« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Yusuf Yılmaz ARAÇ

11 Ağu

2014

SERVET SOMUNCUOĞLU 4

11 Ağustos 2014

“Bu aziz naaş huzurunda şu an söyleyecek söz bulamıyorum. Ailesi göz bebeği evlatlarını, arkadaşları can dostlarını, Türk Dünyası ise Servetini kaybetmiştir. O Giresun’un yalçın tabiatı ile Bursa’nın mümbit ve mübarek topraklarının hamurunda yoğrulmuştur. Somuncuoğlu ailesinin vatana armağan ettiği bu asil cevher Ülkücülük örsünde dövülerek çelik olmuştur. Günü geldiğinde Türk Milleti için kınından çekilmek üzere su verile verile keskin bir kılıç haline gelmiştir. O Türklüğün kılıcıdır. Türklük için parlayı parlayı vuruşmuştur. Eğilmemiş, bükülmemiştir. Yenilmemiş, yorulmamıştır. Ve nihayet ilahi emre boyun eğerek ebedi âleme göç eylemiştir.”

Bu kırık dökük sözleri teessürden ayakta durmaya mecalin kalmadığı, 7 Ağustos 2013 çarşamba günü öğlen sularında, Karacabey İsmetpaşa Köyü Ali Somuncuoğlu’nun evi önünde, Servet Somuncuoğlu’nun Türk Bayrağına sarılı tabutu başında sarf ettim.

Servet Somuncuoğlu hakkında son veda sözlerini söyleme vazifesini feragatle şahsıma tevdi eden vefakâr ve asil Somuncuoğlu ailesine müteşekkirim. Hayatımdaki en zor ve en şerefli görevin o şartlarda tam hakkını vermek mümkün değildi. Tekrar tekrar muhakeme ettim, baştan bilseydim, bir hazırlanma safhası olsaydı ne söylenebilirdi. Hemen hemen aynı kelimeler. Cenaze başında cemaati bezdiren merhuma da faydası olmayan uzun, sıkıcı, samimiyetsiz nutukları irad edenler bu iştiyakı nereden bulurlar. Yine evin önünden kabristana kadar yürüme mesafesinde bitkinlikten ve belki ayrılma anını geciktirme isteksizliğinden en gerilerde kalmışken, aynı bitap hallerinde cenaze namazında ön safta yer açmak alicenaplığından geri kalmadıkları için ayrıca teşekkür ederim. Kalabalıkta önde olmaya alışkın değiliz. Ortalıkta kimse kalmadığı zamanlarda zaten tabii olarak en önde kalıveriyoruz.

Kılıç deyince, ellerinde otomatik tüfekle poz veren komando tipli hevesliler, falanca filanca reisler akla gelir. Hayatında belki eline hiç silah almamış, kalemden kitaptan başka işle meşgul olmayan bir insan nasıl çelik olabilir, nasıl kılıç olabilir. Olur, hem de âlâsı olur. Ülkücünün bir elin parmaklarından daha az olduğu onbin personel içerisinde, siddin sene geçse ülkücülüğün en küçük siyasi faydasının görülmeyeceği gibi bilakis zarar görülmesi muhtemel bir kurumda ilk günden son güne kadar ülkücü denilince en önce akla gelen isim olmak kılıç olmaktır. Güvenlik mazeretiyle hedefinden vazgeçirmeye çalışan tuğgeneralin, henüz askerin süngüsünün düşmediği zamanda, masasına yumruğu vurup siz izin verseniz de vermeseniz de ben Hakkari Gevaruk Yaylasına çıkarım diyebilen ve çıkabilen adam kılıçtır. Kırgızistan’da kaya resmi sahasına ulaşmak için kiraladıkları katırların ücretini masraf kalemlerinde buna uygun bir fasıl yok, diğer hesaplardan münakale de yapayız diyerek ödemeyen bürokrat amirine, ödemezseniz ödemeyin, ben cebimden karşılar hakedişi kapatırım diyebilen adam kılıçtır. Kayalardan da ülkücülükten de bihaber imkân sahibine yaptığı işin milli ehemmiyetini anlatıp ikna edebilen adam kılıçtır. Meclisteki temsilcileri tenekelerden dayak yiyecek hallere düşmüş durağan bir siyasi yapıya rağmen yılmayan, vazgeçmeyen, farklı çıkış noktaları bularak muvaffak olan adam kılıçtır.

Rahmetli arkadaşım son yıllarda elini göğsüne götürür, arada bir sıkışma oluyor, ben fazla yaşamam herhalde, Allah üç beş sene daha ömür verirse şu işleri toparlarım. Şayet ata yurtlarında kalırsam oralardan getirmeye kalkmayın. Buralarda ölürsem tören filan yapmadan sessiz sedasız bir yere gömersin derdi. Hastaneyle doktorla uğraşmayı hem sevmez, hem vakit bulamazdı. İnce bir sigaraya devam etmek aldığı yegâne sağlık tedbiri idi. Fakat her gece sabahlara kadar uyumadan çalışmayı terk etmedi.

Türk Milleti üzerine oynanan oyunları bozacak nitelikte ilmi ve araştırma faaliyetlerinde bulunduğu için genç yaşta ani vefatı, bazı zihinlere acaba normalin dışında bir husus var mı sorusunu getirdi. Adli Tıp Raporunda; 14.05.1964 doğumlu Ali oğlu Servet Somuncuoğlu’nun, 06.08.2013 tarihinde gece saat 02.00 sıralarında evinde bulunduğu sırada rahatsızlandığı ve rahatsızlığının devamında öldüğü, ölümünün mevcut kalp damar rahatsızlığı sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.

Arzusu muvacehesinde resmi tören yapılmadı. Ancak son yolculuğu sessiz sedasız değildi. Her zamanki birleştirici ve toparlayıcı vasfı yine tezahür etmişti. Karacabey ovasının gördüğü ve ihtimal göreceği en kalabalık cemaatle uğurladık aziz dostumuzu. Arefe günü oruç ağızla bayram programlarını bozup yaz sıcağında toz duman onca yolu kat ederek gelen muazzam kalabalık. Eynesil’den baba tarafı, Trabzon’dan, İstanbul’dan, İzmit’ten, Bursa’dan akrabalar, köylüler, hemşehriler. Arifiye Öğretmen Lisesinden arkadaşlarımız tam kadro. Erzurum Atatürk Üniversitesinden arkadaşları. Ankara, Bursa ve İstanbul Uludağ Grubu mensupları. Kurumdan mesai arkadaşları. Yurdun her tarafından tanıyan tanımayan, çalışmalarından haberdar olarak gönül bağı kuranlar. Üniversite camiası, milliyetçi ülkücü kuruluşların mensupları. Ülkücü hareketin gençten yaşlıya bütün kuşakları, şöhret ve mevki sahiplerinden isimsiz neferlerine, kahramanlarından derviş gönüllülerine kadar. Hatta kendisinin tabiriyle ne tarafa baktığı belli olmayan, tavrı dostça mı düşmanca mı anlaşılamayan, telefonunu kapatsa kimsenin izini bulamayacağı, yeri yurdu, mesleği meçhul telefonun ucundaki adamlar şöyle bir boy gösterip kayboluverdiler. O gün herkes güzeldi. Bilhassa Mustafa Taşçı hocamızın hasret kaldığımız milli değerleri de ihtiva eden güzel duası birçok arkadaşımızı çok mutlu etti, imrendirdi.

Rahmetli hatır gönül gözetirdi. Tanıdığı hemen herkes kısa süre önce ya yüzyüze, ya telefonla ya da bilgisayardan görüştüğünü belirtti. Zerre kadar iyiliğini gördüğünü asla unutmaz, mutlaka teşekküratla, teveccühatla fazlasıyla mukabele ederdi.

Bu satırları yazmaya başladıktan tam bir yıl önce 5 Ağustos 2013 pazartesi günü henüz hayattaydı aziz dostum. Güneşin doğduğunu bir daha göremeyecekmiş meğer. O gün akşamüstü İdris kardeşim, Servet Abiyi arayalım da birlikte Üsküdar’da güzel bir iftar yapalım dedi. Bir iki teşebbüs edip konuşmuş denk getirememiştik. Dur sen kapatma, onu sabit telefondan arayayım, sen de hatta kalırsan daha müessir olur dedim. Aradım. Selam kelam, hal hatır, teklifi ilettim. Ya Azizciğim, evdeyim, çok iyi olurdu ama çok yoğun çalışıyorum, fotoğraf seçiyorum. İftardan sonra çıkabilirsem ararım. Dekupe yapıyorum Azizciğim dedi. Bu kelimeyi dolu dolu vurgulayınca gülüştük.

Yüzyüze son görüşmemiz de Ramazan başlarındaydı. Gürcistan seyahatine gidiyordu. Biz de bir cenaze için İdris ve Ahmet Uçar ile Adapazarı’na gelmiştik. İkindi vakitleri Sapanca’da bir dinlenme tesisinde buluştuk. Birer çay içtik. Neşeliydi. İdris’e başsağlığı diledi. Ahmet Hoca’ya takıldı. Hatta, ne yapayım Azizciğim, son yıllarda ramazan seyahat aylarına denk geliyor. Sen şimdi diyeceksin ki gene oruçtan kaçıyorsun. Moğolistan’da, Kırgızistan’da dağlarda zor oluyordu ama bu defa Gürcistan’da kolay olur, orucumu tutarım. Ve oradan devam etti gitti Karadeniz’e doğru.

Telefonla görüştüğümüz akşam iftardan sonra biz Üsküdar’a indik. Geç vakte kadar oturduk, belki gelir diye bekleştik. Fakat Servet çıkamadı. Rahatsız etmemek için tekrar aramadık. Sahura doğru eve girer girmez, telefon çaldı. Servet’in telefonu. Açar açmaz canhıraş feryad koptu. ‘Yusuf abi yetiş!..’

Saat gece ikiyi geçiyor. Bana hep takılırdı sen hiç koşmaz mısın diye. Nasıl fırladım, merdivenlerden nasıl uçtum, o araba öyle hızlı gider miymiş. Kalbim küt küt atıyor. On kilometre yol bitmek bilmiyor. Üç beş dakikada ulaştım. Sevgili kardeşim sükûnetle uzanmış yatıyor. Nabzını tutum, cevap yok. Kalbim sıkışıyor, az daha yanına yığılıp kalıyordum. İdris yetişti, beni aşağıya açık havaya indirdi. Ambulans geldi. Ekip yarım saat müdahale etti, netice alamadı. Ümraniye Devlet Hastanesine kaldırdılar, orada da epey uğraştılar. Saat dörtte resmen vefatı tebliğ ettiler. Bir umut bekliyorduk, dizlerimizin bağı çözüldü. Oğlu Burak yoldan soruyor cevap veremiyoruz. Zafer bir taraftan arıyor. Coşkun amca Giresun’dan. Ne zor anlar... Ne yapmak lazım, gece vakti kimi aramalı, kime ne söylemeli bilemiyoruz. Cengiz Albayrak ve Metin ağabeye ulaşıp durumu aktardım. Sonra kısa bir mesaj yazıp tanıdıklara gönderdim. Sabaha doğru hastaneye akın başladı. Savcının imzası gerektiğinden adli tıbba öğlen intikal edilebildi. İkindiye doğru cenaze arabası İstanbul’dan Bursa’ya yola çıktı. Ardından Cengiz Alirıza ve İdris’le takib ettik, ara açıldı. Akşam ezanı Gemlik’te okundu. İftarı Bursa’da Metin ağabeyle açtık. Cenazeyi Karacabey Devlet Hastanesi’ne kaldırmışlar. Gece vakti köye vardık, evin önünde vakur bir matem havası. İçeri nasıl gireceğiz, Ayfer teyzeye ne diyeceğiz. Yüreği yanmış yaşlı kadının.

Ertesi günü toprağa verdiğimiz aziz dostumu daha sonraları üç defa daha kabri başında ziyaret edebildim.

İşte aradan bir yıl geçti. Türk Milletine hizmet muhakkak ki zayi olmaz. Bir yıl zarfında yurt sathında mütemadiyen anma toplantıları, sergiler, ödül törenleri düzenlendi. Hepsine yetişmek kabil olmadı. Fatih Mehmet Şahin Güdül’e güzel bir seyahat organize etti. Özellikle Efendi Barutçu, Cevat Saraç, Mustafa Karahan ağabeylerimiz ve İdris Savaş eserleri için gayret sarf ettiler. Yasin Cemal Galata yarım kalan belgeseller için çalıştı. Ahmet Taşağıl hocamızın kontrolünde Burak ve Selda kardeşlerimiz Türk Yazıtları Albümünü belli bir safhaya getirdi. Hepsine sonsuz teşekkürler.

17 Ağustos 2014 pazar günü ailesi İsmetpaşa köyünde mevlid-i şerif tertip ediyor. Bütün sevenleri davetlidir. Mezar konusunu merak edenler çıkıyor. Orada toprak yumuşak olduğu için en erken bir yıl geçmesi gerekiyor. Kısa zamanda ele alınarak kış mevsimine girmeden neticelendirilecektir. Aile durumu da sosyal medyada bazı iyi niyetli fakat kontrolsüz mülahazalara konu olabilmektedir. Çekirdek aile zengin sayılmamakla birlikte çok şükür muhtaç durumda değildir. Somuncuoğlu ailesi Eynesil’in köklü, kalabalık, eşraf ailelerindendir, devlete ve millete bağlılığıyla maruftur. Dedesi merhum Mehmet Somuncuoğlu çok uzun yıllar Eynesil’in belediye başkanlığını yapmış olup, halen bu görevi amcası Coşkun Somuncuoğlu yürütmektedir. Allah birliklerini ve dirliklerini arttırsın.

Yakın gelecekte bir armağan kitap hazırlanması düşünülmektedir. Kendilerinden yazı talep edileceklerin haricinde ulaşamadığımız, hüsn-ü şehadetlerini, hatıralarını ve düşüncelerini paylaşmak isteyen dostlarımız yazdıklarını iletirlerse muhakkak değerlendirilecektir.

Aziz ve kadim dostum Servet Somuncuoğlu’na tekrar Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun.

Yazarın tüm yazılarını okumak için tıklayınız.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 102,97 M - Bugn : 30494

ulkucudunya@ulkucudunya.com