« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Şub

2016

RESMİ TOPLUMUN FENALIK FEDAİLERİ

Kenan Çamurcu 01 Ocak 1970

Erdoğan'a minnettar ve müteşekkir olarak epey dünyalık görmüş geçirmiş, biriktirip yığmış ve istiflemiş gazeteci görünümlü operasyon ordusunda kıpırdanma var. Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Ertuğrul Yalçınbayır vs. derken ardarda gelen yıpratıcı çıkışların manasını hepimizden iyi kavrıyorlar. Erdoğan gemisinin su aldığını görünce hemen filikalara atlayıp Davutoğlu teknesine doğru sürmeye başladılar. Ama o tekne küçük, hepsini almayabilir. Sorun değil, orada da birbirlerini denize iterler. Yandaş yandaşın kurdudur nasılsa. Hem akrep kurbağayı sokmak zorunda, ne yapsın, tabiatı bu.

Dünyalığı koruma refleksleri mükemmel birer survivor ustası hepsi.

Survivor yarışmacısı Yılmaz Morgül, geçen “İki dakika adam ol diyoruz, 'Yılmaz bey kaç dakikam kaldı?' diyor” dedi ve kendi sözüne kahkahayla güldü. Ben de çok güldüm. Ama doğru, mevzu adam olmakla, yani Âdem olmakla ilgili. Olursan secde edilmeye liyakati hakettin demektir. Değilse şeytan âsiliğiyle cehennemin dibini boylarsın. Tüccar siyasetin dağ kadrosu, mersener/lejyoner gazeteciler hiç tereddütsüz ikinci gruptan.

Erdoğancılıktan epey ekmek yemiş menfaatperestler Davutoğlu'nun tilmizleriyle ittifak edip Erdoğan'a karşı yıpratma vur kaçları yapıyor şimdi. Kan kokusuna üşüşmüş piranhalar. Halihazırda küçük ısırıklarla işi götürüyorlar. O ısırıklarla kayda geçtikleri küçük itiraz ve eleştiriler, post-Erdoğan dönemde aklanmış aktör olma planından ibaret.

Fakat Erdoğancılık endüstrisinin rantiyecileri ve Davutoğlu'nun tilmizleri beyhude uğraşıyor. Zira hakikat kayıtlarda: İslam beldelerini viraneye çeviren mezhepçi siyasetin fikir babası Davutoğlu, Erdoğan da icracıydı. Tüccar siyasetin medya lejyonerleri ise Suriye'ye üşüşen vahşi tekfircilerin kravatlıları.

Kuşkusuz bütün bunları tırmandıkları çıkar mesafesinde kalmak için yapıyorlar, ahlakla hiç alakaları yok. Öyle bir iddiaları da yok. O yüzden Müslümanlık iddialarının gereği hatırlatıldığında hepsinin kahkahayla gülesi geliyor. Vur patlasın çal oynasın gününü gün eden seküler Erdoğancıların zaten bu kategoride yerleri, i'rabta mahalleri yok.

Fenalık yapma karşılığında dolgun ücret alan resmi toplum elemanlarına kötülük üretmekten vazgeçmesini söylemenin faydası var mı? Kötülük yapmazsa yaşadığı müreffeh hayattan vazgeçmesi gerekecek çünkü. Para için herşey olabilecek ve herşeyi yapabilecek necis ruha şifa mümkün değildir. Allah'ın mühürlediği kalp işte o necis ruhun kalbi.

28 Şubat döneminde muhafazakar gazetenin Ankara temsilcisiyken parası olmadığı için öğle yemeğini bisküviyle geçiştiriyordu. Erdoğancılık kağıdına yaptığı yatırım sayesinde onlarca lüks daire stokladığını kimseden gizlemeye hacet bile duymadı. Bundan hicap da duymadı. Çünkü günah serasında yetişen diğer tüm bitkiler de kendisi gibi, ondan hiç farkı yok. Herkes aynı kârhanenin kapısında kâr kuyruğundayken kimsenin kimseye söyleyecek lafı olmuyor. Yiyecek yemek bulamazken Şahenk'in özel uçağıyla Avrupa'da maç izlemeye gider hale gelen muhafazakara, yeter ki müreffeh fâniliğini yitirmesin, her kötülüğü yaptırmak mümkün.

İçi boş, kof kütükler. Nereden bir ses yükselse hep kendisine hesap sorulduğunu sanan ürkek korkak nifak erbabı (Münafikun 4). Kötülük esnafı. Resmi toplumun fenalık fedaileri.

Erdoğan'ın etrafına topladığı bilumum teni abdest, alnı secde görmez “dava erleri”nin Müslümanlık namına müminlere karşı mücadele ettiği türden bir fetret asrı bizimki. Küfürbaz müfteri gazetecinin küfürleri için “Hepimiz adına küfrediyordu, Allah razı olsun ondan” denebilecek kadar çıta yüksek artık. Karşısındaki bînamaz, abdestsiz, ahlaksız da derinden “amin” diye inliyordu. Hani şu, gazeteciliği de, şahsiyeti de iftira, hakaret ve kumpastan ibaret ve öylece ölüp gitmiş iğrenç canlı vardı ya, onun için icra edilen bir tür ayindi. Allah'ın menettiği fenalıkla o fenalığa Allah'tan rıza talep etmenin aynı cümlede zikredilebildiği ağır cahiliye çağı bu.

Kur'an “kabirden şeytan çarpmış gibi kalkacaklar” diyor. Bugünlerde tanık olduğumuz acaiplikleri ancak böyle bir tablo tasvir edebilir.

Edebiyatçılığından ziyade çektiği sıkıntılarla İslamcıların gönlüne giren Nuri Pakdil, artık o sıkıntılardan eser kalmadığı tüccar siyaset çağında, bir törende Erdoğan'ın siparişi üzerine sahneye fırlayıp “Şimdi bir slogan atacağım. Çok yoğun alkış bekliyorum” demişti. Ardından “Ne mutlu müslümanım diyene” diye bağırdı. Gerçi bizdeki İslamcılığın eni, boyu, derinliği ve endamı, Pakdil'in yaptığı gibi, muktedirin siparişiyle yerinden fırlayıp öyle animasyonlar sahnelemesi kadardır, o ayrı. Ama Pakdil'in “ne mutlu müslümanım diyene” sloganı, Allah'ın bedevilere ikaz ettiği seviye olduğu için haklı, doğru ve yerindeydi: “Bedeviler 'iman ettik' dedi. De ki: Hayır, mümin olmadınız. Sadece müslüman olduk deyin. Çünkü iman daha kalbinize girmedi.” (Hucurat suresi 14. ayet)

Yani beklentiyi düşürmek gerek. Medineli/Medeni olamamış görgüsüz muhafazakar bedevilerimiz henüz mümin olmadıkları için emin/güvenilir değiller, yine aynı nedenle kendileri de hakiki dünyadan emin değiller. Mecazi dünyaya bu kadar bağlanmaları da o yüzden. Bulduklarını yağmalamaları da. Sadece İslamlık dışındaki sosyolojilere mensup görünmüyorlar, hepsi bu. Bu gerekçeyle “müslümanız” beyanları kerhen hoşgörüyle karşılanabilir. Ötesine geçmedikçe “mümin” görülmeyi bekleyemezler. Kelam-ı ilahi o gün nazil olarak bunları söylüyordu, bugün de mushaf-ı şerifin sayfalarında aynı sözü tekrarlıyor. İşiten kulağınız, gören gözünüz, hisseden kalbiniz varsa.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 77188

ulkucudunya@ulkucudunya.com