Bilim adamları 11 Eylül'ü sorguluyor!
8sutun - ÖZEL HABER 01 Ocak 1970
ABD’nin New York ve Washington kentlerinde 11 Eylül 2001 tarihinde düzenlenen saldırıların ardından olayın ‘iç yüzü’ne ilişkin kamuoyuna sunulan; hadisenin cereyanı etrafında dile getirilen soru ve kuşkuları da ‘komplo teorileri’ yaftasıyla itibarsız bırakan resmi söylem, saldırıların üzerinden geçen 5 yılın ardından giderek artan ölçüde eleştirilere hedef oluyor.
Eylemin, teröristler tarafından ticari uçakların kaçırılması suretiyle gerçekleştirildiği, kaçırılan uçaklardan ikisinin çarpması sonucu Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkıldığı esası üzerine kurulan ve bazı araştırma komisyonlarının raporlarıyla da tescillenen sözkonusu resmi söylem, artık saygın üniversitelerde görev yapan ve sahasında tanınmış bilimadamların da üyesi olduğu geniş bir topluluk tarafından da açıkça eleştiriliyor; tutarsız ve güvenilmez olduğu, dahası, hayati birçok soruyu yanıtsız bıraktığı ifade ediliyor.
Sayıları giderek artan bu topluluğun üyeleri, internet siteleri, radyo kanalları ve yayınladıkları kitaplarla kendi aralarında irtibatlarını sürdürüyorlar. Diğer taraftan düzenli toplantılarla biraraya gelen grup üyeleri, kendi araştırmaları neticesinde ulaştıkları sonuçları birbirleriyle paylaşıyorlar. Son olarak Chicago’da düzenlenen toplantıya sözü edilen topluluktan 500 kişinin katıldığı ifade ediliyor. Bazıları tanınmış bilimadamları olmak üzere 75 akademisyenin ‘şüpheciler’ safına katılması ve giderek artan sayıda insanın saldırıların nedeni ve vukuuna ilişkin resmi beyanlar hakkındaki kuşkularını dile getirmesi, şimdiye kadar ’11 Eylül gerçeği’ni resmi söylem doğrultusunda ele alıp irdeleyen ve ‘aykırı’ görüş ve yorumlara kulak vermekte isteksiz olan hakim medyanın da dikkatini çekmiş görünüyor.
AP’nin, CNN’in internet sitesinde de yer alan bir haberinde, 11 Eylül’e ilişkin ‘komplo teorilerinin’ akademik bir ivme kazandığı belirtilerek, saldırıya ilişkin genel kabul gören senaryoya ‘aykırı’ görüşler ifade eden iki saygın bilimadamına dikkat çekiliyor: ‘Wisconsin Üniversitesi’nden Profesör Kevin Barrett’in, ABD hükümetinin Dünya Ticaret Merkezi’ni tahrip etmiş olabileceğine inandığı, Brigham Young Üniversitesi’nde görevli fizik profesörü Steven Jones’un ise, ikiz kulelerin, korsanların kaçırdığı uçaklarla değil, binaların içine yerleştirilen patlayıcılarla yıkıldığına ilişkin -kendi ifadesiyle- kanıtları araştırmakla meşgul olduğu kaydediliyor.
Hareketin sözcüleri, akademisyenlerin katılımıyla oluşturulan ve ‘Scholars for 9/11 Truth’ ( “11 Eylül Gerçeği Akademisyenleri”) ismiyle anılan grubun, bu sahadaki tartışmalara yeni bir ivme ve itibar kazandırmasını beklediklerini ifade ediyorlar. Sayıları itibarıyla küçük bir azınlık teşkil etmeleri ve çoğunun da ilgili alanlarda uzmanlıkları bulunmamasına karşın, aralarında Princeton ve Standford gibi seçkin üniversitelerden mezun olanlar ile Rice, Indiana ve Texas üniversitelerinde görev yapanların bulunması, dile getirilen görüşlerin daha dikkatli ele alınmasını gerektiriyor. İnternet sitesindeki listede, Doğuş Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans Programı’nın akademik kadrosunda yer alan Assist. Prof. Dr. Clare Brandabur’un da bulunduğunu belirtelim.
Grubun internet sitesinde yer alan ifadeler arasında, ‘Saldırıları soruşturan Bush yönetiminin dürüst davranmadığı’, ‘Dünya Ticaret Merkezi’nin, kontrollü bir şekilde yıkıldığının hemen hemen kesin olduğu’ ve ‘Hükümetin, 11 Eylül’ün vukuuna müsaade etmekle kalmayıp bu hadiseleri, kendi siyasi gündeminin tatbikini kolaylaştırmak için bizzat tertiplemiş olabileceği’ cümleleri dikkat çekiyor.
11 Eylül Münazarası
Sitede yer alan basın açıklamaları arasında 11 Eylül’e ilişkin bir münazara yapılması önerisi de yer alıyor. Sözkonusu toplantıda hükümet ve sivil kanadın yedişer kişilik gruplarla temsil edilmesi, yönetimi temsil eden üyelerin 11 Eylül’e ilişkin resmi söylemi savunmaları, buna mukabil sivil üyelerin de resmi senaryoya yönelik eleştirilerini dile getirmeleri isteniyor. 16 Eylül 2006 tarihinde yapılması planlanan toplantı için ilgili resmi makamlara davetiyeler gönderildiği ancak henüz bir yanıt alınamadığı belirtiliyor.
11 Eylül geliyorum demiş
Bugünün Amerikan politikalarının ana hatlarının ipuçlarını veren kitap 11 Eylül'den tam 4 yıl önce 1997 yılında yazıldı. Kitabın adı "Büyük Satranç Tahtası" Kitap ABD'li profesör ABD'li Prof. Zbigniew Brzezinski'ye ait. Kendisi Geçmişte Başkan Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak ta görev yapmış. Çok konuşulan kitap tam sekiz yıl sonra 2005 yılında Türkçeye çevrildi.
Son bir yıldır konuşulan b kutap güncelliğini yitirmeyece gibi görünüyor. 11 Eylüm saldırılarının 5. yıldönümünde bu esere tekrar bir gözatmak yeterli... Soğuk savaş sonrası ABD ve onun himayesindeki NATO'nun yeni tehdit algılaması yön değiştirdi. Sovyetler Birliği'nin elindeki yenilgisi sonrası ihmal edilen Avrasya'dan gelebilecek rakiplerin bertaraf edilmesi gerektiği bu kitapta işlenmiş.
Tek taraflı oyun
Brzezinski'nin satranç tahtasında oyun tek taraflı. Brzezinski, tek küresel gücün ABD olduğunu ve bunun kısa vadede değişmeyeceğini ve ABD'nin son küresel güç olduğunu iddia ediyor. Yani ABD oyunu kendi belirliyor, kuralı kendi koyuyor. Sanırız Avrasya'nın ön bahçesi olan enerji yatağı Ortadoğu üzerindeki oyunlara süper gücün başlattığı hamleler olarak görülmeli.. Yazar ABD'nin hegemonyasını tehdit edecek gücün Avrasya'dan çıkacağı endişesini taşıyor..
Avrasya'nın ilk adımı Ortadoğu
ABD yönetimini elinde bulunduran neo-conların da ilham kaynakları arasında yer alan kitap gelecekteki yeni oluşumları ve senaryoları önceden haber verir gibi. Küresel egemenlik için Avrasya'ya egemen olmanın şart olduğunu belirten Brzezinski, özellikle petrol ve doğal gaz kaynakları açısından zengin enerji havzalarının önemine dikkat çekiyor ve ABD'nin bölgeye egemen olması için ne yapması gerektiğini tartışıyordu. Nitekim Afganistan, Gürcistan ve Irak'a yönelik Amerikan müdahalelerinin hep bu Satranç Oyunu'nun birer parçası olduğu artık biliniyor.
Çin'i kuşatma harekatı mı?
ABD, bölgeye yönelik siyasi ve ekonomik hedeflerini gerçekleştirmek maksadıyla, ekonomik yardımları sık sık başvurduğu bir araç olarak kullandı. 1 Nisan 1992'de Özgürlük Desteği Yasası'nın (Freedom Support Act) yürürlüğe girmesiyle başlayan ve Clinton'un ikinci dönemi sırasında yoğunlaşan Amerikan yardımlarının miktarı 1999 sonu itibariyle 2,3 milyar doları aştı. Nitekim ABD'nin 11 Eylül sonrası bu ülkelere askeri üs kurması da uzun vadeli planının birer parçası..