Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!
Cüneyt ÜLSEVER 26 Mart 2008
VELİ Küçük tutuklandığında çok şaşırmış ve hukuk adına çok sevinmiştim. Ergenekon Davası'nın demokrasi tarihimizde bir ileri adım olmasını temenni etmiştim. Ancak, dava açılalı epey süre geçtiği halde ortaya somut bir iddianamenin kon(a)mamış olması, benim ilk gün duyduğum heyecanı eksiltti. Böyle bir önemli davanın somut bir iddianameyle birlikte açılmasını beklerdim.
Geçen cuma ise aynı dava kapsamında İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek gözaltına alındılar.
İlhan Selçuk, kendisi 12 Mart'ın darbesini yemiş bir kişi olmasına rağmen, ezelden beri darbelerden medet uman bir kişidir.
Kemal Alemdaroğlu, 28 Şubat ve sonrası tutumuyla cumhuriyeti kurtarma uğruna demokrasiye ara verilebileceği düşüncesini ısrarla savunmaktadır.
Doğu Perinçek sürekli desise üreten, çıkarı uğruna her türlü yöne dönen, yoldaşlarını kolaylıkla ortada bırakan, her dönem birileri tarafından kullanılan bir kişiliktir.
Üçünün de darbe yapmaya yeltenecek kişilerle işbirliği yapma ihtimali vardır.
Ancak...
Ortalarda dolaşan iddialar sadece sözlere dayanıyorsa, ben orada durmak ihtiyacı duyuyorum. Örneğin, "Perinçek'i yakan sözler" bana çok fazla bir şey söylemiyor. Birinin, bir başkası ile ilgili iddiası somutlaştırılmadıkça hukuken ne anlam ifade eder, bilemiyorum.
83 yaşında ve polis korumalarıyla yaşayan bir insan sabaha karşı evinden alınarak gözaltına alınınca show business (temaşa mesleği) hukukun bu kadar içine girer mi, diye düşünmeden edemiyorum. Hele hele, Oray Eğin'in (Akşam-03.03.08) mealen "Bu gazetecinin sağda solda adını verdiği gazeteci isimlerinin başına neler geleceğine dikkat edin" diye hakkında uyardığı Fehmi Koru'nun hedef gösterdiği isimler gözaltına alınınca insanın hepten aklı karışıyor.
* * *
AKP'nin 2005'ten beri kendi tabanı Milli Görüş'e uygun siyaset yaptığını bu köşede ısrarla iddia eden benim. 22 Temmuz'dan sonra Başbakan'ın dengelerinin hepten bozulduğu malum. AKP'nin muhafazakárlaştırma projesinin adım adım adım hayata geçirildiği de açık. Ayyuka çıkan kadrolaşmanın son hedefinin Anayasa Mahkemesi olduğu biliniyor. Hükümetin halk arasında onarılmaz bir ayrımcılık yaptığı kanaati çok insanda var.
AKP'yi kapatma isteminin Ergenekon davası tersine bir iddianameye dayandırıldığını da biliyorum.
Ancak...
Hükümet partisini kapatmaya yönelik bir iddianamenin de büyük çapta nesnel dayanağı olmayan sözlere dayanması, beni ziyadesiyle rahatsız ediyor.
Ben dahil herkesi çileden çıkaran bazı sözlerin biz vatandaşlarda kanaat oluşturması normal ama bu sözler laikliğe karşı fiillerin ne kadar odağı olur, benim aklım pek almıyor.
Eğer kapatma davası açılırsa, benim gördüğüm tek somut fiil, türbana özgürlük getirme uğruna Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerdir.
Zira, burada somut bir fiil (Anayasa'yı değiştirme) vardır ve eğer Anayasa Mahkemesi yapılan değişiklikleri Anayasa'nın özüne aykırı bulursa, işte ancak o zaman kapatma davası somut bir içerik kazanmış olur.
* * *
Siyasi davalar çok zor davalar. Genellikle somut olgulara dayandırıl(a)madığı için verilen hükümler vicdanlarda çok zor yer buluyor.
Zaten, herkes bu davaları kendi meşrebi çerçevesinde yorumluyor.
Korkarım, siyasetin asker üzerinden yapıldığı dönemlere karşı çıkarken şimdi siyasetin karşılıklı olarak hukuk üzerinden yapılacağı bir döneme girdik.
Kimin kazanacağını bilmiyorum ama Türkiye'nin kaybedeceğinden eminim!