Faşizme adım adım
HASAN ÜNAL 26 Mart 2008
TÜRKÇE'DE 'şirazeden çıkmak', 'ipin ucunun kaçması' gibi tabirler vardır. Bu tabirler ve benzeri başkaları sanki bugün içinde bulunduğumuz durumu tasvir içindir. AKP iktidarının ve AKP medyasının tavrı artık gizlenemez bir biçimde faşizme doğru kayarken, ağızlarından 'demokrasi ve özgürlük' laflarını düşürmemeleri manidar.
Manidar; çünkü demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldıran her rejimin taraftarları kendi dikta rejimlerini kuruncaya kadar hep aynı taktikleri kullanmışlardı. Almanya'da Weimar Cumhuriyeti'nde Hitler sandıktan çıkmıştı. Nazi partisi Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından yaşanan kaotik dönemde bir darbe girişimi yapmış olsa da, daha sonra Hitler'in liderliğinde 1920'lerin ikinci yarısında bu gibi girişimlerden bütünüyle uzak durmuştu.
Farklı devletlerde benzer taktikler
O denli uzak durmuştu ki, 1929ñ30 Dünya Ekonomik Buhranından Alman ekonomisi büyük yaralar alınca Hitler 1932 yılında parlamentoda çoğunluk olmasa da büyük parti olma fırsatını elde etmişti. Kendisine hükümet kurma vazifesi verilince yaptığı ilk iş erken seçim yaparak tam çoğunluk elde etmek ve ardından da kendi diktatörlüğünü kurmak olmuştu.
İnsan hak ve özgürlüklerini toptan budayan İran rejimi demokratik yollardan gelmedi. Belirli bir vadeye yayılmış ihtilalin sonucunda iktidar oldu. Ancak yine manidardır ki, başlangıçtan itibaren mollalar ve onlarla işbirliği yapan komünistler ve liberaller hep özgürlük dediler. İran devrimi sırasında demokrasi sözü aynı sıklıkla kullanılmadı; ama özgürlük her zaman ve her yerde sürekli olarak kullanılan bir kavram oldu. İktidar ele geçirilince ilk ortadan kaldırılan da özgürlüğün ta kendisiydi. O noktaya kadar mollalarla işbirliği yapan komünistler ve liberallere ne mi oldu? Onları hiç sormayın...
Siyasi tarihten gösterebileceğimiz bu örnekleri epeyce artırmak mümkün; ancak gereksiz. Demokratik haklar ve özgürlükler, demokrasiyi ve temel insan haklarını ortadan kaldırarak baskı rejimleri kurmak isteyenler tarafından sürekli kullanıldı. Sonuçta Avrupa demokrasileri anayasal düzenlerine tehdit teşkil eden akımların her ülkede yaşanabilecek olumsuzlukları kullanmak suretiyle iktidar olup demokrasiyi ortadan kaldırmasına izin vermeyecek düzenlemeler geliştirdiler.
Bu tedbirlerden birisi söz konusu grupların siyasi organizasyonlarını kapatmak şeklinde gelişti. Dernekler, partiler kapatıldı. Daha sonraları partilerin kapatılması aşamasına varmadan tedbirler alınması yoluna gittiler. Bu tür gruplar anayasaları koruma teşkilatları tarafından sürekli takibe alındılar ve kuvvetlenmelerine izin verilmedi. Her şeye rağmen partiler şeklindeki organizasyonları iktidara gelecek derecede kuvvetlenince Heider örneğinde olduğu gibi gözünün yaşına bakmadan üzerine gittiler ve bu tür popülist liderleri alaşağı ettiler.
Bize gelince...
Son yıllarda Türkiye'de sayıları çok az olsa da medyada büyük bir güç elde eden 'liberaller' AB reformları adına aslında Avrupa'da olmayan cinsten bir demokrasi tartışması başlattılar. AB ülkelerinde partiler kapatılabiliyorken, Türkiye'de gerekçesi ne olursa olsun kapatılmasın demeye getiriyorlar. Bunlar hayata geçirildiği takdirde demokratik rejimin kendisini nasıl koruyacağı büyük bir soru işareti.
Örneğin AKP gibi, seçimlerde büyük bir oy çoğunluğu elde etmiş ve Meclis'de ezici bir aritmetik üstünlük sağlamış olan partinin yönetimde keyfileşmesi veya son zamanlarda açıkça görüldüğü gibi diktatör tavırlar içerisine girmesine nasıl mani olunacak? 'Adamların çoğunluğu var, ne isterlerse yaparlar' deyip geçiştirecek miyiz?
Örneğin Başbakan Erdoğan ve AKP polit bürosunun AKP'nin temelli kapatılması istemiyle açılan davaya gösterdiği tepkiyle Ergenekon soruşturması kapsamındaki yapılan tutuklamalar hakkındaki farklı tavırları normal ve sıradan bir demokratik tepki olarak mı anlaşılacak?
Görevi siyasi partilerin anayasaya uygunluğunu denetlemek olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı AKP'nin temelli kapatılması istemiyle dava açınca kötü olacak; ama bir başka savcı Ergenekon soruşturması için tutuklamalar yapınca, bu, 'yürütme ve yargının' başarılı bir operasyonu mu sayılacak?
Bu örnekleri de artırabiliriz; ancak gerek yok. Türkiye'de pek çok kişinin telefonları dinleniyor ve daha da kötüsü bu konuşmalar basına yansıyor. Soruşturmanın gizliliği ilkesi esas iken, sorgulamada kimlerin ne dediğine dair çarşaf çarşaf yazılar çıkıyor. Bu örneklerin her birinde AKP'ye muhalif olanların mağdur olmaları tesadüf mü?
Hele hele kapatma davası üzerine anayasayı değiştirerek, iddianameyi etkisiz hale getirme girişimleriÖ Bütün bunlar yan yana getirildiğinde ortada demokrasi ile tevil edilemeyecek kadar garip işler döndüğü açık. Ve bütün bunlar sadece niyet değil. Artık uygulamaya da giriyor. Amaç muhalifleri susturmak, sindirmek veÖ
Muhaliflerin sindirildiği, konuşturulmadığı ve değişik baskı yöntemleriyle susturulduğu rejimlere demokrasi denilmiyor. Unutmamak gerekir ki, Ertuğrul Özkök'ün de belirttiği gibi, bu gidişin sonu meşruiyet tartışmasıdır. Ve o noktadan çok uzakta değiliz. Anayasayı değiştirme girişimi o süreci tamamlamış olacaktır.