız ülküdaşlarımızla tesis edilen ünsiyetin ilk nüvesi bu şekilde oluşmuştur. Daha sonraları ziyaretlere ve bazıları bugüne kadar devam eden dostluklara dönüştü.

Yatılı okulda altı sene boyunca kendimizi zor şartlarda zannederdik. Başımız derde girince arka duracak bir büyük, baba, kardeş, akraba veya mahalleli, sığınacak bir Ülkü Ocağı olmadığı için dünyanın bütün zulmünün başımıza kaldığını sanır, kendi şehrinde, kasabasında, mahallesinde hareket kabiliyeti daha serbest diğer ülküdaşların bütün tehlikeleri nasıl olsa savuşturabileceğini, husumetlere bir surette galebe çalabileceğini düşünürdük. Sol iktidar dönemlerinde sağdan soldan toplanıp güçlendirilen, idarece korunup kollandıkları, teşvik edildikleri, ne kadar ağır disiplin suçları işleseler de cezadan muaf tutuldukları için iyice azgınlaşan bir okul dolusu komünistle, yer yer ıssızlaşan devasa sınırlar içinde baş başa, gece gündüz hedef halinde kalmak bize her an zindan azabı yaşatırdı. Sanki kurtarmayı hedeflediğimiz esir Türk Dünyasının bir parçası idik, burası da komünist hâkimiyetine alınarak demirperdeye ilhak edilmiş, Türk ve Müslüman olduğumuzu inkâra yanaşmadığımız için soydaşlarımız gibi biz de düşman eline esir düşerek dört tarafı duvarla çevrili üstü açık bir kızıl zindana hapsedilmiştik.

Hâlbuki cezaevindekiler, bizlerle akran çağlarda bir avuç delikanlı, kat be kat ağır şartlarda çok daha büyük badireler göğüslemiş, sokak sokak koca bir şehrin varlık yokluk mücadelesini vermişler, sonuçta kimi bu uğurda canlarını feda etmiş, birçoğu da sivil veya asker farketmeden adaletsiz mahkemelerde hürriyetlerini kaybetmişti. Zindanlarda haksız yere on küsur yıl tutulan arkadaşlarımız, maddi manevi nice işkence ve eziyetlere maruz kalmanın yanı sıra, karanlığıyla, rutubetiyle, havasızlığıyla demirleri çürüten hücrelerde musallat olan sağlık problemleriyle de uğraşmak zorunda kalıyordu.

Yusuf'un ismine de ilk defa tebrikleşme vesilesiyle aşina olmuştuk, ziyaretlerde tanıştık. Mahzun, sessiz, içli bir yapısı vardı, çizgisinden asla sapmayan ve ülkücülük şuurunu sonuna kadar en üst seviyede koruyan isimsiz kahramanlardan biriydi. Onbeş onaltı yaşlarında tanıştığı cezaevinde öğrenimini sürdürdü, içeride başladığı hukuk eğitimini doksanların başında tahliye olduktan sonra Ankara'da tamamlayarak İstanbul'da avukatlık mesleğini icra etti.

Asıl dikkatimi, Metin ağabeyin nadirattan sayılabilecek şekilde hiç sınırlamadan cömertçe sarf ettiği sevgi ve övgü sözleriyle çekmiştir. Ne zaman hücre arkadaşının bahsi geçse, gözlerinde sevgi ışıltısı parıldar, Yusuf'un isimsiz kahramanlardan olduğunu ifade ederdi. Bir adamın değerini idrak etmek için başkaca hüccete gerek yoktur. Hatta kendisine sormuşumdur, ağabey ben adaşım bu Yusuf'u kıskanıyorum, seninle kırk yıl ahbaplık etsek böyle sitayişlere mazhar olabilir miyiz bilmem, nedir bu Yusuf'un özelliği. Cevap, şartlar ne olursa olsun çizgisinden asla sapmaması, en ağır ezalara tahammül göstermesi ve ölçülerinin çok sağlam olmasıydı.

Yusuf'la cezaevinden sonra muhtelif yerlerde, muhtelif zamanlarda görüşmelerimizi sürdürdük. Beş yıl önce karaciğer nakli ameliyatı geçirdi, ailesi, kardeşleri ve Bursa'nın vefakâr ülkücüleri yalnız bırakmadılar. Rahatsızlığı tekrar nüksetti ve Çapa Tıp Fakültesinde bir müddet yattıktan sonra emaneti erkenden sahibine teslim etti.

Fatih Camii, bir mübarek cuma günü yine bir Ülkücünün son yolculuğuna şehâdet etti. Ne tenhaydı, ne de lüzumsuz aşırı politika kalabalığı vardı. Vefat haberinin sessizce geçmesi herhalde, işitenin kolunun kanadının düşmesinden, kimsenin bu dayanılmaz acı haberi vermeyi üstlenmek istememesinden kaynaklandı. Tarık bir ay boyunca hemen her gün haberini iletti, açıkça söyleyemedi ama durumunun iyiye gitmediğini, belki bir daha ayağa kalkamayacağını, ziyarette bulunulsa iyi olacağını ima etti. Fakat insanoğlu bazen acıya tahammül edemez oluyor ve sanki daha fazla üzüntüden kaçmak istiyor.

Haber alıp yetişebilen cezaevi arkadaşları, çileleri paylaştıkları ülküdaşlarının hemen hepsi oradaydı. Hayatını ülküsüne adayan, ülkücülerin sırtına basmadan kahramanlık katına yükselebilmeyi başaran bir ülkücü, ilk ve son kez ülkücülerin omuzlarındaydı. Hayali darbe karşıtı geçinen, işkence ve zulüm edebiyatından beslenip nimetlere gark olan sahte kahramanların en ezelinden bugüne anlattıkları mübalağalı hikâyeler doğru kabul edilerek hepsinin gördüğü eziyetlerin yekûnu alınsa, Yusuflardan herhangi birinin çektiği bir günlük çileye erişemez. Demokrasi ve anayasa kahramanlığına soyunan tatlı su mücahitleri elbette cenazede yoktu, Yusuflardan haberleri dahi olmadı, ülkücülerin bedelini ödeyerek kurtardığı vatanın üzerinde şerikleriyle birlikte haince tepiniyorlar.

Yusuflar nimete talip olmadılar, hüsranları tevekkülle karşılayıp dile getirmediler, hür yaşadıkları her gün için şükrettiler. Çileyi paylaşma ve tehlikede öne atılma geleneğini terk edip dünya nimeti için birbirlerini itekleyerek öne geçmeye çalışan milliyetçi siyaset ve bürokrasi, bu talep edilmeyen hakları gözetip sahiplerine teslim etmekle, kahramanlarına sahip çıkmakla mükelleftir ve ancak o zaman millete hizmet etmiş olacaktır.

Allah mekânını cennet eylesin, geride kalan ülküdaşlarına, ailesine, eşine ve yavrusuna sabırlar versin. Vatan, millet, din ve mukaddesat yolunda bilinen bilinmeyen nice hizmetleri geçmiştir. Bu dünyada mükâfat beklemediler, fazla konuşmadılar, inşallah mükâfatı ahrette göreceklerdir. Gecikmeli konuşanlardan bazıları kendi namına, fakat başkaları hesabına konuşmaktadır. İleride hatıralar derlenip bir armağan kitap yayınlanabilirse ülkücü hareket adına güzel bir hizmet olur.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

Yusuf Yılmaz ARAÇ

13 May 2024

Yarın, Başyazı, 5 Ağustos 1965, Sayı 120. İdeolojinin önemi Türkiye’nin siyasi yapısında ideoloji gittikçe önemli bir unsur haline geliyor.

Halim Kaya

13 May 2024

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,78 M - Bugn : 16789

ulkucudunya@ulkucudunya.com