« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Şub

2016

EMÎR SULTAN (ö. 833/1429 [?])

Hüseyin Algül - Nihat Azamat 01 Ocak 1970

Bursalı meşhur sûfî, Yıldırım Bayezid’in damadı.

Buhara’da doğdu. Asıl adı Şemseddin Muhammed’dir. Seyyid olduğu için “Emîr”, çömlekçilik yaparak geçimini sağladığı için “Külâl” unvanları verilen ve Emîr Külâl diye tanınan babası Seyyid Ali Buhara’nın tanınmış mutasavvıflarındandır. Seyyid Ali, Bahâeddin Nakşibend’in aynı unvanı taşıyan mürşidi Emîr Külâl ile karıştırılmamalıdır. Emîr Sultan’ın 770 (1368-69) yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir. Çocukluk yılları hakkında bilgi bulunmamakla birlikte iyi bir tahsil gördüğü söylenebilir. Bizzat kendi ifadesine dayanılarak yazıldığı söylenen menâkıbnâmelerin birçoğuna ve onlara dayanan tarih ve biyografi kitaplarına göre soyu yedinci kuşakta on ikinci imam Muhammed el-Mehdî el-Muntazar’a ulaşır. Bazımenâkıbnâmelerde Muhammed el-Mehdî’den önceki isim Hasan el-Askerî yerine Ali şeklinde kaydedilmiştir. Ancak Muhammed el-Mehdî’nin küçük yaşta vuku bulduğu kabul edilen gaybet*i ve dolayısıyla evlenmemiş olması, bu soy şeceresi hakkında tereddütlere ve çeşitli te’villere yol açmıştır. Onun İmam Mehdî’nin değil sekizinci imam Ali er-Rızâ’nın soyundan geldiği söylenmişse de (Mehmed Şemseddin, s. 4) Ali er-Rızâ’nın Muhammed et-Takî’den başka oğlu olmadığı bilindiğine (Tabersî, s. 329) ve kaynaklarda Muhammed et-Takî’nin soyundan geldiğine dair bir rivayet bulunmadığına göre bu görüş de doğru olmamalıdır. Akrabası olduğunu söyleyen Emîr Hasan Nûrî, Emîr Sultan’ın yedinci İmam Mûsâ el-Kâzım’ın oğlu İbrâhim’in soyundan geldiğini bildirerek farklı bir silsile kaydeder. İmam Mûsâ el-Kâzım’ın gerçekten İbrâhim adlı bir oğlu bulunduğuna göre en mâkul rivayetin bu olduğu düşünülebilir.

On yedi on sekiz yaşlarında iken babası vefat eden Şemseddin Muhammed, muhtemelen bir süre çömlekçilik yaptıktan sonra Seyyid Usûl, Seyyid Nasır, Seyyid Ni‘metullah. Ali Dede. Baba Zâkir gibi mutasavvıflarla hacca gitmek üzere Buhara’dan ayrıldı. Birkaç yıl Medine’de kaldıktan sonra Bağdat’a uğrayarak tezkire müellifi Âşık Çelebi’nin ceddi Seyyid Muhammed en-Nattâ’nın misafiri oldu. Ardından onunla birlikte Anadolu’ya geçti. Karaman, Niğde, Hamîd - ili, Kütahya ve İnegöl yoluyla Bursa’ya gitti. Kafileye yol boyunca kandil şeklindeki bir nurun rehberlik ettiği, bu nurun söndüğü yere defnedileceğinin kendisine bildirildiği rivayet edilir. Bursa’ya Yıldırım Bayezid zamanında geldiği biliniyorsa da tarihi kesin olarak belli değildir. Menâkıbnâme müellifi Hüsâmeddin ile tarihçi Âlî, Niğbolu Muharebesi sırasında (798/1396) Bursa’da bulunduğu kesin olan Şemseddin Muhammed’in evlenmesinden bahsederken Yıldırım Bayezid’in bu sırada Eflak seferinde olduğunu söylerler ki bu takdirde 1394’ten önce Bursa’ya gelmiş olmalıdır. Bursa’da ilk olarak Pınarbaşı’na veya Gökdere civarındaki bir mağaraya ya da bir savmaaya yerleştiğine dair farklı rivayetler vardır. İlk ikamet yerinin türbesinin bulunduğu mahal olduğu da söylenir. Bursa’da şöhreti kısa zamanda yayılan Şemseddin Muhammed giderek şehrin en çok saygı gören şahsiyetlerinden biri haline gelir; Emîr Sultan veya Emîr Seyyid adlarıyla anılmaya, ulemâ ve meşâyih arasında da itibar görmeye başlar. Zahir ilimleri sahasında kendisini imtihana çekmek isteyen Molla Fenârî, Molla Yegân, Alî-i Rûmî gibi âlimlerin onun mânevî gücü karşısında bir süre ağız açamadıkları ve onlarla giriştiği tartışmadan başarıyla çıktığışeklindeki rivayetlerden onun bu âlimlerle yakın münasebeti olduğu anlaşılmaktadır. Emîr Sultan bu yıllarda Molla Fenârî’den Sadreddin Konevî’nin Miftâhu’l-gayb’ınıokuyup istinsah etmiş ve bu nüshaya Molla Fenârî bir icazetnâme yazmıştır (Taşköprîzâde, s. 55).

Emîr Sultan’ın Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Hatun ile evlenmesi kaynaklarda farklışekillerde anlatılmaktadır. Menâkıp kitaplarına göre Hundi Hatun rüyasında gördüğü mânevî işaretler üzerine, Rumeli taraflarında seferde bulunan babasının rızâsınıalmadan Emîr Sultan ile evlenmiş, dönüşte durumu öğrenen padişah gazaba gelerek kızıyla damadını öldürmek üzere Süleyman Paşa maiyetinde kırk kişilik bir kuvvet göndermiş, ancak Emîr Sultan’ın kerametiyle bunlar birer “kadîd” kesilmiştir. Bursa’nın Yıldırım semtindeki Kaditler Mezarlığı’nın adının bu olaydan kaynaklandığırivayet edilmektedir. Bunun üzerine Molla Fenârî Yıldırım’a, öldürülmesini emrettiği zatın peygamber soyundan bir kişi olduğunu, Anadolu’ya şimdiye kadar böyle değerli bir zatın ayak basmadığını, onun kayınpederi olmasının kendisi için büyük bir şeref vesilesi olduğunu, kendisini öldürmek için gönderdiği adamların bir anda kadîde dönüştüğünü belirten, kendisine bir daha tecavüz edilirse bütün şehrin helâk olacağını bildiren bir mektup göndermiştir (metni için bk. Baldırzâde, Ravza-i Evliyâ, vr. 9b-10a; Mehmed Şemseddin, s. 6). Molla Fenârî’yi Emîr Sultan’ın kerametine şahit göstermek isteyen bu mektubun tarihî bir vesika olma ihtimali zayıf bulunmakla birlikte onunla münasebetlerinin iyi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Öte yandan Mecdî ve Belîğ, padişahın çok sevip saydığı Emîr Sultan’la kızını kendi rızâsıyla evlendirdiğini söylerler ki doğrusu da bu olmalıdır.

Molla Fenârî gibi bazı büyüklerin de yardımıyla Emîr Sultan, Yıldırım Bayezid’in Timur tarafından gönderilen elçileri öldürtmesine engel oldu. Ankara Savaşı’nın ardından Bursa’nın Timur ordusu tarafından işgali sırasında Molla Fenârî ve İbnü’l-Cezerî ile birlikte Emîr Sultan da Kütahya’da bulunan Timur’un huzuruna götürüldü. Bir süre sonra serbest bırakılarak yine Molla Fenârî ile birlikte Bursa’ya döndü. II. Murad’ın, amcası Mustafa Çelebi’ye karşı sürdürdüğü mücadelede hükümdarın yanında yer aldı. Mustafa Çelebi büyük bir kuvvetle Bursa’ya yaklaşırken padişahın Emîr Sultan’a başvurup amcasına karşı yürüttüğü mücadelede onun sözlerinden cesaret aldığı, olaydan sonra kendisine daha çok bağlandığı, huzurunda diz çöküp oturduğu rivayet edilir.

II. Murad tarafından 1422de yapılan İstanbul kuşatmasına Emîr Sultan da katıldı. Bu kuşatmanın tarihini yazan Bizans tarihçisi Ioannec Kananoc, Emîr Sultan’ın 500 kadar dervişiyle birlikte büyük bir debdebeyle padişahın ordugâhına geldiğini, hücum vakti olarak tayin ettiği 24 Ağustos Pazartesi günü öğleden bir saat sonra dervişlerinin başında at üstünde kılıç ve kalkanıyla surlara yaklaşıp kılıcını çekerek üç kere salladıktan sonra hücuma geçtiğini, bu işaret üzerine Türk ordusunun taarruza kalktığını anlatır.

Emîr Sultan’ın vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bu konuda 831, 832, 833 ve 837 yılları verilmekteyse de en kuvvetli ihtimal 833 (1429) tarihidir. Bursalı Ahmed Paşa’ya ait olduğu söylenen. “İntikal-i Emîr Sultân’a/Oldu târîh intikal-i Emîr” beytindeki “intikal-i Emîr” terkibi 833 (1429) yılını vermektedir. Ancak bu beyit Ahmed Paşa’ya ait ise Emîr Sultan’ın vefatından oldukça sonra yazılmış olacağından 833 yılının kesin olarak Emîr Sultan’ın vefat tarihini gösterdiği söylenemez. Emîr Sultan’ın vefat tarihi hakkında bilgi vermeyen eski kaynaklar onun Bursa’da çıkan bir veba salgınında öldüğünü kaydetmekle yetinirler. Cenaze namazı o sırada Bursa’da bulunan Hacı Bayrâm-ı Velî tarafından kıldırılan Emîr Sultan bugün türbesinin bulunduğu yere defnedildi.

Bütün kaynaklar Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve II. Murad’ın Emîr Sultan’a saygı gösterdiklerini, sefere giderken onun eliyle kılıç kuşanıp duasını aldıklarınıbelirtir. Padişahlara kılıç kuşatma geleneği, Emîr Sultan’ın Hammer’e göre Yıldırım Bayezid’e, Atâ Bey’e göre ise II. Murad’a kılıç kuşatmasıyla başlamıştır. Osmanlıpadişahları Emîr Sultan’ın vefatından sonra da ona hürmet göstermeyi sürdürmüşler, Bursa’ya geldiklerinde türbesini mutlaka ziyaret etmişlerdir. II. Bayezid ile Yavuz Sultan Selim’in Emîr Sultan’ın sandukasının örtüsü alt

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 83333

ulkucudunya@ulkucudunya.com