« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Eyl

2006

12 Eylül Darbesi

01 Ocak 1970

"Aziz Türk milleti...İşte bu ortam içinde Türk silahlı kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına, emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış, ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur..."
Askeri darbe, 12 Eylül sabahı, Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren adına radyo ve televizyondan yayınlanan bildirilerle Türkiye'ye bu sözcüklerlerle duyuruldu. Türk demokrasisi üçüncü kez kesintiye uğramıştı...
Aslında 12 Eylül 1980 askeri darbesi öyle birden oldu bittiye getirilen bir müdahele değildi. Darbenin kökleri 12 Mart 1971 askeri müdahelesinin sonuçlarında yatıyordu. 12 Mart'ta bir muhtıra ile Süleyman DemirelHükümeti'ni uzaklaştıran askerler, kendi açılarından birçok şeyi yarım bırakmışlardı. Anayasa, yasa değişiklikleri, askerin kafasındaki sistemi oturtmak için yeterli olmadı.
Müdahale süreci ise 1978 yılında başladı. Yılbaşında büyük umutlarla üçüncü Ecevit Hükümeti kurulmuştu. Ancak olayların gelişimi hükümetin tüm kontrolü elinden kaçırmasına neden oldu. Terör, daha büyük bir hızla arttı. Kıtlıklar, yokluklar ve karaborsa insanları canından bezdirdi. Bütün bunlara Güneydoğu'daki gelişmelerde eklenince Ordu, yönetimi gözaltına aldı. Komutanlar arasında ülkenin geleceği ile ilgili tartışmalar da o zaman başladı.

Maraş olayları ve İpekçi suikastı
1978 Aralık ayında meydana gelen Kahramanmaraş olayları, Türkiye tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bir sinemaya patlayıcı atılmasıyla gelişen olaylar, acımasız bir mezhep savaşına dönüştü. Üç gün üç gece çatışmalar sürdü. Çoğu Alevi olmak üzere 110 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. İşyerleri ve evler tahrip edildi. Katliam üçüncü günün sonunda askeri birliklerin müdahelesi ile son buldu.
"1978 başında hükümeti kurduğum andan itibaren sıkıyönetim ilanına zorlandım. Ama ben bunun doğurabileceği sonuçlardan kaygı duyduğum için kabul etmedim. Onun üzerine, 78 sonlarında bu çok acı Kahramanmaraş olayları meydana getirildi. Öyle inanıyorum ki, bu beni sıkıyönetim ilanına mecbur etmek için sorumsuzca yaratılmış bir olaydır." Aradan geçen 19 yıl sonra dönemin Başbakanı Bülent Ecevit Kahramanmaraş olaylarını bu sözlerle değerlendiriyordu.
13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Ancak sıkıyönetim de terörün önlenmesi için yeterli olmadı. 1 Şubat 1979 günü Milliyet Gazetesi Başyazarı Apdi İpekçi'nin öldürülmesi, tüm ülkeyi şoka soktu. Bu suikasttan sonra herkese bir umutsuzluk çöktü. Terörün kasıp kavurduğu 1978-79'un Türkiye'si ekonomik alanda da batma noktasındaydı. Döviz yokluğundan petrol alınamıyor, bakanlar, petrol tankerlerinin rotalarını telefonla değiştirip Türkiye'ye getirmeye çalışıyorlardı. Dönemin Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin yaşanan petrol sıkıntısını o zaman şu sözlerle dile getiriyor:
"Irak bize petrol vermeyi durdurmuştu. Tankerlerimiz orada beklıiyordu. Aklıma Iraklı Devlet Bakanı Hamdani geldi. Kişisel dostluğumuz vardı. Kendisini telefonla buldum. Şahsen 40 milyon dolara kefil oldum ve tankerlerimizi doldurttum..."
Sıkıntı sadece petrolde yaşanmadı. Gıda maddeleri karaborsaydı. Tüpgaz ve tuvalet kağıdı için kuyrukların sonu görünmüyordu. Ekonomik krizi biraz hafifletmek için acil kredi ihtiyacı gerekliydi. Ancak IMF'nin öne sürdüğü koşullar Ecevit Hükümeti'nin kabul edemeyeceği şartlardı. Ecevit Hükümeti IMF'nin koşullarını kabul etmedi. IMF de para vermedi.

Asker müdahale kararı alıyor
Ekonomik kriz, kıtlık, yokluk, karaborsa ve bitmek bilmeyen terör umutları tüketmişken bu kez de Güneydoğu'da olaylar patlak verdi. PKK'nın saldırıları yoğunlaştı. Hilvan'da bir PKK'lının cenaze töreni gövde gösterisine dönüştü. Eli silahlı militanlar ilçeyi kontrol altına aldı. Güneydoğu'da yaşanan bu olaylar askerin tavrını netleştirdi. Genelkurmay Başkanı ve 12 Eylül'ün Lideri Kenan Evren yaşananları aradan 97 yılında şöyle değerlendirdi: "Kürtçüler, Apocular oralara hakimdi Diyarbakır'ı kendi başkentleri ilan etmişlerdi. Olaylar hiç eksik olmuyordu. O topraklar bizden gidiyordu. Korktuğumuz nokta buydu."
Genelkurmay ile hükümet arasındaki çekişme, sıkıyönetimin genişletilmesi ve Güneydoğu'da genel silah araması konularındaki anlaşmazlıklarla sürdü. Sonunda komutanlar işin bir askeri müdaheleye doğru gittiğine karar verdiler. Genelkurmay Başkanı Evren, ikinci Başkanı Orgeneral Haydar Salık'ı yanına çağırıp, emrini verdi:
"Bu iş böyle gitmez. Bir ekip kur ve ne gibi çözüm yolları bulunabilir, araştır. Durumu bana rapor et. Unutmayın, çalışmalarınız gizlidir." Artık ipler askerin eline geçiyor ve asker müdahale için zaman kolluyordu.

Demokrasinin son seçimi
14 Ekim 1979 ara seçimleri, en kritik noktaydı. O günlerde beklendiği gibi seçimlerde kargaşa çıkması halinde ordu gerekeni yapacaktı. Seçimler olaysız geçti. CHP ağır bir yenilgiye uğradı. Zaten 22 aylık iktidarı döneminde iyice yıpranan CHP milletvekili yapılan 5 ili de AP'ye kaptırdı. Başbakan Ecevit, "Görev sırası Demirel'de" diyerek istifa etti. AP Lideri Demirel altıncı kez Başbakan oldu. MSP ve MHP'nin desteğiyle bir azınlık hükümeti kuran Demirel'in ilk işi terör konusuna el atmak oldu. Güvenoyu almadan Milli Güvenlik Kurulu'nu topladı. Askerlere terörü durdurmaları koşuluyla ne gerekiyorsa vereceğini ifade eden Demirel'e asker; "Terörle başa çıkabiliriz. Ancak yeterli yetkimiz yok, elimiz kolumuz bağlı" diyordu.
Hükümetle ordu arasındaki tartışma sürerken, komutanlar 21 Aralık 1979 günü İstanbul'da Selimiye Kışlası'nda biraraya geldi. Evren toplantı da komutanlarına; "Türkiye'nin kurtarılabilmesi için ne yapmak gerek?" diye sordu. Sonuçta, parlamento, siyasal partiler ve tüm anayasal kuruluşların uyarılması kararına varıldı. 26 Aralık günü bir mektup hazırlandı. Cumhurbaşkanı'na hitaben yazılan mektup, "Anarşi, terör ve bölücülüğe karşı parlementer demokratik rejim içerisinde Anayasal kuruluşların ve özellikle siyasi partilerin" ortak tavır almaları istendi.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e kendisine sunulan mektup karşısında ne yapacağını bilemedi. Mektubu bir hafta saklayarak Başbakan Demirel ve CHP Lideri Ecevit'i Çankaya'ya çağırarak, durumu açıkladı. Mektubun ortaya çıkması Türkiye'de şok etkisi yarattı. Şokun ilk etkisi geçtikten sonra kimse mektuba muhatap olmadı. Siyasi partiler mektubun hedefi olarak sürekli birbirlerini gösterdi.

Harbiye Marşı
Mektup Türkiye'de hiçbirşeyi düzeltmedi. Müdahele adım adım yaklaşırken, ülkeyi yöneten sivil siyasetçilerin hiçbiri yaklaşan müdahelenin postal seslerini duyamadı. Müdahelenin en güçlü işaretlerinden biri Erzurum'daki Kış Tatbikatı'nda geldi. Orduevinde konuşan Evren, "Kan dökmeyi göze alırsak, bunların hakkından bir ayda geliriz" diyordu. Evren'i dinleyen subaylar, ayağa kalkıp hep bir ağızdan Harbiye Marşı'nı söyledi. Artık asker emrediyor, siviller dinliyordu. Mart ayı sonlarında Haydar Saltık oluşturduğu raporu Evren'e sundu. Rapor da, yönetime tam müdahaleden başka çarenin olmadığı yazılıydı.
Askerler artık kararlarını vermişlerdi. İş sadece müdahalenin tarihine kalıyordu. 5 Mayıs 1980 günü Başbakan Demirel'le görüştükten sonra karargaha dönen Evren, Saltık'a şu emri verdi:
"İki gün sonra Brüksel'e NATO tatbikatına gideceğim. Dönünceye kadar bütün hazırlıklar tamamlansın. Radyo ve televizyona verilecek tebliğler, demeçler hazırlansın. Bu partilerin memleketi felakete sürüklemelerine daha fazla siyerci kalamayız. Brüksel'den dönüşte bu işi halledelim."
16 Haziran günü Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan, kuvvet komutanları, sıkıyönetim komutanları toplandı. Harekata "Bayrak Harekatı" adı verildi. Üç gün süren toplantılar sonunda plan son şeklini aldı. 11 veya 12 Temmuz günü yönetime el konacaktı. Harekat emri özel kuryelerle ordu ve sıkıyönetim komutanlarına dağıtıldı. İş sadece, Evren'in "başla" komutuna kalıyordu. Ancak beklenmedik bir gelişme hareketı yarım bıraktı. Demirel Hükümeti aleyhindeki gensorudan beklenenin aksine güvenoyu alarak çıktı. Güvenoyu almış bir hükümeti devirmek inandırıcı olmadığından, harekatın ertelenmesine karar verildi. Bu süre içinde yapılanlar büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilmişti... Hükümetin ya da parlementerlerin en ufak bir şüphesi olmadı.

Ülkede tansiyon yükseliyor.
Terör bildik yüzünü gösterdi. Ülke terör olayları ile iyice kaynamaya başladı. Artık kimse güvende değildi. Hergün bir olay yaşanıyor ve yüzlerce insan ölüyordu. Çorum olayları katliama dönüştü. Eski Başbakan Nihat Erim ve eski DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi, ülkede yaşanan kaosu arttırdı.
Temmuz ayının bilançosu 341 ölü, 510 yaralıydı. Günde ortalama 9 kişi ölüyordu. Ağustos'ta ölü sayısı 358'e çıktı. Asker müdahele de kararlılığını devam ettiriyordu. Müdahalenin tarihi belirlendi. 12 Eylül 1980 harekat günü olarak saptandı. "Bayrak Harekatı" emri, birliklere yeniden dağıtıldı. Artık her şey hazırdı. Siyasiler yine habersizdi. Siyasilerin 12 Eylül sabahına kadar hiç haberi olmadı.
Takvimler 11 Eylül 1980'i gösterirken, Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel'e bazı arkadaşları o gece darbe yapılacağına dair bilgiler aldıklarını ilettiler. Ancak Demirel'in bu gelişmeden haberi yoktu. O gün saat 17.00'de Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Cumhurbaşkanı Vekili İhsan Sabri Çağlayangil haftalık olağan görüşmelerini yaptılar. Çağlayangil, Demirel'in kuşkularını gidermek için Orgeneral Evren'e "Ordunun ve sizin rahatsızlığınız var mı" diye sordu. Yanıt kısa oldu; "Yok." Ancak birkaç saat sonra İstanbul'da zırhlı araçlar birliklerinden çıkarak önceden belirlenen görev yerlerine doğru yol almaya başlamışlardı bile. Türkiye, gündemdeki yerini hep koruyan bir askeri darbenin ilk saatlerini yaşıyordu.
Türkiye, derin bir uykuda yakalandı, 12 Eylül'e... Saat 03.00'te TRT ve PTT istasyonlarına el kondu. Emniyet Genel Müdürlüğü ve polis tesisleri sessizce ele geçirildi. Aynı dakikalarda Başbakan Demirel'in koruma polisleri, silahlarını askerlere teslim ettiler. Demirel, Ecevit ve Erbakan gözaltına alındı. Türkeş saklanmayı başardı. Birkaç dakika sonra Silahlı Kuvvetler teyakkuza geçirildi.
Saat 04.00'te Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi'nin ilk bildirisi radyolardan okunmaya başlandı:
"Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünü ile el koymuştur."
Parlamento feshedildi. Milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edildi. Yurtdışına çıkışlar yasaklandı. Sokağa çıkma yasağı kondu. Ordu artık Türkiye'nin yönetimine tümüyle el koymuştu. Artık söz ordunundu. Ancak, zorluklar herkes için yeni başlıyordu.

Bahar darbeleri
Darbeler kışı ve yazı beklemiyordu. Baharlar seçiliyordu darbeler için...12 Eylül Askeri Darbesi ise bir sonbahar günü gelip, ülkeyi uzun yıllar yaşanacak bir belirsizliğe sürükledi. 12 Eylül ne 27 Mayıs 1960 İhtilali'ne, ne de 12 Mart 1971 müdahelesine benzedi. Hiçbir direnişle karşılaşmadı ordu. Hatta halk, askeri gelişini bir çok yerde sevinç gösterileriyle karşıladı.
Artık söz beş komutanın, özellikle Genelkurmay Başkanı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'in iki dudağı arasındaydı. Askerler iki yıldır sivil iktidarlardan isteyipte alamadıkları yetkilera artık sahip olmuşlardı. İlk hareket birinci hedef olarak belirlenen teröre karşı başlatıldı. Bu arada 650 bin kişi gözaltına alındı. 230 bin kişi yarğılandı. 49 kişi idam edildi. 24 bin dernek kapatıldı. 10 bin kişi kamu görevlerinden uzaklaştırıldı. Bütün bunlar yapılırken hiçbir direniş olmadı. 12 Eylül hiçbir ayrım gözetmeden insanların hayatını bir bahar günü kimilerinin alkışları ve sevinç gösterileriyle gelip, sonraları yıllarca acısı yüreklerden çıkmayacak bir sonbahar yaşatıyordu.
12 Eylül'e kadar en ince ayrıntısı hesaplanan, planlanan harekatın, 12 Eylül sonrası için pek hazırlık olmadığı ortaya çıktı. Kimin Başbakan olacağı tartışmaları günlerce sürdü. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Bülent Ulusu'da karar kılındı. Ecevit, Demirel, Erbakan ve Türkeş bir ay tutuklu kalıp serbest bırakıldı. Liderler bir yolunu bulup arkadaşlarını kontrol etmeyi başardılar. Hatta, liderlerin ambargosu yüzünde Milli Güvenlik Konseyi, yeni hükümete bakan bulmakta zorlandı. Sonuçta MGK, eski siyasilere 10 yıla varan siyaset yasağı koydu.

12 Eylül 1980 günü gerçekleştirilen darbenin izleri hala yaşıyor. Kimilerine göre 12 Eylül gerekliydi, kimileri ise darbenin gereksizliğini savunuyor… Aslında 12 Eylül'ün neleri değiştirdiği çok da net değil Herkes bu konuda farklı şeyler ileri sürüyor. Ortadaki tek gerçek 12 Eylül'ün bilançosu ve karnesi.

Ziyaret -> Toplam : 125,37 M - Bugn : 132379

ulkucudunya@ulkucudunya.com